TMMOB İSTANBUL KENT SEMPOZYUMU BAŞLADI
İstanbul'da yaşanan sorunları geniş kapsamda değerlendirerek sorunların doğru teşhis edilmesi, kentin gereksinimlerini uzun vadede karşılayacak ve İstanbul'u yaşanabilir kılacak etkin çözümleri, sürecin tüm tarafları ve İstanbul halkının katılımı ile tartışmayı amaçlayan TMMOB İstanbul Kent Sempozyumu, 13 Eylül 2007 tarihinde başladı. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Oditoryumu'nda düzenlenen sempozyumun açılışında, İstanbul İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Tores Dinçöz, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı ve İstanbul Vali Yardımcısı Cumhur Güven Taşbaşı birer konuşma yaptılar.
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı‘nın sempozyum açılışında yaptığı konuşma şöyle:
"Sayın Konuklarımız,
Sevgili İstanbullular,
Sevgili arkadaşlarım,
Dünya sisteminin tarifinin Entegrasyon, Globalleşme, Yeni Dünya Düzeni kelimeleri ile yapıldığı bir yeni dönem yaşanıyor dünyada. Bize göre de yenidünya düzeninin adı: Kapitalist küreselleşme. Yeni Dünya Düzeni ideologları, yirminci yüzyılın son yirmi yılından beri, artık her şeyin küresel ilişkilerin bir parçası haline geldiğini, dolayısıyla farklı ideolojilerin ortadan kalktığını, farklı sınıf çıkarlarının bulunmadığı tezini savunuyorlardı. Dünyanın bu aşamasında, insanlara; barış, demokrasi, katılım, hoşgörü, üretim, birikim ve tüketim dolu, çevreye duyarlı, küreselleşmiş yeni bir dünya düzenine girildiği müjdeleniyordu. Dünyanın, endüstri toplumundan bilgi toplumuna, iş gücü ağırlıklı teknolojiden yüksek teknolojiye, ulusal ekonomiden dünya ekonomisine, merkezi yönetimden yerel yönetime, kurumsal yardımdan kendi kendine yardıma, kısıtlı seçeneklerden çok çeşitli seçeneklere doğru hızlı bir değişim içinde olduğu ifade ediliyordu.
Ancak, bu süreçte görüldü ki, söylenenlerin aksine; Yeni Dünya Düzeni teorilerinin pratiğe yansımasında güçlü kutuplaşmalar, ırkçılıkAA ve milliyetçilik temelinde dünyanın hemen her tarafında süre giden savaşlar, katliamlar, işsizlik, açlık, saldırı ve savaş, toplumsal yozlaşma ve daha yoğun bir sömürü meydana geldi.
Bu gün dünyada küresel saldırı iki yönlü işletiliyor. Birincisi sermayenin hareket alanını genişletmek için devlet yapılarının yeniden düzenlenmesi, ikincisi bu düzenlemeyi yapmayan/yapamayan ülkelere açık saldırı. Irak ve Türkiye bugün bu işleyişin iki örneğidir. ABD, Irak‘ta açık işgalle küreselleşme sürecini işletirken, Türkiye İMF ve Dünya Bankası talepleri doğrultusunda yeni yasal düzenlemelerle sisteme dahil ediliyor. Ülkemizde son yasama döneminde de gerçekleştirilen, gerçekleştirilmeye çalışılan düzenlemelerin çoğu kapitalist küreselleşmenin gereksinimleri doğrultusundadır. TMMOB bu süreci emeğe ve demokrasiye karşı savaş açmak olarak değerlendiriyor ve bunların sonuçlarının neleri getireceğini hazırladığı bilimsel raporlarla kamuoyuna bildiriyor. TMMOB ve Bağlı Odaları ülkemizde meslek alanları ile ilgili gelişen ya da gelişebilecek her türlü konuda görüş oluşturma, oluşan görüşleri geliştirme ve bunları kamuyu ile paylaşma çalışmalarını eleştirel olduğu kadar yeni açılımlar sağlayacak şekilde sürdürmektedir.
İşte bugün de bu anlayışla oluşturduğumuz bu sempozyumda bir aradayız. Konumuz İstanbul kentine ve yaşama dairdir.
