TMMOB SANAYİ KONGRESİNE GİDERKEN; AKP İKTİDARININ 20 YILI ETKİNLİĞİ GERÇEKLEŞTİRİLDİ

15.04.2023

TMMOB adına Makina Mühendisleri Odası tarafından iki yılda bir düzenlenen TMMOB Sanayi Kongresi 2023 öncesi kongre kapsamındaki Sanayi Kongresine Giderken AKP İktidarının 20 Yılı etkinliği 15 Nisan 2023 tarihinde MMO Eğitim ve Kültür Merkezinde gerçekleştirildi.

Kongre MMO Başkanı Yunus Yener ve TMMOB Başkanı Emin Koramaz’ın açılış konuşmalarıyla başladı.

Koramaz şöyle konuştu:

"Değerli Konuklar, Değerli Hocalarım, Sevgili Meslektaşlarım

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği adında hepinizi dostlukla selamlıyorum. Bu yıl sonunda yirmi dördüncüsünü düzenleyeceğimiz TMMOB Sanayi Kongresi’ne giderken ülkemizin içinde bulunduğu durumu ve AKP iktidarının 20 yılını konuşacağımız bu önemli etkinliğe hepiniz hoş geldiniz.

Bundan iki buçuk ay önce yaşanan büyük deprem ve bundan tam bir ay sonra yapılacak seçimler göz önünde bulundurulduğunda bu etkinlik çok daha anlam kazanmış durumda. Burada yürütülecek tartışmaların sadece geçmişe ilişkin bir değerlendirme değil, ülkemizin geleceğine ilişkin kamucu bir anlayışın geliştirilmesine katkı vereceğine de inanıyorum.

Değerli Konuklar,

Cumhuriyetin yüzüncü yılında cumhuriyet tarihimizin belki de en önemli seçimlerine gideceğiz. 14 Mayıs seçimlerinde bizi hangi adayın yöneteceğini, önümüzdeki 5 yıl boyunca kimin cumhurbaşkanlığı görevini üstleneceğini değil, nasıl bir rejim altında yönetileceğimizi belirleyeceğiz.

Bu anlamıyla seçimlerden çok cumhuriyet ile tek adam rejimi arasında bir referandum bizi bekliyor.

İktidar bloğunun ittifak yapısı ve ittifak ortaklarının açıklamaları çok açık biçimde gösteriyor ki, bu referandumda toplumumuzu kuşatan karanlıkla aydınlık yarınlar arasında bir seçim yapacağız.

Savaşçı, yayılmacı, düşmanlık politikalarıyla barış arasında bir seçim yapacağız.

Gerici, bağnaz, akıl düşmanı anlayışıyla laiklik arasında bir seçim yapacağız.

Kadına yaşam hakkı tanımayan zihniyetle kadınların özgürlüğü arasında bir seçim yapacağız.

Irkçı, faşist, ayrımcı politikalarla kardeşlik arasında bir seçim yapacağız.

Zaten toplumun ve siyasi partilerin çok büyük bir bölümü, karşı karşıya olduğumuzun durumun ciddiyetini anlamış durumda.

Yirmi yılın ardından da olsa AKP’ye karşı bu denli geniş bir toplumsal cephenin oluşması sevindirici.

Değerli konuklar,

Yıllardır bir arada mücadele verdiğimiz sizlerin anlayışına sığınarak, protokol konuşmasının biraz dışına çıkarak, çuvaldızı AKP’ye batırmadan önce iğneyi kendimize ve çevremize batırarak başlamak isterim.

Aradan geçen 20 yıl sonucunda bugün AKP iktidarını bu denli tehlikeli hale getiren şey, toplumsal muhalefetin dağınıklığından, parçalı yapısından başkası değildi.

AKP 20 yıl boyunca farklı toplum kesimlerinin desteğini alarak gücüne güç katmayı, devleti bir parti devleti haline çevirmeyi, ülkeyi tek adam rejimi ile yönetmeyi başardı.

Burada açık konuşmakta fayda var. Hatırlayacaksınız kimileri AKP’nin 2003-2005 yılları arasındaki Avrupa Birliği uyum yasalarını, neoliberal dönüşüm programını hayata geçirdiği dönemde “Batılılaşıyoruz” diyerek AKP’ye destek verdi.

Kimileri 2007 yılında Gülen cemaati ve AKP işbirliğiyle yürütülen davalar sürecinde “derin devlet tasfiye ediliyor” diyerek AKP’ye destek verdi.

Kimileri 2010 referandumunda “12 Eylül Darbesiyle hesaplaşılıyor” diyerek AKP’ye destek verdi.

Kimileri laiklik karşıtı gerici uygulamalara sessiz kalarak, kimileri toplumsal muhalefeti bastırılmasına göz yumarak, kimileri yayılmacı dış politikaları alkışlayarak, kimileri Kürt Sorununa şiddet politikalarını haklı görerek, kimileri muhalif belediyelere kayyum atanmasına, muhalif siyasetçilerin hapse atılmasına göz yumarak AKP’nin bu günlere kadar gelmesine neden oldu.

Oysa bugün hepimiz çok açık biçimde görüyoruz ki, AKP’nin amacı en başından itibaren ne batılılaşmak, ne derin devleti tasfiye etmek, ne 12 Eylül Darbesiyle hesaplaşmak, ülkenin çıkarlarını korumak ne de ülkenin kalkınmasını, gelişmesini sağlamaktı.

AKP’nin başından beri amacı ekonomide uluslararası sermaye ile uyumlu, yağmacı bir neoliberal programı hayata geçirmek; toplumsal hayatı dinci, gerici, Türk-İslam sentezi dünya görüşü çerçevesinde düzenlemek; devletin tüm imkanlarını ve kurumlarını kendine bağladığı bir tek adam rejimi inşa etmekti.

Ne yazık ki bu amaçlarında çok büyük oranda başarıya da ulaştı. İlerici toplumsal güçler olarak AKP’nin amaçlarına giden bazı adımlarını yavaşlatsak, bazılarını yolundan saptırmayı başarsak da, gidişatı durdurmayı başaramadık.

Bugün artık ne yapacaksak en baştan yapacağız, cumhuriyetimizi ilerici, toplumcu, eşitlikçi, özgürlükçü değerler etrafında en baştan inşa edeceğiz.

İnşa sürecini ilk aşaması ise yıkıntıların tespiti ve enkazın kaldırılması olmak zorundadır. Bugünkü etkinliğimizin amacı da zaten AKP’nin yarattığı enkazın boyutlarını ortaya çıkarmak.

Değerli Konuklar,

Sıra geldi çuvaldızı AKP’ye batırmaya…

Hepinizin bildiği gibi ekonomiden siyasete, dış politikadan güvenliğe, kamu yönetiminden adalete, kentleşmeden çevreye, tarımdan gıdaya, sağlıktan eğitime kadar her alanda büyük sorunlarla yüz yüzeyiz.

Demokrasinin yerine tek adam yönetiminin, laikliğin yerine gericiliğin, sosyal devlet anlayışı yerine tarikat-cemaat ilişkilerinin ve hukukun üstünlüğü yerine parti devleti anlayışının egemen olduğu bir ülkede yaşıyoruz.

Kamu kurumları birer parti organı gibi çalışıyor, halkın yaşam tarzı kamu otoritesinin baskısı altında tutuluyor, devletin tüm organları içten içe çürüyor.

Tüm bunların temelinde, yirmi yılı aşkın zamandır iktidarda bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) uyguladığı politikalar yatıyor.

AKP, yirmi yıllık iktidar dönemi boyunca, küresel emperyalist güç merkezlerinin güdümünde, sermayenin çıkarları doğrultusunda emek ve toplum düşmanı bir siyasal programın sadık uygulayıcısı oldu.

Özelleştirme uygulamalarından sermayeye tanınan kolaylıklara, bölgesel ilişkilerden göçmen politikalarına kadar her alanda küresel kapitalist ilişkiler içinde kendisine tanımlanan sınırlar çerçevesinde hareket etti.

İktidar, bu sadakatin karşılığını uzun yıllar boyunca ekonomik ve siyasi destek olarak arkasında buldu. Bu destek, iktidarı hemen her konuda radikal adımlar atmakta cesaretlendirdi ve pervasızlaştırdı.

Yani bugün her ne kadar siyasi iktidar hemen her konuda “dış güçler” diye veryansın etse de, ülkemizde tek adam rejimi, küresel emperyalist ilişkilerle uyum içinde ve bu uyum sayesinde ortaya çıktı.

Bu noktadan bakarsak bugün tek adam rejiminin karşı karşıya olduğu kriz, sırtını dayadığı kapitalist merkezlerin yaşadığı krizden bağımsız değildir.

Değerli Konuklar,

Kapitalist neoliberalizm uzun süreden beri, neredeyse 15 yıldır bir türlü çıkamadığı bir kriz içerisinde. Kapitalizmin bitmeyen bu krizi dünyanın her yerindeki ekonomileri sarstı ve sarsmaya devam ediyor. Sıcak sermaye akışlarına dayalı ekonomilerin çarkları artık dönmüyor.

Ülke olarak bunu yaşadığımız derin ekonomik krizle çok acı biçimde deneyimliyoruz.

Dış kaynaklı sıcak para akışına dayalı ekonominin sürdürülemez hale gelmesiyle yükselen kurlar, yalnızca halkın alım gücünü düşürmekle kalmamış, tarihte eşine az rastlanır bir kitlesel yoksullaşmanın yaşanmasına neden oldu.

Bugün ülkemizde emeğiyle geçinen geniş nüfus kesimleri en temel gereksinimlerine bile erişemez duruma geldi. Hepimizin yaşam biçimi eskiye döndürülmesi güç biçimde değişti.

Bu dönem boyunca, başta hazine birikimleri olmak üzere, ülkemizin tüm varlıkları siyasal iktidarın ihtiyaçları ve öncelikleri doğrultusunda çarçur edildi. Özelleştirme politikalarıyla kamu elindeki fabrikalar birer birer yok pahasına satıldı. Ülkemizde ne kadar kamu girişimi ve işletmesi varsa hepsinin birikimleri Varlık Fonuna aktarılarak tüketildi.

Devlet, toplumun yüz yüze kaldığı doğal afetlerle mücadele edebilecek yetenek ve olanaklardan bile yoksun hale geldi.

Bilimsel gerçekler ve toplumsal gereksinimler göz önünde bulundurulmadan, tamamıyla rant ve sömürü anlayışıyla gerçekleştirilen projelerle kıyılarımız, ormanlarımız, denizlerimiz, vadilerimiz, derelerimiz, tarım alanlarımız yağmalandı.

20 yıllık AKP iktidarı döneminde muhafazakârlık ve İslamiyet, itaatkâr ve kanaatkâr bir toplum inşa etmek için kullanıldı. Yolsuzlukları, ülke kaynaklarının peşkeş çekilmesini, iş cinayetlerini, ırkçı-gerici politikaları sorgulamayacak bir toplum yaratıldı.

Türkiye’de cemaat ve tarikatlar en görkemli dönemlerini AKP iktidarıyla yaşadılar. Sosyal devlet anlayışının tasfiyesiyle kamusal hizmetlerde yaşanan boşluklar, cemaat ve tarikat bağlantılarıyla dolduruldu.

Eğitimden sağlığa, barınmadan sosyal hizmetlere kadar her alan, farklı cemaatler tarafından kontrol edilir hale geldi. Cemaat ve tarikatlar, AKP döneminde birer dinsel oluşum olmanın ötesinde, devasa ekonomik ve sosyal organizasyonlara dönüştüler.

Reform adı altında yapılan yasal değişikliklerle halkın temel hakları olan eğitim, sağlık, sosyal güvenlik ve emeklilik hizmetleri ticarileştirildi.

Kriz derinleştikçe, iktidar içerde ve dışarda baskı ve zorbalık politikalarına yöneldi. Dış politikada izlenen müdahaleci, saldırgan politikalar nedeniyle tüm komşularımızla ilişkilerimiz bozulurken dünyanın farklı coğrafyalarındaki çatışmaların tarafı olunarak ülkemiz sürekli bir savaş durumu içinde tutuldu.

 

 

Kimsenin kimseye güvenmediği, herkesin birbirine kuşkuyla yaklaştığı, korkuyla dolu bir toplum haline geldik. Başta meslek örgütleri olmak üzere barıştan, kardeşlikten yana tutum alan tüm kurum ve kişiler düşmanlaştırılarak hedef gösterildi.

Kadın mücadelesinin en önemli kazanımlarından birisi olan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararıyla kadınlara ve dezavantajlı gruplara yönelik şiddetin cezasızlığının önü açıldı. Siyasi iktidar kendisinden olmayan, kendisi gibi düşünmeyen tüm kişi, kurum ve gruplara nefretle saldırarak korku ve şiddeti toplumsal yaşama egemen hale getirdi.

Değerli Konuklar,

Mevcut haliyle ülkemizdeki tek adam rejimi, 20 yıllık AKP iktidarının başarı hikâyesi değil, yönetim krizinin ürünüdür.

AKP iktidarının, normal koşullar altında ülkeyi yönetme olanağı kalmamıştır. AKP’nin kendi iktidarını koruyabilmek için dayattığı tek adam rejimi, baskı ve zora dayalı tüm rejimler gibi bir tür kriz ve olağanüstü hal rejimidir.

Parlamentonun etkisizleştirilerek halk iradesinin görmezden gelinmesi, güçler ayrılığının ortadan kaldırılarak denge-fren mekanizmalarının yok edilmesi, yargı bağımsızlığının ortadan kaldırılarak hukukun üstünlüğü anlayışının bitirilmesi, mevcut rejimi sürdürülemez kılmaktadır.

Devletin tüm organları, toplumsal muhalefeti baskı altında tutabilmek için kullanılmaktadır. Birbiri ardına açılan siyasi davalarla, kamuoyunda öne çıkan kişilere verilen cezalarla toplumun dinamik kesimleri kriminalize edilerek cezaevi tehdidi ile yüz yüze tutulmaktadır.

Medya sansürlenmekte, siyasetçiler-gazeteciler-muhalifler tutuklanmakta, sosyal medya gözetim altına alınmakta, toplum baskı ve şiddet cenderesinde yaşamaya zorlanmaktadır.

Türkiye artık, toplumun barış içinde bir arada yaşamasının kurallarını belirleyen Anayasa’nın, ve hukukun evrensel ilkelerinin bile yok sayıldığı, tümüyle “Tek Adam”ın buyruklarıyla yönetilen bir ülke haline gelmiştir.

Değerli Konuklar,

Bitirirken şunun altını çizmek isterim ki, ne mutlu bize ki TMMOB olarak 20 yıldır bir kez bile AKP’nin dümen suyuna girmedik. AKP’nin yağma ve yıkım politikalarına onay vermedik. AKP’ye inanmadık, boyun eğmedik.

Bu yüzden AKP’nin 20 yıldır en çok uğraştığı kurumlardan birisi olduk. Daha geçtiğimiz hafta bir televizyon programında Erdoğan TMMOB’nin kendilerine ne denli engel olduğunu söyleyerek seçimlerden sonra bizimle hesaplaşacağını söylüyordu.

Buradan bir kez daha dile getireyim, biz böyle tehditlerle susturulacak bir örgüt değiliz. Bizim geleneğimiz, bu ülkedeki mühendis, mimar ve şehir plancılarının köklü mücadelesine dayanmaktadır. Bizim geleneğimiz bu ülkenin baş eğmeyen devrimcilerinin mücadelesine dayanmaktadır. Bizi hiç kimse susturamaz, yolumuzdan kimse döndüremez.

TMMOB’nin 70 yıla yaklaşan tarihi boyunca nice iktidarlar gelip geçti, nice darbeler, nice darbeciler gelip geçti, TMMOB dimdik ayakta durdu. Durmaya devam edeceğiz.

TMMOB olarak bizler bugüne kadar hiçbir zaman karnından konuşan, sözlerini esirgeyen bir örgüt olmadık. Ülkenin önemli tarihsel dönemeçlerinde halkın ortak çıkarı için en doğru gördüğümüz tavır neyse en gür biçimde bu tavrımızı dile getirdik.

 

Yargı organlarını siyasal iktidarın güdümüne sokan 2010 Anayasa Değişikliği Referandumunda da, tek adam rejimini inşa eden 2017’deki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Referandumunda da, 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de tavrımızı açık biçimde demokrasiden, hukukun üstünlüğünden, demokratik hak ve özgürlüklerden yana koyduk.

Bildiğiniz gibi TMMOB olarak yıllardan beri seçim dönemlerinde bir seçim bildirgesi hazırlayarak ülkemizin temel meseleleri hakkındaki görüşlerimizi dile getiririz.

Bu seçimler için de benzer bir çalışmayı yaptık ve hazırladığımız seçim bildirgemizi kamuoyuyla paylaştık.

Bu seçimlerde de sözümüzü esirgemeden konuşacağız. Cumhuriyetin yüzüncü yılında, ülkemizi bitmeyen krizlere sürükleyen tek adam rejiminin geleceğimizi elimizden alma çabasına karşı, Cumhuriyetimizi eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik, laik temeller üzerinde yeniden inşa edebilme umudu için tüm birikimimizi seferber edeceğiz.

Toplumumuzu kuşatan karanlığa karşı aydınlıktan, savaşa karşı barıştan, dinci gericiliğe karşı laiklikten, faşizme karşı özgürlüklerden, ırkçılığa karşı eşitlikten, linç kültürüne karşı bir arada yaşamdan, rant ve sömürüye karşı emekten, yağma düzenine karşı kamusallıktan, emperyalizme karşı bağımsızlıktan yana bir ülke için tüm birikimimizi seferber edeceğiz

Ülkemizin güzel geleceği, umutlu yarınları için mücadele etmeye devam edeceğiz.

Bu duygularla etkinliğimizin başarıyla geçmesini diliyorum.

Etkinliği Birliğimiz adına düzenleyen Makine Mühendisleri Odamıza, kongremizin yürütme kurulu üyelerine etkinlikte emeği geçen tüm arkadaşlarımıza, çalışanlarımıza, değerli görüşlerini bizlerle paylaşacak olan ülkemizin yüz akı değerli bilim insanlarımıza ve tüm konuşmacılara yürekten teşekkür ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum."