TMMOB KIYI KANUNU'NUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI TASLAĞI İLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI YAPTI

03.05.2006

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı 3 Mayıs 2006 tarihinde 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı Taslağı ile ilgili basın açıklaması yaptı.

3621 sayılı Kıyı Kanunu‘nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı Taslağı Konusunda TMMOB Görüşü

Son yıllarda kıyı bölgeleri üzerindeki baskılar giderek artmış, yerli ve yabancı projeler gerekçe gösterilerek Kıyı Mevzuatında değişikler yapılması gündeme getirilmiştir. Bu değişiklikler; 2005 yılında kurvaziyer gemiler için öngörülen limanlara yönelik düzenlemede de olduğu gibi, bir doğal kaynak ve ekosistem olan kıyıların korunmasından çok, kullanıma açılması yönünde olmaktadır. Kıyılarda yer alabilecek işlevlerin türleri arttırılırken, su alanları da kullanım alanlarına katılarak, kıyıların yağmalanması süreci hızlandırılmak istenmektedir. Son taslak da bu çerçevede değerlendirilmelidir.
Taslakta öne çıkan konular arasında; imar planları onama yetkisinin yerel yönetimlerden alınarak merkezi yönetime verilmesi ve kıyı alanlarında imar affına yol açabilecek hükümlere yer verilmesi üzerinde önemle durulmalıdır. Bu çerçevede, taslak Anayasa Mahkemesi kararı gereğince 1992 yılında son şeklini alan 3621 sayılı Yasanın gerisinde bir yaklaşım sergilemektedir.
Bu görüşlerimizi maddeler bağlamında destekleyen hükümler, aşağıda sıralanmıştır:

- Taslağın amaç maddesine de yansıyan biçimde, kıyıların korumasından çok, kullanılmasına yönelik bir bakış açısı söz konusudur. Birinci Maddede yer alan "koruma" sözcüğünün yerinin değiştirilmesi ile bu alanların doğal ve kültürel özelliklerini gözeterek korunmasından çok, deniz, tabii ve suni göl ve akarsu alanları ile kıyı ve sahil şeritlerinin ne şekilde kullanılabileceğine vurgu yapılmaktadır. Oysa yürürlükteki yasada temel ilke bu alanların korunmasıdır.

- Yerleşik alanlarda sahil şeritlerinin 50 metreye kadar indirilebileceğine ilişkin hükmü Anayasa Mahkemesi‘nin sahil şeridini 100 metre olarak belirleyen kararı ile de çelişmektedir.

- Madde 3‘te tanımlar arasına eklenen "Yatırımcı" ve "Fizibilite Raporu" tanımlarının Kıyı Kanununda yer alması, kıyı alanlarındaki yeni düzenlemenin tümüyle yatırımcılara yönelik olduğunu göstermektedir. Bu sav taslağın yedinci maddesi ile de desteklenmektedir. Burada imar planı teklifinin yatırımcı tarafından fizibilite raporu ile birlikte hazırlanacağı ya da hazırlattırılacağı özellikle vurgulanmaktadır. Bir başka anlatımla kullanımlara ilişkin imar planı teklifinin kamu tarafından değil doğrudan özel sektörce gündeme getirilmesi öngörülmekte, kıyılardaki yapılaşma koşullarını belirleme yetkisi bir anlamda yatırımcıya bırakılmaktadır. Taslak aynen yasalaştığı takdirde kıyılarımızın yerli ve yabancı gerçek veya tüzel kişilerce hazırlanacak fizibilite raporları doğrultusunda yağmalanmasının ve betonlaşmasının önü açılmış olacaktır.
Tasarının sonraki maddelerinde sözü edilen Bütünleşik Kıyı Alanı Planlaması ile ne öngörüldüğü tanımlarda yer almamaktadır. Bütünleşik Kıyı Alanı Planlaması duyarlı kıyı kaynaklarının korunması ve kullanılması için etkin bir Çevre Yönetimi aracıdır. Ancak, taslakta yeraldığı biçimi ile, Bütünleşik Kıyı Alanı Planlaması bilimsel içeriğinden kopartılmakta, merkezi yönetimin, kıyının gerisindeki bölgeleri de kapsayacak biçimde planlama yetkilerini yerel yönetimlerden geri almaya yönelik bir düzenleme olarak görülmektedir.

- Kent planlarının bütüncül bir anlayışla kurgulanması gereği açıktır. Bu bağlamda ayrıca "bütünleşik kıyı alanı planlaması" kavramı ile birkaç yerleşmeyi kapsayan bir kıyı bölgesinin planlanması öngörülüyor ise plan kararları çevre düzeni planı gibi üst ölçekli planlamalarda verilebilir. Ya da kıyı alanları ile birlikte tüm kentin bütüncül bir anlayışla planlanması sorunu olarak ele alınacaksa ise,- ki zaten sistem bu şekilde kurgulanmalıdır, "stratejik planlama" yaklaşımı ile o kente yönelik çok boyutlu bir değerlendirme sonucu kent planı oluşturulabilir. Buradan hareketle, "bütünleşik kıyı alanı planlaması" kavramı ve Bakanlar Kurulunca ilan edileceği öngörülen bütünleşik kıyı alanları uygulaması ile ayrıcalıklı bölgeler oluşturulacağı, Haydarpaşa, Galataport türü projelerin önünün açılmasının hedeflendiği kuşkuları ağırlık kazanmaktadır.

