TMMOB SAMSUN KENT SEMPOZYUMU BAŞLADI
TMMOB Samsun Kent Sempozyumu başladı. Samsun kentinde yaşanan sorunların masaya yatırılacağı sempozyum 27-29 Kasım 2008 tarihlerinde düzenleniyor. Üç gün sürecek sempozyum kapsamında 11 oturum gerçekleştirilecek. Sempozyumun organizasyonu Samsun İl Koordinasyon Kurulu tarafından yapılıyor.
Sempozyumun açılışında TMMOB Samsun İKK Sekreteri Şükrü Kumbasar ve TMMOB Yönetim Kurulu II. Başkanı Nail Güler birer konuşma yaptılar. Sempozyuma, Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Yılmaz Kilim ve Jeofizik Mühendisleri Odası Başkanı Şevket Demirbaş da katıldılar.
TMMOB Yönetim Kurulu II. Başkanı Nail Güler tarafından yapılan konuşma şöyle:
Değerli katılımcılar,
Hepimiz biliyor ki; mühendislik, bilim ve teknolojiyi insanla buluşturan bir meslek. Bizim örgütümüz TMMOB; odağında, öznesinde insanın olduğu bir mesleğin uygulayıcılarının örgütü. İnsan odaklı olmasından dolayı, bizim mesleğimiz onurlu bir meslek ama bir o kadar da sorumlulukları olan bir meslek.
Biz, sorunlarımızın, toplumun ve halkın sorunlarından ayrı tutulamayacağını da biliyoruz. Sıkıntılı, sancılı, sorunlu bir ülkede yaşıyor olmanın tüm sonuçları mühendis kimliğimizle birlikte, yurttaş kimliklerimiz dolayısıyla yine bizi buluyor.
Değerli konuklar,
Neo-liberal değişim süreci dünyada ve Türkiye‘de her geçen gün etkisini daha fazla hissettiriyor. Yoksulların daha fazla yoksullaştığı, siyasal yapıda pek çok değişimin gerçekleştiği süreç, kapitalist küreselleşmenin küresel kriziyle karanlık yüzünü bir kez daha gösterdi. Neo-liberalizmin kurallarının değişmez olduğu öngörüsü sarsılırken krizden kurtulmak için sistemin taleplerine cevap vermenin de doğru olmadığı ortaya çıktı. Piyasanın inisiyatifine bırakılmış bir ekonomi sürekli kriz üretmekte, faturası da emekçi halka kesilmektedir.
Kapitalist küreselleşmenin krizi bizim krizimiz değildir. Bu kriz vahşi kapitalizmin "kar daha fazla kar, sömürü daha fazla sömürü düzeninin" krizidir. Bu kriz, "Üsttekine han hamam, alttakine din iman" düzeninin sürdürücülerinin krizidir.
Değerli konuklar,
Bugüne kadar Türkiye‘yi yönetenler, halkımıza karşı büyük bir bunalım, çözümsüzlük ve alacakaranlık dışında hiçbir şey yaratamamıştır. Daha çok yoksulluk, IMF‘ye ve emperyalizme daha çok bağımlılık, baskı, şiddet, çeteler ve yolsuzluklar, bu düzenin ve ülkeyi yöneten siyasi iktidarların marifetleridir.
Bu yaşatılanlara karşı, yani emperyalizmin sürdürülmesi için, Dünya Bankası, IMF, AB ve benzeri kuruluşların dayattıkları yapısal uyum ve istikrar programlarıyla yalnızca "zam ve zulüm düzeni" getirenlere, ekonomiyi üretime değil ranta dayandırıp, her sıkıştıklarında faturayı halka kesen siyasi iktidarlara "artık yeter" diyoruz.
Değerli katılımcılar,
Descartes "düşünüyorum; öyleyse varım" derken akılcı, rasyonel düşünceyi öne çıkarır. Bugün bizler sadece rasyonel düşünce ile yetinmeyerek, toplumsal gelişme ve kentlerimizin yaşanabilir hale gelmesi için "duyarlıyım; öyleyse varım" düşüncesini de benimsemek durumundayız. Bu duyarlılığa ve geleceğe yönelik inanca sahip olan TMMOB, hakim söyleme karşı farklı seçenekler olduğunu göstermek üzere kent sempozyumları düzenlemeye karar vermiştir. Bugüne kadar TMMOB adına düzenlediğimiz İstanbul, Bursa, Ankara, Bodrum Yarımadası, Eskişehir, Denizli, Adana ve Mersin sempozyumları bir yandan bilimsel ve mesleki düşüncelerimizin, diğer yandan duyarlılığımızın paylaşılmasına olanak sağlamıştır. Bu sempozyumda da Samsun‘un kent sorunlarının irdelenmesi ve geleceğe yönelik akılcı, duyarlı ve toplumu referans alan önerilerin tartışılması hedeflenmektedir.
TMMOB kent sorunlarına ilişkin olarak yerel yönetimler, kamu kaynaklarının dağılımı, afetler, çevre, altyapı, ulaşım, konut, turizm, kentsel koruma, kentsel dönüşüm temalarında sorun tespitlerini ve çözüm önerilerini kamuoyuna sunmaktadır.
TMMOB kent yaşamını ilgilendiren imar, kültür ve turizm, çevre, kamu yönetimi ve yerel yönetim sistemini düzenleyen yasaların eksiklik ve yetersizliklerinden bahsederken insan sağlığı, doğal çevre, insan hakları-kentli hakları, katılım, yaşanabilirlik gibi kavramlara referans vermektedir.
Bilimi, planlamayı, kamu denetimini dışlayarak rant ve spekülasyona dayalı ekonomik bir modelle günümüzde rant ve yağma kültürüyle kıskaca sokulan kentlerimizde doğal ve kültürel değerler yok edilmekte, kamu arazileri elden çıkarılmakta, kentsel kamu hizmetleri özelleştirilmekte, kentlerde imar, planlama, çöp, altyapı, ulaşım, su, atıksu gibi temel hizmetlerde yolsuzluk ve usulsüzlükler hızla artmaktadır.
Değerli konuklar,
Ülkemizde yaşanan hızlı kentleşmeyle birlikte kentlerimizin nüfusu da hızla artmaktadır. Ancak bu hızlı nüfus artışına karşı, mevcut sistemin bugüne kadar izlediği popülist politikalar kentli nüfusunun kentsel mekana doğru bir yerleşimine imkan vermemektedir. Kentin biçimlenmesini ne yazık ki kentsel ranta el koyma politikaları belirlemektedir. Uygulanan merkezi ve yerel politikalarla kentlerimizin ormanları, tarihi ve kültürel değerleri, yeşil alanları, kısaca toplumsal değerleri yağmaya açılmaktadır. Kentlerin rantının büyük bölümüne gökdelenler, oteller, iş merkezleri, plazalar, villalar, büyük alışveriş merkezleri vb. faaliyetlerle sermaye tarafından el konulmaktadır.
Saygıdeğer konuklar,
1996 yılında Türkiye‘de düzenlenen Habitat 2 buluşması, kamu ve özel sektörün ilgi gösterdiği ve kentlerimize yönelik en kapsamlı belgelerin üretildiği bir etkinlik olmuştur. Bu toplantılar dizisi sonrasında kentler ve yaşam alanları için "sürdürülebilirlik" ve "yaşanabilirlik" ilkeleri benimsenmiştir. Başta bakanlıklar düzeyinde kamu kurumlarının benimsediği bu ilkeler TMMOB tarafından yetersiz bulunmuş, üzerinde uzlaşılan HABİTAT belgelerinde eşitlik, sosyal adalet, yoksulluk ve sosyal devlet gibi konuların yeterince yansıtılmadığı belirtilmiştir. HABİTAT belgeleri temelde serbest piyasa ekonomisi içinde sürdürülebilir ve yaşanabilir kentsel çevreler üretilmesini hedeflemekte idi.
Bugün itibariyle aradan 12 yıl geçmesine rağmen bu iki ilkenin hayata geçirilmesine yönelik çok az adım atılmıştır. Bu ilkeleri aklımızda tutarak yakın döneme kadar kentlerimizde gözlenen uygulamalara göz attığımızda, kentlerin yaşam çevreleri olduğunun unutulduğu görülmektedir. Kentlerin tarihsel kimliklerinin, sosyal yaşamının ve kültürünün bir değeri kalmamış, ancak arazi değerleri büyük dikkat çekmiştir. TOKİ başta olmak üzere Özelleştirme İdaresi, TCDD, Turizm Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı gibi birçok kurum, kamu arazilerinin satılması konusunda yarışmaktadır. Kentlere yönelik bu ilgi ilk bakışta olumlu görünmekle beraber hiç de arzuladığımız sonuçlar getirmemektedir. Birçok yasa değişikliği ile olağanüstü yetkiler verilen bu kurumlar kentlerimizi daha yaşanabilir hale getirmek yerine finansman döngüsü sağlamak üzere çalışmaktadır. 2001 krizi sonrasında yaşanan yapay ekonomik gelişmenin temel kaynakları dış borç, özelleştirme ve inşaat sektöründeki canlanmadır. Ülkemizde büyük bir iddia ile ortaya atılan "mortgage" sisteminin başta A.B.D. olmak üzere dünyada ne tür bir krizi tetiklediğine de şahit olduk.
Diğer yandan büyük kentlerin çoğunda en temel insan hakkı olan içme suyu başta olmak üzere barınma ve ulaşım gibi kentsel gereksinimler bile karşılanmamaktadır. Yoksulluk, sokakta yaşayan bireyler, adli suçlardaki artış gibi sorunlar hala sürebiliyor ise ekonomi politikası başta olmak üzere uygulanan hemen her türlü politikanın reddedilmesi gerekir. Kaldı ki kentlerimizde sosyal devlet ve yoksulluk konularından bahsedilmez olmuştur. Günümüzde kriz beklentisinin getirdiği endişe içinde bu iki konu gündeme gelmeye başlamıştır.
Bugün kentler üzerinde uygulanmakta olan politikalara karşı bilimsel, teknik ve topluma karşı duyarlı alternatiflerimizi sunmak durumundayız. Sanayi, enerji, turizm, tarım, ulaşım, sağlık, çevre, eğitim, kent, kültür ve sanat politikaları bir arada gerçekleştirilmedikçe ve her birine eşdeğer önem verilmedikçe arzu ettiğimiz kent yaşamı gerçekleşmeyecektir. TMMOB olarak düzenlemekte olduğumuz kent sempozyumları ile kentlerimize yönelik farklı perspektifler sunmayı ve kalıcı çözüm önerileri geliştirmeyi amaçlıyoruz.
Samsun‘un 1970‘li yıllardaki fotoğraflarına baktığımızda mütevazı, düzenli, kendine ait, yıpranmamış ve birçoğumuzun kendisine daha yakın bulacağı bir kent aklımıza geliyor. Günümüzde ise ekonomik gelişmeye, teknolojik olanakların artmasına, toplumsal yaşamın zenginleşmesine rağmen kendisine ait olmayan, yıpranmış, kararsız ve endişeli bir kent gözlemekteyiz. Diğer kentlerimizde de yaşandığı üzere insanoğlu kendi ürettiği araçların kendisine bu kadar hükmedeceği günler görmemiştir. Kendisi için değil, icat ettiği otomobil, dolmuş, beton ve asfalt ile kaplı kentler yaratacağını bilse ve bu icatlarının yaşamını bu kadar sarmalayacağını bilse başka türlü çareler arardı sanırım.
Berthold Brecht "Okumuş Bir İşçi Soruyor" adlı şiirinde:
Yedi kapılı Teb şehrini kuran kim?
Kitaplar yalnız kralların adını yazar.
Yoksa kayaları taşıyan krallar mı?
Bir de Babil varmış boyuna yıkılan,
kim yapmış Babil‘i her seferinde?
Yapı işçileri hangi evinde oturmuşlar
altınlar içinde yüzen Lima‘nın?
Ne oldular dersin duvarcılar
Çin Seddi bitince?
Yüce Roma‘da zafer anıtı ne kadar çok!
Kimlerdir acaba bu anıtları dikenler?
derken, elbette kentin yöneticilerini, sermaye sınıfını, kralları anmaz. Bugün kent için bir taş daha ekleyebileceksek öncelikle kentleri kuranlar ve yaşatanları anmak gerekir. Kentlerimizin arzuladığımız biçimde yaşatılması için gücümüzün ve potansiyelimizin farkında olarak farklı seçenekler sunma görevimizi bu sempozyum ile yerine getirmek istiyoruz.
TMMOB adına bu Sempozyumun oluşmasını sağlayan Düzenleme Kurulu üyelerine ve TMMOB‘ye bağlı odaların değerli temsilcilerine, Sempozyum Yürütme Kurulu üyelerine, Sempozyum Sekreterine ve Danışmanlar Kurulu üyelerine, Sempozyumun gerçekleşmesi için görev üstlenen birimlerimizin Yönetim Kurulu üyelerine ve Oda çalışanı arkadaşlarıma İKK Sekreterimiz Şükrü Kumbasar şahsında TMMOB Yönetim Kurulu adına teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer katılımcılar,
Bir kente sahip çıkacak o kentte yaşayan bireylerdir. Kente dair her türlü kararda kentlilerin katılımının sağlanması vazgeçilmez bir hak olmalıdır. TMMOB "Hepimiz kentin sakini değil sahibi olalım, bunun için mücadele edelim" diyor. Sempozyumun başarılı geçmesini, sonuçlarının ülkemiz, kentimiz, mesleğimiz ve halkımız için yararlı olmasını diliyorum.