TMMOB JEOFİZİK MÜHENDİSLERİ ODASI TÜRKİYE 16. ULUSLARARASI JEOFİZİK KONGRE VE SERGİSİNİ GERÇEKLEŞTİRDİ
TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası Türkiye 16. Uluslararası Jeofizik Kongre ve Sergisini 7-10 Aralık 2004 tarihinde Ankara MTA Kültür Sitesi'nde gerçekleştirdi.
TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası Türkiye 16. Uluslararası Jeofizik Kongre ve Sergisini 7-10 Aralık 2004 tarihinde Ankara MTA Kültür Sitesi‘nde gerçekleştirdi.
Kongrenin açılışında TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası Başkanı A. Uğur Gönülalan, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler, Afet Yönetimi Derneği Başkanı Ahmet Mete Işıkara konuştular. TMMOB Yönetim Kurulu 2. Başkanı Oğuz Gündoğdu, Yürütme Kurulu üyeleri Alaeddin Aras ile Ekrem Poyraz da Kongre açılışında bulundular.
Kongrede Sismoloji, Sismik Yöntemler, Mühendislik Jeofiziği, Türkiye‘de maden, petrol, boru hatları ve çevre, Arkeolojide jeofizik, Enerji, Gravite -Manyetik, Arama jeofiziği Oturumlarında toplam 57 bildiri sunuldu. Poster sunumlarının da yer aldığı kongrede ayrıca Yeni Enerji Kaynakları ve Türkiye Gerçeği ile Zeminden Çatıya Depreme Dayanıklı Yapı Tasarımı panelleri de gerçekleşti.
Kongre sonuç bildirgesi aşağıdaki şekilde kamuoyuna duyuruldu :
"TÜRKİYE 16. ULUSLARARASI JEOFİZİK KONGRE VE SERGİSİ" SONUÇ BİLDİRGESİ
07-10 Aralık 2004-Ankara
1. KONGRE HAKKINDA
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği‘ne bağlı Jeofizik Mühendisleri Odası‘nın düzenlediği Türkiye 16. Uluslararası Jeofizik Kongre ve Sergisi 07-10 Aralık 2004 tarihleri arasında, MTA Genel Müdürlüğü Kültür Sitesi salonlarında gerçekleştirilmiştir.
"Türkiye‘de Maden, Petrol, Boru Hatları ve Çevre" oturumunda; yurt içinde ve yurt dışında yatırım yapan kamu ve özel şirketlerin arama, üretim taşıma stratejileri, sürdürülebilir kalkınma ve madencilik, sürdürülebilir kalkınma ve çevre bağlamında maden sektörünün durumu ve geleceğe bakışı, yeni maden yasası ile madenciliği bekleyen sorunlar ve çözümler, "Çağrılı Konuşmacılar" tarafından dile getirilmiştir.
"Yeni Enerji Kaynakları ve Türkiye Gerçeği" panelinde; kalkınmamızda önemli rol oynayacak kömür, hidrojen, petrol, doğalgaz ve gaz hidrat kaynaklarımız tartışılmış ve ülkemizin gereksinim duyduğu enerjinin, kendi öz kaynaklarımızdan karşılanması için çözümler önerilmiştir.
"Zeminden, Çatıya Depreme Dayanıklı Yapı Tasarımı" panelinde; Kocaeli-Gölcük ve Düzce depremlerinin oluşturduğu ekonomik ve sosyal tahribatın yanı sıra, ülkemizde afete dönüşen depremlerin yarattığı büyük acıları ve önemli hasarları önleme yolları tartışılmış ve deprem zararlarını azaltmanın ancak; "Temel Afet Bilinci"nin oluşturulması ile mümkün olacağı, bu bilince ulaşmanın da yolu her seviyede eğitim olduğu vurgulanmıştır.
"Jeofizik Mühendisliği 2. Öğrenci Kongresi" çerçevesinde gerçekleştirilen, "Türkiye‘de Jeofizik Eğitimi ve Öğretimi" panelinde; öğrencilerimiz, sektör ve üniversite temsilcilerimiz, üniversitelerdeki mühendislik eğitimi, öğretimi, mühendislik kavramı, mühendislik etiği ve sektörün beklediği mühendislik nitelikleri vb. konularda beklenti ve çözüm önerilerini dile getirmişlerdir. Konuşmacılar; "Söz, yetki ve karar sürecinde; Özerk-Demokratik-Bilimsel Üniversite" şiarının yaşama geçirilmesi, bilimsel gelişmenin ve çağdaş eğitimin gereği olduğunu vurguladılar.
Türkiye‘nin sürdürülebilir kalkınmasında kilit rol oynayan enerji, maden, petrol-doğalgaz, jeotermal kaynaklar ve yeraltı suları ile arkeolojik eserlerin aranıp bulunmasındaki katkıları ayrıca bir deprem ülkesi olduğumuz bizlere göre hayli geç fark edilmiş olan ülkemizde, genel ve yerel zemin koşullarının önemi ve depremsellik araştırmaları amacı ile yapılan bilimsel ve mühendislik çalışmalarını da kapsayan; "Arama Jeofiziği, Arkeolojide Jeofizik, Enerji, Gravite-Manyetik Yöntemler, Sismoloji, Sismik Yöntemler, Mühendislik Jeofiziği" ana başlıklarında oluşturulan, 18 adet oturumda; 87 adet Bilimsel ve Teknik bildiri uzmanlar tarafından sunulmuştur.
2. TESPİTLER
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı‘nın genelge ve yönetmeliklerinde; Jeofizik mühendisliği göz ardı edilmekte ve Jeofizik Mühendislerine haksızlık yapılmaktadır. Bu durumun acilen düzeltilmesini gerekir. İlgili genelgelerde; zemin etütleri ile ilgili jeolojik etütler, yerinde ve/veya laboratuarda yapılacak zemin/kaya mekaniği deneylerini ve gerekli görülmesi halinde sondajları kapsayan araştırmalarda da Jeofizik Mühendisliği göz ardı edilmektedir. Temel tasarımında kullanılacak zemin ve kaya ile ilgili fiziksel parametreler, zeminin ve kayanın dayanım parametreleri ve zemin-yapı etkileşimi ile ilgili yeraltı araştırmacılığı jeofizik meslek disiplininin görevidir. Zemin mekaniği, kaya mekaniği ve mekanik sondaj tekniği konularında eğitim alan jeofizik mühendislerine bu konuda "yetkiniz yok" denilmektedir. Böyle bir kanının olması yanlış ve çağ dışı bir yaklaşımdır.
Deprem dinamik bir olaydır. Dinamik olayları, dinamik yöntemlerle (jeofizik yöntemlerle) incelemek gerekir. Türkiye‘deki ve Dünya‘daki üniversitelerde "deprem" konusunun sadece Jeofizik Mühendisliği bölümlerinde okutulduğu bilinen bir gerçektir ve deprem bilim (sismoloji) jeofiziğin bir alt bilim dalını oluşturur. Deprem risk analizi ve deprem tehlikesi çalışmaları da jeofizik mühendisliğinin konularıdır. Jeoteknik raporların kapsaması gereken bu bilgi ve hesaplamaların yerine getirilmesinde, bu eğitimi almamış meslek mensuplarının bürokratik yazışma ile yetkili kılınması, bir nevi "imtiyaz" sağlama işlemidir.
Dünyada (%62) olduğu gibi, Ülkemizde de, enerji tüketiminde petrol-doğalgaz %60 gibi büyük bir payla birinci sırada yer almaktadır. Petrolün 21. yüzyıl boyunca bu durumunu koruması beklenmektedir. Küreselleşen dünya, enerji sektöründeki gelişmeler yakından takip edildiğinde enerji politikalarını şekillendiren Türkiye, 67.8 milyon nüfusu ile 2003 yılı kişi başına düşen 3.383 $‘lık (Merkez Bankası, GSMH yıllık) milli hasılası ile hızla sanayileşen bir ülke konumundadır. Günümüz Türkiye‘si; hızla gelişen sanayisini, ekonomik gelişimini, geleceğini ve enerji ihtiyaçlarını dikkatle takip etmek ve planlama yapmak zorundadır. 2003 yılında, Türkiye‘de üretilen petrolün toplam petrol arzına (yerli üretim ve ithal petrol) oranı ise %‘9 dur. Türkiye‘de üretilen doğalgaz ise; toplam doğalgaz arzının yaklaşık %3‘ünü karşılamaktadır. Önümüzdeki yıllarda, Ülkemizde hızlı sanayileşmeye paralel olarak petrol ve doğalgaz talebine artış beklenmektedir. 2020 yılında Türkiye‘nin bugünkü petrol talebinin yaklaşık 2 katına, doğalgaz talebinin ise 5 katına çıkacağı tahmin edilmektedir. 2003 yılı itibariyle, ham petrol talebinin (petrol ürünleri hariç) %91‘i, doğalgaz talebinin ise %97‘si ithalat ile karşılanırken, bu oranların 2020 yılında sırasıyla %99 ve %100 olması beklenmektedir. Son yıllarda petrol arama ve üretim faaliyetlerinde önemli düşüşler yaşanmaktadır. Özellikle yerli ve yabancı sermayeyi sektöre çekebilmek için, Ruhsat sayılarındaki kısıtlamalar, Süresi sona eren bir sahaya aynı şirketin bir yıl müracaat edememesi, Deniz ve Kara Sınırlarının Kıyı Çizgisi ile Ayrılmaması, Devlet Hissesi, Mevzuat Kirlenmesi, Kur Politikası, Ekonomik Stabilizasyon, sorunları nedeni ile 6326 sayılı Petrol Kanunu‘nda günün şartlarına uygun, gerekli düzenlemelerin yapılması önem arz etmektedir.
Çözüm olarak Kara alanlarında yapılması gerekli arama çalışmaları yanında, oldukça pahalı yatırımlar gerektirmesi yönünden önceki yıllarda sınırlı sayıda sondaj çalışmaları yapılan denizlerimizde petrol ve doğalgaz aramacılığına önem verilmesi ve ülkemizde yeteri kadar aranmayan ve daha derin seviyelerde yer alan hedeflere de gereken önemin verilmesi gelecek yıllardaki yerli petrol ve doğalgaz üretimini artırmak ve yeterli düzeye gelmesini sağlamak için zorunlu hale gelmiştir. Ülkemiz teknik kadrosu her yönüyle, sayıca az olmakla beraber, potansiyel güç olarak, dünyanın kara sahalarında petrol arayabilecek, sondaj yapabilecek ve bulunan petrolü değerlendirebilecek yetenek, bilgi ve tecrübeye sahiptir. Yerli üretimi artıracak yeni keşiflerin yapılabilmesi, ancak arama faaliyetlerine, yani genel olarak, jeoloji, jeofizik ve sondaj için ayrılan paranın artması ile mümkün olacak ve petrolde dışa bağımlılık bu şekilde azaltılacaktır.
3. SONUÇ VE ÖNERİLER
Küreselleşme adına hareket edenlerin, hakimiyet çabasına girenlerin, saldırgan tutumunun giderek tırmandığı, Ortadoğu halkları ve insanlık üzerinde kurulan baskı, zulüm ve işkencenin "özgürlük" yaftasıyla dünya kamuoyuna sunulduğu bir ortamdayız. Bu gidişe dur demenin yolu; birlik, dayanışma, ortaklaşma ve demokrasi mücadelesinden geçmektedir.
Ekonomik modellerin yanlışlığı, kalkınma ve sanayileşme yerine borçlanma ve üretmeden ithal etmeyi hızla geliştirmektedir. Ülkemizin bunca yeraltı zenginliğine karşın; kömür, bakır, krom ve birçok cevheri ithal eder hale gelmiştir. Kalkınmasını gerçekleştiren sanayileşmiş, gelişmiş ülkeler; ya kendi yeraltı kaynaklarını kullanarak yada başka ülkelerden maden ham maddelerini ithal ederek sanayilerinin önünü açmışlardır. Hızlı kalkınma sürecinde olan ülkemizde, madenciliğin gayri safi milli hasıladaki payı %40‘lardan %1‘lere düşmüştür. Yer altı kaynaklarımızı, ülke çıkarlarımıza uygun olarak; kamu, özel kuruluşlar ve kontrollü yabancı sermaye ile değerlendirilmesini esas alan düzenlemeler kamu yararı için gerçekleştirilmelidir.
Ülkemiz madenciliğinin de layık olduğu yere ulaştırılabilmesi ve yeraltı zenginliklerimizin, ülkemizin kalkınmasında önemli kaynaklardan birisi olarak kullanılabilmesi için; artık ülkemiz madenciliğinde de Jeofizik aramaya gereken önem verilmelidir.
Tüm dünyada hızlı bir artış gösteren enerji gereksiniminin büyük bir kısmı, bir süre daha fosil yakıtlar ve hidrolik enerji ile karşılanabilecektir. Fosil yakıtların kısa bir dönemde tükenmesi ve bir süre sonra bunların yerini yeni enerji kaynaklarının alması beklenmektedir. Jeotermal Enerji; ülkemiz açısından önemli sayılacak bir enerji kaynağı dilimini oluşturmaktadır. Jeotermal yasa tasarıları kamusal yarar, bilim ve tekniğin doğruları ile hazırlanmalıdır.
Afet yasaları Jeofizik mesleğini doğrudan ilgilendirmektedir. Ülkemiz deprem riski yüksek bir coğrafyadadır. Kentlerimiz çirkin yapılaşmanın esiridir. Kentlerimizde yaşam kalitesi düşüktür. Depremler; bu bozuklukların nedeni değildir ve bunların düzeltilmesi için fırsat penceresi olarak görülmeli ve değerlendirilmelidir.7269 sayılı Afet Kanunu bir an önce değiştirilmelidir.
Yapı denetimi ile ilgili önceliğimiz kamusal denetimdir. Jeoloji ve Jeofizik mühendisliği yapı denetimi kuruluşu ortakları arasında sayılmamaktadır. 4708 sayılı Yapı Denetimi Yasası, 595 sayılı KHK ve yeni çıkarılacak yasa ve KHK da bu durum acilen düzeltilidir.
İmar Kanunu Tasarı Taslağı ile değiştirilmek istenen, 3194 sayılı İmar Kanunu ile ilgili; yoğun emek ve bilgi birikimi ile kamusal çıkarlarımız gözetilerek hazırlanan değişiklik önerilerimiz, yeni İmar Kanununda mutlaka yer almalıdır.
Jeofizik mühendislerinin Deprem konusunda ki önemi; tartışılmaz bir gerçektir. Deprem ve afet ile ilgili, Ulusal mevzuatta Jeofizik Mühendisliğini yok sayanların, uluslararası mevzuatları bir kez daha okumaları gerekir.
Dünyada ve ülkemizde Jeofizik mesleğinin ilgi alanlarında çok hızlı değişimlerin olduğu bir süreç yaşanmaktadır.Türkiye‘nin sürdürülebilir kalkınmasında kilit rol oynayan enerji, maden, petrol-doğalgaz, jeotermal kaynaklar ve yeraltı suları ile arkeolojik eserlerin aranıp bulunmasındaki jeofizik mühendislerinin de bilgi ve emeklerinin olduğu unutulmamalıdır.
Sömürü düzeni mesleğimizin uygulama alanlarında da devam etmektedir. Bu sömürü ise başka mesleklerin, meslek alanlarımıza girmesi veya mühendislik hizmetlerimizi yapması olarak yansımaktadır. Bu konuda; bürokrasinin tavrını anlamak da mümkün değildir. Bürokraside jeofizik mühendisi yok diye, jeofizik mühendisliği yok sayılmamalıdır.
İnsanlık hiçbir zaman geriye gitmemiştir, bilim ve teknoloji insanlığı hep ileriye taşımıştır. Bütün engellemelere rağmen, bilimin ve teknolojinin geliştirdiği jeofizik Mühendisliği; yasa, yönetmelik ve yaşamda hak ettiği yeri alacaktır.
Aklın, bilimin, demokrasinin, insani değerlerin karşısına bağnazlığı koymak, ülkemize bir şey kazandırmayacaktır.
Saygılarımızla,
JEOFİZİK MÜHENDİSLERİ ODASI
X. DÖNEM YÖNETİM KURULU