TMMOB, SOSYAL GÜVENLİK YÜKSEK DANIŞMA KURULU TOPLANTISINA KATILDI

28.03.2018

TMMOB, Sosyal Güvenlik Yüksek Danışma Kurulu’nun 28 Mart 2018 tarihinde “Çalışma Hayatında Kayıtlı İstihdam ile Prim Tahsilatının ve Sosyal Güvenlik bilincinin araştırılması kapsamında; Kadın İstihdamı; İstihdam Teşvikleri ile Sosyal Tarafların Rolü ve Politika önerileri” gündemiyle gerçekleştirdiği toplantıya katıldı.

Sosyal Güvenlik Yüksek Danışma Kurulu Toplantısına TMMOB’yi temsilen katılan TMMOB Yürütme Kurulu Üyesi Kemal Zeki Taydaş toplantıda bir konuşma yaptı.

Taydaş şöyle konuştu:

"Sosyal güvenlik; gelirleri ne olursa olsun, kişilere belirli sosyal riskler (iş kazası, meslek hastalığı, hastalık, analık, malullük, yaşlılık, ölüm, işsizlik) karşısında gelir ve sağlık güvencesi sağlama görevini yerine getiren uygulamalar topluluğudur. Bu çerçevede, sosyal güvenlik hem aktif çalışma dönemi, hem de sonrası için bir yaşam garantisidir.

Sosyal sigorta, sosyal güvenlik sistemlerinde kullanılan üç yöntemden biri olup, finansmanı; sigortalı, işveren ve devlet katkılarından oluşan primlerle karşılandığı için primli sosyal güvenlik sistemi olarak da adlandırılmaktadır.

Sosyal güvenliğin primsiz sistemini oluşturan iki yöntemden biri sosyal yardımlar, diğeri ise sosyal hizmetlerdir. Bu iki yöntemin ortak özelliği, finansmanın devlet bütçesinin önemli gelir kaynaklarından biri olan vergilerle karşılanmasıdır. Sosyal yardımlarda parasal yardımlar, sosyal hizmetlerde ise adı üstünde hizmet yardımları öne çıkmaktadır.

Kayıt dışı ekonominin sebepleri mali, ekonomik, politik, hukuki, sosyal ve psikolojik etkenlere bağlı olarak ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Bu çerçevede, ülkelerin ekonomik sistemleri, ekonominin gelişmiş ya da azgelişmiş olması, ekonomi politikaları, istikrarsızlıklar, krizler, kayıtlı ekonomide istihdam ve gelir imkânlarının kısıtlı ve yüksek maliyetli olması gibi pek çok etken kayıt dışılığı etkileyen temel unsurlar olarak görülmektedir.

Günümüzde farklı tanımlamaları olmakla birlikte, genel olarak yasal üretim faaliyetleri içinde yer alan, ancak faaliyetleri kamu kayıt ve istatistiklerinde eksik yer alan ya da hiç yer almayan istihdam olarak tanımlanan kayıt dışı istihdam, farklı gelişmişlik düzeyine sahip tüm ülkelerin karşılaştıkları ortak bir sorundur

Kayıt dışılık, dünyanın temel gerçeklerinden birisidir. Ülkeler bu faaliyetleri denetim altına alabilmek için cezalandırma, kanuni takibat, eğitim ve ekonomik tedbirler uygulamaktadırlar. Bu konuyla ilgili en temel zorluk, bu faaliyetlere kimlerin katıldığının, faaliyetlerin ortaya çıkış sıklığının, büyüklüğünün tespitiyle ilgilidir. Bu konuların bilinmesi etkin tedbirler ve kararlar alınmasını kolaylaştırır. Ancak, kayıt dışılık faaliyetleri içinde bulunanların kendini gizlemeleri bu işi zorlaştırmaktadır.

Harcanabilir gelirin düşük olduğu ülkelerde bireyler,  gerekli yaşam standartlarını yakalayabilmek için resmi işlerinin yanı sıra gayri resmi olarak ikinci bir işte çalışmakta ve kayıt dışı faaliyetlerin önemli bir kaynağını oluşturmaktadır.

Bir ülkede daha yüksek bir refah düzeyi ve verimlilik artışının sağlanması, o ülkenin sürdürülebilir ve kalıcı bir büyüme trendini yakalaması ile mümkündür. Dolayısıyla bir ülkede kalıcı bir büyüme, kayıt dışı ekonomi üzerinde azaltıcı bir etki yaratacaktır. Gerçekten de gelişmiş ülkelerdeki kayıt dışı ekonomi, gelişmemiş ülkelerden daha azdır. Türkiye’de gerçekleşen büyüme oranları gerekli refah artışını ve verimliliği arttıramadığı için, kayıt dışı ekonomi üzerinde de azaltıcı bir etki yaratamamıştır.

Diğer taraftan, büyüme ile kayıt dışı ekonomi arasında pozitif bir ilişki bulan çalışmalar da vardır. Bu çalışmaların ortak özelliği, kayıt dışı ekonomiden büyümeye doğru bir nedenselliğin olmasıdır. Yani kayıt dışı ekonominin artması, büyüme oranını artırmaktadır. Kısa erimli süreçlerde olumluymuş gibi görünen bu durum, uzun erimli süreçlerde tam tersi bir etki yaratarak ekonomide büyük çatlakların oluşmasına neden olmaktadır. Türkiye’ nin de içinde bulunduğu süreç buna benzer bir süreçtir. Kayıt dışı istihdam ile sonuçlanan kayıt dışı ekonomiye gösterilen üstü kapalı izinlerle bu güne kadar gelinmiştir. Toplumun değişik kesimlerinde kuvvetli bir algıya sebep olan bu durum sürdürülebilir değildir. Bu kısır döngü kırılarak çalışanın ve dolayısıyla onun sosyal güvenlik kuruluşunun lehine çalışma yaşamı yeniden tesis edilmelidir.

Kayıt dışı ekonomi kavramı literatürde gayri resmi, enformel, düzensiz, ikinci, yeraltı, yasadışı, görünmeyen, kayıtlı olmayan, gölge ekonomi gibi farklı isimlerle adlandırılmaktadır.  Farklı açılardan ele alındığında farklı isimlerle adlandırılan kayıt dışı ekonomi kavramının birçok dilde en çok rastlanan ortak ismi ise kara ekonomidir.

Ya hiç belgeye bağlanmayarak ya da içeriği gerçeği yansıtmayan belgelerle gerçekleştirilen ekonomik mübadelenin (alım satım), devletten ve işletme ile ilgili öteki kişilerden (ortaklardan, alacaklılardan, kazanca katılan işçilerden vb.) tamamen ya da kısmen gizlenerek, kayıtlı (resmi) ekonominin dışına taşınması olarak gördüğümüz kayıt dışı ekonomiyi, GSMH hesaplarını elde etmede kullanılan,  bilinen istatistikî yöntemlere göre tahmin edilemeyen gelir yaratıcı ekonomik faaliyetlerin tümü olarak görmekteyiz.

Kayıt dışı ekonominin çalışma hayatına yansımasıyla ortaya çıkan en önemli problem; sosyal güvenlik sistemini ve çalışma hayatını düzenleyen hukuk kurallarına uyulmaksızın, kayıt ve beyan dışı kaçak işçi çalıştırılması veya kendi nam ve hesabına kayıtsız olarak çalışılması şeklinde ortaya çıkan kayıt dışı istihdamdır.

Kayıt dışı istihdam, fiili olarak yasal işlerde çalışması bulunan kişilerin, çalışma gün ve/veya ücretlerinin ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına bildirilmemesi ya da eksik bildirilmesidir. Kayıt dışı istihdam; kişilerin yeterli sağlık yardımı alamamaları sebebiyle hastalıkların çoğalması, iş kazası, meslek hastalığı ya da analık durumunda hak ve yardımlardan yararlanamaması, uzun vadede yaşlılık durumunda herhangi bir ücret alamaması, dolayısıyla fakirliğin artması, sigorta primlerini ödeyen işyerleri ile ödemeyenler arasında haksız rekabetin ortaya çıkması, devletin prim kaybına uğraması ve sosyal güvenlik açıklarının oluşması, sosyal güvenlik açıklarının kapatılması için bütçeden transfer yapılması ve dolayısıyla bütçe açıklarının oluşması gibi birçok olumsuz sonuç meydana getirmektedir. Kayıt dışının azaltılamadığı durumlarda uygulanacak tüm istihdam ve işsizlik politikalarının başarı şansı da azalmaktadır. Kayıt dışı istihdam gelir dağılımında eşitsizlik ve yoksulluk demektir.

Kayıt dışı istihdam sorunu işgücü piyasasında yer alan bütün grupları etkilemekle birlikte kadın işgücünü daha da derinden etkilediği görülmektedir. Kayıt dışı istihdamın kadınları daha çok etkilemesinde pek çok faktör etkili olmakta bu faktörler temelde ekonomik, bireysel ve toplumsal olmak üzere 3 kategoride değerlendirilmektedir. Ekonomik faktörler incelendiğinde ülkelerin rekabet avantajı sağlamak amacı ile ucuz işgücü talebinin artması, esnekleşme, kuralsızlaştırma politikaları, ekonomik krizler ve yetersiz istihdam etkili olmuştur. Bireysel faktörler incelendiğinde eğitim önemli bir belirleyici olurken; toplumsal cinsiyet rolleri işgücü piyasasında kadınların ve erkeklerin konumunu da etkilemekte ve kadının ikincil konumda kalmasına neden olmaktadır. DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası’nın yayımladığı rapora göre; Türkiye’de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü arifesinde yüzde 44 oranında kayıt dışı istihdam gibi verilerle kadın emeği açısından tablo olumsuz görünmektedir.

Toplumsal cinsiyet rollerinin kesin çizgilerle ayrıldığı toplumlarda kadının öncelikli rolü olarak ev ve bakım hizmetleri ön plana çıkartılmakta erkek ise evi geçindirme rolünü üstlenmektedir. Bu durum kadınları işgücü piyasasında dezavantajlı konuma sürüklemekte ve kadınların çalışacakları işlerin niteliğini doğrudan belirlemektedir. Diğer yandan işgücü piyasasında kadın emeğinin ucuz işgücü olarak görülmesi ve kadınların ev işleri ile çalışma yaşamını birlikte yürütmeye çalışmaları kadınların kayıt dışı istihdamda yer almasında bir diğer faktör olarak ortaya çıkmakta ve böylece kayıt dışı istihdam-yoksulluk sarmalının temeli atılmaktadır. Yoksulluk tüm insanlık için temel bir sorun olmakla birlikte, ağırlıklı olarak kadınlar tarafından yaşanan bir olgu olduğu unutulmamalıdır.

Kadınların işgücüne katılım oranlarının düşük olması, istihdamda yer alanların ise düşük ücretli işlerde ve güvencesiz istihdam edilmesi; kayıt dışı sektörde çalışma, fason çalışma, ücretsiz aile işçisi olma, özellikle kırsal alanlarda elde edilen gelir üzerinde kadının söz sahibi olmaması gibi göstergeler kadın yoksulluğunun belirleyicileri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada toplumsal cinsiyet rollerinin önemli bir belirleyici olduğunu eklemek gerekir. Toplumsal cinsiyet rollerine bağlı olarak “kadınların evi yeridir” ve “kadının en kutsal görevi anneliktir.” anlayışının hâkim olması bakım hizmetleri ve ev işlerinden kadını sorumlu tutmakta, kadının beşeri sermayesini (beceri, eğitim vb.) arttırmasını engellemekte ve bu durum kadını işgücü piyasasında dezavantajlı bir konuma itmektedir. Özellikle eğitim düzeyi düşük ve toplumsal cinsiyet rollerinin ayrıştığı hanelerde kadının istihdama katılımı “kayıt dışı yollardan” erkeğin gelirinin yetersiz kaldığı ya da erkeğin işsiz kaldığı durumlarda gerçekleşmektedir. Bir diğer ifade ile kadın işgücü “ek işgücü” olarak kullanılmaktadır.

Kadın istihdam oranı erkeklerin istihdam oranının yarısından azdır. TÜİK’ in hane halkı işgücü anketi sonuçlarına göre; 2015 yılında, Türkiye’de 15 ve daha yukarı yaştaki nüfus içerisinde istihdam oranı %46 olup, bu oran erkeklerde %65, kadınlarda ise %27,5 şeklinde gerçekleşmiştir. İstihdam edilen kadınların % 44 ü kayıt dışı çalışmaktadır.

Eğitimli kadınların işgücüne katılma oranı daha yüksektir. Hane halkı işgücü anketi sonuçlarına göre; 2015 yılında, Türkiye’de 15 ve daha yukarı yaştaki nüfus içerisinde işgücüne katılma oranı %51,3 olup, bu oran erkeklerde %71,6, kadınlarda ise %31,5 olarak gerçekleşmiştir. Eğitim durumuna göre işgücüne katılım oranı incelendiğinde, kadınların eğitim seviyesi yükseldikçe işgücüne daha fazla katıldıkları görülmektedir.

Türkiye’de kadın işgücünün en çok istihdam edildiği sektörün tarım sektörü olmasına rağmen hizmetler sektöründe kadın istihdamının artış eğiliminde olduğu görülmektedir.

Kadınlara yönelik kayıt dışı istihdam ile mücadelede sosyal yardım sisteminin yeniden düzenlenmesi, sosyal diyalog mekanizmalarının kullanılması ve kayıtlı istihdamın teşvik edilmesi politikalarının ön plana çıktığı görülmektedir. Bu noktada özellikle sosyal yardım alanındaki düzenlemelerin istihdam ile bağlantısı kurulması amaçlanmakta; böylece kayıt dışı istihdamın azalacağı ön görülmektedir.  Bunun için “Kayıt dışı istihdamdan kayıtlı istihdama geçiş” politikaları ön plana çıkartılmalıdır. Daha açık ifade etmek gerekirse aktif işgücü piyasası politikaları ile kadınların istihdam edilebilirlikleri arttırılmalı ve düzgün iş niteliklerine sahip istihdam alanı yaratılmalı, sosyal koruma kapsamı genişletilmeli, daimi sözleşme ile çalışanların dışında diğer çalışanlara da gelir güvencesi sağlanmalı, bu politikalar ile birlikte denetim ve ceza mekanizmaları işletilmelidir. Böylece ekonomik açıdan vergi ve pirim kayıpları azaltıldığı gibi sosyal politika açısından bireye “insana yakışır iş ” imkânı sağlanmış olacaktır.

Kadın istihdamı kapsamında, çalışma yaşamına yönelik atılmış olumlu adımlardan biri olarak değerlendirilecek “İşbaşı Eğitim Programı” adı altında Altı aylık süreyle toplumun her kesiminden işsiz insanların istihdam edilerek, çalışma yaşamına alışma ve staj mahiyetindeki bu süre sonunda o işyerinde daimi olarak çalışmayı hedefleyen program,  işsizliği aşağı çekmenin bir aracı olarak kullanılmaktadır.

İşbaşı eğitim programları ile istihdam edilen katılımcılara verilen asgari ücret düzeyindeki harçlık olarak adlandırabileceğimiz rakamın; mühendis, mimar ve şehir plancıları gibi meslek mensuplarının program sonrasındaki istihdamındaki ücretlendirilmeleri konusunda bir sıkıntı yaşanabileceği öngörülmelidir. Bu ve benzeri sorunların yaşanmaması için,  2012 yılının Temmuz ayında SGK ve TMMOB arasında imzalanmış olan “işbirliği protokolü”  tüm iyi niyetli girişimlerimize rağmen SGK tarafından 2017 yılının Nisan ayında tek taraflı olarak fesih edilerek kaotik bir sürecin başlamasına neden olunmuştur.

Oysaki yürürlüğe konduğu günden tek taraflı fesih edildiği güne kadar geçerli bu protokol ile Beş yıldır mühendis, mimar ve şehir plancılarının istihdam edildiği çalışma alanları disipline edilmiştir. Kayıt dışılığın önlenmesinde önemli bir yeri olan, içinde TMMOB’ nin de olduğu kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile yapılacak bu tür protokollerle üyelerimizin hak kayıplarının önüne geçilerek SGK’ nın da pirim kaybına uğraması engellenecektir. Mevcut durumun geliştirilerek daha ileriye götürülmesi varken, mevcut durumdan geriye düşürecek TMMOB üyelerinin hak kaybına ve SGK’nın pirim kaybına neden olacak protokolün tek taraflı fesih edilmesi anlaşılabilir bir durum değildir. Konuyla ilgili hukuki mücadelemiz devam etmektedir. Yapılan bu uygulama ile SGK ’nın hedeflediği kayıt dışı istihdamla mücadele ve kadın istihdamı yara almaktadır.

Kayıt dışı istihdamla mücadelede hedeflenen mutlak sıfır değildir. Kayıt dışılıkta gelişmiş, çağdaş, sendikal hak ve mücadelede belli bir bilinç seviyesinin üzerine çıkmış, örgütlenme ve ifade özgürlüğünün yaşandığı ülkeler seviyesine yükseltebilmek hedeflenmelidir. Bu noktaya ulaşmak adına TMMOB olarak kayıtlı istihdamın yükseltilmesi için “kayıt dışı istihdamdan kayıtlı istihdama geçiş” yolu olarak adlandıracağımız, kadın istihdamının istenilen düzeye gelmesinde büyük katkısı olacak kurumlar arası yeni işbirliği protokollerinin zaman yitirmeksizin yaşama geçirilmesi çok önem taşımaktadır.

Tüm bu iyi niyet söylemleriyle, SGK Yüksek Danışma Kurulu Toplantısının somut kazanımlı, ülkemiz kadın istihdamının vazgeçilmez bir parçası olan mühendis, mimar ve şehir plancısı istihdamına hizmet edeceği inancımla yüksek danışma kurulu üye ve katılımcılarını sevgi, saygı, dostluk ve dayanışma duygularımla selamlarım."