TMMOB adına bu Sempozyumun oluşmasını sağlayan İstanbul İl Koordinasyon Kurulumuza ve emek verenlere İKK Sekreterimiz Tores Dinçöz‘ün şahsında teşekkür ediyorum. Değerli Katılımcılar, bu etkinlikte İstanbul‘un mevcut durum tespiti yapılırken aynı zamanda bu tespitten yola çıkarak "Nasıl Bir Kent İstiyorum" sorusuna yanıt aranacak.
TMMOB, "Nasıl Bir Kent İstiyorum" sorularına yanıt arayacak etkinlikleri ülke düzeyine yaymayı bu yıl gündemine almıştır. Mart ayında Bursa ile başlayan bu etkinlikler zinciri bu etkinlikten sonra Ankara, Eskişehir, Denizli, Adana ve Bodrum‘da devam edecektir.
TMMOB kuruluşundan bu yana gerek meslek alanlarına ve gerekse tematik konulara ilişkin olarak düzenlediği etkinliklerde kamuoyuna açılımlar, çözüm önerileri ve modeller sunmuştur. TMMOB Kent sorunlarına ilişkin olarak özellikle son yirmi yıldır yerel yönetimler, kamu kaynaklarının dağılımı, afetler, çevre, altyapı, ulaşım, konut, turizm, kentsel koruma ve kentsel dönüşüm temalarında sorun tespitlerini ve çözüm önerilerini kamuoyuna sunmaktadır.
Kamuoyunun dikkatine sunduğumuz önerilerimiz kimi zaman gündemi oluşturmuş kimi zaman da dönemin siyasetçilerince görmezlikten gelinmiştir. Siyasal alan bu önerileri çoğunlukla özünden ve amacından uzaklaştırıp farklı bir kurguda değerlendirmektedir.
Günümüzde kentsel dönüşüm ile konut üretimi amacından farklı biçimde, inşaat sektörü üzerinden ekonomiyi canlandırmaya yönelik bir siyaset olarak sunulmaktadır. Üzerinde çokça oynanan, sürekli değiştirilen ve temel hedefi sermaye gruplarına rant aktarmak olan ‘‘kentleşme, planlama, imar, yapı ve afet yasaları‘‘ çalışmaları bu amaçlarından mutlaka uzaklaştırılmalıdır. Bu konular tam bir bütünsellik içinde ve tutarlı bir yasal düzenlemeler perspektifinde yapılmalıdır.
TMMOB kent yaşamını ilgilendiren İmar, Kültür ve Turizm, Çevre, Kamu Yönetimi ve Yerel Yönetim Sistemini düzenleyen yasaların eksiklik ve yetersizliklerinden bahsederken insan sağlığı, doğal çevre, insan hakları-kentli hakları, katılım, yaşanabilirlik gibi kimi kavramlara referans vermektedir.
Bu gün kent özelinde Kentsel Dönüşüm Yasa Tasarısı ve Yıpranan Kent Dokularının Yenilenmesi, Korunması ve Kullanılması Hakkında Kanun Tasarısı gündemdedir. Meclis gündeminde olan kentsel dönüşüme ilişkin yasal düzenlemeler ve bazı belediyelerce de uygulanan kentsel dönüşüm uygulamaları ihtiyacımız olan kentsel yenilenme ve dönüşüm taleplerimize yanıt değildir.
İstanbul‘da; Galataport, Haydarpaşaport, Dubai Kuleleri, Ankara‘da; Çiftlik, Güvenpark, Kuğulupark, Antalya‘da, Lara Kent Parkı gibi parçacı plan ve projelerin tümüne; bazıları "kentsel dönüşüm" diyor, bizler ise "rantı gören finans çevrelerinin ağzının suyu akıyor" diyoruz.
Biz ülkemizin doğasının korunmasını, sanayileşmenin çevreyi ve doğayı tahrip etmeden gerçekleştirilmesini istiyoruz. Kentsel mekânın, toplumsal yarar ve kullanım değeri ilkesi etrafında üretilmesi-paylaşılması ve doğal-kültürel varlıkların koruma-kullanma dengesi içerisinde yaşatılmasını istiyoruz.
