TMMOB III. DANIŞMA KURULU
"13-20 Nisan 2007 tarihleri arasında 14 Nisan mitingi bahanesi ile Cumhuriyet (8 kez), Milliyet, Hürriyet, Vatan, Dünya, Forum Diplomatik, Antalya Körfez, Bursa Kent, H.O.Tercüman, Güneş, Bursa Hakimiyet, Bizim Kocaeli ve Giresun Son Haber gazetelerinde; Deniz Som (3 kez), Hikmet Çetinkaya (2 kez), Serdar Kızık (2 kez), Yılmaz Akkılıç (2 kez), Melih Âşık, Adnan Çoban, Oktay Ekinci, Can Ataklı, Taylan Erten, Şükrü Küçükşahin, Mustafa Köseoğlu, Nesrin Baytok, Fahir Çam, Rıza Zelyut, Ufuk Söylemez, Mustafa Mutlu, Bülent Esinoğlu TMMOB‘ye yönelik haksız, gerçek dışı ve hakaretler içeren yazılar yazdılar. Yazılarında TMMOB karşıtı kinlerini kustular.
Önce bilinsin ki, TMMOB düzenlemesinde veya tertip komitesinde yer almadığı hiçbir mitinge katılmaz, katılmamıştır ve katılmayacaktır. Ayrıca bu miting ile ilgili TMMOB‘ye herhangi bir başvuru da yoktur. Eğer başvuru olsaydı Yönetim Kurulumuzu toplar ve söz konusu mitingi kimlerin düzenlediğini, sonradan öğrendiğimiz düzenleme kurulu içinde yer alan kimi şaibeli örgütlerin durumunu ve kürsüde kimlerin hangi mesajları vereceğini sorar öğrenir ve TMMOB ilkeleri ve genel duruşu açısında yapacağımız değerlendirme sonucunda mitinge katılıp katılmama kararı verirdik. Böyle bir süreç yaşanmamıştır. Dolayısı ile TMMOB‘nin söz konusu mitinge katılma kararı yoktur. 14 Nisan mitinginin yapıldığı gün TMMOB‘nin de Yönetim Kurulu toplantısı en geniş katılımla yapıldı. Yapılan değerlendirmelerde mitingi düzenleyenlerin ve kürsüyü kullananların ve yapılan konuşmaların özü de belirginleşince TMMOB‘nin doğru bir tutum takındığı Yönetim Kurulu tarafından da benimsenmiştir. Konu sadece budur.
Ama bu yazarların ‘fırsat bu fırsat diyerek‘ yazdıklarına göre; diğer emek ve meslek örgütleri ile birlikte TMMOB; ‘Büyük Ortadoğu Projesinin Piyonları, ABD, AB ve AKP ye göz kırpanlar, karşı devrimciler, AB fonlarından yararlanan sahte solcular, iktidarın yalakaları, Amerika‘nın ajanları, AKP düşüncesi ile aynı çizgide buluşanlar, meslek örgütlerini en üst düzeyde yöneten "devrimci" (!) engelciler, sözde aydınlar‘ diye tanımlanmaktadır. Yine TMMOB ile diğer emek ve meslek örgütlerine burada söyleyemeyeceğimiz belden aşağı küfürlerle tanımlama yapılmıştır.
TMMOB hepinize birden söylüyor:
‘Toplumsal sorumlulukların gereği, sıkıntılı, sancılı, sorunlu bir ülkede var olan bir meslek örgütü sorumluluğuyla, karanlığa karşı aydınlığı; savaşa ve işgale karşı barışı; eşitsizliğe karşı adaleti; linç kültürüne karşı kardeşliği; sermayeye karşı emeği; baskıya ve zora karşı özgürlüğü savunmaya; emek ve meslek örgütleri ile birlikte Türkiye demokrasi mücadelesinin en ön saflarında yer almaya, neoliberalizme, gericiliğe ve ırkçılığa karşı mücadele bayrağını yükseltmeye, insanımıza ve bize dayatılan kırk katır, kırk satır ikilemine karşı ‘Başka Bir Dünya, Başka Bir Türkiye, Başka Bir Yaşam Mümkün‘ demeye; aydınlık bir Türkiye için sözünü söylemeye devam edecektir.
Bu böyle bilinsin.
Sözümüz adı geçenleredir:
50 yıllık onurlu tarihinde TMMOB‘yi yıpratmaya kimsenin gücü yetmedi, sizin de gücünüz yetmez. TMMOB hakkında yazdıklarınızın tamamını iade ediyoruz."
Mehmet Soğancı, cumhuriyet mitingleri sürecinde örgütün sorunlar yaşadığını belirterek, "Bu süreçte bazı İKK‘larımızda savrulmalar oldu. Sonuçları açısından baktığımızda arkadaşlarımız da yanlışlıklarını anlamışlardır, görmüşlerdir. Bunu geçelim artık. Yönetim Kurulumuz bunu geçti. Bunu bugün konuşalım ve bitirelim" dedi.
Seçim sonrası süreci de değerlendiren Soğancı konuya ilişkin şunları söyledi:
"Türkiye‘de 12 Eylül öncesindeki 24 Ocak kararları ile başlayan neo-liberal değişim süreci, arada belirli duraksamalar olmakla birlikte, özellikle son on yıl içerisinde büyük bir hızla uygulamaya konularak, küresel emperyalist sistemin yeni düzenine entegrasyonda önemli bir mesafe aldı.
Uluslararası sermeye ile bütünleşmiş sermaye kesimleri ve onları temsil eden siyasi partiler eliyle savunulan küresel emperyalist sisteme eklemlenme doğrultusundaki politika, egemen yapı içerisindeki kimi farklı eğilimler var olmakla birlikte, devlet politikası haline gelmiş durumda.
Bugün ülkemizin ekonomisinden idari yapısına, hukukundan siyasetine kadar her şey büyük ölçüde uluslararası sermaye düzeninin gereklerine uygun olarak, emperyalizme bağımlılık ilişkileri içerisinde, hızla yeniden şekilleniyor.
Emperyalist-kapitalist sistemin taşıyıcılığını üstlenen AKP, bu yöndeki neo-liberal değişim programının kararlı bir uygulayıcısı konumunda. Sermeye çevrelerinin kapitalizmin yeni düzenine eklemlenme doğrultusundaki değişim talebiyle, toplumun değişim talebini de birleştirerek, arkasına aldığı muazzam güçle hareket eden AKP, ülkeyi piyasanın gereklerine uygun olarak baştan aşağı düzenliyor.
Seçimlerde de, sermaye çevrelerinin, ABD ve AB‘nin desteğini alan AKP, bu politikaların sürdürülmesi yönünde, kendisini bir önceki dönemden de daha güçlü kılan, bir onay aldı. Seçim bu anlamda da neo-liberalizmin, her tür gerici ideoloji ile de bütünleşerek, kitleler üzerinde sürdürdüğü ideolojik manipülasyonun bir sonucu ve liberalizmin zaferi olarak görülebilir.
Seçimlerin sonuçlarından birisi de, sermayenin sözcülüğünü üstlenen AKP‘nin, seçim öncesindeki tüm gerilimleri de atlatarak, başarı kazanabilmiş olmasıdır. Bu sonuç bir anlamda, burjuvazinin sistem içerisinde yarattığı özerk alanın ve etkinin de göstergesidir.
Bugün emperyalist-kapitalist sistemin yönelimleri doğrultusunda uluslararası tekellerle bütünleşerek güçlenen burjuvazi, sistem içerisinde daha önceki döneme göre daha etkin bir pozisyon edinmiştir. Ancak AKP‘nin kazandığı bu güçle, tek başına sistemin mutlak yöneliminin belirleyicisi olacağı söylenemez. Seçim sonuçlarını, askerin siyaset üzerindeki etkisinin kırılması ve sistem içerisindeki çatışmalarda sermaye çevrelerinin zaferi olarak yorumlamak da doğru olmaz. Küreselleşmeye eklenme sürecinin egemen yapı içerisinde yarattığı farklaşmadan kaynaklanan çatışmalar ile bundan kaynaklanan gerilimler, farklı ton ve tarzda bu dönemde de sürmeye devam edecektir.
Bunlarla birlikte, küreselleşmeye eklemlenme sürecinin gereği olarak, kamu alanının sermayeye devredilmesine, emekçilerin haklarının gasp edilmesine, işsizlik ve yoksulluğun büyümesine dayanan, neo-liberal yıkım politikaları uygulanmaya devam edecektir.
Kapitalist küreselleşme sürecinin bir parçası olarak gelişen ve güçlenen, dini cemaatler, etnik milliyetçi akımlar, 12 Eylül sonrası oluşturulan sağ hegemonyanın içerisinde, kazandığı güçle, emekten halktan yana bir seçeneğin yaratılamadığı koşullarda, yoksul, emekçi, dışlanmış kesimler üzerinde etkili olacaktır.
AKP, küreselleşme çağının bu bütün yönelimlerini taşıyarak, onları besleyerek ve ondan güç alarak, bu değişim sürecinin taşıyıcısı durumuna gelmiştir. Dolayısıyla, bugün muhalefet de, AKP‘nin bu politikalarına karşı, toplumda ortaya çıkan değişik tepkileri kapsayarak gelişebilecektir.
Bizim açımızdan yapılması gereken, neo-liberal yıkım politikalarına karşı, emekçiler ve ezilenlerle birlikte mücadele pratikleri geliştirmek, gericilik ve milliyetçiliğin toplum üzerindeki etkisini de bu yolla kırarak, yaşamın içerisinde geliştireceğimiz dayanışma ağları ile özgürlükçü ve demokratik bir toplumu yaratmaya dönük, ısrarlı bir çabayı ortaya koymaktır
Soru şimdi çok basittir: Biz değilsek kim? Şimdi değilse ne zaman."