
TMMOB, SİNOP’TA NÜKLEER’E HAYIR MİTİNGİNE KATILDI
TMMOB, Çernobil faciasının 33. yıl dönümü kapsamında Türkiye’de kurulması planlanan nükleer enerji santrallarına tepki için Sinop Nükleer Karşıtı Platformu’nun (NKP) çağrısıyla 27 Nisan 2019 tarihinde Kamyon garajında düzenlenen mitinge katıldı.
Kamyon garajında toplanan grup, taşıdıkları “Nükleere inat yaşasın hayat”, “Yaşamı yok eden enerjilere hayır” yazılı dövizlerle, sloganlar eşliğinde Bülent Ecevit Caddesi üzerinden İskele Meydanı’na kadar yürüdü. Mitinge birçok yaşam savunucusunun yanı sıra TMMOB Genel Sekreteri Dersim Gül, EMO Yönetim Kurulu Başkanı Gazi İpek, ŞPO Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Sarıaltun, KESK Eş Genel Başkanı Aysun Gezen ve CHP Sinop Milletvekili Barış Karadeniz de katıldı.
Mersin Akkuyu’dan sonra 2. nükleer santral için hedef olan Sinop’ta TMMOB Genel Sekreteri Dersim Gül bir konuşma yaptı.
TMMOB Genel Sekreteri Dersim Gül şöyle konuştu:
"Ülkesinin ve çocuklarının geleceğine sahip çıkanlar,
Doğaya, canlılığa, yeşile ve maviye saygı duyanlar,
İnceburun’da, Akkuyu’da, İğneada’da ve Türkiye’nin herhangi bir yerinde Nükleer Santrale karşı çıkanlar,
Hepinizi bu ülkenin mühendisleri, mimarları, şehir plancıları adına, örgütümüz TMMOB adına sevgi, saygı ve dostlukla selamlıyorum.
Öncelikle ilki 2006 yılında Elektrik Mühendisleri Odamız tarafından düzenlenen bu mitingleri 2014 yılından bu yana sürekli hale getiren, bizleri bir kez daha bir araya getiren Sinop Nükleer Karşıtı Platform’a teşekkürlerimi sunuyorum.
Bugün bu alanda aramızda olamayanları da anmamız gerekiyor elbette.
2006 yılında Sinop’ta düzenlenen Nükleersiz Yaşam Şenliği’ne destek vermek için Gençlik Kampı’na katılan ve hayatlarını Karadeniz’e bırakan Öner, Soner ve Güneş kardeşlerimizi saygıyla anıyorum.
Değerli kardeşlerim,
32 yıl önce yaşanan Çernobil felaketi on binlerce kişinin yaşamını yitirmesine, başta Türkiye ve Avrupa olmak üzere milyonlarca kişinin kanser hastalığına yakalanmasına ve bölgedeki canlı yaşamının sona ermesine neden oldu. 32 yılın ardından bölgede yapılan ölçümlerde radyasyon düzeyinin hala yaşanamaz boyutlarda olduğu görülmektedir.
7 yıl önce Fukuşima’da yaşanan ve okyanus yoluyla etkilerinin tüm dünyaya hissettiren felakette ise henüz reaktörlerin bile soğutulamadığı, bölgenin ancak 30-40 yıl içinde temizlenebileceği ifade edilmektedir.
Sadece bu iki örnek bile, nükleer santrallerin güvenilmezliğini ve tehlikesini göstermeye yetmektedir. Nükleer santraller, doğanın ve insanlığın geleceğine karşı işlenen suçtur!
Mesleğimiz gereği bilimi ve tekniği gündelik yaşamın her alanında kullanan bizler, yıllardan beri, nükleer santrallerin bu tehlikelerini anlatabilmek, nükleer enerjiye ihtiyacımız olmadığını gösterebilmek için mücadele ediyoruz. Nükleer enerji tehdidine karşı, güvenli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının faydalarını dile getiriyoruz.
Siyasi iktidar ise adeta ülkeyi zorla nükleer tehlikeye doğru sürüklemektedir. AKP’nin 15 yıldır sürdürdüğü dayatmacı siyaset tarzı, “Ben yaptım, oldu” anlayışı en açık biçimde Nükleer Santral Projelerinde görülmektedir. Halkın ve uzmanların görüşleri dikkate alınmadan projeler, usulsüz biçimde hazırlanan ÇED raporları ve mahkeme kararları beklenmeden başlanan santral inşaatları, AKP’nin 15 yıllık iktidar pratiğinin de özetidir.
Değerli kardeşlerim,
Siyasi iktidar yıllardan beri birbiri ardına söylediği yalanlarla Nükleer Enerji Türkiye için olmazsa olmaz bir seçenekmiş gibi göstermek istemektedir.
Siyasi iktidarın iddiasına göre “Türkiye büyük bir enerji açığıyla karşı karşıya ve bu açığı kapatmak için de Nükleer enerjiye ihtiyacımız var.”
Oysa gerçek böyle değil. Bir devlet kuruluşu olan Türkiye Elektrik Üretim Anonim Şirketi’nin uzun dönemli tahmin raporları, Türkiye’nin mevcut elektrik üretim tesislerinin, ülkemizin ihtiyacı olan elektriği üretmeye yeterli olduğunu göstermektedir.
Siyasi iktidarın iddiasına göre “Nükleer Santraller, enerjide dışa bağımlılığımıza son verecek.”
Oysa gerçek böyle değil. Akkuyu’yu Ruslara, İnceburun’u Japonlara yaptıran İğneadayı da Amerikalılara ya da Çinlilere yaptıracakken nasıl olacak ta enerjide dışa bağımlılıktan kurtulacağız? Bugüne kadar doğalgazda, petrolde olan bağımlılık ilişkisine bir de nükleer enerji eklenecektir. Akkuyu NGS A.Ş. % 100 Rusya sermayeli bir şirkettir. Bu şirketin %51 hisse Rosatom şirketine ait kalacaktır.
Siyasi iktidarın iddiasına göre “Nükleer santraller enerjinin maliyetini düşürecek.”
Oysa gerçek böyle değil. Bugün enerji piyasasında kilowattsaat bazında elektriğin satış fiyatı 4-5 cent aralığında değişmektedir. Rüzgar enerjisi firmalarıyla yapılan anlaşmalarda kilowattsaat bazında 3,5 cent alım garantisi verilmiştir. Akkuyu Nükleer Güç Santralinin üreteceği elektriğin yarısı için, devletin garanti ettiği alım fiyatı 12,35 cent olarak açıklanmıştır. Yani elektrik maliyeti, şimdikinin neredeyse 3 katına çıkacaktır. Bu maliyet artışı, tüketicilere yansıyacaktır.
Siyasi iktidarın iddiasına göre “Nükleer santraller ülkeye teknolojik olarak çağ atlatacakmış.”
Oysa gerçek böyle değil. Akkuyu’da Ruslarla yapılan anlaşmada gördüğümüz üzere, Türkiye bu santrallerin işletmesinin hiçbir aşamasında söz ve karar sahibi olmayacak, teknolojik olarak hiçbir biçimde faydalanamayacaktır.
Gördüğünüz gibi Türkiye’nin nükleer enerji serüveni, başından sonun kadar büyük bir yalan üzerine kuruludur. Çünkü Nükleer Enerji bu ülkenin gerçek ihtiyacı değildir.
Bu ülkenin ihtiyacı, yenilenebilir enerji kaynaklarına öncelik verilmesidir.
Enerjinin etkin ve verimli kullanılmasıdır.
İhtiyacımız kadar enerji üretilmesidir.
Çevreye en az zarar verecek enerji kaynaklarına ve üretim teknolojilerine yatırım yapılmasıdır.
Üretim yapılacak alanlarda önce halka danışılmasıdır.
Enerjide dışa bağımlılığın azaltılmasıdır.
Bu ülkenin ihtiyacı, enerji sektöründe konunun uzmanları ve meslek örgütlerinin de katılımıyla hazırlanacak bütünleşik strateji belgeleri ile geleceğimizi güvence altına alan bir enerji politikası ortaya çıkartılmasıdır. Bu enerji politikasının temelinde ise rant değil, toplumsal fayda ve kamusal çıkar olmalıdır.
Değerli kardeşlerim,
Bizler bu ülkenin mühendisler, mimarları ve şehir plancıları olarak bugüne kadar daima üreten, sanayileşen ve kalkınan bir Türkiye’yi savunduk. Bütün bunların çevreye, tarihe ve insanlara zarar vermeden toplum ve doğa yararına yapılabileceğini de örnekleriyle birlikte ortaya koyduk.
Bizler bu anlayışla mücadele etmeye, ranta karşı toplumsal çıkarı, talana karşı ortak geleceğimizi, nükleere karşı hayatı savunmaya devam edeceğiz.
Bu mücadele sizlerle birlikte olmaktan gurur ve onur duyuyorum. Hepimize mücadelemizde kolaylıklar diliyorum."