TMMOB YÖNETİM KURULU DEPREM BÖLGESİNDE...

16.08.2002

TMMOB Yönetim Kurulu 16 Ağustos 2002 günü Marmara Depreminin 3. Yıldönümü nedeni ile Yalova'da toplanıyor. Toplantı öncesi Kocaeli'nde bir araya gelen Yönetim Kurulu adına Başkan Kaya Güvenç bir basın açıklaması yaparak depremin 3 yıllık bilançosunu çıkardı ve bölge-ülke ölçeğinde TMMOB önerilerini açıkladı.

TMMOB Olarak Gördüklerimiz, Önerdiklerimiz

17 Ağustos 1999 günü yaşadığımız Marmara depreminin yol açtığı yıkımların, hasarların, can kayıplarının, kaderleriyle baş başa bırakılan ve çaresizlik içinde yaşamlarını sürdürmeye çalışan binlerce insanın neredeyse unutulduğu Türkiye‘de, yaşanan felaketin üstünden üç yıl geçti. Üç yıla karşın, deprem bölgesinde giderek derinleşen sorunlara yeterli çözümler üretilmedi.

Geride kalan üç yılda neler yaşandı? Felaketten doğrudan etkilenen iki milyonu aşkın insan aradan geçen bu üç yılda neler yaşadı? Marmara Denizinde olası bir deprem riskinin giderek artmakta olduğu bir süreçte, hangi noktadayız? Durum nedir?

Geride kalan üç yıla ana hatlarıyla baktığımızda:

Birinci yıl:

1- TBMM Araştırma Komisyonu Raporu yayınlandı.

"Türkiye, bugünkü kurumsal örgütlenmesi ve finans sistemi ile afetlerle mücadele edebilecek ve toplumumuzu afetlere duyarlı hale getirebilecek durumda ve kapasitede değildir.

Mevcut kurumsal yapının eski afetlerden dolayı afetzede vatandaşlara onbinlerce konut borcu bulunmaktadır" tespitinin yapıldığı rapor‘da "çok eski geçmişe sahip olmasına rağmen, yürürlükteki yasa ve yönetmeliklere uymama, başta yerel yönetimler olmak üzere, her kademede alışkanlık haline getirilmiştir..."

denmektedir.

TBMM Araştırma Komisyonu‘nun 77 sayfalık raporun 70 sayfası; deprem konusundaki kurumsal yapılara, Türkiye‘deki afet mevzuatı ve tarihçesine, kurumların görevlerine, komisyon toplantı ve çalışmalarına ayrılmış, öneriler bölümü de şu görüşlere yer verilmiştir :

Yeni bir deprem politikası oluşturulmalı devlet politikası olarak uygulanmalıdır... gecekondulaşma, kaçak yapılaşmayı teşvik eden imar affı politikasından kesinlikle vazgeçilmelidir...planlama ve yapı sektöründe görev alan meslek dallarının uzmanlık alanlarının yetki ve sorumluluklarını belirleyen meslek yasaları çıkarılmalıdır. Bu yasalarda meslek odaları üyelerine denetleme yetkisi verilmelidir. Gereği yerine getirilmezse odalar da sorumlu tutulmalıdır.

2- 57. Hükümet, 17 Ağustos depreminden hemen sonra "doğal afetlere karşı alınacak önlemler ve doğal afetler nedeniyle doğan zararların giderilmesi için yapılacak düzenlemeler" için 27 Ağustos 1999 günü TBMM‘den yetki aldığı yetkiye dayanarak yayınladığı ve sayısı elliye yaklaşan bu Kanun Hükmünde Kararnamelerle:

2.1-Deprem harcamaları Sayıştay denetimi dışında bırakıldı. Deprem vergilerinden elde edilen gelirler, iç ve dış yardımlar, hibe gelirleri genel bütçe içinde kullanılarak sermayeye kaynak transferinde, borç ödemelerinde ve memur maaşlarında kullanıldı.Toplanan kaynakların yönetimi açık olmadı ve denetlenmedi.

2.2- 17 Ağustos sonrası kamuoyunda oluşan uygun ortam ve "her şeye yeniden başlamalı" söylem ve beklentilerine karşın, 10 Nisan 2000 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 595 sayılı "Yapı Denetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname" ile yürürlüğe kamusal denetim alanı "özel şirketlere" devredilerek özelleştirildi ve yapı denetiminde yeni bir süreç başlatıldı.