- Taslağın 7. maddesi ile kıyı, su alanları ve dolgu alanlarında imar planı ile yapılabilecek yapıların türleri arttırılmakta, bir başka anlatımla bu alanların korumasından çok kullanıma açılması yaklaşımı ağırlık kazanmaktadır. Artık kıyı, dolgu ve sahil şeritleri ile birlikte su alanları da yapılaşmaya ve kullanıma konu edilirken tüm bu alanlarda karayolu, demiryolu, hava meydanı, terminal, gar, boru hatları, tüp geçitler, lokanta, eğlence kullanımları, denizaltı akvaryum ve lokantaları gibi pek çok kullanışın yapımı da gündeme getirilerek kıyıların korunabilmesi daha da güçleşmektedir. Böylece kamuoyu gündeminde tartışılan Galataport ya da Karadeniz sahil yolu gibi olumsuz uygulamalara yasal zemin hazırlanmış olacaktır.

- Taslakta özelleştirme kapsamı dışındaki tüm kıyılarda imar planlarının onama yetkisi yerel yönetimlerden alınarak Bayındırlık ve İskan Bakanlığına verilmektedir. (Özelleştirme kapsamında kalan alanlarda bu yetki daha önce yerel yönetimlerden alınarak Özelleştirme İdarelerine verilmişti.) Üç tarafı denizlerle çevrili, çok sayıda doğal ve yapay göl ile akarsuyu bulunan ülkemizde doğaldır ki, yasa kapsamında değerlendirilebilecek kıyı yerleşmelerinin sayısı oldukça fazladır. Bu yerleşmelerin kıyı alanlarında ve devamı niteliğindeki "geri sahalarında" imar planlarının yeniden Bayındırlık ve İskan Bakanlığı‘na alınması 3194 sayılı İmar Kanununun yerelleşme ilkesini yok ederken, yerel demokrasinin gelişmesi adına da sakıncalı görülmektedir.

- Buna karşın taslakta kıyı kenar çizgisinin onay yetkisi Valililiklere devredilmektedir. (Madde 9-b) Oysa onay yetkisinin yürürlükte ki yasada yer aldığı gibi Bayındırlık ve İskan Bakanlığı‘nda toplanması, merkezde belirli bir birliktelik sağlayabilme adına, daha olumlu bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir.

- Kıyı Kenar Çizgisi tespiti ile ilgili bir diğer değişiklik de Tespit Komisyonun oluşumunda jeoloji mühendisi veya jeolog yerine jeomorfologun, ya da şehir plancısı yerine mimarın, ziraat mühendisi yerine biyologun geçebileceğinin öngörülmesidir. Oysa bu meslekler uzmanlık alanları itibari ile farklı meslek gruplarıdır. Gerekli görülmesi halinde bu uzmanlık alanlarının her birinin ayrı ayrı belirtilerek komisyonun genişletilmesi ya da konu ile ilgili temel uzmanlık alanlarının isminin özellikle zikredilerek "veya"lı anlatımdan vazgeçilmesi gereklidir.

- Ek Madde 3 ve 4 ile Geçici 1. maddeler özünde yeni bir imar affı niteliği taşımaktadır. Sahil şeridi için yasal düzenleme olmadığı dönemlerde yapılan ya da kıyı kenar çizgisi tespit edilmeyen alanlardaki yapı ve tesislerin hazırlanacak planlarda dikkate alınması hükmü bu yapıların korunmasını bir başka deyişle de yeni bir imar affını gündeme getirmektedir. 1972 yılından beri kıyı alanları ile ilgili uygulanmakta olan yasal düzenlemelere karşın ve de Mecelle‘den beri, her dönemde özellikle kıyıların hiçbir mülkiyete konu olamayacağı "devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu" (devletin egenim ve kullanımında olduğu) belirtilmiştir. Taslak ile bu alanlardaki yapılaşmaların ("imar planı bulunmamakla birlikte mevzuata uygun yapılmış yapı ve tesislerin") korunmasından ve hatta bu alanların sanki mülkiyete konu imiş gibi kamulaştırılmasından bile söz edilmesi, oldukça sakıncalı görülmekte ve kamu yararı adına da tehlikeli bir politika olarak değerlendirilmektedir.

- Hiçbir turizm tesisinin imar planı olmaksızın yapılması mümkün olmadığı gibi kıyı ve sahil şeritlerinde plansız yapı yapma olanağı bugüne kadar yürürlükte olan yasal düzenlemelerde mümkün kılınmamıştır. Bu çerçevede değerlendirildiğinde, madde ile getirilen düzenleme, kaçak yapılaşmalara yönelik bir af niteliği taşıyacaktır. Bu ise kamu yararı adına en temelden karşı çıkılması gereken bir konu olmaktadır.
Tasarının yukarıda açıklanan temel sakıncalarla yasalaşması halinde Anayasa‘ya aykırılık ortaya çıkacak ve geçmişte olduğu gibi birkez daha Anayasa Mahkemesince iptali gündeme gelebilecektir.

TMMOB, Kıyı Kanunu Değişikliğini, duyarlı ekosistemlere sahip kıyıların yağmalanmasına, betonlaşmasına neden olacak biçimde uluslararası sermayeye açmaya yönelik yasal zemin oluşturmayı amaçlayan bir girişim olarak değerlendirilmektedir. Bu amaçla, taslakta,

- Anayasa‘da kıyıların korunmasına ve halkın kullanımına yönelik hükümlere karşın, yasa değişikliği tasarısı, kıyının yanısıra denizin de kullanılmasının önü açılmaktadır.

- Bütünleşik Kıyı Alanı Planlaması adı altında yerel yönetimlerin kıyılarla ilgili yetkilerini kısıtlayan kıyı ile birlikte arka planın da planlama yetkilerini merkezi kurumlara devrini öngörmektedir.

- Kıyılardaki yapılaşmalara af getirmekte, toplumun adalet duygusunu zedeleyecek biçimde toplumsal ve mekansal eşitsizliklere yol açmaktadır.

Mehmet Soğancı
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı