TMMOB YANGIN VE GÜVENLİK SEMPOZYUMU'NDA GÖRÜŞ BİLDİRDİ

09.10.2009

Türkiye Yangından Korunma Vakfı ile Yangından Korunma Derneği (TÜYAK) tarafından düzenlenen Yangın ve Güvenlik Sempozyumu'nun 9 Ekim 2009 tarihinde gerçekleştirilen açılışında TMMOB’nin konuya ilişkin görüşleri TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı tarafından aktarıldı.

Değerli Konuklar,
Sevgili Arkadaşlar,  

Hepinizi TMMOB Yönetim Kurulu adına saygıyla, sevgiyle, dostlukla selamlıyorum. Türkiye Yangından Koruma Vakfı ve Yangından Korunma Derneği (TÜYAK) tarafından düzenlenen TÜYAK 2009 Yangın ve Güvenlik Sempozyumu‘nda, burada aranızda bulunmaktan onur duyuyorum. Yangın ve Güvenlik konusunda birliğimizin görüşlerini sizlerle burada paylaşmamıza olanak sağlayan Düzenleyici arkadaşlarıma da öncelikle teşekkür ediyorum.

Hepimizin bildiği gibi, ülkemizdeki yapılaşmanın sağlıklı, güvenli, konforlu olma yolunda çok önemli sorunları bulunmaktadır. Ülkemizdeki mevcut yapı stokunun büyük bir bölümü depreme, yangına, sele karşı güvensizdir. Daha büyük bir bölümü ise sağlık koşullarından ve konfordan uzaktır.

Ülkemizde yapı sektörüne ilişkin yasal mevzuat yayımlanma tarihlerine bakarsak, bu konuda ne durumda olduğumuzu rahatlıkla görebiliriz.

3194 sayılı İmar Kanunu 1985‘te, Deprem bölgesinde yapılacak binalar hakkında yönetmelik 1997‘de, Yapı Denetimi KHK ve Yapı Denetimi Kanunu 2001‘de, Binaların Yangından Korunması Hakkında Kanun 2002‘de yayımlanmıştır. Yasalara bağlı çıkarılan uygulama yönetmeliklerinin yayımlandığı tarihten itibaren tam anlamıyla uygulamaya geçtiğini, bu tarihlerden sonra üretilen yapıların bu yasal düzenlemelere uygun yapıldığını kabul etsek bile, ülkemizdeki yapı stokunun çok önemli bir kısmının bu yasal düzenlemelerden önce yapıldığını ve bunlara uymadığını söylemek yanlış olmayacaktır.  Kabul etsek diyoruz çünkü bu yasal düzenlemelerin bu gün bile ciddi boyutta uygulama sorunları vardır. Hepimiz biliyoruz.

Yasal düzenlemelerin içerisinde özgün bir yeri olan "Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik" hepimizin bildiği gibi, 2002 yılında yayımlandı, 2007 ve 2009 da revize edildi. Bu Salonda bulunan birçok meslektaşımızın ve sektör derneğimizin yöneticilerinin, bu yönetmelikle düzenlenmesi ve yönetmeliğin hayata geçirilmesi için çaba harcadığını biliyoruz ve bu çabalarından dolayı da kendilerine çok teşekkür ediyoruz.

Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik yürürlüğe girdi ama şu an yeni yapılan binalarımız hakkında bile, gönül rahatlığıyla yangın çıkmaz, çıksa dahi can kaybı yaşanmaz az hasarla atlatılır diyebiliyor muyuz?

Hayır.

Önümüzdeki en yakın örnek Mayıs 2009 da Bursa‘da Şevket Yılmaz Devlet Hastanesi‘nde yaşanan faciadır. Yeni yapılan hatta "akıllı bina" olarak tanımlanan, hastaların canlarını emanet ettiği bir hastanede çıkan yangında 9 yurttaşımız yaşamını yitirmiştir.

Görülen o ki; güvenli, sağlıklı ve konforlu binalar inşa edebilmek için mevcut yasal mevzuatımız henüz yeterli değil.

Uygulanabilir bir yönetmelik hazırlayıp yayımlayabilirsiniz. Ancak, onun tam anlamıyla uygulanabilir olması farklı bir süreç ve kararlılık gerektirmektedir.

Hepimizin bildiği üzere yüksek ve insan yoğunluklu yapılar, özellikle hastanelerimiz insan sağlığını ve can güvenliğini garanti altına alacak tesisatlarla donatılmak zorundadır. Bu tesisatların ulusal, uluslararası teknik mevzuatlar kapsamında tesis edilmesinin yanı sıra yine uluslararası kabul görmüş teknik şartnameler ve yönetmelikler çerçevesinde sürekli olarak bakım ve periyodik kontrolleri gerçekleştirilerek işletilmesi gerekmektedir. Bunların tam anlamıyla yerine getirildiğini söylemek şu an için mümkün görünmüyor.

Bunun dışında yönetmelik yayımlanmadan önce inşa edilmiş mevcut yapıların yönetmelik hükümlerine uygun hale getirilmesi ve güvenliğin sürekli kılınması ise ayrı ve meşakkatli bir çalışma olarak önümüzde durmaktadır. Bu konuda da Yönetmeliğin yayımlandığı 2002 yılından beri ülke çapında ciddi bir çalışma henüz başlatılmamıştır.

Tüm bu sorunların giderilmesi ve halkımızın gereksindiği planlı, güvenli,  sağlıklı yapıların hayata geçirilmesi için konuya taraf tüm kesimlerin uzmanlıkları ve sorumlukları çerçevesinde işbirliği ortamı yaratılması gerekmektedir. Burada görev siyasi iktidardadır ve başta TMMOB‘ye bağlı ilgili odalarımız başta olmak üzere; sektörle ilgili vakıf dernek gibi sivil toplum örgütlerinin kamu yararını esas almak üzere birlikte hareket etmesinin organizasyonunu sağlamak zorundadır.

Ancak bizim devletimizin ve siyasal iktidarların TMMOB ve benzeri meslek örgütleriyle ilişkiye girmekte geçmişten gelen bir zaafı olduğunu düşünüyoruz. Bu zaafın sürmesinde ısrar eden bürokratların da bu ısrarlı tavırlarını piyasayla kurmuş oldukları yatay ilişkilere bağlıyor ve tüm bunları anlamakta zorlanıyoruz. Halkımızın can ve mal güvenliğini, konforunu, barınma hakkını doğrudan etkileyen bu konuda sürdürülen bu tavrı kabul etmediğimizi, reddettiğimizi de burada belirtmek istiyoruz. 

TMMOB bina yapım sürecini kamusal bir hizmet olarak görmekte ve her aşamasının yasal düzenlemelerle kamu denetimi altına alınması gerektiğini düşünür. Konuyla ilgili olarak yapmış olduğu tüm çalışmaların temelinde bu bakış açısı yatmaktadır.  Bu nedenledir ki siyasi iktidarların aksi çabasına rağmen çok uzun yıllardır yapı alanında hizmet üreten üyelerinin mesleki denetim gerçekleştirmekte, uzmanlık alanına giren konularda yasal mevzuat çalışmalarına müdahale etmektedir.

Mevcut yasal mevzuatlarla düzenlenmiş bulunan yapı üretim ve denetim süreci bugün itibariyle insanlarımızın güven içinde barınacağı sağlıklı, güvenli ve çağdaş yapılar gerçekleştirilmesini sağlayamamaktadır.

Oysa dünya çapında yapı teknolojileri son yıllarda çok gelişmiştir. Bu gelişime paralel olarak, gelişimi yakından takip etmeye çalışan teknik elemanlarımız ve bağlı odalarımız bu bilgiye sahiptir. Bu bilgi birikimi bağlı odalarımızın kendi olanaklarıyla düzenlediği teknik kongrelerde paylaşılmakta, teknik mevzuatın alt yapıları bu kongrelerde oluşturulmaktadır. Dünyadaki en gelişmiş teknolojik bilgilerin paylaşıldığı bu kongrelerimize ne yazık ki ilgili bakanlıklarımızın yeterli ilgiyi gösterdiğini, bu bilgi birikimini ülkemizin yasal mevzuatına taşımaya çalıştığını görememekteyiz.

Yapı mevzuatımızda planlama, tasarım, üretim ve denetim süreçlerinin yeniden düzenlenmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Bağlı odalarımızın da sürece daha etkin katılımını sağlayacak yeni bir tasarım, üretim ve denetim süreci modelinin yaratılması gerektiği artık kaçınılmazdır. 4708 Sayılı Yapı Denetim Kanunu ile 3194 Sayılı İmar Kanunu ve bağlı ikincil mevzuatın insan odaklı bir model esas alınarak yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Ayrıca her türlü yapı denetim mevzuatının dışında tutulan kamuya ait binalar, başta kamu ve özel hastaneleri acilen kamuya ve bağlı odalarımızın denetimine açılmalıdır. Denetimlerde eksiklikleri tespit edilen hastanelerin iyileştirme çalışmaları planlı bir şekilde ve süratle yerine getirilmelidir.

Başta siyesi iktidar temsilcileri olmak üzere siz sektörün değerli temsilcilerini de planlı, güvenli, sağlıklı, konforlu yapılar için işbirliğine davet ediyoruz.