TMMOB, "KİM İÇİN YAYIN, NASIL BİR TRT" KONULU PANELDE GÖRÜŞ BİLDİRDİ

31.01.2008

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, TRT'de örgütlü KESK'e bağlı Haber-Sen tarafından düzenlenen "Kim İçin Yayın, Nasıl Bir TRT" paneline katıldı.

Televizyon yayıncılığının 40. yılı dolayısıyla kamu hizmeti yayıncılığı ve TRT konusunu ele almak üzere TRT İstanbul Radyosu Mesut Cemil Stüdyosu‘nda 31 Ocak 2008 tarihinde düzenlenen panelde; Dr. Hıfzı Topuz, Prof. Dr. Aysel Aziz, Prof. Dr. Özden Çankaya, Prof. Dr. Tayfun Akgüner, KESK Genel Başkanı Dr. İsmail Hakkı Tombul, DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı ve TTB Merkez Konsey Başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy konuşmacı olarak yer aldılar. Dr. Atilla Özsever, Dr. Engin Başcı‘nın yönettiği panelde TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı‘nın yaptığı konuşma şöyle:

Basın Yayın İletişim ve Posta Emekçileri Sendikası‘nın değerli üyeleri, bir meslek örgütü olarak TRT‘nin yayınlarının nasıl olması gerektiği konusunda bize de söz hakkı verdiğiniz için öncelikle teşekkür etmek isterim.

Seyircinin "müşteri"ye dönüştüğü günümüzde özel kanallar rating kaygısı içinde "vur patlasın, çal oynasın" temelinde bir yayıncılık anlayışına girerken, kamu hizmeti yayıncılığı daha da önem kazanmıştır. Ama burada kamu yayıncılığı ile kamu hizmeti yayıncılığı arasındaki farkı iyi anlamak gerek. Ne yazık ki siyasi müdahaleler altında TRT, kamu hizmeti yerine kamu yayıncılığı yapar hale gelmiştir. TRT, kaynak ve atamalar konusunda siyasi iktidara bağlı olduğu sürece Anayasa‘da belirtilen özerklik ve tarafsız yayıncılık ilkesi pratikte uygulanabilir olamamıştır.

TRT, siyasi olarak eli kolu bağlı durumdadır. TRT‘nin Anayasa‘nın emrettiği "tarafsız yayıncılık" işlevini yerine getirebilmesi ancak tam bir mali ve idari serbestliğe kavuşması ile olasıdır.

Bugün TRT‘nin yayın politikaları hükümetler tarafından yönlendirilmekte, siyasi baskılardan arta kalan alanda ise ticari televizyonlarla rating savaşları etkili olmaktadır. Oysa kamu hizmeti yayıncılığı; demokratik bir kamuoyu oluşturulması, kitlelerin doğru bilgi almasının sağlanması, halkın etik ve estetik değerlerinin geliştirilmesi ve toplumun tüm renklerinin, seslerinin, farklı görüşlerinin duyurulmasını sağlamaktır.

Ben yalnızca TMMOB açısından örnek vermek istiyorum. TMMOB 300 bin üyesiyle bu ülkedeki en büyük örgütlenmelerden biri. Deyim yerindeyse Türkiye‘nin okumuş çocuklarının örgütü ve bu örgüt odalarıyla birlikte senede 200‘ün üzerinde etkinliğe imza atıyor. Bu etkinliklerin birçoğu Türkiye‘deki afet, enerji politikaları, çevre sorunları, yerel yönetimler gibi geleceğimizi ilgilendiren konular üzerine. Peki bunların ne kadarı TRT‘nin haberlerinde yer bulabiliyor? Ya bu 300 bin üyeli örgütün, diğer emek-meslek örgütleriyle birlikte emekçilerin haklarını korumak, bu ülkenin geleceğine sahip çıkmak için yaptığı eylemlerin ne kadarı TRT bültenlerine girebiliyor? Görevi kamuoyunu bilgilendirmek olan TRT, vatandaşın, çalışanın, emeklinin hakkını arayan eylemleri niye yeterince duyurmuyor? Siyasi iktidarın eylemlerine hiç eleştiri getirilmemesini sağlamak mıdır kamu hizmeti yayıncılığı?

Kamu hizmeti yayıncılığı dediğimiz zaman, akla, bir ülkenin halkının gereksinimlerinin tümünün karşılanmasını amaçlayan yayıncılık modeli gelir. Kamu hizmeti yayıncılığında yayını yapan kişiler kendilerini o ülkenin yurttaşlarına karşı sorumlu hissederler. Çünkü kamu hizmeti yayıncılık modelinde ana gelir; halkın ödediği vergilerdir.

Devlet yayıncılığı modelinde ise yayıncılar iktidara karşı sorumludur. O gün yönetimde kim varsa hesabı ona verirsiniz, ona karşı kendinizi sorumlu hissedersiniz.

TRT‘deki işleyişe baktığımızda bugün yapılan yayının kamu hizmeti yayıncılığı değil, siyasi iktidarın güdümündeki kamu yayıncılığı olduğu gayet net görülmektedir.

Peki, TRT kamu yayıncılığından kamu hizmeti yayıncılığına nasıl geçebilir? Bu elbette yalnızca TRT‘deki değişimle sınırlı değil, demokrasi anlayışının gelişimiyle ilgilidir belki de. Bir ülkenin yazarları, aydınları hala fikirleri nedeniyle yargılanırken, kamu adına yayıncılık yapan bir kurumun tüm fikirlere, seslere yer ver vermesi nasıl beklenebilir? Bir kurum, hükümetlerin bütçesine muhtaç, atamalar siyasi iktidarın iki dudağı arasındayken tarafsızlığını ve özerkliğini nasıl koruyabilir?

Bu soruların yanıtlarını belki de bugünlerde gündemde olan geniş kesimlerin olurunu almış bir Anayasa değişikliği ile sağlamak mümkün olabilirdi. Ancak birçok uygulamasında farklı seslere tahammül edemeyen AKP Hükümeti‘nin, "sivil anayasa" yapıyoruz iddiası ile 12 Eylül Anayasası‘ndan da geride bir çalışmaya imza attığı görülmektedir.

Değerli Haber-Sen üyeleri

TRT üzerindeki siyasi baskılardan, kamu hizmeti yayıncılığı görevini yerine getirememesinden söz ediyoruz ancak bunda kamuoyunda kamu kurumuna sahip çıkma bilinci bulunmamasının da etkisi var. Ne yazık ki vatandaş, kamu televizyonunun siyasiler tarafından yönlendirilip kontrol edilmesini artık kanıksamış görünüyor.

Daha demokratik ve çağdaş bir Türkiye‘de, gerçekten özerk ve tarafsız bir kamu hizmeti yayıncılığı yapılabilmesinin de mümkün olduğu inancıyla sözlerime son veriyor ve hepinize saygılar sunuyorum.