
TMMOB V. ENERJİ SEMPOZYUMU GERÇEKLEŞTİ
V. Enerji Sempozyumu, TMMOB adına Elektrik Mühendisleri Odası yürütücülüğünde 21-23 Aralık 2005 tarihlerinde Ankara'da gerçekleştirildi.
Sempozyum açılışında EMO Yönetim kurulu Başkanı Kemal Ulusaler şunları söyledi:
Bundan iki yıl önce - 10 Aralık 2003 tarihinde- yine burada, bu salonda 4. Enerji Sempozyumu açılış konuşmamda enerji ve enerji kaynaklı savaşlardan söz etmiştim. "Enerji yaşamak ve yaşatmak içindir" söyleminin altını çizerek sempozyumun enerji alanına çok şey katacağını, fakat yolsuzluklar ve savaşın devam edeceğini de söylemiştim. Dünden bugüne iki yıllık süreç içerisinde gerek dünyada gerekse ülkemizde enerjiye ulaşımda, enerji teknolojilerinde ve çevre ilişkilerinde yenilenebilir enerji alanında göreceli de olsa olumlu gelişmeler sağlanmıştır. Fakat ne yazık ki; enerjinin paylaşımı üzerinden yıkımlar, savaşlar, yolsuzluklar hız kesmeden süregelmiştir. Petrol ve doğalgaz ile birlikte en az onlar kadar önem taşıyan su kaynaklarını içerisinde barındıran, aynı zamanda geçiş yollarını da kapsayan bir coğrafyada yer alan ülkemiz şu ya da bu oranda kopan fırtınadan etkilenmektedir. Dolayısıyla hepimiz etkilenmekteyiz.
Bugün Ortadoğu‘da ABD müdahalesi ile petrol ilişkisinin belirleyici olmadığını söyleyenler bulunmaktadır. ABD Ulusal Güvenlik Komisyonu‘nun 15 Eylül 1999 tarihli -"21. yüzyıl ilk çeyreği için oluşmakta olan küresel güvenlik ortamı birinci safha raporu"nun sonuç bölümünde; "Enerji çok büyük stratejik öneme sahip olmaya devam edecektir. Önemli gelişmekte olan ekonomiler -Asya‘dakiler- en hızlı bir biçimde büyüdükçe fosil türü yakıt talepleri artacaktır. Önümüzdeki 20 yılda ABD‘nin dış enerji kaynaklarına bağımlılığı da artacaktır. Dünya petrol piyasasının istikrarı, İran Körfezi‘nden kesintisiz petrol teminine bağlı olmaya ve fosil türü yakıt rezervleri jeopolitik önemini korumaya devam edecektir" saptaması dikkat çekicidir.
Petrol konusunda son sözü İngiltere‘nin 1920‘li yıllardaki Donanma Bakanı Walter Hume Long‘un sözü ile söylemiş olalım. Şöyle demiş Long; "Bu geniş ölçüde petrole yönelik bir savaştı. Geleceğin savaşları tamamen bu amaca yönelik olacaktır. Bismark‘ın ‘kan ve demir‘ özdeyişi artık ‘kan ve petrol‘ şeklinde ifade edilecektir." Evet 85 yıldan bu yana bu böyle.
Öte yandan içinde bulunduğumuz coğrafya su kaynakları bakımından da son derece önemlidir. Özellikle Fırat ve Dicle Havzası üzerinde yürütülen pazarlıklar, Irak ve Suriye‘nin ötesinde AB müzakere sürecine kadar uzanmaktadır. Diğer yandan unutmamak gerekir ki, bu coğrafya bazılarınca "vaad edilmiş topraklar" içerisinde görülmektedir.
ABD, Japonya ve diğer G8 ülkelerinin yanısıra AB içinde önümüzdeki yıllar enerjiye bağımlılığın artacağı yıllar olacaktır. AB günümüzde hala Rusya Federasyonu ile güven sorunu yaşamaktadır. Dolayısıyla petrol ve doğalgaz için önemli bir alternatif güzergah " geçiş yolu " Türkiye‘dir. Ülkemiz hem öz kaynakların kullanımında hem de enerjide uluslararası geçiş yolu olma noktasında, bağımsızlığı esas alan reel politikalar oluşturmak ve izlemek zorundadır. Süreç içerisinde sanayii ve ulaşım politikalarını gözden geçirmek, Dünya Bankası ve IMF politikalarının ötesinde kamusal bir hizmet anlayışıyla planlamanın önemini kavrayarak bir yandan petrol ve doğalgaz bağımlılığını aşağı çekerken diğer yandan da kömür ve tüm su kaynaklarının değerlendirilmesi gerekmektedir. Yine biokütle, biomas, rüzgar gibi enerji kaynaklarının kullanımını teşvik ederek enerji portföyü içerisine olabildiğince katmak gerekmektedir. Bioyakıt, biodisel alternatifi mutlaka değerlendirilmelidir.
Enerji, ithalatçı ülkeler için dış ticaret açığı nedenlerindendir. Enerji ithalinde kopmalar tehlikesi kendi ekonomilerinin işleyişini etkileyebilir. Bu nedenle bir kaynağa fazlası ile bağlı olmak ülke enerji arz güvenliğini tehlikeye düşürecektir.
İçinde bulunduğumuz günlerde bütçe görüşmeleri sürmektedir. Bütçeden enerjiye ayrılan pay son derece küçüktür. Görülüyor ki özelleştirmeler gerekçe gösterilerek kamu enerji alanından tamamen çekilmiştir. Liberal piyasanın getirdiği en önemli risk, planlama görevi ve bunun gereklerinin piyasa aktörlerine bırakılmış olmasıdır. Bu noktada Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı‘na bütçeden ayrılacak pay mutlaka arttırılmalı, yeni yatırımlar hızla gerçekleştirilmelidir. Diğer yandan mevcut santraller yenilenmeli, ıslah edilmelidir. Elbistan&da olduğu gibi yıllardır türbin arızası bekleyen termik santrallerde onarım hızla gerçekleştirilmeli, Soma‘da olduğu gibi 8 ünitenin 6‘sı çalışmayan, yine baca gazı arıtma tesisleri yapılmadığı için sık sık devreden çıkartılan Yatağan gibi santrallerin sorunları hızla çözülmelidir.
Bütün bu sıkıntılar göz önünde iken EPDK Başkanı Sayın Yusuf Günay‘ın yabancı sermayenin gelmesi için devletin yatırım yapmayacağına dair söz vermesini istemesi son derece yadırganacak bir durumdur.
EPDK‘nın son zamanlarda mevcut görevlerinin dışında kendine misyon biçerek enerji politikalarına müdahil olması kabul edilemez bir durumdur. Burada sorulması gereken soru; "yetkisi olan fakat kamuoyuna karşı hiçbir siyasi sorumluluğu olmayan bu düzenleyiciyi kim kontrol edecektir? Kamu vicdanı mı? Parlamento mu? Düzenleyicinin düzenleyicisi kimdir? DB mı, IMF mi, Brüksel mi?"
Günümüzde finans-kapital yapılanmanın anahtar sözcüğü rekabettir. Doğası gereği rekabetten hiç de hoşlanmayan bu tekelci yapılanma için rekabet lafzı gerçek anlamda lafı güzaftır. Bu kozmetik söylemin dünyayı nasıl bir karanlığa sürükleyecek olması başlı başına ayrı bir sempozyum konusudur aslında. Biz burada genel enerji içerisinde elektrik sektöründe rekabetin mümkün olmadığını vurgulamak durumundayız. Elektrik sektörü klasik iktisat kitaplarında doğal tekel olarak nitelendirilen piyasa yapısına sahiptir. Doğal tekel, piyasa mekanizmasının işlemediği yani serbest rekabet sisteminin işlemediği bir düzeni ifade eder. Yine özelliğinden dolayı tüketici talep eğrisi esnek değildir. Yani fiyat yükselttiğinizde tüketicinin tercih edebileceği ikame ürün yoktur. Yine elektrik piyasası özelinde olaya baktığımızda dikey entegrasyon ciddi rekabet sorunları ortaya çıkarmaktadır. Tüm bu gerçeklerden yola çıkarak özellikle vatandaşın elektrik fiyatlarını neredeyse ikiye katlayacak durumların da kaçınılmaz göründüğü bölgesel tekeller oluşmasına neden olacak dağıtımda özelleştirme uygulamaları derhal durdurulmalıdır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Hilmi Güler uzun bir süredir elektrik fiyatlarına zam yapmadıklarını söylemektedir. Bu doğrudur. Fakat bir başka doğru da elektrik fiyatlarının bugün için yüksek olduğudur. Yoksulu bol bir ülkede bu durum kaçağın en önemli nedenlerinden biridir. Batı ölçeklerine göre enerji ekonomisine toplum yönünden baktığımızda elektrik giderlerinin aile gelirinin yüzde 0,5 ile 1‘i arasında olduğu görülür. Oysa ülkemizde bu oran asgari ücretli için yüzde 10‘un üzerindedir. Gaz fiyatlarında da bu böyledir.
Doğalgazdan söz açılmışken şunu da vurgulamadan geçmeyelim. Biliyorsunuz "al ya da öde" anlaşmalarından kaynaklanan bir sorunumuz var. BOTAŞ verilerine göre; 2005 yılında 24,3 milyar metreküp talebe karşılık 32 milyar metreküp arz , 2010 yılında 40,7 milyar metreküp talebe karşılık 51,1 milyar metreküplük arz söz konusudur. Bu gerçekten yola çıkarak ülkenin hemen her yerine doğalgaz götürülmekte ve arz-talep dengesi oluşturulmaya çalışılmaktadır. "Yerli kaynaklara mutlaka ağırlık vermemiz lazım" diyen Sayın Hilmi Güler jeotermal kaynakların bulunduğu bölgelere neden doğalgaz götürüldüğüne ilişkin bir açıklama yapacaklardır sanırım.
Diğer yandan, halen 1997 yılından bu yana bekletilen ve geçtiğimiz günlerde Meclis gündemine giren "Verimlilik Yasası" hızla yaşama geçirilmelidir. Mevcut Parlamento‘nun olumlu icraatlarından biri de Yenilenebilir Enerji Yasası‘nın çıkartılmış olmasıdır. Bu yasanın uygulama alanında da kendine yer bulması için gerekli çalışmalar desteklenmelidir. Mevcut Parlamento‘nun bir ayıbı ise yolsuzluklar konusunda hazırlanmış olan raporların neredeyse iki yıldır TBMM‘de bekliyor olmasıdır.
Sözlerimi bitirirken, önümüzdeki 25 yıl içerisinde; Türkiye‘nin öz kaynaklarına yönelmesi, enerjiyi verimli-etkin kullanması, tasarruf bilincini yerleştirmesi, kayıplar ve kaçakları OECD ortalamalarına çekmesi durumunda enerji potansiyelimizin yeterli olacağını söylemekteyiz. Bu durumda hiçbir gerekçe ile nükleer santrallere ihtiyaç olmadığını bir kez daha vurguluyoruz. Nükleer santrallerin sadece emisyonlardan yola çıkarak temiz olduğu söylemi son derece yanlıştır. Nükleer atıkların günümüzde geçici depolarda muhafaza edildiği, kesin çözümün bulunamadığı ve nesilden nesile aktarılan kalıcı zararları göz ardı edilmemelidir. Karar vericilerin bu konuda verecekleri karar, isimlerinin tarihe nasıl geçeceğini belirleyecektir. Çocuklarınızın sizleri yarın minnet ile anmasını istiyorsanız, eğer teknoloji sahibi olmak gibi bir hedefiniz varsa; dünya petrol devlerinin de yöneldiği, Ar-Ge harcamalarına büyük paylar aktardığı "gelecek güneştedir" saptamasını dikkate alarak güneş teknolojilerine sahip olmak hedef olarak seçilmelidir. Ve bu hedef doğrultusunda sayıları hızla çoğalan Teknoloji Geliştirme Bölgeleri, üniversiteler ve TÜBİTAK değerlendirilmeli, yönlendirilmeli, desteklenmelidir.
Son olarak bulunduğu coğrafyadan dolayı çevresinde ve üzerinde kara bulutlar dolaşan ülkemizi bu karanlık, gölgeli ortamdan çıkarmak öncelikli hedefimiz olmaktadır. Gölge olan yerde ışık da vardır diyoruz ve bu sempozyumun bu hedefe ışık tutacağı inancı ve umudundayız.
Bu inanç ve umutla sempozyuma emeği geçen başta Sempozyum Yürütme Kurulu olmak üzere herkese çok teşekkür ediyor, başarılı bir sempozyum diliyor ve Odam adına saygılar sunuyorum.
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı‘da şunları söyledi:
Bugün bu etkinliğin yapılış nedenlerini, biçimini ve etkinlik kapsamı ile gerekli konuları Yürütme Kurulu Başkanım ve Oda Başkanım açıkladılar. Ben öncelikle burada hepimizin buluşmasını sağlayan arkadaşlarıma, Yürütme Kurulumuza, Düzenleme Kurulumuza, Elektrik Mühendisleri Odamızın Sevgili Yöneticilerine, TMMOB Yönetim Kurulu adına teşekkür ediyorum.
Bu kez beşincisi düzenlenen bu Enerji Sempozyumumuzun başlığı "Küreselleşmenin Enerji Sektöründe Yapısal Değişim Programı ve Enerji Politikaları".
Bu sempozyumda "Küreselleşmenin Enerji Sektöründe Yapısal Değişim Programı ve Enerji Politikaları" tüm boyutlarıyla konuşulurken bir yandan da Türkiye‘de yaşananlara dair tespitlerde bulunulacak. Sempozyumun sonunda da çıkardığımız sonuçlar kamuoyunun bilgi ve değerlendirmesine sunulacak.
Enerji Sempozyumlarını TMMOB, Elektrik Mühendisleri Odamızın yürütücülüğünde 1996 yılından beri yapıla gelmektedir. Bu sempozyumların 1999 da yapılanında panelimizin ismi "2000"li Yıllarda Ulusal Enerji Politikaları" idi. 2001 Sempozyumun paneli ise "Enerji Sektöründe Yapısal Değişiklikler ve Sorunlar" ismini taşıyordu. "Küresel Enerji Savaşları Kamusal Enerji Politikaları" başlıklı geçen dönemki sempozyumda da panelimiz "Enerjide Yeniden Yapılanma" başlığındaydı. Bu sempozyumumuz da da panelde "Türkiye‘de Enerji Politikaları ve Yasal Düzenlemeler"i tartışacağız.
TMMOB yıllardır üzerine düşeni yapmakta ve meslek alanları ile ilgili ve sürekli olarak, bu günkü gibi topladığı sempozyumların sonuç bildirilerini oluşturmaktadır. Bu etkinliklerimizde bilim insanlarının ve uzmanların yoğun emek harcayarak oluşturduğu bilgi erişilebilir ve ulaşabilir hale geliyor. Bilgi bu etkinliklerimizde paylaşılıyor. Görüşler, bilimin ve tekniğin ışığında çalışmalarını sürdüren TMMOB‘nin 50 yıllık birikiminin süzgecinden geçiriliyor ve sonuçları kamuoyuna duyuruluyor. Ama ne yazık ki, bu duyurulan sonuç bildirilerinde yazılanlar her zaman yerel ve merkezi iktidarların uyarılması şeklinde oluyor.
1999 yılında TMMOB‘nin gerçekleştirdiği Demokrasi kurultayından da alıntılar yaparak ve bu gün şimdi başlatmakta olduğumuz sempozyumun ön sözü olması anlamında da Enerji üzerine Birliğimizin şimdiye kadar biriktirdiklerini sizlerle paylaşmak isterim. Şüphesiz bu sözler Oda Başkanımın söyledikleri ile bir arada algılanmalıdır.
Hepimiz biliyoruz:
İnsanoğlunun dünyadaki diğer canlılardan temel farklılıklarından en önemlisi kültürel bir yaşam sürdürüyor olabilmesidir. insanoğlu yaşamını coğrafi veya meteorolojik koşullara bağlı kılmaksızın dünyanın her bölgesinde sürdürür. Bu durumda da her zaman enerjiye gereksinim duyar.
Bu temel davranış biçiminden hareketle, gereksinim duyduğu enerjiyi kültürel düzeyine bağlı olarak üretir ve tüketir. Bu yaşam ve tüketim biçimleri onun için aynı zamanda yaşamsal bir zorunluluk haline dönüşür. Bu zorunluluğu yaşadığı çağdaki teknoloji düzeyi belirlemektedir.
Bu nedenle; kısaca ve özetle söylenmelidir ki; "Tüm bu yaşamsallıklardan dolayı enerji, ticari bir mal değil, toplumsal bir hizmettir. Borç nedeni ile enerjisiz bırakılma insan hakları ihlalidir. Enerji, toplumsal bir varlıktır. Elektrik üretimi yapısı gereği doğal tekeldir. Elektrik enerjisinde merkezi planlama zorunludur. Enerji üretiminde kamu yararını koruyucu merkezi denetim mekanizmaları zorunludur. Elektriğin katma değeri ticari değerinden yüksektir."
1999 Demokrasi Kurultayında TMMOB "Ülkemizdeki Elektrik Enerji Sektörünün Acil Sorunları" başlığında gerekçelerini de belirterek demişti ki: "Sektörde yönetim krizi yaşanmaktadır. Sektörde çok başlılık ve eşgüdüm eksikliği yaşanmaktadır. Elektrik enerjisi üretimi ihmal edilmiştir. Elektrik dağıtım şebekeleri yetersizdir. Termik santrallerde kapasite kullanma oranlan düşüktür. Sektör dışa bağımlı hale getiriliyor. Başta özelleştirilen bölgeler olmak üzere alt yapı yatırımları yatırımlar durmuştur."
Gene 1999 da bu sorunlara TMMOB, "Ne yapmalı" başlığı altında da şunları çözüm olarak önermişti:
"Öncelikle gerçekçi ve merkezi bir enerji planlaması yapılmalıdır. Ülkemizde geleceğe yönelik projeksiyonlar ve planlamalar genellikle bugünkü üretim/tüketim dengesine ve bugünkü kurulu güç dengesine dayandırılmaktadır. Oysa yapılması gereken fiili tüketimin esas alınması ve ondan geriye doğru gidilmesidir. Özellikle termik santrallerin baca gazı arıtma ve kül tutma tesisleri hızla devreye sokulmalı ve çevreye olan etkileri azaltılmalıdır. Böylelikle kapasite kullanma oranı yukarı çekilecektir. Özellikle ulusal kaynaklarla çözüme yönelinmeli ve gerek proje, gerek plan, gerekse başlanılmış olan ve bitirilmiş olan toplam 702 hidroelektrik santralın tümünün çalışmaları tamamlanmalıdır. Ülkemizin acilen bir rüzgar haritası çıkarılmalı ve bu konudaki potansiyel tespit edilmelidir. Rüzgar konusunda hızla pilot uygulamalar başlatılmalıdır. Güneş enerjisinde en çok oranda yararlanma konusunda teşvik edici bir politika benimsenmelidir. Fotovoltaik piller henüz elektrik enerjisi üretimi için ekonomik değildir. Ancak özellikle güneyde su ısıtmada güneş enerjili sistemler teşvik edilmeli ve bu işler için harcanan elektrik enerjisinden tasarruf sağlanmalıdır. Fotovoltaik piller 2015-2020 yıllarından itibaren kwh başına maliyetlerinin makul düzeylerde olacağı bilinmektedir. Bu konudaki Araştırma/geliştirme AR/GE çalışmalarına başlanmalıdır. Elektrik tüketiminde tasarrufu teşvik edici uygulamalara gidilmelidir. Elektrik enerjisinin verimli kullanımı konusunda merkezi projeler geliştirilmeli, özellikle elektrik enerjisinin yoğun olarak kullanıldığı çimento ve demir çelik sektörlerinde hızla az elektrik tüketen teknolojilere yönelinmelidir.
Üretim, iletim ve dağıtımda bozulan merkezi yapı yeniden oluşturulmalı ve sistemin bütünlüğü sağlanmalıdır. Özelleştirme uygulamalarından hızla vazgeçilmelidir. Özelleştirilmiş olan bölgeler derhal merkezi sisteme dahil edilmelidir. Planlama ve karar vermede çok merkezli yapı terk edilmeli ve ulusal düzeyde konunun tüm taraflarının yer aldığı Elektrik Enerjisi Ulusal Kurulu oluşturulmalıdır. Sektördeki ekonomik olmayan küçük ölçekli yatırımlardan vazgeçilmelidir. Bu konuda merkezi kurul optimum ölçekleri belirlemelidir. Siyasi nedenlerle kenara itilmiş olan deneyimli kadrolar derhal sistemin ilgili birimlerinde görevlendirilmelidir. Oluşturulacak olan merkezi kurula siyasi iktidarların kolayca müdahale edemeyeceği özerk bir yasal statü kazandırılmalıdır. Başta Avrupa Enerji Şartı olmak üzere ülkemiz enerji sektörü üzerine ipotek getiren tüm uluslararası sözleşmeler iptal edilmelidir. Özelleştirme adı altında verilen tüm imtiyazlar geri alınmalıdır. Bütün dünyanın gerek çevre ve insan üzerindeki olumsuz etkileri gerekse ekonomik olmayışı nedeniyle terk ettiği nükleer teknoloji ülkemiz gündeminden çıkarılmalıdır. Sonuç olarak ekonomik sistemin gereği sanayileşme ve elektriklendirme birlikte kavranmalıdır. Kapsamlı ve uygulanabilir bir planlama söz konusu olmadığından sanayinin tutarlı gelişiminin ve buna bağlı elektrik üretiminin sağlanamayacağı ortadadır. Sanayileşme tercihleri ve bunun bir parçası enerji politikaları doğrudan sisteme bağlıdır. Küresel Kapitalist sistem içerisinde ve kapitalist yoldan kalkınma söylemi ile ülkenin az gelişmiş sürecinden çıkarılması ve toplum yararına bir sanayileşmenin gerçekleştirilmesi olanaklı değildir. Bu sorun ise ancak halkın doğal kaynaklara, sanayiye ve geleceğe sahip olduğu bir sistem içerisinde ve halkın iradesinin ürünü olan iktidarlarca çözülür."
Bunlar 1999 da TMMOB‘nin Enerji konusu üzerine tespitleri ve çözüm önerileri.
Şimdi 2005 yılındayız ve gene neredeyse aynı tespitleri yapıyor ve benzeri çözüm önerilerini sıralıyoruz. Nedir söylediklerimiz:
Türkiye‘de enerji alanında: Yeterli ve sürdürülebilir enerji temini, Yurttaşlara yeterli ve modern koşullarda enerjiye erişim olanağının sağlanması, bu konuda bölgeler ve gelir grupları arasındaki eşitsizliğin önüne geçilmesi, Enerji maliyetleri ve fiyatlar, Çevre sorunları, Enerjinin verimli kullanımı, Bilimsel teknolojik gelişmeler kritik konular olarak öne çıkmaktadır. Ülkemizde enerji; Enerjinin yetmezliği,kayıp-kaçaklar,nükleer santral ihaleleri ve enerjide özelleştirme söylemleri ile her zaman gündemdeki yerini korumaktadır. Tüpraş ve Erdemir‘in özelleştirilmesinden sonra, son günlerde Elektrik Enerjisi Dağıtım Şebekelerinin özelleştirilmesi de gündemdedir. TMMOB bu sürecin yanlış olduğunu ısrarla vurgulamaktadır.
TMMOB olarak sürekli uyardık: Elektrik enerjisinde kayıp ve kaçaklar konusunda kalıcı çalışmalar yapılmamaktadır. Özellikle de kaçaklarla mücadele kamudaki üyemiz ve meslektaşlarımızın sırtına bindirilmiştir. Üstelik bu arkadaşlarımızın hiçbir güvencesi de yoktur. Bunun en somut örneği EMO Adana Şubesi Yazman üyesi ve TMMOB İKK sekreteri Hasan Balıkçı‘nın başına gelendir. Arkadaşımızı sevgiyle anıyorum. Hasan arkadaşımızın uğruna canını verdiği enerjideki kayıp kaçağın gerçek suçlularını bulmada bu sempozyum bize ışık tutacaktır.
Türkiye gelinen durumda "piyasa" uygulamalarıyla ortaya çıkan belirsizlikleri/riskleri ortadan kaldırmayı veya azaltmayı hedefleyen bir program izlemelidir. Bu nedenle başta enerji kaynakları, teknoloji ve finansman açısından dışa bağımlılığını azaltmayı ve ithalatını yönetebilir düzeylere indirmeyi hedefleyen bir geçiş programı hazırlamalı ve kararlılıkla uygulamalıdır.
Bu konular ekonomik olduğu kadar sosyal politikalarla da yakından ilişkilidir. Bu nedenle Türkiye‘de "enerji sorunu/sorun alanları"nın piyasa mekanizmalarıyla çözüleceğine ilişkin bir politika bildirimi sorunları çözmeye yönelik bir politikaya karşılık gelmemekte, aksine toplumda belirli kesimlerden diğerine ya da uluslar arası şirketlere kaynak aktarılması doğrultusundaki bir gerçekliğe karşı gelmektedir.
Öte yandan, dünyada enerji üretiminin geleceği ile ilgili senaryolar giderek artan ölçüde yeni ve yenilenebilir enerji kaynakları, özellikle de rüzgar, biyokütle ve güneş enerjisi üzerine kurulmakta; nükleer güç santralleri mevcut haliyle gelişmiş ülkelerin enerji envanterinden çıkarılmaktadır. Önerilen geçiş programının yaşama geçirilebilmesinin öncelikli koşulu sektördeki kamu yönetiminin güçlendirilmesi ve kamu kuruluşlarında etkinlik düzeyinin yükseltilmesidir.
Sektördeki farklı alanlarda faaliyet gösteren kamu kuruluşları arasında eşgüdüm sağlanmalı; yıllardır çalışmalarını ağırlıklı olarak sektörün ticarileştirilmesi ve özelleştirilmesi uygulamalarına bağlı kılmış olan ETKB, öncelikle ulusal bazdaki politikaları oluşturma ve kurumlar arası eşgüdüm görevine dönmelidir. Türkiye alanın ticarileştirilmesi sonucu ortaya çıkacak riskleri azaltacak bir altyapıya sahip olmalıdır. Bu nedenle kamu yatırımcı kuruluşlarının piyasanın belirsizliklerini dengeleyen bir işleve sahip olması kaçınılmaz olacaktır.
Kaynakların planlanması ve teknolojik değerlendirilmesi yapılmadan hiçbir projeye başlanmamalı; fizibilite çalışmaları göstermelik belgeler olmaktan öte teknik ve mali gerçeklere uygun olarak hazırlanmalıdır. Yatırım seçeneklerinin oluşmasında finans grupları ve firmaların baskısı ve etkisi geri çekilmelidir.
Sektördeki teknik yetenek geliştirilmelidir. Mühendislik hizmetlerinin niteliğinin geliştirilmesine yönelik sürekli eğitim politikaları ve uygulamaları gündeme getirilmelidir.
Türkiye‘nin enerji konusunda acil öncelikleri şunlardır: Bu önceliklerin birbirinden bağımsız olarak değil, bir programın alt başlıkları olarak ele alınması gereklidir. İthal enerji kaynaklarına olan bağımlılık azaltılmalıdır. Yerli ve yenilenebilir enerji kaynakları uygun, verimli ve gelişmiş teknolojiler kullanılarak üretime sokulmalıdır. Enerji sektörüne yönelik politikaların uzun vadeli, ve planlamaya dayalı olması gereklidir. Kaynakların etkin şekilde kullanımının yolu planlamadan geçmektedir. Türkiye‘de enerji verimliliğinin yükseltilmesi gereklidir. Verimliliğin ve tasarrufun arttırılması için düzenlemeler gerektiği gibi esas itibariyle konu teknolojik gelişme ve kullanılan teknoloji ile ilişkilidir. Bu konu, hem enerji kaynaklarının elde edilmesi, dönüşüm ve tüketim aşamasında kullanılan teknolojiler hem de sanayi ve ulaşımda kullanılan teknolojilerle bir bütün olarak ele alınmalıdır. Enerji alanında bilim-teknoloji politikalarının oluşturulması, teknolojik yenilenme ve gelişmenin programlanması gereklidir. Bilim ve teknoloji politikalarının oluşturulması ve uygulanmasında her düzeyde toplumsal yarar dikkate alınmalı ve gözetilmelidir. Enerji sektöründeki adımların Türkiye‘deki sosyal dengesizliği ve bölgelerarası eşitsizliği arttırıcı yönde olması kabul edilemez. Enerjinin tüm yurttaşlar için temel bir ihtiyaç olduğundan hareketle bu yönde gerekli önlemler alınmalı, sosyal politikalar enerji sektörüne içselleştirilmelidir. Şeffaf bir enerji piyasası oluşturulacağı iddia edilmektedir. Enerji alanı ile ilgili tüm veriler, projeksiyonlar, fiyatlar dahil bir veri bankası oluşturulmalı ve kamuoyuna açık olmalıdır.
Bu sempozyumun ana teması olan ‘‘Küreselleşmenin Enerji Sektöründe Yapısal Değişim Programı ve Enerji Politikaları‘‘ çerçevesinde Türkiye-AB ilişkilerinede bakmak gerekiyor.
AB nin kendi belgelerinde enerji politikasının amaçları arasında rekabet gücünün iyileştirilmesi, enerji arz güvenliğinin sağlanması ve çevrenin korunması bulunmaktadır. Enerji müktesebatı, özellikle rekabet ve devlet yardımları (kömür sektörü dahil olmak üzere, iç enerji pazarı elektrik ve gaz pazarlarının açılması, yenilenebilir enerji kaynaklarının teşvik edilmesi), enerjinin verimli kullanımı, nükleer enerji ve nükleer güvenlik ve radyasyondan korunma alanlarındaki kural ve politikalardan oluşmaktadır.
Türkiye ile katılım müzakerelerine başlanması kararının alındığı 17 Aralık 2004 AB Konseyi Zirvesi öncesi Komisyonun açıkladığı üç rapordan biri olan "Türkiye‘nin Avrupa Birliği‘ne Muhtemel Üyeliğinin Sonuçları"nda da Türkiye‘nin üyeliğinin Birliğe katacağı avantajlar arasında enerjiye ilişkin olanlar ön plana çıkmaktadır. Raporda enerjiye ilişkin olarak şu ifadeler yer almaktadır. "Özellikle enerji konusunda Türkiye‘nin oynayacağı rol tartışmasız çok önemli olacaktır. AB bu sayede dünyanın enerji bakımından en zengin bölgeleri ile komşu olacaktır. Türkiye, coğrafi konumu nedeni ile, tam üyelikle birlikte AB enerji arzının güvenliğinde büyük rol oynayacak, petrol ve doğalgaz açısından önemli bir geçiş ülkesi olacaktır. Türkiye‘nin katılımı, AB‘ye enerji tedariki açısından daha iyi nakil yolları sağlayabilecektir. Böylelikle hem AB enerji arzını koruyabilecek, hem de bu bölgeler enerji ürünlerine yeni pazarlar sağlayabilecektir. Türkiye‘nin üyeliği ayrıca AB ve güney komşuları arasında karayolu, demiryolu, hava, deniz ve boru hattı bağlantılarını ciddi biçimde güçlendirecektir.‘‘
Bu ifadeler ‘‘yeni dünya düzeni‘‘nde Türkiye‘ye biçilen rolü de anlatmaktadır. Dikkat edilirse bu süreçte Türkiye‘nin enerji sorunları ve çözüm yolları yoktur. Bu yaklaşım benimsenirse ülkemiz enerji politikaları AB nin sorunlarına çözüm temelinde gerçekleşecektir. Enerji politikalarında temel çözüm önce bizim önceliklerimiz ve ihtiyaçlarımız olmalıdır. Bu sempozyumda bunların cevaplarını arayacağız ve bulacağız.
Bitirirken şunları da söylemeliyim: TMMOB insana karşı sorumluluklarında dolayı, kim ne derse desin görevlerini yapmaya devam edecektir. Panelde Oda Başkanımın konu ile ilgili söyleyecekleri bizim sözlerimizdir.
TMMOB; bu sempozyumda Türkiye‘nin Enerji sorununa ilişkin görüşleri oluşturmakta ve ilgililerini uyarmaktadır. Sadece bu sempozyum değil, bağlı odalarımızın gerçekleştirdiği ve iki yıllık çalışma dönemi boyunca ikiyüze ulaşan etkinliklerin dışında bu dönem TMMOB, Diyarbakır‘da GAP ve Sanayi Kongresini, Urfa‘da Toprak Reformu Kongresini, Ankara‘da Özelleştirmelerin 20. Yılı Sempozyumunu, Mühendislik Eğitimi Sempozyumunu, geçen hafta da gene bu salonda Sanayi Kongresi 2005‘i gerçekleştirdik. Mart ayında Su Politikaları Sempozyumunu gerçekleştireceğiz.
Ben tüm bu çalışmaların sonuç bildirilerinin "Aydınlık bir Türkiye" istemlerinin gerçekleşmesi için siyasal iktidarlarca önemsenmesi gerektiğini belirtiyor, bu düşüncelerimle hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim.
TMMOB V. ENERJİ SEMPOZYUMU GERÇEKLEŞEN PROGRAMI
21 Aralık 2005 Çarşamba
Açılış Konuşmaları
Cem KÜKEY (Sempozyum Yürütme Kurulu Başkanı)
Kemal ULUSALER (EMO Yönetim Kurulu Başkanı)
Mehmet SOĞANCI (TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı
Soner Aksoy (TBMM Enerji Komisyonu Bşk.)
Açılış Bildirisi
Public Services İnternational Resarch Unit (PSİRU)
Enerji Alanında Özelleştirme ve Liberalleşme
1.OTURUM: KÜRESELLEŞME POLİTİKALARI ENERJİ VE GELECEK
OTURUM BAŞKANI-TMMOB Yürütme Kurulu Üyesi Hüseyin YEŞİL
-Türkiye‘de Enerji Sektöründeki Gelişmeler ve Kamu Mülkiyeti-Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi‘nden Dr. Seyhan Erdoğdu (Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi)
-Dünyada Enerji Sektöründe Neler Olacak-ASAM Genel Koordinatörü Necdet Pamir
-Küreselleşme Politikaları Çerçevesinde Enerji-38. Dönem EMO Başkanı Cengiz Göltaş
-Türkiye‘nin İsrail Enerji Aksına Endekslenmesi-Araştırmacı Gazeteci-Yazar Fırat Gazel
II. OTURUM: ENERJİ SEKTÖRÜNDE YENİDEN YAPILANDIRMA VE ÖZELLEŞTİRMELER
OTURUM BAŞKANI-Sempozyum Yürütme Kurulu Üyesi Aytekin ZİHNİ
-Küreselleşmenin Bir Alt Versiyonu Olarak Özelleştirmeler-EMO adına EMO Ankara Şube Başkanı Necati İpek.
-Ülkemiz Elektrik Sektöründe Özelleştirme Uygulaması Üzerine Düşünceler-DEK TMK Genel Sekreteri Gültekin Türkoğlu.
-Özelleştirme Politikalarının İstihdam Boyutu-ESM Başkanı Kemal Bulut.
-Avrupa Birliği Sürecinde Türkiye ve Enerji Açılımları-İTÜ Enerji Enstitüsü‘nden Prof. Dr. A. Beril Tuğrul.
22 Aralık 2005-Perşembe
III. OTURUM: YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARINDA YENİ AÇILIMLAR
OTURUM BAŞKANI Makine Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Emin KORAMAZ
-Yeni, Yerli ve Yenilenebilir Enerji Kaynakları-Makine Mühendisleri Odası adına MMO Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Eniş.
-Dünya ve Türkiye‘de Rüzgar Enerjisi-İTÜ Enerji Enstitüsü‘nden Yrd. Doç. Dr. Önder Güler.
-Türkiye‘de Jeotermal Enerji Potanisyeli-Jeoloji Mühendisi Ali Koçak.
-Küreselleşme Fosil Katı Yakıtlar ve Jeotermal Enerji-Jeoloji Mühendisleri Odası‘ndan Doç. Dr. Mehmet Şener.
IV. OTURUM: FOSİL YAKITLAR
OTURUM BAŞKANI-TMMOB Yürütme Kurulu Üyesi Ö. Serdar KAYNAK
-Türkiye‘de Kömür-Maden Mühendisleri Odası adına Maden Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Torun.
-Kömür Rezervleri Zengin Ülkelerin Enerji Politikaları-Maden Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi Nejat Tamzok.
-Doğalgaz Talep Tahminleri-Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Haydar Aras.
-Petrol Yasa Tasarısı Değerlendirmesi-TMMOB adına Jeofizik Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Gönülalan.
V. OTURUM: HİDROELEKTRİK SANTRALLERİN POTANSİYELİ VE GELİŞTİRİLMESİ
OTURUM BAŞKANI -İMO Yönetim Kurulu Başkanı Taner YÜZGEÇ
-Enerji Piyasalarında Hidroelektrik Enerjinin Yeri ve Arz Güvenilirliği-DEK TMK Yönetim Kurulu Üyesi İsmail Altun.
-Hidroelektrik Potansiyelimiz ve Yeni Dönemde Geliştirilmesi-İnşaat Mühendisi Erdoğan Basmacı.
-Hidroelektrik Perspektifinden Türkiye ve AB Enerji Politikalarına Bakış-ERE Hidroelektrik Üretim ve Ticaret A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı Nuh Nadi Bakır.
-Hidroelektrik Projelerin Elektromekanik Ekipmanının Yurtiçinden Hazırlanması-DEK TMK Yönetim Kurulu Üyesi Ayla Tutuş, DEK TMK Yönetim Kurulu Üyesi İsmail Altun, Makine Mühendisi Fuat Tiniş.
VI. OTURUM: VERİMLİLİK VE ETKİN KULLANIM
OTURUM BAŞKANI-ODTÜ Kimya Bölümü‘nden Prof. Dr. İnci GÖKMEN
-Elektrik İletim ve Dağıtım Sistemlerinin Performans Kriterlerinin ve Birbirleri Üzerlerindeki Olumsuz Etkilerinin Değerlendirilmesi-TEİAŞ‘tan Murat Özdemir, Gazi Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. M. Cengiz Taplamacıoğlu.
-Enerjinin Verimli Kullanımına Bir Yaklaşım-TMMOB Enerji Çalışma Grubu adına TMMOB Yürütme Kurulu Üyesi Ö. Serdar Kaynak.
-Türkiye‘de Enerji (Elektrik, Gaz, Su Sektöründe Verimlilik Göstergeleri)-Milli Prodüktivite Merkezi‘nden Serdal Ergün.
23 Aralık 2005-Cuma
VII. OTURUM: ENERJİ VE ÇEVRE
OTURUM BAŞKANI-TMMOB Yürütme Kurulu Üyesi Baki Remzi SUİÇMEZ
-BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Taraf Olunmasının Ardından Türkiye‘de Enerji-Çevre Alanında Değişenler, Değişmeyenler, Değişebilecekler-Çevre Mühendisleri Odası adına Yunus Arıkan.
-AB‘de Enerji ve Çevre-Maden Yüksek Mühendisi Çağatay Dikmen
-Küreselleşme ve Çevresel Etkileri-AÜ Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü‘nden Prof. Dr. A. Ergin Duygu.
ÖZEL OTURUM:
Konuşmacı: Enerji Ve Tabii Kaynaklar Bakanı Dr. Mehmet Hilmi Güler
VIII. OTURUM: ENERJİ KAYNAKLARI VE PAYLAŞIM SENARYOLARI
OTURUM BAŞKANI Mehmet TORUN-Maden Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı
-Enerji Koridoru Olarak Türkiye-ETKB Transit Petrol Boru Hatları Daire Başkanlığı‘ndan Cem Selanik.
-Rusya‘da Petrol ve Doğalgaz Endüstrisinin Yeniden Yapılandırılması-Araştırmacı Gazeteci-Yazar Fırat Gazel.
-Büyük Ortadoğu Projesi Çerçevesinde Petrolün Yeniden Dağılımı-Jeoloji Mühendisleri Odası‘ndan Tufan Erdoğan
PANEL : TÜRKİYE‘DE ENERJİ POLİTİKALARI VE YASAL DÜZENLEMELER
PANEL YÖNETİCİSİ Oğuz TÜRKYILMAZ
-Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı adına Müsteşar Yardımcısı Selahattin Çimen.
-TÜSİAD adına Enerji Çalışma Grubu Üyesi Sami Sevinç.
-Petrol-İş Sendikası adına Kimya Mühendisi Ayfer Eğilmez
-TMMOB adına EMO Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Ulusaler