TMMOB KAMU YÖNETİMİNDE DEĞİŞİM VE ENERJİ SEMPOZYUMU GERÇEKLEŞTİRİLDİ

12.10.2025

TMMOB "Enerji Sempozyumu'na Giderken" Kamu Yönetiminde Değişim ve Enerji Sempozyumu, 11 Ekim 2025 tarihinde MMO Eğitim ve Kültür Merkezinde gerçekleştirildi.

Sempozyum, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz ve CHP Enerji Bakanlığından sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, Zonguldak Milletvekili ve Elektrik Mühendisleri Odası üyesi Deniz Yavuzyılmaz'ın açılış konuşmalarıyla başladı. Koramaz salona şöyle seslendi: 

"Değerli Hocalarım, Sevgili Arkadaşlar,

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

“Kamu Yönetiminde Değişim ve Enerji” konularını konuşacağımız bu anlamlı etkinliğe hepiniz hoş geldiniz.

Bu ön etkinliğimizden süzülen görüşler ile 11-13 Aralık tarihleri arasında bu yıl 15.cisi yapılacak olan TMMOB Enerji Sempozyumumuzda ortaya çıkacak sonuçların, ülkemizde kamucu eksenli bir enerji yönetimi bilincinin kök salmasına önemli katkılarda bulunacağına inanıyorum

Birliğimiz adına bu önemli etkinliğin hazırlanmasında sorumluluk üstlenen Enerji çalışma grubu üyelerimize, etkinliğin düzenlenmesinde emek ve katkı sunan tüm arkadaşlarımıza, Birlik çalışanlarımıza, etkinlik kapsamında değerli fikirlerini ve araştırmalarını bizlerle paylaşacak olan tüm akademisyen ve uzmanlara, TMMOB örgütlülüğü adına şükranlarımızı sunuyorum.

Değerli Katılımcılar,

Bugün burada, birbirinden ayrı gibi görünse de aslında toplumsal yaşamın ve kamu politikalarının en temel iki eksenini oluşturan iki kavramı birlikte düşünmek ve tartışmak üzere bir aradayız: Kamu yönetiminde değişim ve enerji.

Çünkü biliyoruz ki, enerji politikaları yalnızca teknik bir planlama meselesi değildir; aynı zamanda kamusal kaynakların kullanımı, toplumsal yararın gözetilmesi ve ekolojik dengenin korunması gibi hayati alanları doğrudan etkileyen bir kamu yönetimi sorunudur.

Bu nedenle kamu yönetimindeki dönüşümleri, yalnızca idari düzenlemeler ya da yönetim teknikleri olarak değil; aynı zamanda enerji politikalarının nasıl üretildiği, kimin yararına işlediği ve neye hizmet ettiği sorularıyla birlikte ele almak zorundayız.

Emperyalist merkezlerin 1970’lerin sonlarından itibaren neoliberal programları yürürlüğe soktuğunu ve özellikle azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere bu programları dayattığını hepimiz biliyoruz.

Devletlerin sosyal sorumluluklarından arındırılmasını, ekonomik alandan çekilmesini, kamusal varlık ve yatırımların özelleştirilmesini, üreticileri korumaya yönelik uygulamaların terk edilmesini, ücretli kesimlerin düşük maaş ve kötü çalışma koşulları altında çalıştırılmasını, uluslararası sermaye hareketleri önündeki tüm engellerin kaldırılmasını, kamusal hizmetlerin ticarileştirilmesini hedefleyen bu programların ülkemizde de 12 Eylül faşist darbesi eşliğinde  uygulamaya sokulan 24 Ocak Ekonomi Kararlarından  itibaren kesintisiz bir şekilde devrede olduğunu yine hepimiz biliyoruz.

Bu çerçevede Anayasada, birçok yasada ve binlerce mevzuatta yapılan köklü değişiklerle tüm ülke kaynak ve birikimleri ölçüsüz ve denetimsiz bir şekilde sermaye kesimlerinin talanına açıldı. Kamu idari yapısı da bu dönüşüme uygun olarak yeniden biçimlendirildi.

Ülkede sanayi yatırımları tamamen dururken, ülke ekonomisi arazi rantı üzerine temellendirildi.  Ülkemizde ne kadar kamu girişimi ve işletmesi varsa hepsi haraç mezat elden çıkarıldı.

Ülkenin dört bir tarafına yayılmış KİT yatırımlarının tasfiyesi, bunların yöresel ölçekte beslediği özel sektöre ait küçük ve orta boy işletmelerin de tasfiyesini de beraberinde getirdi.

Ülke topraklarının tamamının, tarım alanları, ormanlar, yaylalar, meralar, milli parklar ayrımı gözetmeksizin meta olarak değerlendirildiği, rant ve yağma ekonomisinin egemen olduğu bir süreç yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz.

