TMMOB'YE BAĞLI ODALAR 17 AĞUSTOS 1999 DEPREMİNİN BUGÜNÜNÜ DEĞERLENDİRDİLER
TMMOB'ye bağlı odaların 17 Ağustos depreminin 7.yılına ilişkin değerlendirmeleri kamuoyuna duyuruldu.
TMMOB‘ye bağlı odaların 17 Ağustos depreminin 7.yılına ilişkin değerlendirmeleri kamuoyuna duyuruldu.
İNŞAAT MÜHENDİSLER ODASI
İNSAN HAYATI NE ZAMAN ÖNCELİKLİ OLACAK?
- Deprem ve alınacak önlemlerle ilgili söylenmedik söz kalmadı. Ancak somut bir adım atılmadı.
- Çalışmalar daha çok teorik çevreyle sınırlı ve deprem sonrası yara sarma merkezli yürütülüyor.
- İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu yıl bahara hazırlık çalışmalarına 100 milyon dolar ayırdı. Bu parayla 750 okul güçlendirilebilirdi.
17 Ağustos 1999 Marmara depreminin üzerinden 7 yıl geçti. Geriye dönüp baktığımızda, bu dramatik ve acı olaydan ne yazık ki yeterince ders alınmadığını söyleyebiliriz. Binlerce insanımızın ölmesi, ülke ekonomisinin telafisi mümkün olmayacak şekilde tahribata uğraması bile sonucu değiştirmemiş, köklü, kalıcı çözüm noktasında aradan geçen onca zamana karşın adım atılmamıştır. Merkezi yönetim ve yerel yönetimleriyle Türkiye sanki üzerine ölü toprağı serpilmiş gibi hareketsiz yeni bir depremi beklemektedir. Yakın bir zaman içinde, Marmara depremi büyüklüğü ve yıkıcılığında bir deprem olma olasılığı üzerine tartışmalar sürerken, kaç insanın yaşamını yitireceği, ülke ekonomisinin hangi oranlarda etkileneceğine dair hesaplar yapılırken böylesi bir vurdumduymazlığı anlamak ve kabul etmek mümkün değildir.
Türkiye gibi topraklarının yüzde 93‘ünün aktif deprem kuşağı üzerinde bulunduğu ve nüfusunun yüzde 98‘inin deprem riski altında yaşadığı bir ülkede, toplumsal yaşamın bu çerçevede düzenlenmesi, ilgili tüm yasal değişikliklerin bir an önce gerçekleştirilmesi gerekliliğine dikkat çekmek durumunda kalmak bile başlı başına tuhaflığa işaret etmektedir.
Türkiye‘nin tercihi nedir? İnsan hayatı mı? Bundan emin olmadığımızı üzülerek belirtmek durumundayız. Olası depremde büyük can kaybı yaşanacağı bilinen İstanbul‘da, Büyükşehir Belediyesi‘nin bahara hazırlık için bütçesinden 100 milyon dolar ayırması, insan hayatının ne kadar önemsediğini göstermektedir.
Mevcut hesaplamalara göre, bu kadar paraya 750 okulun güçlendirilmesi yapılabilir. İstanbul Deprem Master Planı ile olumlu adım atan yerel yönetim, bu noktada anlaşılmaz bir tutum içindedir. Kaç okulun güçlendirmeye ihtiyacı olduğunu belirlemek önemli bir iştir ancak asıl önemli konunun bu okulları güçlendirmek olduğu unutulmuş görünmektedir.
17 Ağustos‘tan sonra iyi niyetli bir yaklaşımla deprem şurası toplanmasına, bu zeminde ilerletici, yol gösterici tartışmalar gerçekleştirilmesine karşın, şura kararlarının hayata geçirilme noktasında bir türlü adım atılmamaktadır. Aynı şekilde, Yapı Denetim Yasası başta olmak üzere, ihtiyaç duyulan yasaların çıkartılmaması, ilgili yasalarda düzenleme yapılmaması da dikkat çekmemiz gereken olumsuzluk olarak karşımızda durmaktadır.
İnşaat Mühendisleri Odası, Marmara depreminin yıldönümünde bir kez daha merkezi yönetimi ve yerel yönetimleri göreve çağırmaktadır.
Bu çerçevede;
- İmar ve afet mevzuatlarının hazırlanması, kentlerde servisli kentsel arsa üretiminin gerçekleştirilmesi,
- Kırdan kente göçün neden olduğu sağlıksız kentleşme ve kaçak yapılaşmanın önlenmesi,
- Emredici plandan, tanımlayıcı plana geçilmesi,
- Coğrafi bilgi sisteminin oluşturulması ve uydu teknolojilerinin kullanılması,
- Kurumsal yapılaşmanın tamamlanarak ilgili yasa ve yönetmeliklerin çıkartılması,
- Dış kaynaklı fonlar yerine genel bütçeden önemli bir payın önlemler için ayrılması,
- Deprem Şurası‘nın önemli konularından olan 4708 sayılı mevcut Yapı Denetim Yasası ve Doğal Afet Sigortası (DASK), ihtiyacı karşılayacak şekilde düzenlenmesi,
- İnşaat Mühendisleri Odası‘nın kendi bünyesinde uygulamaya başladığı Yetkin Mühendislik Yönetmeliğinin yasalaşması sağlanmalıdır.
