TMMOB I. KADIN SEMPOZYUMU/17 OCAK 2015/ANKARA
TMMOB I. KADIN SEMPOZYUMU
17 Ocak 2015
Sayın Birlik Başkanım, Sayın TMMOB Yöneticileri, Sayın Oda ve Şube Yöneticileri, Değerli Konuklar, Değerli Katılımcılar ve Sevgili Öğrenciler;
TMMOB tarihinde ilk kez gerçekleştirilen ve gelenekselleşeceğine inandığımız TMMOB 1. Kadın Sempozyumu’na hoş geldiniz. Öncelikle hepinizi TMMOB Kadın Çalışma Grubu adına sevgiyle, saygıyla ve dostlukla selamlıyorum.
TMMOB ve Odalarda özverili çalışmalar yürütmüş, TMMOB’nin mücadelesinde yer almış, iş kazası ve çeşitli nedenlerle kaybettiğimiz tüm kadın arkadaşları da saygıyla anıyorum.
Çoğunluğunuzun bildiği üzere TMMOB 3. Kadın Kurultayı Delegeleri, 2 yılda bir gerçekleştirdiğimiz TMMOB Kadın Kurultayından ayrı olarak bir de sempozyum düzenlenmesini ve ilk etkinliğin 2014-2015 çalışma döneminde “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” konusunda, uzman konukların katkı ve desteğiyle gerçekleştirilmesini karara bağlamıştı.
TMMOB Yönetim Kurulunun; Kurultay kararımıza uygun olarak, sempozyumun düzenlenmesine ve düzenleme kurulunun TMMOB Kadın Çalışma Grubundan oluşmasına ilişkin kararı üzerine, Sempozyum çalışmalarına başlayan Çalışma Grubumuz, 3. Kurultay kararımız uyarınca ilk Sempozyumun konusunu “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” olarak belirlemiştir.
Cinsiyet; bireyin kadın ya da erkek olarak mevcut genetik, fizyolojik ve biyolojik özellikleri olarak tanımlanmaktadır. Bu bizim seçtiğimiz bir şey değildir. Hangi kültürde, hangi çağda yaşarsak yaşayalım, kız ya da erkek olarak doğmak, tıpkı ölümlü olmak gibi, biyolojik varlığımızın bir niteliğidir. Bu özellikler kadın ve erkek arasında bir eşitsizlik değil, sadece bir cinsiyet farkı yaratmaktadır.
Toplumsal Cinsiyet; farklı kültürlerde, tarihin farklı anlarında ve farklı coğrafyalarda kadınlara ve erkeklere toplumsal olarak yüklenen roller ve sorumlulukları ifade eder.
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği; fırsatları kullanmada, kaynakların ayrılması ve kullanımında, hizmetlere ulaşmada bireyin cinsiyeti nedeni ile ayrımcılığa maruz kalmamasını anlatsa da kadınların öyküsü ne yazık ki eşitsizlikler üzerine kuruludur.
Kadınlar, aile yaşamından başlayarak, kamusal yaşam ve siyasal alanda eşitsizdirler, eşit temsil edilmezler. Eğitim olanaklarına erişimle ilgili ciddi eşitsizlikler, yaşam boyu toplumsal konumlarının biçimlenmesinde etkin olur. Çalışma yaşamında etkin biçimde yer alamazlar. Geçici, gündelik, yarı zamanlı, sözleşmeli ve evde çalışmaya dayalı, kayıt dışı işlerde çalışırlar. Ev içi emeğin kullanımında; emekleri görünmez kılınır.
İktidara geldiğinden beri sistemli bir şekilde cinsiyet ayrımını gerici yaklaşımla harmanlayarak adım adım dayatan, kadının bedeni ve kararına ilişkin söz söyleme hakkını kendinde bulan AKP zihniyeti, 12 yıldır, kadının aleyhine bu ayrımın giderek derinleştirilmesine, cinsiyetçi rollerin pekiştirilmesine yönelik söylemlerine hız kesmeden devam etti ve ediyor.
AKP'li vekillerin "kadına" ilişkin ağızlarından dökülen sözler, her defasında şaşkınlık etkisi yarattı, tepkilerle karşılandı. Hükümetin en üst ağzından en altına kadar kadına ilişkin sözleriyle skandallar yaratan AKP Hükümeti, yapılan gafların doğruluğuna inanarak her sözün arkasında da durdu (!)
Hatırlarsınız, Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan kadınla erkeği eşit konuma getirmenin fıtrata aykırı olduğunu, eşitliğin değil “adaletin” savunulması gerektiğini söyleyerek kadına yönelik ayrımcı tutumu fıtrat ve adalet kavramlarıyla bir kez daha somutlaştırdı.
Siyasi iktidar, ayrımcılığın yeni dilini savunacak ve kurumsallaştıracak yeni “kadın” örgütleri kurmakta da gecikmedi. AKP’nin ve siyasi iktidarın toplumsal cinsiyet eşitliğine karşı tutumuna ve politikalarına kılıf uydurmayı görev edinmiş, çakma kadın örgütü Kadın ve Demokrasi Derneği KADEM, kadın gündemine "toplumsal cinsiyet eşitliği" yerine “toplumsal cinsiyet adaleti” kavramını güya hediye etti.
Hatta bu "yeni" kavramın "bilimsel" altlığını ve kamuoyu oluşturmak için bir de kongre düzenlemişler. Sümeyye Erdoğan’ın yöneticisi olduğu KADEM’in düzenlediği "Toplumsal Cinsiyet Adaleti" konulu "kongre"nin çağrı metninde yer alan;
"Kongrede sunulacak bildirilerle; Ülkemizde kadının toplumsal, akademik, siyasal, ekonomik ve sosyal yaşamdaki yeri ve statüsü konusuna “toplumsal cinsiyet adaleti” kavramı çerçevesinde farklı bakış açıları getirilmesi öngörülmektedir. Bu sebeple kongrede sunulmaya değer bulunacak bildirilerin; alışıla gelmiş söylemlerin ötesinde, mevcut akademik yazında ağırlıklı olarak yer alan cinsiyet eşitliği kavramını sorgulaması ve toplumsal cinsiyet meselesine eşitlik merkezli bakan egemen söylemden farklı olarak adalet merkezli bir yaklaşımın sağladığı imkân ve kısıtları da tartışmaya açması beklenmektedir." İfadeleriyle adeta “eşitsizliğin” yani ayrımcılığın savunulması istenmektedir.
Bu arada Sağlık Bakanı da sözcülüğü üstlenerek, kariyer kavramına “annelik bir kariyerdir” söylemiyle yeni bir anlam kazandırdı.
Bütün bunlar hiç de beklenmedik tutumlar değildir. AKP, iktidara geldiği günden bugüne kadar demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi her türlü politika ve uygulamaların içini boşaltarak, ayrımcı ve gerici yaklaşımını ortaya koymuştur. Bu nedenle, aslında eğitim amacıyla düzenlediğimiz bu Sempozyum; hepimizce malum olan iktidarın kerameti kendinden menkul “adalet” anlayışına olan itirazımızın da bir ifadesidir.
Bu tutumların son örneklerinden birisi de, bağımsız kadın örgütlerinin mücadelesi ile Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu ve çekincesiz kabul ettiği, 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe giren, kadına yönelik şiddetin, kadın erkek eşitsizliğinden kaynaklandığını açık şekilde ifade eden ve toplumsal cinsiyet temelli şiddeti ortadan kaldırmayı amaçlayan en güncel ve kapsamlı metin olan İstanbul Sözleşmesi ile ilgili tutumudur.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı; İstanbul Sözleşmesi’ni izlemek üzere kurulacak olan GREVIO isimli uzman grubu için Türkiye’nin adaylarını belirleyecek 9 kişilik komitenin 3 STK üyesinin; tüm itirazlara rağmen hükümetin kurdurduğu KADEM, AKDER ve KASAD-D olmasına karar vermiştir.
Sevgili arkadaşlar,
Yeni başbakan Ahmet Davutoğlu da aynı zihniyeti devam ettirmekten geri kalmayacağını, geçtiğimiz hafta açıkladığı Ailenin ve Dinamik Nüfusun Korunması Programıyla gösterdi.
Son iki üç yıldır AKP’nin her altı ayda bir kadın istihdamını teşvik etme aldatmacası altında sunduğu paketlerin/programlarının sonuncusu olan bu program, kadınları “annelikle” sınırlıyor. Yani erkeklerle eşit olarak değil, ancak anneliğin kazandırdıklarıyla, erkeklerin adaletine sığınarak var olabileceğini vurguluyor ve iki kişi arasındaki ilişkiyi “aile olmakla” ve heteroseksüel ilişki biçimiyle sınırlandırıyor.
Kadın emeği sömürüsüne dayanan; kadını düzenli, güvenceli işler yerine, anneliğe ve ev kadınlığına hapseden; kısmi zamanlı düşük ücretli sermaye çalışanı yapan bu cinsiyetçi programı reddediyoruz.
Değerli konuklar sözlerimi bitirirken,
Yaşamın tüm alanlarında, insanlık onuru ve değerleri bakımından olduğu kadar hak, fırsat ve sorumluluklar açısından da iki cins arasındaki eşitliğin tanınması ve gerçekleştirilmesi temel talebimizdir.
Çocuklu ya da çocuksuz özgür bireylerden ve heteroseksüel ilişki biçimiyle sınırlandırılmamış, her konuda eşit hak ve yükümlülüklere dayalı birlikteliklerden oluşan bir toplum oluşturacak politikaların hayata geçirileceği günlerin uzak olmadığı umuduyla;
Sempozyumun düzenlenmesinde emeği geçen tüm arkadaşlarıma, davetimizi kırmayarak uzman görüşlerini ve birikimlerini paylaşmak üzere burada olan değerli konuşmacılara ve bu soğuk kış gününde konuya duyarlılık gösterip dinlemeye gelen siz sevgili katılımcılara çok teşekkür ediyorum.
Egemen sınıfın çıkarlarına hizmet eden cinsiyet ayrımcılığı çözülmeden, özgür ve eşit bir toplum yaratılmasının mümkün olmadığı bilinciyle ve Sempozyumun başarılı geçeceğine olan inancımla hepinizi sevgiyle selamlıyorum.
A. Ülkü Karaalioğlu
TMMOB Kadın Çalışma Grubu Başkanı