TMMOB'DEN BİZİM GAZETE'YE TEKZİP
TMMOB, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin yayın organı Bizim Gazete'ye; Doç. Dr. Ömer Ekmekçi tarafından kaleme alınan -Danıştay 10. Dairesi tarafından "İş Güvenliği ile Görevli Mühendis veya Teknik Elemanların Görev, Yetki ve Sorumlulukları ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik" hakkında verilen kararı eleştiren- yazı dizisi için tekzip gönderdi.
Gazetenizde, Doç. Dr. Ömer Ekmekçi tarafından kaleme alınan Danıştay 10. Dairece "İş Güveliği ile Görevli Mühendis veya Teknik Elemanların Görev, Yetki ve Sorumlulukları ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik" hakkında verilen kararın eleştirisini içeren bir yazı dizisi yayımlanmıştır. Bu yazı dizisi ne yazık ki, yargılama süreci devam ederken yapılmıştır. Yargı kararlarına müdahale tartışmasını gündeme sokacak bir algılamaya yol açmadan anılan yazıya yanıt vermek zorunlu olmuştur.
Bilindiği üzere, 4857 sayılı İş Yasa‘nın tartışma sürecinde anılan yasa, çalışma hayatında bir dönüm noktası ve iş yaşamında devrim yasası olarak sunulmuştur. İş güvencesi, işsizlik sigortası, sendikal haklar, iş güvenliği ve iş sağlığı konusunda sosyal hukuk devletinin gerekli kıldığı yeniliklerin ve hakların güvenceye kavuşturulacağı bir tartışma sürecinde her kesim anılan yasayı heyecanla karşılamıştır. Heyecanla beklenen iş yasasında ilk kırılma iş güvencesinde yaşanmıştır. Gerekçesiz iş akdi feshi ve işe iade hakkı, iş güvencesini en az 30 işçi çalıştıran işyerleri ile sınırlayınca iş yasasının amacı da baştan sakatlanmıştır.
Kırılma noktalarından biri de iş güvenliği ve iş sağlığı konusunda yaşanmaktadır. İş Yasası‘nın 82. maddesi "iş güvenliği ile görevli mühendis veya teknik elemanları" başlığını taşımakta olup, İş güvenliği mühendisi veya teknik eleman çalıştırma zorunluluğunu "sanayiden sayılan, devamlı en az 50 işçi çalıştıran ve altı aydan fazla sürekli işlerin yapıldığı işyerleri" ile sınırlamıştır. Bu sınırlama, iş kazalarının yoğun yaşandığı KOBİ’ler gibi 50 den az işçi çalıştıran işyerlerini kapsam dışında tuttuğundan yasanın genel gerekçesine aykırı bir durum ortaya çıkmıştır.
İş Yasası‘nın genel gerekçesi incelendiğinde, yasa maddelerini genel gerekçeden ve uluslararası sözleşmelerden soyutlayarak yorumlayamayacağımız açıktır. İş Yasası‘nın kabulü toplumsal bir ihtiyaç olmakla birlikte, Avrupa Birliğinin istemi üzerine kabul edilmiştir. Yasa gerekçesinde açıkça, "...Yukarıda açıklanan evrensel nedenler ülkemizde yeni bir iş yasasının kabulünü zorunlu kılarken bir başka gelişme de Türkiye‘yi tarihsel bir dönemecin başına getirmiştir. Bu gelişme Ülkemizin Avrupa Birliğine aday ülkeler arasına alınmasıdır. Bu yeni süreç içinde Avrupa Birliğinin sosyal hukuk alanında da kendine özgü hukuk normlarına sahip olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle Ülkemizin onayladığı uluslararası çalışma sözleşmelerinin gereklerini yerine getirme çabalarını sürdürürken Avrupa sosyal normlarına da uyum sağlaması gereği ortaya çıkmıştır. Bu hususta Türkiye Cumhuriyetinin avantajı Atatürk devrimlerinin bir sonucu olarak Türk İş Hukukunun öteden beri Avrupa hukukundan esinlenmiş ve Uluslararası Çalışma Örgütünün normlarından etkilenmiş olmasıdır.
Ancak AB‘ne tam üyelik sürecinde Türk mevzuatında henüz bulunmayan, buna karşılık AB ülkelerini kendiliğinden bağlayan normların da Türk iş hukukuna kazandırılması gerekmektedir. Bu gereksinim başta iş yasası olmak üzere birçok yasada, uyum süreci içinde, değişiklik yapılması anlamına gelmektedir."
Genel gerekçeden de anlaşılacağı üzere, iş güvenliği ve iş sağlığı konusundaki düzenlemenin mehazı AB normları ve İLO sözleşmeleridir. Bu durumda bu düzenlemelerin bilimsel ve hukuki bir zemine oturtulması gerekmektedir. Dava konusu yönetmelik, iş güvenliği konusunda görev alacak mühendisleri kendi meslek odalarından kopararak bir eğitimi, sertifikalandırmayı öngörmektedir. Oysa Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı‘nın mühendisleri eğitmek ve sertifika vermek gibi bir yetkisi bulunmamaktadır. AB uygulamalarına baktığımızda, Devletin yetkisi ve görevi iş güvenliği konusundaki kalite çıtasını yükseltecek düzenlemeler yapmak ve denetlemektir. Eleştiriyi yapan hocamız, mehaz normları incelemiş olsaydı ne AB düzenlemeleri yönünden ne de iç hukuk yönünden ÇASGEM‘in ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı‘nın mühendisleri eğitmek gibi bir görevi olmadığını görecekti. İş güvenliği mühendisliği bir mühendislik faaliyeti olup, meslek içi eğitim de bağlı olduğu Oda tarafından verilir. Bu Dünyanın tüm gelişmiş ülkelerinde böyledir. Bu durum, yeni bir sav ya da keşif değildir. Meslek Odalarının varlığı da, meslek mensuplarının, mesleki ihtiyaçlarının, eğitimlerinin, mesleğin uygulanmasında gözetilecek kuralların saptanması, uygulanması, mesleğin mesleki disiplin içinde icra edilmesi gerçeğine dayanır.
İş güvenliği mühendislerinin mesleki bağımsızlığı yine tüm Avrupa ülkelerinde yasal boyutta kabul edilmiş bir ilkedir. Örneğin, Almanya‘da iş güvenliğinden ve iş sağlığından sorumlu personel mesleğini icra ederken hiçbir emre tabi değildir (İşyeri Hekimleri, Güvenlik Mühendisleri ve Diğer İş Güvenliği Uzman Personeli Yasa‘nın 8. paragrafı).
Yasama Organı, iş güvenliği ve sağlığı konusunda özel hüküm tesis etmiştir. İş güvenliğinden sorumlu mühendisin iş akdini İş Yasası‘nın 19 ve 21. madde kapsamında değerlendirilmesi durumunda, 82. maddenin bir anlamı kalmayacaktır. İş güvencesinden yoksun bir iş güvenliği personelinin 82. maddenin yüklemiş olduğu sorumluluğun gereğini yapamayacağı sır olmasa gerek. Bu nedenle, iş güvenliğinden sorumlu mühendislerin işini yaparken mesleki bağımsızlığını koruyabilmesi için iş güvencesi olmazsa olmaz koşuldur. Bunun dışındaki kabuller, iş güvenliği mühendisinin maliyet unsuru olarak görülmesinden başka bir şey olmayacaktır. Bu çalışanlar arasında bir eşitsizlik de değildir. Çünkü, iş güvenliğinden sorumlu mühendisin üstlendiği sorumlulukla diğer çalışanlar arasındaki sorumluluk eşit değildir. Hukuki olarak eşit olmayanlar arasında hak eşitsizliğinden söz edilemeyeceğine göre iş akdinin feshinde iş güvenliği mühendislerinin ya da personeli lehine hükümlerin olması kaçınılmazdır. Bu Dünyada böyledir, ülkemizde de böyle olmak durumundadır.
Sayın Ekmekçi‘nin İş yasası‘nın 19-21. maddelerinin iş güvencesini sağladığı yönündeki savına katılmak olanaklı değildir. Çünkü, İş Yasası‘nın 19-21. maddelerinin uygulamada nasıl işlediği herkesin malumudur. İşveren, işçinin iş akdini yasada belirtilen gerekçelerin dışında feshetmiş ve yargı merciince işe iade kararı alınmış olsa dahi, işçinin işverence işe başlatılmadığı bilinen bir uygulamadır. 4+4 toplam 8 aylık veya 4+8 toplam 12 aylık ücret ve tazminatı ödeyerek çalışanı işe başlatmamaktadır. Bu gerçeğe karşın, iş güvenliğinden sorumlu mühendislerin iş güvencesine sahip olduğunu savunmak objektiflikle bağdaşmasa gerek.
Sonuç olarak, Ülkemizin iş sağlığı ve iş güvenliğinin özlenen düzeye ulaşabilmesi ve sonuç alabilmek için bu alanda çalışanların mesleki bağımsızlığı ve iş güvencesi olmazsa olmaz koşuldur.
Av. Nurten Çağlar Yakış
TMMOB Hukuk Danışmanı