Bugün ağırlıkla, deprem sonrası "yara sarma" amaçlı çalışmaların yoğunlaştığı gözlenmektedir. Oysa Türkiye‘nin köklü, kalıcı, önleyici ve zararı azaltıcı önlemlere ihtiyacı bulunmaktadır. Eğer bu irade kullanılmaz, kentleşmeye ve yapılaşmaya dair gelişmiş ülkeler düzeyinde yasal düzenleme ve denetim sistemi uygulamaya alınmazsa, ilerde yaşayacağımız yıkımın, şimdiye kadar yaşananları aratacağı bilinmelidir.
TMMOB JEOFİZİK MÜHENDİSLERİ ODASI YÖNETİM KURULU
BASINA VE KAMUOYUNA
17 Ağustos 1999‘da Marmara Bölgesinde 45 saniyelik bir süre içinde on binlerce kişinin ölümüne, 25-30 milyar $‘lık ekonomik kayba neden olan depremin üzerinden 7 yıl geçmesine rağmen, bir doğa olayı yaşanmamış gibi göz ardı edilemez.
MARMARA BÖLGESİNDEKİ DEPREME İLİŞKİN VERİLER:
10 İlde Ağır Hasar Gören Veya Göçen Konut Sayısı 96.785, İşyeri Sayısı 15.939.
17 Bin Civarında Konut İçin Doğrudan Yeniden Yapma Kredisi Verilmiş,
Yapılan Kalıcı Konut Sayısı Toplam 41.000 Civarında Olup Bölgede Konut Açığı Devam Etmektedir.
Deprem İçin Çıkarılan "Ek Vergiler" Başka Amaçlar İçin Kullanılmış Mıdır?
Sayıştay Raporlarına Göre Denetimsiz ve Savruk Harcamalar Yapılmış Mıdır?
Ülkemizin deprem tehlikesi ile iç içe yaşadığı ne kadar göz ardı edilemez bir gerçek ise, yerleşim amaçlı yer seçimi çalışmalarında yer alan; depremsellik, deprem risk analizi ve deprem tehlikesi konularını içeren sismoloji (deprem bilimi) jeofizik alt bilim dalı olduğu bir o kadar aşikârdır. Ancak bu gerçekleri göz ardı eden siyasal iktidarlar, Türkiye ve dünya üniversitelerinde "deprem" eğitimini alan başta jeofizik mühendisleri olmak üzere mühendis, mimar ve şehir plancılarının ülkemizin deprem riski konusundaki uyarılarını dikkate almayarak, gereksinim duyulan kurumsal, hukuksal ve ekonomik önlemleri ivedilikle alınması konusunda çözüm için adım henüz atmamışlardır. Deprem ile ilgili çalışmalarda merkezi yönetim, yerel yönetim, özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve yurttaşlar arasında dengeli bir işbirliği oluşturulmamıştır.
Asrın felaketi kabul edilen 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremleri sonrasında geçen 7 yıllık sürede 38 adet KHK çıkarılmasına rağmen; halen her deprem sonrası ayrı bir politika uygulaması süregelmektedir. Afetlere öncelik veren bir imar yasası çıkarılamamış, ilgili kurumlar arasında yeterli bir koordinasyon yapılamamıştır. Yapı projelendirmesi aşamasından önce; deprem-zemin yer hareketlerini modellemeye yönelik standart bir format henüz oluşturulamamış ve ülkemizin afet politikaları yeniden gözden geçirilip güncelleştirilmemiştir.
JFMO olarak Depremin 7 yıl dönümünde soruyoruz.
Neden,
1. Afet ve özellikle depremlerle ilgili olarak bilgilendirilmenin sınırlı kalmaması, kaliteli ve güvenli bir yapılaşma konusunda daha duyarlı olmaları sağlanamamıştır. Halkımızın deprem tehlikesinin yanı sıra, deprem riskinin azaltılması, yerleşme-yapılaşma konusunda da bilinçlendirilerek daha duyarlı bir toplum bilincinin yerleştirilmesi ve afet yönetim sistemimizde en ufak bir değişiklik yapılmamıştır. Ülkemizin afet politikası yeniden gözden geçirilip güncelleştirilememiştir.
2. 3194 sayılı İmar ve 7269 sayılı Afetler yasasındaki temel düzenlemelere yönelik çalışmalar tamamlanamamıştır. "Afet" kavramının çok az yerde geçen imar yasası ile zarar azaltma hizmetleri yerine yara sarmayı temel strateji kabul eden Afetler yasası hala yürürlüktedir. Afetlere öncelik veren bir imar yasası çıkarılamamış, ilgili imar yasa tasarısı meclise daha inmemiştir. Kanun, yönetmelik ve genelgeler yumağı sadeleştirilerek, uygulanabilir hale getirilememiştir.
3. Deprem riski olan yerleşim birimlerinde yaşam devam etmekte; afetler bir kader (!) olarak kabullenilmekte olup hiçbir önlem alınamamıştır.
4. 23 Kasım 1999 tarihinde Dünya Bankası ile imzalanan MEER (Marmara Depremi Acil Yeniden Yapılandırma) kredi antlaşması sonrasında ülkemizdeki afet hizmetleri ve yapılanması, özelleştirmeci bir anlayışa terk edilmiştir.
5. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı‘nca, depremler ve deprem güvenliği konularını her boyutuyla tartışmak, zarar azaltmaya yönelik çalışmalar için ulusal yol haritası oluşturmak amacıyla 28 Eylül - 1 Ekim 2004 tarihlerinde Deprem şurası düzenlenmesine ve somut çağdaş ifadelere rağmen, BİB sanki şura yapılmamış alınan kararlar yokmuş gibi davranmaya devam etmekte, şuraya duyulan güveni ciddi anlamda zedelemekte, kararlarının ne işe yaradığı dahi sorgulanmaktadır. Deprem şurası toplanmış, ama hala sonuç alınamamıştır.
6. Ulusal deprem konseyinin 2002 yılında çıkardığı strateji raporunun tespitleri hayata geçirilememektedir.
7. Belediye, Büyükşehir Belediye, İl Özel İdaresi yasaları, Afet hizmetlerinde yerelleşmenin ve kamu eliyle uygulama yerine, bu hizmetleri satın almanın önünü açacak şekilde TBMM‘de kabul edilmiştir. Belediye ve ilgili Bakanlıklara bağlı Genel Müdürlük arasında görüş birliğine varılamamış, farklı uygulamalar ve genelgeler halen yürürlükte olmaya devam ettirilmiş, görüş birliği sağlanamamıştır. İlgili kurumlar arasında yeterli bir koordinasyon yapılamamış, Ülke çıkarlarını ön planda tutacak, genelge çıkarılamamış, genelgeler yumağı sadeleştirilememiştir.
8. Dünya Bankası‘nca kurulan DASK ve afet sigortası uygulaması iflas ettirilmiştir. DASK uygulamasını delinmiş, buna uygun yasal düzenlemeleri yürürlüğe koymuştur. Halen sigortalılık oranının %15‘i geçememiştir.
9. I. Ve II. Derece deprem bölgesindeki birçok belediye dahil yerel yönetimlerce imar planına esas etütlerde jeofizik etütlerin yaptırılmadığı, yaptırılmayacağı görülmektedir. Zemin etütlerine gereken önem verilmemiş, jeofizik mesleğinin önündeki engeller kaldırılamamıştır.
17 Ağustos Depremi sonrasında Marmara Bölgesinde belediyelerce başlatılan jeofizik etütler kesintiye uğramıştır. 1999 depremleri ülkede olmamış gibi davranılmış, kamuya, belediyelere, Bayındırlığa jeofizik mühendisi alınmamıştır, alınmamakta da ısrar edilmiştir. JEOFİZİKTEN anlamadığı halde, birileri o işi yerine getirmekte, getirmeye devam etmektedir. Bu ülkede 7.2, 7.4 büyüklüğünde depremin olması, bazı kalıplaşmış düşünceleri ve mesleki taraftarlığı değiştirmiyor.
Belediyelerde Çalışan JFMO Üye Sayısı 68 (1999 Sonrası İşe Alınan 9)
Bayındırlık İskan Bakanlığında Çalışan JFMO Üye Sayısı 40 (1999 Sonrası İşe Alınan 2).
Peki bu Müdürlüklerde jeofizik raporları ve hizmetleri kim denetlemekte ve yürütmektedir. Doğal olarak tek bir jeofizik dersi alan bazı mühendislikler. Her belediye ve İl Bayındırlık ve İskan Müdürlüklerinin teknik alt yapısını güçlendirmek amacıyla olmazsa olmaz şartı olarak Jeofizik Mühendisi istihdamı sağlanamamış, başta Jeofizik Mühendisi olmak üzere teknik personel istihdamını arttırıcı önlemler alınamamıştır.
10. Kentlerin nazım imar planlan yapılarak yerel zemin koşullarına göre (Afet haritaları, mikro bölgelendirme haritaları, plana esas jeofizik, jeolojik, jeoteknik etütler) kent yapılaşma haritası çıkarılamamıştır. Bir başka deyişle bir kentin her hangi bir bölgesinde ne tür (temel sistemi, bodrum, yapı yüksekliği v.b) yapı yapılacağı belirlenememiştir.
Ülkemizdeki imar planına esas jeolojik-jeofizik-jeoteknik araştırmalar yanında kentsel alanlardaki yapı stoku envanterinin çıkarılarak, mevcut yapı stoklarının mühendislik açısından bilimsel olarak elden geçirilmesi; riskli alan terk edilmesi ve riskli yapıların yıkılması işlemleri gerçekleştirilememiştir. Depremle ilgili yargı kararları sonuçlanmış, ama hala ilgili mevzuatlarda yer alamamıştır.
11. Yapı denetim kuruluşlarında zemin etüt proje denetçisi olarak jeofizik mühendisleri çalışması sağlanamamıştır. 4708 sayılı yasa ile 19 ilde uygulanan Yapı Denetim gerçeği, denetim şirketlerinin kendi ifadeleriyle hedeflenen amaçtan sapmıştır. Böylece kanun ve ilgili yönetmelikleri göz ardı edilmektedir. 4708 ve buna dayalı yönetmelikler BİB ve ilgili idarelerin uygulayıcıları tarafından bile bir çok yönden saptırılmıştır.
12. Avrupa Birliği‘nin Afet-Zemin-Deprem-Yapı konusunda uyguladığı Eurocode 7 ve 8 normlarından Eurocode 7 TSE tarafından çevirisi yapılarak yayınlanmıştır. Ancak özellikle deprem bölgelerinde yapılaşma ile ilgili norm ve standartları tanımlayan Eurocode 8 henüz yayınlanmamıştır. TSE bir an önce Eurocode 8 normlarını Türkçeleştirerek yayınlayamamış, bu normlar baz alınarak uygulamaya geçirilememiştir.
13. 1999 yılı depremleri sonrasında hazırlanmış olan, depreme karşı halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacı için "Planlama ve İmar", "Yapı Denetimi", "Zorunlu Deprem Sigortası", "Yetkin Mühendislik", "Acil Durum Yönetimi" gibi yeni tasarı taslakları ivedilikle uygulamaya konulamamıştır.
14. Halen ülkemizde deprem gözlemlerinde istenilen düzeye erişilememiş, bir ulusal veri bankası, oluşturulamamış, Deprem zararlarının azaltılması ille ilgili çalışmalara önemli katkılar sağlayacağı açık olan Diri faylarla ilgili olarak daha önce bilinmeyen yeni fayların belirlenmesi, bunların nasıl kırılacağı vb. gibi konularda ülkemizde yapılacak araştırmaların özellikle Jeofizik çalışmalarla tespiti konusunda mesleki taraftarlıkta ön planda olacak şekilde göz ardı edilmiştir.
15. 17 Ağustos 1999 sonrası başlayan ve en hafif deyimi ile insanlarımızın psikolojilerini bozan demeç kirliliği her fırsatta sürdürülmesi önlenememiştir.
16. Türkiye genelinde afetlere yönelik önlemler ve hazırlıklar kapsamında, kamu kuruluşları, işyerleri, sivil toplum örgütleri, yerel yönetimler, okular ve benzeri kurum ve kuruluşlar, "Güvenli Yaşam Bilinci"nin oluşturulmasına yönelik ortak eğitim faaliyetleri yeterince düzenlenememiştir.
"Güvenli Yaşam Bilinci" kavramının toplumun bütün kesimleri arasında yayılması için, kamu yararı ve ülke çıkarları doğrultusunda sivil toplum örgütleri, özel sektör, yerel yönetimler ve kamu kurumları arasında dinamik bir ilişki oluşturulamamıştır. Ülkemizde; çağdaş bir afet yönetimi oluşturulmalı, afet öncesi yapılacak çalışmalarla can ve mal kayıpları asgaride tutulmalı, deprem bilinci toplumsal bir öğreti olarak yeterince yaygınlaştırılamamış, yaygın ve etkin bir bilgilendirme programı yeterince uygulanamamıştır.
Sonuç olarak; 17. Ağustos depreminin üzerinden geçen 7 yıllık sürede afetler cephesinde yeni bir şey olmamış; depremler ‘mış‘ gibi (yani olmamış gibi) yaşanmıştır. İlgili kurumlar eski anlayışlarını ve uygulamalarını ısrarla sürdürmekte tam aksine deprem olmamış ve olmayacakmış gibi daha da geriye götürmüştür. Ülkemizde yaşanan ve yaşanacak afet olayları takdir-i ilahi olarak kabul ettirilmeyle karşı karşıyadır.
TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası olarak, yapılmayanların bir an önce hayata geçirilmesine, olumsuzlukları yok etmek, afetlere karşı toplum için "güvenli yaşam bilinci"ni oluşturmaya, iktidarı ve yetkilileri bir kez daha duyarlı olmaya ve bir an önce söylenenleri dikkate almaya çağırıyoruz.
TMMOB JEOFİZİK MÜHENDİSLERİ ODASI
YÖNETİM KURULU
17.08.2006
TMMOB JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI
TÜRKİYE‘DE AFETİN ADI YOK!!!!
17 Ağustos 1999, saat 03:02‘de Merkezi Kocaeli-Gölcük olan, Richter ölçeğiyle 7.4 büyüklüğünde yıkıcı bir deprem yaşadık. Her şey 45 saniye gibi kısa bir süreye sığdı...
Sonuç onbinlerce insanımızın yaşamını yitirmesi ve milyarlarca dolar ekonomik kayıp. Yüzyılın felaketi olarak toplumsal hafızamıza kazınan bu felaket, Türkiye‘yi özellikle 1950‘lerden sonra esir alan "sanayileşmede ve kentleşmede plansız yer seçimlerinin, "arsa ve arazi rantına dayalı imar ve yapılaşma kararlarının" ve "unutulan deprem gerçekliğinin " yada akıl, plan bilim ve mühendislik yerine azami karı ve sömürüyü ilke edinen rant politikalarının doğal bir sonucuydu. Yaşananlar, bir doğa olayının "afete" dönüştürülmesinin acı tablosudur....Bu anlayışlar nedeniyle Türkiye sadece bir deprem ülkesi değil bir afet ülkesi olmuştur...
Ülkemiz, sahip olduğu jeolojik koşulları nedeniyle büyük can ve mal kayıplarına yol açan doğal afet olayları ile sıkça karşılaşmaktadır. Doğrudan doğal afet zararlarının her yıl Gayri Safi Milli Hasılanın % 1-3‘ü arasında kayıplara yol açtığı tahmin edilmektedir. Ancak 17 Ağustos ve 12 Kasım1999 Depremleri gibi katastrofik etkilere sahip olayların neden olduğu zararlar bu oranların üzerine çıkabilmektedir.