Sevgili Katılımcılar,

2002 yılından itibaren tek başına iktidar olan AKP’li yıllarda daha da ivmelenen bu sürecin bizi getirdiği yer, yarattığı açlık, yoksulluk, işsizlik, güvencesizlik toplumsal yıkım bir yana, sanayiden tarıma, madencilikten enerjiye tüm üretim alanlarında dışa bağımlılığın daha da pekişmesi ve üretim yeteneğimizin aşındırılması oldu.

Bu yağma ve talan sürecine ülke yönetiminin giderek otoriterleşmesi, muhafazakârlık ve islamiyetin itaatkâr ve kanaatkâr bir toplum inşa etmek kullanılması,  yolsuzlukları, ülke kaynaklarının peşkeş çekilmesini, iş cinayetlerini, ırkçı-gerici politikaları sorgulamayacak bir toplum yaratılması girişimleri eşlik etti.

Geldiğimiz aşamada ekonomisi tamamen çökertilmiş, hukukun siyasallaştığı, parlamentonun etkisizleştirildiği, anayasa ve yasaların anlamsızlaştırıldığı, tek adamın buyruğuyla yönetilen, aklın ve bilimin yerini hurafelerin, liyakatin yerini parti ve din devleti anlayışının aldığı, her alanda çeteleşen bir ülke tablosuyla karşı karşıyayız.

 Bu baskıcı, gerici ve piyasacı politikaların yarattığı yıkım ve tahribatı enerji alanında da tüm yakıcılığıyla hissediyoruz.

Bildiğimiz üzere enerji, toplumsal yaşamın ve ekonomik faaliyetlerin en temel girdisidir.

Bu hayati önemi nedeniyle, uluslararası siyaset, çelişki ve çatışmalarda da stratejik bir boyuta sahiptir, kamusal tekel alanlarından biridir.

Enerji kaynaklarının kullanımı ve bu kaynaklar üzerindeki hâkimiyet kavgası doruk noktaya ulaşmış, ülkelerin egemenlik ve bağımsızlıklarıyla iç içe geçmiştir.

Yalnızca Afganistan ve Irak işgallerini, Suriye ve Libya’daki gelişmeleri, İran’a yönelik saldırıları, Rusya Ukrayna savaşının arka planını anımsamak bile bu açıdan yeterlidir.

Ülkemizde de nüfus artışına ve sanayileşmeye bağlı olarak enerji talebimiz hızla artmaktadır.

Ülkemiz enerji temini açısından yüksek oranda dışa bağımlıdır. Artan enerji ihtiyacımızın ucuz, sürekli ve güvenli bir şekilde karşılanmasında yaşanan sıkıntılar ülkemizin en önemli problemlerinden biridir...

Elektrik arz eksiği olmamasına karşın, sürekli yapılan zamlar nedeniyle elektrik ve doğalgaz faturalarını ödeyemeyen milyonlarca yurttaş söz konusudur.

Bu gerçeğe karşın kamu kaynaklarından özel elektrik üretim ve dağıtım şirketlerine milyarlar aktarılmakta, bankalara kredi borçlarını ödemeyen enerji şirketlerine sürekli destekler verilmektedir.

Sorunun bu boyutlara ulaşmasının temel nedeni, kamusal bir hizmet olan enerji üretiminin basit bir piyasa faaliyeti olarak görülmesi, stratejik bir planlama anlayışının olmamasıdır.

Kamunun enerji yatırımlarından çekilerek, bu alanlara gerekli yatırımları yapmamasıdır. Yerli yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarımızın yeterince değerlendirilememesidir.

Uygulanan özelleştirme ve serbestleştirme politikaları ile enerji alanlarındaki kamu kuruluşlarının parçalanması,  küçültülmesi, işlevsizleştirilmesi ve özelleştirilmesidir.

Cumhuriyet tarihimizin bu denli stratejik kurumlarının özelleştirilmesi, enerji arz güvenliği açısından ciddi bir tehdit ve ülke ekonomisi açısından büyük bir risktir.

Enerji sektörünün özel şirketler elinde tekelleşmesi, üretim ve dağıtımın kâr-zarar hesabına indirgenmesi ülkenin ortak geleceğini de riske atmaktadır

Değerli Arkadaşlar,

Daha fazla kâr uğruna yalnızca insan emeğini değil, doğal kaynaklarımızı da insafsızca sömüren küresel kapitalizm, bütün dünyayı büyük bir çöküşe doğru sürüklemektedir.

Kıtlık, enerji krizi, çevre felaketleri, göç ve savaş gibi küresel çaplı krizlerin önüne geçmenin yegâne yolu; rant hırsının yerine kamusal çıkarı, kontrolsüz tüketim anlayışı yerine ise kamucu politikaları öne çıkarmaktır.

Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de insanların, aydınlatma, ısınma, soğutma gibi temel amaçlarla kullandığı enerji kaynakları, çağdaş ve insanca bir yaşamın vazgeçilmez unsurudur.

Toplumun her kesiminin ucuz, kaliteli, sürekli ve kesintisiz bir şekilde enerjiye erişme hakkı vardır.

Bu hakkın sağlanması kamu otoritesinin öncelikli görevidir.

Enerji yoksunluğu çeken, yoksul ailelere yeterli ve gerekli miktarda enerji bedelsiz sağlanmalıdır.

Dolayısıyla enerji sektöründe üretimden tüketime kadar her aşaması bütüncül olarak kamusal planlanma ile yönetilmelidir.

Dışa bağımlılığın azaltılması, sürdürülebilirlik, yenilenebilirlik ve arz güvenliği ilkeleri bu kamusal planlamanın temelinde yer almalıdır.

Değerli Arkadaşlar,

Enerji başlıklı tüm sempozyumlarımızda, kongrelerimizde, yayınladığımız tüm raporlarda ısrarla altını çizdiğimiz üzere, enerjiye ulaşmak, bir ayrıcalık değil, herkes için temel bir yaşam hakkıdır.

Enerjiyi kamusal bir hak olarak savunmak, yalnızca teknik ya da ekonomik bir tercih değil; doğayı koruyan, emeği gözeten, gelecek kuşakların yaşam hakkını savunan, demokratik, adil ve eşit bir ülkenin de teminatıdır.

İşte tam da bu noktada, kamucu bir anlayışın yeniden inşası hayati bir gereklilik olarak karşımıza çıkıyor.

Enerjiyi bir meta olarak değil, yaşam hakkının bir parçası olarak gören bir yönetim anlayışı için, kamu yönetimindeki değişimin yönü bizler için açık ve nettir:

Piyasa odaklı modellerin terk edildiği, kamu yararının esas alındığı, demokratik, katılımcı ve halkçı-kamucu bir enerji politikası mümkündür ve gereklidir.

Bu hedefe ulaşmanın yolu, kamusal aklın yeniden örgütlenmesinden, bu yönde toplumsal bir bilinç oluşturulmasından geçmektedir.

Bugün açılışını yaptığımız sempozyumumuzda yapılacak sunumların ve yürütülecek tartışmaların böylesi bir  toplumsal bilincin inşasına  önemli katkılar sunacağına olan inancımla, etkinliğimizin başarılı geçmesini diliyor, hepinize bir kez daha hoş geldiniz diyor, yönetim kurulumuzun saygılarını sunuyorum."

TMMOB Kamu Yönetiminde Değişim ve Enerji Sempozyumunda, "Kamu Yönetiminde Değişim" ana başlığıyla TMMOB Yönetim Kurulu II. Başkanı Ekrem Poyraz moderatörlüğünde başlayan ilk oturumda; Aziz Konukman - "Türkiye ‘de Kapitalizm ve Sermaye Birikim Süreci, Kamunun Değişen Rolü", Sonay Bayramoğlu - "Dünyada ve Türkiye‘de Kamu Yönetiminde Değişim", Ozan Zengin - "Siyasal Sistem ve Düzen Açısından Türkiye’nin Yönetsel Durumu", Levent Demirelli - "Kamu Personel Yönetiminde Değişim" sunumlarını gerçekleştirdiler.

2. Oturumda TMMOB Yürütme Kurulu Üyesi Bahadır Acar moderatörlük görevini üstlendi. "Kamulaştırma, Kamucu Politikalar ve Denetim Mekanizmaları" ana başlığıyla gerçekleştirilen oturumda Onur Karahanoğulları - "Kamulaştırma Olanakları", Hayri Kozanoğlu - "Dünyada Kamuculuk Örnekleri", Nurcan Bilge Gökdemir - "Kamu Yönetiminde Denetim, Denetimsizlik" sunumlarını yaptılar.

3. Oturum "Enerji Sektöründe Mevcut Durum Değerlendirmesi ve Kamucu Politikalar" başlığıyla Bahadır Acar kolaylaştırıcılığında gerçekleştirildi. Nilgün Ercan - "Elektrik Üretiminde Kamu Kuruluşunun Değişen Rolü", N. Bülent Damar - "Enerji Piyasası Üzerine Genel Bir Değerlendirme", Mahir Ulutaş - "Elektrik Enerjisi Sektöründe Kamulaştırmanın Zorunluluğu Üzerine" ve Oğuz Türkyılmaz - "Toplum Yararını Gözeten Kamucu, Katılımcı, Demokratik Planlama Temelli Enerji Politika, Program ve Uygulamaları" sunumlarını yaptılar.

TMMOB Kamu Yönetiminde Değişim ve Enerji Sempozyumu, Teoman Alptürk’ün başkanlığında “Enerji Sektöründe Kamucu Politikalara İlişkin Değerlendirmeler” açık oturumuyla son buldu.