Bunların yanında bu gün ülkemizde çeşitli yasalarla kurumlara plan yapma yetkileri verilerek kent rantının paylaşımı kurumlar arasında rekabet nedeni haline gelmiştir. Özelleştirme İdaresi, TCDD, Dış Ticaret Müsteşarlığı gibi birçok kuruma plan yapma ve ilgili oldukları arazileri pazarlama yetkileri verilmiştir. Rant odaklı ve parçacı bir anlayışın ürünü olan bu mevzuat projelerini reddediyoruz ve bütün bunların kentsel dönüşümü değil rant amaçlı bir tasfiyeyi hedeflediğini bir kez daha belirtiyoruz.
Bugün kentlerde inşaat sektörü ve arazi yatırımları sadece küçük ve orta sermayenin değil büyük sermayenin de ilgisini çekmektedir. Çok büyük ölçekli toplu konut projeleri, büyük müteahhitlik firmaları ve yap-sat-devret yoluyla yapılan altyapı projeleri, gökdelenler, uluslararası ticaret merkezleri; ülke içi birikim yetersiz olunca büyük dış borçlanma girişimleri, bu geçiş döneminin özellikleri olarak şekillenmektedir. Büyük sermaye örgütlerinin önerdiği bir diğer şekil de, yerel yönetimlerin tamamen piyasa ekonomisi esaslarına göre düzenlenmesidir. Bu öneriler birçok belediye hizmetinin özelleştirilmesi anlamına gelmektedir. Bunun sonucunda yerel düzeyde de, kentli çoğunluğun, emeği ile geçinenlerin çıkarlarına uygun uygulama ya da kararlar gündeme gelmemektedir.
Bu sempozyumda, bir kentin tüm sektörleriyle ve toplumsal olanaklarıyla evrensel standartlara erişme çabası ile küresel sermayeye eklemlenmek arasındaki farkın ayırt edilmesi için de önemli açılımlar sağlanacağını da düşünüyorum. İstanbul örneğinde gözlendiği üzere kamu arazilerinin küresel sermayeye satışı ile kentin ekonomik gücü ve toplumsal kalkınmasının mümkün olamayacağı, o arazilere gökdelenler dikilmesi ile bir gelişme sağlanamayacağı açıktır.
Büyük kentlerin su havzaları, yeşil alanları, orman ve ortak kullanım bölgeleri kaçak yapılaşmalarla, rant kavgalarıyla sürekli olarak yağmalanmaktadır. Bu duruma ekonomik ve politik nedenlerle sürekli olarak göz yumulmakta ve bu nedenle kentlerin geleceği tehdit edilmektedir. Kentin ortak alanlarıma yağmalanmasını önleyecek ve çok kez bizzat devlet ve yerel yönetimlerce işlenen "kente karşı suç" kavramının güvenceye alıp takip edebilecek özerk bir yapılanma gereklidir. Bu özerk yapılanma yine kentlilerin ortak iradesini ortaya koyan mekanizmalar eliyle denetlenmelidir.
Su kaynakları sorunu bugün gündemdedir. TMMOB düzenlediği ve katılacağı etkinliklerde kentlerin su temini ve kaynakların doğru kullanımına yönelik tedbirleri ve çözüm önerilerini sunmaktadır. Ancak yakın gelecekte bu fikirlerin siyasi alanda amacından uzaklaştırılarak maliyeti yüksek büyük altyapı ihalelerine gerekçe gösterilmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Öte yandan dünyanın gündemindeki enerji sorunu doğal kaynakların kullanımı, altyapı ve ulaşıma yönelik yeni politikaların geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda yatırımlar yanında kamuoyuna aşılanan yeni yaşam ve tüketim anlayışının da sorgulanması gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki ekonomi, eğitim, sağlık ve çevre politikalarının ve siyasetin amacı toplumun refahıdır, her şeyden önce bu düşünülmelidir.
Sevgili katılımcılar,
Kentte yaşayanların örgütlü katılımını ön plana alan, kent hukukunu gözeten, demokratik katılıma açık olan, merkezi bürokratik anlayışa sahip olmayan bir yerel yönetim ve planlama, kentin kendiliğinden gelişiminden çıkar sağlayan grupların faaliyetlerini de engelleyebilir. Sağlıklı bir kent yönetimi ve planlaması ancak kent halkının karara katılacağı süreçlerin yaratılması, bilgi dolaşımın ve saydamlığın sağlanabilmesi ile mümkün olabilir.
Toplumsal yaşama, kente dair sağlıklı karar verebilmek o konuda bilgili olmakla mümkündür. Günümüzde bilgi, yalnızca sınırlı sayıda bazı kesimlerce erişilebilir niteliktedir. Bu durumda kararlara çok kişinin katılımı ile ulaşılmış olması da, tek başına bu süreci demokratik kılmaz. Dolayısıyla yöre halkının bilgiye özgürce erişme olanakları geliştirilerek, akılcı ve sağlıklı karar üretme süreçleri yaşama geçirilmelidir. Yerel yönetimlerin çalışmaları yüksek duvarlar, açılmaz kapılar ardına saklanmamalıdır.
Bir kente sahip çıkacak o kentte yaşayan bireylerdir. Kente dair her türlü kararda kentlilerin katılımının sağlanması vazgeçilmez bir hak olmalıdır. Yatırım önceliklerinin belirlenmesinde halkın ve kitle örgütlerinin görüşlerine başvurulmalıdır. Yatırımlarda sadece ve sadece kentlinin çıkarları düşünülmelidir.
Yerel yönetimlerin öncelikli amacı toplumun sağlıklı bir kent yaşamı sürdürmesini sağlamaktır. Birçok büyük kentte olduğu gibi İstanbul‘da da halkın sağlığını tehdit eden hiçbir girişim, getirisi ne olursa olsun, hoşgörüyle karşılanmamalıdır.
Sevgili katılımcılar,
Bugün burada hep birlikte;
Şarkısında söylendiği gibi
Şimdi İstanbul‘da olmak vardı anasını satayım
denilen kenti konuşacağız.
Bu sempozyumda burada Büyük Usta Nazım‘ın meydanını tarif ettiği kenti konuşacağız:
Bir ölü yatıyor
on dokuz yaşında bir delikanlı
gündüzleri güneşte
geceleri yıldızların altında
İstanbul‘da, Beyazıt Meydanı‘nda.
Bir ölü yatıyor
ders kitabı bir elinde
bir elinde başlamadan biten rüyası
bin dokuz yüz altmış yılı Nisanında
İstanbul‘da, Beyazıt Meydanı‘nda.
Bir ölü yatıyor
vurdular
kurşun yarası
kızıl karanfil gibi açmış alnında
İstanbul‘da, Beyazıt Meydanı‘nda.
Bir ölü yatacak
toprağa şıp şıp damlayacak kanı
silâhlı milletimin hürriyet türküleriyle gelip
zaptedene kadar
büyük meydanı.
Ve bugün burada Vedat Türkali‘nin İstanbul‘unu konuşacağız
Salkım salkım tan yelleri estiğinde
Mavi patiskaları yırtan gemilerinle
Uzaktan seni düşünürüm İstanbul
Binbir direkli Halicinde akşam
Adalarında bahar
Süleymaniyende güneş
Hey sen güzelsin kavgamızın şehri
Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
Bakışlarımda akşam karanlığın
Kulaklarımda sesin İstanbul
Ve uzaklardan
Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul
Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul
Bekle bizi
Büyük ve sakin Süleymaniyenle bekle
Parklarınla köprülerinle kulelerinle meydanlarınla
Mavi denizlerine yaslanmış
Beyaz tahta masalı kahvelerinle bekle
Ve bir kuruşa Yenihayat satan
Tophanenin karanlık sokaklarında
Koyun koyuna yatan
Kirli çocuklarınla bekle bizi
Bekle zafer şarkılarıyla caddelerinden geçişimizi
Bekle dinamiti tarihin
Bekle yumruklarımız
Haramilerin saltanatını yıksın
Bekle o günler gelsin İstanbul bekle
Sen bize layıksın
Ve bugün burada 77 1 Mayıs‘ının, 2007 1 Mayıs‘ının yaşandığı İstanbul‘u konuşacağız.
Sevgili katılımcılar,
TMMOB‘nin sözü yaşama dairdir. İnsana dairdir. Ve gelecek güzel günlere dairdir.
TMMOB "Hepimiz Kentin Sakini Değil Sahibi Olalım ve Bunun İçin Mücadele Edelim" diyor.
Hepinize saygılar sunuyorum."