Deprem jeolojik bir gerçeklik olarak yadsınamaz. Biliyoruz ki, deprem kaçınılmaz olarak bir kez daha karşımıza çıkacak. Bu jeolojik gerçekliğin bilinmesine karşın bugün yaşadığımız çevrenin afetlere karşı daha korumalı ve güvenli, toplumun daha dirençli olduğunu maalesef söyleyemiyoruz. Bütün bu gerçekliğimiz, Ulusal bir afet politikamızın zaman geçirilmeden oluşturulmasını zorunlu kılmaktadır. Bunun için kaybedecek tek bir saniyemiz yok...
Ulusal afet politikalarımız, her şeyden önce zarar azaltma stratejisi üzerine kurulmalıdır. Afet zararlarının azaltılması ve ülkemizdeki yerleşimlerin afetlere karşı güvenlikli hale getirilmesi ise ara vermeden kararlı bir şekilde sürdürülmesi elzem olan, geniş kapsamlı, toplumsal olarak içselleştirilmiş "afetlere karşı mücadele kültürü" ile desteklenmesi gereken toplumsal bir hedeftir. Bu yolda teknik, sosyal, yasal , kurumsal ve ekonomik boyutlarıyla sağlamlaştırılmış çağdaş bir afet yönetim sistemi oluşturulmalıdır. Ancak bu sistemin oluşturulması için Merkezi ve Yerel Yöneticilerin kararlılığına ve bilimsel açılımlara sahip çıkmalarına ihtiyaç vardır. Bu nedenle merkezi ve yerel yönetimlerde kamusal erk kullanıcılarının, Dünya Bankası güdümlü piyasacı politikalar yerine kamu yararı ve bilimsel kriterler çerçevesinde bütünsel afet politikalarına duyarlılık göstermeleri; ve buna uygun davranmaları gerekmektedir.
Kaybedilen her an, afetler karşısında ödeyeceğimiz faturayı kabarttığını unutmamak gerek. Çarpıcı olması açısından bir örnek verelim.. Birbiriyle örtüşen bir çok senaryoya göre İstanbul‘da , meydana gelebilecek 7.5 büyüklüğündeki bir deprem sonucu , 30 bin binanın tamamen yıkılacağı, 40 bininin ağır hasarlı binaya dönüşeceği,; 50 bin insanımızın yaşamını yitireceği ve en az 50 milyar A.B.D Doları zarara yol açabileceği bilinmektedir. Elbette yıkıcı bir deprem riski ülkemizde sadece İstanbul ve KAF için geçerli değildir.... Doğu Anadolu Fay Zonu ve Ege Graben bölgesindeki diri faylar üzerinde yapılan araştırmalar sonucu halen biriken enerjinin boşalması beklenen Sismik Boşluklar ya da riskli alanlar olduğu bilinmektedir.
Değerli Arkadaşlar,
Ülkemiz için yüzyılın felaketi olarak adlandırılan Doğu Marmara depremlerinin üzerinden 7 yıl geçti .. Beklendi ki, başta odamız olmak üzere bilim insanlarının akademisyenlerinin duyarlı kesimlerin deprem riski konusundaki uyarılarını dikkate almayan siyasi iktidarlar, bu kez felaketten ders çıkarır, planlı ve afet güvenliği yüksek yerleşimler için gereksinim duyulan kurumsal yasal ve ekonomik önlemleri ivedilikle alırlar. Ancak geldiğimiz noktada hamasi söylemlerin dışında atılmış tek bir ciddi adım yoktur. AKP iktidarı da aynı geleneği sürdürerek afetlere ilişkin bir kaygısı olmadığını uygulamalarıyla göstermektedir. Ne beklenen İstanbul depremi, ne heyalanlar, ne su baskınları yani afete ilişkin Hiçbir gündemi yok.. Öyle ki DPT tarafından hazırlanan ve ülkemizin her sektörü, kurumu ve bireyi için en üst ölçekte ve en üst derecede yapılan planlama belgesi olan ve Bakanlar Kurulu kararıyla 01.07.2006 gün ve 26215 sayılı Resmi Gazete yayımlanan, önümüzdeki 7 yılın temel hedeflerinin belirlendiği "DOKUZUNCU KALKINMA PLANI - "(2007-2013) nde afete karşı hazırlıklar ve afet zararlarıyla mücadele süreci yer almamıştır.
Bakanlar Kurulu‘nun tüm duyarlı kesimleri kaygı içinde bırakan "DOKUZUNCU KALKINMA PLANI STRATEJİSİ (2007-2013) HAKKINDA KARAR"ıyla başlayan sürecin sonunda 2007-2013 yılları arasında ülkemizin her sektörü, kurumu ve bireyi için en üst ölçekte ve en üst derecede yapılan planlama belgesi olan "DOKUZUNCU KALKINMA PLANI (2007-2013)"nda afete karşı hazırlıklar ve afet zararlarıyla mücadele süreci unutulmuştur (01.07.2006 gün ve 26215 sayılı Resmi Gazete).
Bu planda tek bir AFET kelimesi yoktur.. Bu durum Odamız tarafından endişeyle karşılanmaktadır. Odamız tarafından 20.05.2006 Başbakan ve Bakanlar Kurulu üyelerine durumu anlatan bir açık mektup gönderilerek kaygılarımız dile getirilmiş, ancak hala bir yanıt alınamamıştır.
Anlaşılan 59. Hükümetin gündeminde deprem ve doğal afetler yok.. İnsan yaşamı, can ve mal güvenliği yok...Ulusal bir afet politikası oluşturulması yok...
Yani kısaca gelecek 7 yıl içinde de "DEPREMİN ADI YOK"..
İŞTE, ODAMIZIN TESPİTLERİ IŞIĞINDA DEPREM VE DİĞER AFETLER KONUSUNDA TÜRKİYE GERÇEĞİ budur.
TMMOB JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI OLARAK ULUSAL BİR AFET POLİTİKASI İÇİN ÖNERİLERİMİZ AŞAĞIDA SUNULMUŞTUR..
-Ülkemizde mevcut Afet Yönetim Sisteminin önemli oranda odaklandığı afet sonrası için geçerli müdahale ve iyileştirme aşamalarından ziyade hazırlık planlama ve zarar azaltmaya dönük araçların geliştirilmesi; başta İmar ve Afet Yasaları olmak üzere ilgili yasalarda uygulama ve dil birliğinin sağlanması gereklidir.
-Afet Yönetim Sistemindeki çok başlılığın yaşanılan olumsuzlukların önemli bir tetikleyicisi olmasından dolayı kurumsallaşma süreci merkezi planlama anlayışı temelinde yeniden ele alınmalı; kurumlar arasında sinerji yaratılmalıdır.
Afet Yönetiminde kurumsal dağınıklılığı ortadan kaldırmak için Başbakanlığa bağlı "Afet Müsteşarlığı" kurulması yararlı olacaktır.
-Ülkemizin afet gerçekliği karşısında, işlevi ne olursa olsun herhangi bir afet politikası veya uygulamasının zarar azaltmadan bağımsız düşünülmesi mümkün değildir. Aksine artık toplumsal yaşamın içindeki her etkinliğin bir afet ve zarar azaltma boyutu olmak zorundadır.
-Dünyada zarar azaltma süreçlerinin ilk adımı olarak görülen ve afete duyarlı planlamayı sağlamada önemli bir araç olan Afet Tehlike (Deprem Tehlike Haritaları, Heyelan Duyarlılık ve Risk Haritaları, Çığ Düşmesi Risk Haritaları, Su Baskını Haritaları vb) Haritalarının hazırlanmasına yönelik ivedi olarak çalışmalar başlatılmalıdır.
-Türkiye‘nin jeolojisi ve depremselliği genel çizgileriyle bilinmekle birlikte bu verilerin ayrıntılandırılması ve arazi kullanım planları açısından kullanılabilir nitelik kazandırılması gerekmektedir.
Ülkemizdeki Merkezi ve Yerel yönetimler açısından yerleşim (mevcut) ve gelişim (yeni) alanların jeolojik sınırlama ve avantajlarını ortaya koyan, kentsel politika ve projelerin ekonomik ve çevresel boyutlarını birinci dereceden etkileyen jeolojik yapı, hidrojeolojik koşullar, yapı malzemeleri, jeomorfoloji, zeminlerin fiziksel ve mekanik özellikleri, deprem gibi jeolojik tehlike potansiyeli vb jeolojik ve jeoteknik verilere dayalı arazi kullanım haritalarının hazırlanması öncelikli bir görevdir. Her tür ve ölçekteki planlama öncesi İmar Planına Esas Jeolojik-Jeoteknik Etütlerin yaptırılması konusu, ülkemizin afet yönetim sisteminde öncelik vermek zorunda olduğu zarar azaltma stratejisinin önemli bir parçasıdır.
-Afet zararlarının azaltılması sürecinin önemli bir aktörü Yerel Yönetimlerdir. Deprem riski yüksek alanlardaki Belediyelerden ve Valiliklerden başlamak üzere Yerel Yönetimlerin teknik alt yapısını ve personel durumunu güçlendirmek, başta jeoloji mühendisi olmak üzere teknik personel istihdamını arttırıcı önlemler almak, afetlere karşı hizmet içi eğitim çalışmaları organize etmek gereklidir.
-Eğitime yatırım yapılmadıkça afetlerle baş edecek afet kültürüne sahip bir toplumdan söz edilemez. Deprem sonrasında eğitim alanında kalıcı adımlar atılmamıştır. Japonya örneğinde olduğu gibi belirlenmiş bir günde ve her yıl tekrarlanacak şekilde tüm yurttaşların katılacağı ulusal ölçekte bir Afet tatbikat günü yapılmalıdır. Alışılageldik gösteri amaçlı etkinliklerden vazgeçilmelidir.
Halkın sorunları sahiplenmesine ön ayak olacak, güvenilir olduğu kadar inandırıcı olan ve olumsuz düşünceleri olumluya ve eyleme dönüştüren eğitim programlarının oluşturulması gerekmektedir.
- Deprem Şurası raporlarında da vurgulandığı gibi orta öğretimde jeoloji derslerinin okutulması konusundaki öneriler dikkate alınarak hayata geçirilmelidir. Jeoloji derslerinin önemli bir işlevinin de, bir doğa olayının bilinçsizlik, sosyal ve ekonomik politikalardaki yetersizlikler sonucu afete dönüştüğünü, afetin bir kader olmadığını yeni nesillere öğretmek olacağı unutulmamalıdır.
-Yapılan araştırmalar dünyada afetlerden etkilenen insan sayısının her yıl %6 arttığını, afetlerden etkilenen insanların %90‘ının az gelişmiş ülkelerde yaşadığını göstermektedir. Görünen odur ki kaynaklarının eşitsiz dağılımı ve kapitalist politikalar az gelişmiş ülkeleri ve yoksulları afetlere karşı daha savunmasız bir hale getirmiştir. Ülkelerin ve ülkemizin afetlerden zarar görmesinin asıl nedeni sosyo-ekonomik koşulları ve mevcut siyasal ilişkilerdir. Afet güvenliğinin sağlanması diğer tüm toplumsal olgular gibi siyasal bir etkinlik alanıdır. Ülkemizde, Afeti sadece yasal, kurumsal veya teknik bir sorun olarak gören ve bu noktalarda çözmeye çalışan anlayışlar hala değişmemiştir. Afet olgusunun sosyal, kültürel ve psikolojik boyutları gözardı edilmeye devam edilmektedir.
- Türkiye‘nin deprem/doğal afet zararlarının giderilmesi amacıyla ortaya çıkan mali kaynak gereksinmelerini karşılamada bugüne kadar başvurmuş olduğu yol; bütçeden kaynak aktarma, iç borçlanma, vergiler ve uluslar arası kuruluşlardan kredi ve yardım almak şeklinde olmuştur. Ancak bu yöntemler yerine önceden bir fon yaratabilmesinin ve fon kaynaklarının etkin bir şekilde kullanılmasının; bu çerçevede uygulanan ekonomik program çerçevesinde tasfiye edilen "Afet Fonu"nun yeniden oluşturulmasının daha yararlı olacağı inancındayız.
- Afetlerle mücadelenin temel araçlarından biri de ekonomik kaynaklardır. Ulusal bütçesinin %1-3‘ü arasında afet zararıyla karşılaşan ülkemizin, afetlere karşı direnebilmesi ve ilerideki risklere karşı kalkınmasını güvence altına alabilmesi için, her yıl ulusal bütçenin en az %3‘ünü zarar azaltma harcamalarına ayırması gereklidir.
- Ülkemizde deprem ve genel olarak afet olaylarına karşı yapılması gerekenlere ilişkin önemli oranda bilgi birikimi oluşmuştur. Ancak bu birikim toplumsal yaşamda kullanılabilir hale dönüşememiştir. Bu nedenle bugüne kadar "edilgen" bir tavır sergileyen Ulusal Deprem Konseyi‘nin daha fonksiyonel hale getirilmesi; aktif tektonik konusunda üniversitelerdeki birikimin ivedilikle uygulama süreçlerine yansıtılması gereklidir.
Değerli Basın Emekçileri,
1999 Depremlerinin yıkıcı sonuçları ile bir kez daha anlaşılmıştır ki, ülkemizin afet güvenliğini yükseltmek, yurttaşları ileride meydana gelecek afetlerin zararlarından korumak; siyasal, toplumsal ve Anayasal bir sorumluluktur.
Zarar azaltma, önceden hazırlık ve planlama, afet olayına müdahale, iyileştirme ve yeniden inşa aşamalarını birbirini bütünler bir tarzda kurgulayan bir afet yönetim sistemi etrafında bütünleşmek ve afet zararlarıyla toplumsal olarak mücadele etmek zorundayız. Yaşadığımız çevrenin jeolojik gerçekliği bunu gerektirmektedir.
Başta siyasi iktidarlar olmak üzere toplumun tüm kesimleri ve kurumları olarak, yaşamsal öneme sahip depreme hazırlık konusunda kendini her zaman sorgulamak ve halkın harekete geçemediği bir afet yönetimini uygulamanın mümkün olmadığı gerçeğini kavramak zorundayız.
16.08.2006
TMMOB JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI
YÖNETİM KURULU
EK-1:
17 Ağustos Depremi sonrasında ortaya çıkan tablo rakamlarla şöyle;
-Kocaeli, Yalova , Sakarya, İstanbul, Bursa ve Eskişehir illerinde resmi rakamlarla toplam 17.825 ölü, 23.983 yaralı; 52.000 hasarlı bina, %3-5‘i enkaz halinde, % 25‘i ağır hasar, % 70‘i orta ve hafif hasarlı yapı,
-Afetzedelerin geçici iskan ihtiyaçları için Kocaeli‘nde 15686, Sakarya‘da 10042, Yalova‘da 5150 olmak üzere toplam 30878 adet prefabrik konut inşa edilmiştir. Bölgedeki prefabrik konutlar için 75.372.000 YTL harcanmıştır.
-Afetzedelerin Kalıcı Konut ihtiyaçlarını karşılamak üzere Kocaeli‘nde (Gölcük-Değirmendere, Karamürsel, Yuvacık, Derince, Körfez, Gündoğdu gibi 12 ayrı noktada) 19580, Sakarya‘da (Camili-Karaman ve Ferizli olmak üzere 2 noktada) 10530, Yalova‘da (Merkez-Soğucak, Altınova-Subaşı ve Çınarcık-Çalıca olmak üzere 3 noktada) 5524, İstanbul`da (İkitelli Toplu Konut Alanında) 810 olmak üzere toplam 36444 adet konut yapılarak hak sahiplerine teslim edilmiştir. Bolu‘da yapılan 2008, Düzce‘de yapılan 8469 konut ile birlikte 17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerinin toplam konut bilançosu 46921‘e yükselmektedir.
17 Ağustos afetzedelerinin Kalıcı Konut Alanlarındaki bina, altyapı, kamulaştırma, müşavirlik vb amaçlarla 1.103.155.000 YTL‘lik harcama yapılmıştır.
-Deprem Bölgesindeki enkaz kaldırma işlemlerine 104.549.000 YTL, Evini Yapana Yardım ve Orta Hasarlı konutlara onarım yardımı olarak 210.246.000 YTL harcanmıştır.
-Deprem Türkiye nüfusunun yüzde 23‘lük bir bölümünü oluşturan bölgede etkili olmuştur. Deprem bölgesi Türkiye ekonomisinde önemli bir yere sahip olup Gayri Safi Milli Hasıla içindeki payı yüzde 34.7, sanayi katma değeri içindeki payı ise yüzde 46.7 seviyesindedir. Deprem 2001 yılına kadar hissedilecek şekilde ekonomik göstergeleri olumsuz etkilemiştir.
Depremin etkisiyle GSMH reel olarak % 6,6, sanayi sektörü % 8,3, imalat sanayi % 9,2, ihracatta ise %18.1 oranında küçülme meydana gelmiştir.
-Deprem bölgesi ülkemizin en önemli sanayi bölgesi olması nedeniyle, depremin yol açtığı nitelikli işgücü kaybının oldukça yüksek düzeyde olduğu tahmin edilmektedir. İşgücü kayıpları vb sıkıntılar dolayısıyla bazı işletmelerin üretimi geçici bir süre durmuştur. SSK Kayıtlarına göre 150 Bin kişi işsiz kalmıştır.
-Deprem sonrası meydana gelen hasarların giderilmesi için enerji, ulaştırma ve haberleşme sektörlerinde toplam 600 Milyon ABD Doları finansman ihtiyacı doğmuştur. Örneğin sadece TÜPRAŞ‘a ait tesislerdeki hasarlar için gereksinim duyulan rakam 115 Milyon ABD Doları olarak açıklanmıştır.
-Eğitim önemli ölçüde darbe almış; bölgede toplam 43 adet okul yıkılmış 377 adet okul hasar görmüştür. Okullar için 20.000.000 YTL; Kocaeli, Sakarya ve İstanbul Üniversitesi ile YURTKUR tarafından 9.500.000 YTL ek ödenek talebinde bulunulmuştur.
-Hastanelerde meydana gelen hasarları gidermek için 23.000.000 YTL ; özel kuruluşlarca verilen "ücretsiz" sağlık hizmetleri için 4.000.000 YTL olmak üzere 27.000.000 YTL finansman ihtiyacı açıklanmıştır.
-Sigorta sektöründeki şirketler tarafından 17 Ağustos Depremi nedeniyle yapılan toplam ödeme 482,112,742 ABD Doları olarak açıklanmıştır.
Yukarıda genel çizgileriyle ortaya konulmaya çalışılan 17 Ağustos Depreminin yarattığı zararların giderilmesi için 1999 Bütçesinden başlamak üzere bugüne kadar, 2.781.543.506 YTL‘si Konsolide Bütçeden olmak üzere toplam 4.329.524.880 YTL harcama yapıldığı resmi yetkililerce açıklanmıştır.
EK-2:
17 Ağustostan günümüze neler oldu?
-17 AĞUSTOS 1999 Depreminde meydana gelen zararı karşılamak amacıyla kamuoyunda ‘‘DEPREM VERGİSİ‘‘ olarak nitelenen "17/8/1999 ve 12/11/1999 Tarihlerinde Marmara Bölgesi Ve Civarında Meydana Gelen Depremin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpları Gidermek Amacıyla Bazı Mükellefiyetler İhdası ve Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" çıkartılarak cep telefonundan, bankacılık işlemleri ve vergi beyannamelerine, Spor Toto kuponlarından Milli Piyango biletlerine, uçak biletlerinden gümrük ve pasaport işlemlerine kadar birçok alanda özel işlem ve özel iletişim adında yeni vergiler ödenmeye başlandı.
Yaklaşık 6.500.000.000 YTL olarak gerçekleşen verginin yarısının bütçe açıklarının kapatılmasında kullanıldığı bilinmektedir. (2002 yılında toplanan vergi 1.432.000.000 YTL‘dir.)
2003 Yılından itibaren "Deprem Vergisi" paketinde yer alan birçok vergi kalıcı hale getirilmiştir. Bu durum aslında İMF tarafından daha önce önerilen birçok verginin gelecek toplumsal tepkileri kırmak amacıyla "Deprem Vergisi" adıyla kamuoyuna sunulduğunu açık olarak göstermiştir.
- Diğer yandan ulusal ve uluslararası bazda yardım kampanyaları organize edilmiş ve deprem için toplanan iç ve dış yardımların T.C.Ziraat Bankasında açılacak bir hesapta toplanması ve biriken paranın amacına uygun olarak kullanılıp kullanılmadığını denetleyecek bir komisyon kurulması kararlaştırılmıştır (576 sayılı KHK). Kurulan Komisyon Raporları 11.01.2000, 01.07.2000 ve 20.01.2002 tarihli Resmi Gazete‘de yayınlamıştır. Komisyonun 20.01.2002 tarihli Resmi Gazete‘de yayınlanan 05.10.2001 tarih ve 19701-38 nolu son raporuna göre, hes