Amacı "yapıda can ve mal güvenliğini sağlamak, kaynak israfına sebep olan plansız, kontrolsüz ve kalitesiz yapılaşmayı önlemek" olan Kararname, bu iddiaya karşın, planlamaya ilişkin tek bir hüküm içermiyordu. Oysa, depremle ilgili farklı kurum ve kuruluşların tümü, yapısal yıkım ve hasarlarda zeminin belirleyici olduğu konusunda görüş birliği içinde olmalarına karşın, planlama yani yer seçim ve yerleşim kararları süreci yine gözardı edildi. Bu durum, plansız ve bilime aykırı bir yapılaşmanın süreceği anlamına gelmektedir.

3- TMMOB‘nin "Doğu Marmara Depremleri ve Türkiye Gerçeği" raporu Haziran 2000‘de yayınlandı.

17 Ağustos‘tan itibaren çalışmalarını deprem bölgesinde yoğunlaştıran TMMOB‘nin, yaşanan insanlık dramına tanıklığını, acıların ve yaraların sarılmasına katkılarını, gözlem ve incelemelerini anlatan, görüşlerini dile getiren ve dokuz bölümden oluşan raporun,

"17 Ağustos‘u unutmamalı, Türkiye‘yi yeniden kurmalıyız" istemiyle başlayan "öneriler" bölümünde" deprem bölgesinin her yönü ile (insanların ruhsal ve bedensel sağlıklarına kavuşturulması ile barınma, ekonomik, eğitim, kültürel gereksinimlerinin karşılanması, sanayi, tarım ve hizmet kesimlerindeki üretim koşullarının) iyileştirilmesine yönelik çalışmaların etkinleştirilmesi ve bu amaçla kamu yönetim biçimlerinin geliştirilmesi ve işletilmesi‘nin zorunlu olduğu belirtilerek;

- toprak ve konut politikalarının, toplum yararına düzenlenmesi,

- ulusal ve bölgesel planlamanın yapılması,

- bilimsel çalışmalara kaynak ayrılması ve bilimsel verilerin esas alınması,

- toplu ulaşım ve taşımacılık sistemlerinin geliştirilmesi,

- depremi felakete dönüştüren sorumlular hakkında kamu davası açılması,

- işlevsel deprem bütçe yönetiminin oluşturulması,

savunulmuştur.

- Deprem riski her geçen gün artan istanbul‘u depreme hazırlamak için toplum olarak ayağa kalkmamız gerektiği vurgulanan raporda:

Su toplama havzaları, vadi içleri ve yamaçları, dolgu alanları, dere yatakları, sahiller, heyelanlı bölgeler gibi elverişsiz zeminler üzerine inşa edilmiş, depreme dayanıklı olup olmadığı bilinmeyen ama aşağı yukarı tahmin edilen plansız, denetimsiz olarak yapılmış herhangi bir mühendislik ve mimarlık hizmetiyle buluşmamış yüz binlerce yapısı, sanayi tesisiyle, İstanbul‘un olası bir depremi karşılamaya hazır olmadığı apaçık ortada değil mi? diye sorulmaktadır.

4- Kalıcı konutların yapımına başlandı. Konutların yer seçimleri "bölgesel ve bilimsel bir planlama" anlayışından yoksun bir yaklaşımla, bölgede son kalan tarım alanları, dolgu alanları, meyva bahçeleri elden çıkarılarak yapıldı. Can çekişen İzmit Körfezi, gözden çıkarıldı.

5- Merkezi ve yerel yönetimlerde, kentleri ve toplumu öncelikle depreme hazırlamak yerine, depremin sonuçlarına hazırlamayı yeterli gören politikalar hakim oldu.

6- 587 sayılı "Zorunlu Deprem Sigortası Dair Kanun Hükmünde Kararname" 27 Aralık 1999 tarihli Resmi Gazetede yayınlandı. Yayımından dokuz ay sonra yürürlüğe gireceği kararlaştırılan "Zorunlu Deprem Sigortası" Türkiye‘nin imar sistemi ve afet yönetimi ilkeleriyle bağlantı kurmayan bir anlayışla hazırlanmıştır.

İkinci yıl:

1-Anayasa Mahkemesi‘nin 595 Sayılı Kararnameyi Anayasaya aykırı bularak 24.05.2001 tarihinde iptal etmesine karşın, mahkemenin iptal gerekçesini bile beklemeyen 57. Hükümet, TBMM‘den jet hızıyla geçirdiği 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanunu yürürlüğe soktu. Yasa, yüzölçümünün yüzde 92‘si, nüfusunun % 95‘i deprem kuşağında olan Türkiye‘nin, milli gelirden en yüksek pay alan 19 ilini kapsamakta olup, bu illerin GSMH‘dan aldıkları payların toplamı yüzde 67‘ye ulaşmaktadır.

İçinde Afyon‘un da bulunduğu ve yakın tarihte büyük depremler yaşayan Zonguldak, Kütahya, Muş, Burdur, Bingöl, Diyarbakır, Van, Erzurum, Malatya, Erzincan ve Tunceli gibi illerimizi yapı denetimi dışında tutarak dışlayan 4708 sayılı Yasayı çıkartanların rantçı anlayışı bir kez daha gözler önüne serilmiştir.

2- Sayıştay Raporu yayınlandı.

13.08.2001 tarihinde yayınlanan Rapor‘un "İstanbul‘u Depreme Nasıl Bir Örgütsel Yapı Hazırlıyor?" bölümünde yapılan önerme şöyledir:

"Daha önce büyük depremlerde yaşananlar, il acil kurtarma ve yardım komitelerinin ve kriz merkezlerinin deprem zararlarını azaltmada yeterince etkili olamadıkları açıkca göstermiştir. Bu yüzden, riskleri ve zararları azaltmayı hedefleyen, deprem öncesi, sırası ve sonrasındaki işlere bütünsellik içinde bakmaya olanak veren, koordinasyon ve işbirliği sağlamada etkin, yeterli yasal yetkiler ve imkanlarla donatılmış yeni bir örgüte duyulan ihtiyaç ertelenemez hale gelmiştir."

3- Marmara denizindeki faylar konusunda sürdürülen bilimsel çalışmalar daha belirgin sonuçlar ortaya çıkardı ve riskin ne kadar büyük olduğu bir kez daha görüldü. Giderek fay tartışmalarıyla zaman yitirmek yerine, Marmara Bölgesi ve İstanbul‘u depreme hazırlayacak program ve uygulamaların önemli olduğu vurgulanarak: "Deprem yıkmadan yıkılması gerekenleri yıkalım, güçlendirilmesi gerekenleri güçlendirelim. Bunun için de depremle ilgilenen tüm kurum ve kuruluşların eşgüdüm içinde olmazsa olmaz koşullarını içeren ortak bir teknik ve toplumsal planlama kapsamında harekete geçirilmelidir." önerileri yapıldı.

4- Kalıcı konutların yapımına devam edildi ve kısmen teslim edildi.

5- Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, TBMM‘de kabul edilerek yürürlüğe girdi.

DPT tarafından yayımlanan "Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma (2001-2005) Planı"nın;

476. maddesi - 1999‘da yaşanan Marmara ve Bolu-Düzce depremleri, yanlış arazi kullanımı, çarpık yapılaşma gibi nedenlerin de etkisiyle, büyük zararlar meydana getirmiş, bölgesel gelişme politikalarının etkin bir şekilde uygulanması gerektiğini ortaya koymuştur.

532. maddesi - Depremlerin ülkemizin gerek nüfus gerekse ekonomik aktivite bakımından en yoğun bölgesini etkilemiş, özellikle Kocaeli, Sakarya ve Yalova‘da ağır can ve mal kaybına yol açmıştır.

533. maddesi "Kocaeli, Sakarya, Yalova illerine öncelik vermek üzere Marmara Bölge Planı hazırlık çalışmaları başlatılmıştır.

535. maddesi - Bölge planlama; bölgelerin farklı imkanlara, özelliklere ve sorunlara sahip olduğu gerçeğinden hareketle, kapsamlı ve katılımcı bir yaklaşımla ele alınacaktır. Bölge planları, ulusal önceliklere ve yerel talepleri yansıtarak sktörlerarası bağları kuracak, bölge için stratejik vizyon geliştirecek ve dinamik bir yapılanmaya sahip olacaktır.

545. maddesi - Marmara Bölge Planı ile, depremin yarattığı olumsuzlukların giderilmesi, kentsel alanlara yönelik göçün istikrarlı bir yapıya kavuşturulması, tarım, sanayi, ticaret, konut, turizm vb. konulara ilişkin yerleşim alanlarının afet riskleri de dikkate alınarak hazırlanacak bir arazi kullanım planına göre yönlendirilmesi, çevre ve mekan kalitelerinin korunarak kentsel büyümenin denetim altına alınabilmesi ve sosyoekonomik orta vadeli gelişme deseninin belirlenmesi amaçlanmıştır.

Kalkınma Planına göre:

1-Marmara Bölge Planı hazırlık çalışmalarının başlatıldığı,

2-Bölge planlamanın, kapsamlı ve katılımcı bir yaklaşımla ele alınacağı,

3-Marmara Bölge Planı ile tarım, sanayi, ticaret, konut, turizm vb. konulara ilişkin yerleşim alanlarının afet riskleri de dikkate alınarak hazırlanacak bir arazi kullanım planına göre yönlendirileceği kabul edilerek ilan edilmesine karşın, deprem bölgesinde alınan yerleşim kararları Kalkınma Planının ilke ve hedefleri göz ardı edilerek alınmaya devam edilmiştir.

6- 17 Ağustos ve 12 Kasım depremleri sonrasında İstanbul/Avcılar‘dan Düzce‘ye kadar olan bölgeyi kapsayan yedi yerleşim merkezinde kurulan, Adapazarı, Avcılar Gümüşpala, Bekirpaşa, Düzce, Gölcük, Karamürsel ve Yalova Depremzede Derneği, Cumhurbaşkanına sorunlarını ileterek, ";Ortak İsteklerini" dile getiren 64 konunun yanıtlanmasını istediler.

Cumhurbaşkanlığı, sunulan sorun ve istemleri Başkanlığa ve ilgili Bakanlıklar ile Kurumlara iletmiş, alınan yanıtları istemlere göre tablolaştırarak Derneklere iletmiştir.

"Ortak İsteklerin" birinci sırasında:

-"Deprem nedeniyle toplanan iç ve dış yardımlar toplamı ile ek vergilerin miktarı ve nerelerde kullanıldığının açıklanması"

yer almıştır.

Cumhurbaşkanlığı yanıtı:

"Hükümetçe, iç bağış ve deprem vergisi tutarı için bilgi verilmemiştir."

2. Ortak İstek:

İmar affını çıkartanlar., yanlış yer seçimi ile planlama yapanlar, yapı denetimi görevini yerine getirmeyenler, kat yüksekliği verenler, plan tadilatı yapanlar, yanlış hasar tespiti yapanlar, malzeme çalanlar gibi tüm sorumluların yargılanması.

Cumhurbaşkanlığı yanıtı:

Hükümetten yanıt alınmamıştır.

34. Ortak İstek:

Orta hasarlı binaların onarımı için öngörülen kredi miktarı ile sorunun çözümü olanaksızdır. Bölgedeki orta hasarlı binaların yıkılması, sahiplerinin hak sahibi yapılması, az hasarlı binaların ise mevcut planlama ile uyumlu duruma getirilip, sahiplerine onarım ve güçlendirme kredisi sağlanması.

Cumhurbaşkanlığı yanıtı:

Bayındırlık ve İskan Bakanlığı; orta hasarlı binalar için belediyelik yerlerde öngörülen 2 milyar tl yardımın artmasına olanak olmadığı, marmara bölgesi‘nde çok miktarda orta hasarlı bir çok binanın onarıldığını, orta hasarlı binaların yıkımının milli servetin kaybına neden olacağını...bildirmiştir.

37.Ortak İstek:

Mevcut kalıcı konut planlaması, kiracılar lehine genişletilerek kiracıları da kalıcı konut kredisi ile hak sahipliği tanınması.

Cumhurbaşkanlığı yanıtı:

Başbakanlık‘tan yanıt alınmamıştır.

62. Ortak İstek:

Yeni imar aflarının çıkartılmasının anayasal düzenleme ile yasaklanması.

Cumhurbaşkanlığı yanıtı:

Başbakanlık‘tan yanıt alınmamıştır.

AVCILAR GÜMÜŞPALA DAYANIŞMA DERNEĞİ‘NİN İSTEKLERİ: Büyükçekmece-Avcılar Bölgesinin 1. Derece Deprem Bölgesi olmasına karşın Yakuplu Belediye Başkanlığı, Tehlikeli, Yanıcı, Patlayıcı, Yakıcı ve Zararlı Maddelerin Dolum Depolama Tesisine ruhsat vererek, "Görevini Suistimal Suçu" işlemiştir. Belediyece verilen tüm "Yapı Ruhsatları"nın iptal edilmesi.

Cumhurbaşkanlığı yanıtı: İçişleri Bakanlığı; Konuyu ilgili Valiliğe ilettiğini bildirmiştir. Çevre Bakanlığı ise, söz konusu tesislerle ilgili olarak "Çevresel Etki Değerlendirilmesi Olumsuz Kararı" verdiğini ve anılan yerde bu tesislerin yapılmasını uygun görmediğini bildirmiştir.

Üçüncü yıl:

1-Aykut Barka‘yı kaybettik. Barka‘nın ölümünden önce dile getirdiği "Deprem Konseyi Raporu Açıklansın"talebi, ölümünden sonra TMMOB‘de dahil olmak üzere toplum tarafından sahiplenildi ve Konsey Raporu tamamlamak ve açıklamak zorunda kaldı.

"Türkiye‘de bir "Ulusal Deprem Statejisi" geliştirilmesinin ana amaç olduğu belitilen "Deprem Zararlarını Azaltma Ulusal Stratejisi" raporuna göre:

Deprem ve afetlerle ilgili olarak yürürlükte bulunan mevzuatın bütünlük ve tutarlık gösteren bir politika ya da stateji oluşturmadığı bır gerçektir. Ayrıca, bunları yürümekle yükümlü organ ve kurumların da bir sistem oluşturmak şöyle dursun, kimi durumlarda karşıt işleyişler gösteren çok başlı bir yapılanma gösterdiği, üzerinde görüş birliği bulunan bir olgudur"

Bu nedenlerle, mevcut sistemde yapılacak iyileştirmelerin, başvurulacak yeni düzenleme alanlarının, yasal önlem ve kurumlaşmaların neler olamsı gerektiği ve bunların hangi kuruluşlarca nasıl yerine getirileceğinin bilimsel açıdan belirlenmesi bir temel ödev olarak durmaktadır.

2- Aykut Barka ve Ali Er, "İSTANBUL, DEPREMİNİ BEKLEYEN ŞEHİR" adlı kitabında, tehlikenin boyutlarını bilimsel verilerle açıkça ortaya koyduktan sonra,

- Orta marmara fayı istanbul‘u önemli ölçüde etkileyecek bir deprem için en az 236 yıldır enerji biriktiriyor. Bu fay parçası üzerinde önümüzdeki 30 yıl içinde 7‘den büyük bir depremle hareket etme olasılığı yüzde 62 olarak hesaplanmıştır. Bu depremin istanbul‘da meydana getireceği kayıpların olası boyutları henüz detay çalışmalarla belirlenmemiş olmakla birlikte, can kaybının on binlerce olacağı, ekonomik zararın ise 50 milyar doları aşacağı, konunun uzmanları tarafından defalarca açıklandı.

Öngörülen bu tablo, bir savaşın sonuçlarından farksızdır. Belki daha ağırdır. Ancak bu uyarılar, muhtemel ki, ortada depremin gelmekte olduğunu gösteren gözle görülen fiziksel bir belirti olmaması nedeniyle- yetkililer üzerinde yeterince etkili olamıyor ve deprem konusu ne hükümetin, ne parlamentonun, ne de siyasi partilerin gündeminde yer alıyor"

diyerek tarihi bir uyarıda bulunmaktadır.

3-17 Ağustos Marmara Depremi 1959 tarihinde hazırlanmış olan; 40 yıllık bir Kanun ve buna bağlı Yönetmelikler ile karşılanmıştır. Afetlere yönelik olarak bilimsel gelişmeleri içermemesi yanında, teknolojik gelişmeleri de dışlayan, ekonomik ve sosyal düzenlemelerle desteklenmemiş bulunan 7269 sayılı Kanun ve Yönetmelikleri; bölgede afet sonrası ikinci bir afet yaşanmasına neden olmuştur.
Ancak, 17 Ağustos Marmara Depremi ardından 3 sene geçtikten sonra; bayındırlık ve İskan Bakanlığınca AFETLER KANUN TASARISI TASLAĞI hazırlanarak, 10.04.2002 tarihinde TMMOB ve diğer ilgili kurum ve kuruluşlardan görüş istenmiştir.

Taslağa ait Genel Gerekçe Raporunda

"Yurdumuzda, sigorta kapsami dişindaki genel hayata etkili doğal afetlerden etkilenen konut sayisi 3000-4000 arasinda değişmektedir. Halen yatirim programinda 14.219 konut yeralmaktadir. Ayricai geçmiş yillardaki afetler nedeniyle de konut yapilmasini bekleyen ve bakanliğimiz etüt proje programinda 20.215 konut ve 507 işyeribulunmaktadir. Bu işyeri ve konutlarin da yatirim programina alinip, yapilmasi gerekmektedir.

Ancak; 9.3.1972 gün ve 1571 sayili kanunla kurulan deprem fonu, gelirlerinin bazi tekel maddelerine yapilan zammin maktu bir miktarindan oluşmuş olmasi nedeniyle işlerliğini kaybetmiş ve kuruldupu tarihte afet için çok önemli bir kaynak oluşturan bu fon 23.5.2000 tarihinde yürürlükten kaldirilmiştir.

Afetler fonu yerine genel bütçe içinde ikame edilen afet tertibinin en önemli gelir kaynağını iktisadi devlet teşekküllerinin ve sermayesinin yarısından fazlası devlete ait olan banka ve müesseselerinin bilanço karlarından alınan paylar oluşturmaktadır. Özelleştirmeler nedeni ile bu gelirlerde reel olarak azalma beklenmektedir.

Bayindirlik ve iskan bakanliğinin, kanunun kendine görev olarak verdiği hizmetleri ve konutlari yapabilmesi için afet tertibi kaynaklarinin çeşitlendirilmesi ve arttirilmasi gerekmektedir." ifadeleri yer almaktadır. Bu şekilde özelleştirme politikalarının kamu hizmet ve yatırımlarında yarattığı DEPREM ortaya konulmaktadır.

Raporun devamında;

"Yerel yönetimlerin afetten hasar gören altyapı hasarları 2380 sayılı kanuna göre toplanan kaynaktan ve ilgili yıllar bütçe kanunlarındaki hükümlere göre tahakkuk eden paylardan 4123 sayılı kanuna göre gelir payları arttırılarak karşılanmaktadır. Bu hasarlar önemli miktarlara ulaştığından (1999 yılında 43.4 trilyon, 200 yılında 191.7 trilyon) yerel yönetimlerin gelirlerinde belirsizlikler yaratmaktadır. Gelirlerini tam olarak göremeyen yerel yönetimlerin afetten zarar gören alt yapı hasarları başka kaynaklardan sağlanmalıdır" ifadesi ile ise, yerel yönetimlerin gelirleri konusunda yaşanan sıkıntılar açıkça ortaya konulmakta, aktarılan payların hem dağıtım hem de kullanımında yaşanan BELİRSİZLİKLER‘ e işaret edilmekte, ülkemizde mevcut yerel yönetim modelinin ekonomik yönden yetersizliği vurgulanmaktadır.

Böylesi gerçekler ve gerekçeler de ortaya konularak hazırlanan AFETLER KANUN TASARISI TASLAĞI incelendiğinde;

Afetler Kanunun

1-Önleme,

2-Hazırlıklı Olma,

3-Cevap verme,

4-İyileştirme aşamalarından oluşan Risk Yöntemi temeli üzerinde şekillendirilmesi gerekirken; Taslak içerisinde Afetlere karşı "Önleme" ve "Hazırlıklı Olma" aşamalarının dışlandığı, Tasarının tamamen Afete Cevap Verme ve İyileştirme üzerinde şekillendiği anlaşılmaktadır. Bu açıdan bakıldığında mevcut Kanun ile arasında bir fark bulunmamaktadır.

Bu Kanunun, gerçek amacı öncelikle: afetlere karşı kapsamlı bir risk yönetim programı oluşturma hedefine yönelik gerekli yasal alt yapıyı kurmak; üst ölçekli plan ve afete yönelik önleme stratejilerini geliştirerek belirsizlik hallerini en aza indirgemek; plan yapımında dikkate alınacak risk belgeleme çalışmalarının neler olacağını, bu konudaki standart ve yapım " onay " değerlendirme yöntemlerini ortaya koymak; mevcut durum be kaynakların iyi değerlendirilmesini sağlamak; can ve mal kaybını en aza indirgemek ve afetleri önleme-hazırlıklı olma faaliyetlerini öne çıkarmak olmalı iken; Tasarı, afet sonrasında yapılacak acil müdahale ve iyileştirme işlemlerinin düzenlenmesi üzerine kurulmuştur.

Planlama boyutu, sözü geçen ancak içeriği boşaltılmış bir kavram olarak Taslağa dahil edilmiş; yer bilim araştırmaları konusunda özellikle 1990lı yıllarda dünyada yaşanan bilimsel ve teknolojik gelişmeler, bunlarla ilgili mesleki oluşumlar ve kurumlar-kuruluşlar gözardı edilmiş; Afet tanımı içerisinde teknolojik kökenli afetler ve zincirleme afet türleri yok sayılmış, lokal-bölgesel afet tanımlamaları yapılmamış; hak sahipliliği konusunda, yapı sigortası konusunda yaşanmakta olan sorunlar dikkate alınmamıştır.

Sürmekte olan deprem davaları ve bilirkişilik kurumu...

Deprem bölgesinde süren ve toplu ölümlerin olduğu davalarda, özellikle bilirkişilik kurumu, bilimsellikten uzak, gerekçeli incelemelere dayanmadan masa başında yapılan çalışmalara dayanan raporlar verebilmiştir.

Yalova İli Çiftlikköy İlçesi sahil şeridi üzerinde inşa edilmiş olan YÜKSEL I, II, III Sitelerinin yıkılması sonucunda 300‘den fazla insanın ölmesinden dolayı Yalova Ağır Ceza Mahkemesinde sürmekte olan dava ve bilirkişi raporları incelendiğinde, bu durum açıkca görülmektedir.

TMMOB, Türk Barolar Birliği ile birlikte hukuk sürecine müdahilliğini ve takibini etkin bir biçimde sürdürecektir.

Değerlendirme ve Çözüm Önerilerimiz

Üç yıl öncesinden bugüne süreci incelediğimizde, ne yazik ki beklenilen ve yapılması olanaklı mühendislik tedbirlerinin hayata geçirilmediğini çok açıklıkla ifade edebiliriz.

Can güvenliğinin olduğu yerleşim alanlarında barınma ve çalışma hakkı temel bir insan hakkıdır...

17 Ağustos 1999‘dan günümüze kadar geçen süreçte yapıların ve kentsel yaşamın daha güvensiz olduğu gerçeği ile karşı karşıyayız. Milyonlarca insan can güvenliğinin olmadığı mekanlarda yaşama terk edilmiştir.

Ağır hasarlı yapılara orta hasarlı, orta hasarlılara ise az hasarlı olarak raporların düzenlendiği bir süreç yaşanmıştır. Rant kaygısı, can kaygısının önüne geçmiş, kamusal görev ve sorumluluklar yine gözardı edilmiştir. Deprem bölgesindeki okullar, hastaneler ve diğer kamu yapıları bilimsel olarak incelenmemiş, dolayısıyla can güvenliği için gerekli önlemler alınmamıştır. Fabrikalar, işyerleri ve ticarethanelerde de gerekli bilimsel incelemeler yapılmamıştır.

Örneğin Gölcük ve Saraybahçe pilot bölge seçilerek yapılan bir araştırmada orta hasarlı binalardan %50‘sinin onarıldığı, diğer %50‘sinin ise onarılmadığı halde barınma amaçlı kullanıldığı ortaya çıkmıştır. Saraybahçe de yapılan araştırma sonucunda ise, 98 tane ağırlı hasarlı binada insanların yaşamak zorunda kaldığı görülmüştür.

Bölge genelinde orta hasarlı onarılmadığı halde, ağır hasarlı olup yıkılmadığı halde, binların kiralandığı ve insanların buralarda yaşadığı belirlenmiştir.

Bu bilinen gerçekler karşısında iyimser olmak, alındığı söylenen önlemlere inanmak oldukça zordur. Milyonlarca insan kaderiyle baş başa bırakılmış, temel bir insan hakkı olan sağlıklı ve güvenli yaşam ortamları yerine, can güvenliğinin olmadığı mekanlarda yaşamaya adeta terk edilmiştir.

Ağır ekonomik kriz koşulları da bölgedeki depremin yarattığı ekonomik yıkımı arttırmıştır. İşsizlik bölgede yaşayan halkın en temel sorunlarından birisi haline gelmiştir.

Gelir düzeyinin çok aşağılara düşmesi nedeniyle, prefabrik konutlarda yaşayanlardan kalıcı konutlarda hak sahibi olanlar, bu alanlara taşınamamaktadır. Çünkü hak sahipleri, bu konutların geri ödemelerini yapamamakta, bu nedenle yasadışı yollardan kalıcı konutlarını kiraya vererek gelir elde etmek zorunda kalmaktadırlar.

Gelecek için ne yapmak gerekir?

Afetlere karşı hazırlıklı olmak, afet öncesi riskleri görmek ve bunlara karşı can güvenliğini sağlayacak önlemleri almak birincil önceliğe sahiptir.

Temel insan hakkı ve Anayasal bir hak olan "can güvenliğinin olduğu sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı"nın sağlanması için:

ÜLKE ÖLÇEĞİNDE:

1-Devlet Planlama Teşkilatı kanunla kendisine verilen görevi yerine getirerek ülke genelinde bölge planlarını, bölgesel üretim süreci ve bölgenin taşıdığı afet risklerini dikkate alarak yapmalıdır.

2-İlgili bakanlık çevre düzeni planlarını ülke genelinde hayata geçirmelidir.

3-Belediyeler mevcut yer bilim araştırmaları son teknolojik gelişmeler doğrultusunda yeniden yapmalı, bu doğrultuda üst ölçekli planlara da uygun olarak ülke genelinde tüm kent planları yeni bir anlayışla irdelenmelidir.

4-Marmara bölgesi başta olmak üzere; Türkiye‘nin deprem riski altında bulunan Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Ege ve diğer bölgelerin;

Yerleşim alanlarının yapı stoku envanterinin çıkarılarak, mevcut yapı stoklarının mühendislik açısından bilimsel olarak elden geçirilmeli,

Can güvenliğini tehdit eden, yıkılması gereken yapılar yıkılmalı,

Sadece teknik araştırma sonunda belirlenecek yapılar güçlendirilmelidir.

5-Yapı stoku üzerinde yapılan araştırmalara paralel olarak, yapıların yer aldığı yerleşim bölgeleri üzerinde de afet riskleri başta olmak üzere diğer koşullarda dikkate alınarak; tasfiye, iyileştirme, dönüşüm, yenileme ve benzeri sosyal boyutu da olan projeler hayata geçirilmelidir. Bu amaçla mevzuatta gerekli düzenlemeler yapılmalı, Konut Müsteşarlığı gibi kurumlara ek görevler verilmeli ve bu projeler için gerekli kaynak sağlanmalıdır.

6-Afetler konusunda kanun ile verilmiş yetki ve sorumlulukları olan kamu kurumları ve kuruluşları; planlama, denetim, üretim ve düzenleme konularındaki görevlerini yerine getirmeleri konusunda yetki ve kaynaklarla donatılmalıdır.

7-Sağlıklı bir çevrede yaşam hakkını güvenceye alacak yeni konut ve çalışma alanlarının oluşturulması için insanlığın kollektif aklını ve iradi etkinliğini temsil eden planlamayı toplumsal yaşamımıza sokacak bir sürece girilmelidir.

8-Deprem vergileriyle toplanan kaynakların yönetimi açık olmalı, denetimin, bağımsız bir kurul (deprem mağdurlarının temsilcileri, bağımsız uzman, akademisyenler, ilgili meslek kuruluşları ve kamu kuruluşları temsilcileri) tarafından yapılmalıdır.

9-Marmara‘daki riskin ortadan kaldırılması için gerekli finans kaynağının sağlanmasında, 1950‘den bu yana kentleşme ve sanayileşme sürecinde kamu kaynaklarını sermaye birikim aracı haline getiren çevrelerin katkılarını zorunlu kılan düzenlemeler yapılmalıdır.

10- Bilirkişilik kurumu yeniden ele alınarak, kurumsal düzenleme TMMOB‘nin yetki ve sorumluluk alanında bir olgu olarak değerlendirilmelidir.

BÖLGE ÖLÇEĞİNDE

1.Deprem bölgesinin önemli bir bölümü için geçerli olan, ancak endüstriyel tesislerin özelliği nedeniyle Körfez İlçesi öncelikli, bölgenin Olası Endüstriyel Kazalara karşı önlemleri gündeme getirilmelidir. Bölgede bulunan LPG Depolama ve Dolum Tesisleri gibi tüm endüstriyel tesislerin risk analizlerinin yapılması sağlanmalıdır. Bu tür tesislerin güvenlik mesafelerinin taşıdıkları risklere göre yeniden belirlenmesi zorunluluktur. Bu mesafeler içersinde yer alan yerleşim alanlarının kamulaştırılması işleminin finansmanının tesis sahipleri tarafından sağlanması, bu alanların Bakanlar Kurul Kararı ile afet bölgesi, yapı yasaklı alan ilan etmesi zorunluluktur. Bu bölgelerde “ruhsatlı binalarda yaşamakta olan bölge halkının konut için hak sahibi yapılması zorunluluktur.

2.Adapazarı‘nda zeminin taşıyamayacağı yerlerdeki fazla katların yıktırılarak, yapının projesinin iki kata uygun hale getirilmesi koşuluyla onarımına izin verilmeli, hak kaybına uğrayan mülk sahiplerinin kayıpları telafi edilmelidir.

3.Afet bölgesindeki orta hasarlı olup onarılmayan binaların yıkım kararları alınmalıdır. Ağır hasarlı olup halen yıkılmamış olan binalar ise bir an önce yıkılmalıdır. Bu binalarda oturanlar hak sahibi sayılmalıdır. Enkazı kaldırılmayan binaların tasfiyesi sağlanmalıdır.

4.Kalıcı konut alanlarındaki sağlık ocağı, okul gibi sosyal teknik donatı alanlarının yapımı tamamlanmalıdır.

5.Kalıcı işyerlerinin yapımı tamamlanmalıdır. Bu yapılar işyeri niteliklerine uygun olarak projelendirilmeli ve tip proje uygulamasından vazgeçilmelidir.

6.Kalıcı konut alanları ile mevcut yerleşim merkezleri arasındaki ulaşım bağlantıları sağlanmalıdır.

Yukarıda belirtilen çözüm önerileri kapsamında TMMOB‘nin, mühendislik ve mimarlık alanında kendi üzerine düşen görev ve sorumluluğu yerine getirmesindeki kararlılığı siyasi iktidarın engellemelerine karşın sürmektedir.

Ülkemizin baskın seçim ortamına sürüklendiği şu günlerde Marmara Depremi‘nin yıldönümü aracılığıyla bir kez daha hatırlatıyoruz.

Deprem bölgesinin sorunlarının çözümünde halkımızın sorunlarına öncelik tanıyacak bir siyasi iradenin varlığı zorunludur. Günümüzün temel sorunu emekten yana, bağımsızlıkçı, temel insan haklarına dayalı, sosyal hukuk devletini temel alan bir siyasi iradenin oluşturulması ve iktidara taşınmasıdır.

Yaşadığımız Felaketi

Unutmadık! Unutturmayacağız!

Kaya GÜVENÇ

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı