TÜRKİYE 17. ULUSLARARASI JEOFİZİK KONGRE VE SERGİSİ SONUÇ BİLDİRGESİ YAYIMLANDI

21.12.2006

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği'ne bağlı Jeofizik Mühendisleri Odası'nın düzenlediği Türkiye 17. Uluslararası Jeofizik Kongre ve Sergisi 14-17 Kasım 2006 tarihleri arasında Ankara MTA Genel Müdürlüğü Kültür Sitesi salonlarında gerçekleştirilmiştir.

Türkiye‘nin sürdürülebilir kalkınmasında kilit rol oynayan enerji, maden, petrol-doğal gaz, jeotermal kaynaklar ve yeraltı suları ile arkeolojik eserlerin aranıp bulunmasındaki katkıları ayrıca bir deprem ülkesi olduğumuz bizlere göre hayli geç fark edilmiş olan ülkemizde, zemin koşullarının önemi ve depremsellik araştırmaları amacı ile yapılan bilimsel ve mühendislik çalışmaları da kapsayan; 18 adet Oturumlarda 37 adet poster ve 87 adet sözlü bilimsel ve teknik bildiri uzmanlar tarafından sunulmuştur. Ayrıca Kongrede 8 çağrılı konuşmacı yer almıştır.

Kalkınmamızda önemli rol oynayacak "Ülkemizdeki Petrol-Doğalgazın Varlığı, Geleceği ve Petrol Kanun Tasarısı" panelinde; ülkemiz petrol-doğalgaz potansiyelinin varlığı, geleceği ve TBMM‘de bulunan petrol kanun tasarısı "Kömür Potansiyelinin Bugünü ve Geleceği" panelinde ülkemiz kömür potansiyeli ve geleceği tartışılmış ve ülkemizin gereksinim duyduğu enerjinin, kendi öz kaynaklarımızdan karşılanması için çözümler önerilmiştir.

Ülkemizde, maalesef afete dönüşen depremler önemli hasarlara, büyük acılara neden olmaktadır. Deprem zararlarını azaltmak ancak; ‘Temel Afet Bilinci‘ oluşturmakla mümkündür. Bu bilince ulaşmanın da yolu her seviyede eğitimdir. Kongrede bu amaca yönelik "Deprem-Zemin-Yapı Üçlüsünde Güvenilir Binalar İçin Nasıl Bir Model Olmalıdır" panelinde konunun aktörleri olan mesleklerin uzmanları görüşlerini ve çözüm önerilerini sunmuşlardır.

Üyelerimiz arasındaki siyasi anlayış ve dünya görüşlerinin farkına rağmen, Atatürkçülük, laiklik, insan haklarına saygılı demokratlık anlayışı ortak paydamız olmalıdır. Laik ve demokratik Cumhuriyetimize sahip çıkmalıyız.
Türkiye‘nin sürdürülebilir kalkınmasında enerji, maden, petrol-doğal gaz, jeotermal kaynaklar ve yeraltı suları ile arkeolojik eserlerin aranıp bulunmasında jeofizik mühendislerinin de bilgi ve emekleri vardır.
Ekonomik modellerin yanlışlığı, kalkınma ve sanayileşme yerine borçlanma ve üretmeden ithal etmeyi hızla geliştirmektedir. Ülkemizin bunca yeraltı zenginliğine karşın; kömür, bakır, krom ve birçok cevheri ithal eder hale gelmiştir.

17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremleri sonrasında, özellikle Marmara Bölgesinde belediyelerce başlatılan jeofizik etütler kesintiye uğramıştır. 1999 depremleri ülkede olmamış gibi davranılmış; Kamuya, Belediyelere, Bayındırlığa jeofizik mühendisleri alınmamıştır, alınmamakta da ısrar edilmektedir. Jeofizikten anlamadığı halde, birileri o işi yerine getirmekte, getirmeye devam etmektedir. Jeofizik raporları ve hizmetleri kim denetlemekte ve yürütmektedir. Her belediye ve İl Bayındırlık ve İskan Müdürlüklerinin teknik altyapısını güçlendirmek amacıyla, başta jeofizik mühendisi olmak üzere, teknik personel istihdamını artırıcı önlemler alınmalıdır.

5177 sayılı Maden Kanunu, Haziran 2004‘de yürürlüğe girmiştir. Maden sektöründeki canlanma tam olarak gerçekleştirilememiş, maalesef Odamıza maden sektörü ile ilgili bugüne kadar herhangi bir arama raporu gelmemiştir.

6326 sayılı Petrol Kanunu değişikliğiyle ilgili olarak; ulusal petrol politikamız doğrultusunda, ruhsat tekelleşmesi, milli menfaatlerin korunmasının kaldırılıyor olması ve böylece ihracat sınırlamasının kaldırılması; yabancı bir devletin, özellikle Türkiye karşıtı bir yabancı devletin, ruhsatlarımızda petrol bulması durumunda, ürettiği petrolün tamamını ihraç etme hakkına sahip olması; devlet hisselerinin yüzde 1‘e kadar düşürülmesi durumunda, bulunan petrolün ülkemize bir faydası olmayacağını bir kere daha hatırlatmakta fayda vardır.

167 sayılı Yeraltı Suları Yasasıyla ilgili, "Meslektaşlarımız mağdur edilmektedir". Anayasanın ilgili maddelerine ters düşecek şekilde 27 Eylül 2006 tarihli DSİ Genel Müdürlüğü yazısı, 167 sayılı Yeraltı Suları Kanununa ve Yeraltı Suları Tüzüğüne aykırı olarak, bölge teşkilatlarına gönderilmiştir.

"7269 sayılı Afet Kanununun değiştirilmesiyle ilgili gelişme yoktur; tam aksine, geriye gidiş vardır" 1999 depremlerinden 7 yıl geçmesine rağmen, bu ülkede depremler olmamış gibi, davranılmakta, somut bir adım atılmamıştır.

"4708 sayılı Yapı Denetim Yasasıyla da ilgili henüz bir gelişme yoktur". Yapı Denetim Kuruluşları arasında özellikle jeoloji ve jeofizik mühendislerinin yer alması gerekmektedir.

3194 sayılı İmar Kanunuyla ilgili Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği ve bağlı odaları yoğun emek ve bilgi birikimiyle, kamusal çıkarlarımızı da gözeterek çalışmalarına devam etmektedir. Ancak, 3194 sayılı İmar Kanunuyla ilgili yine somut bir adım atılamamıştır.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından uygulamaya konulan, Zemin ve Temel Etütleri Raporlarının Hazırlanmasına Dair Esaslar Yönetmeliği ile ilgili olarak; depremler olmamış, asrın felaketi yok sayılmış, mesleğimiz göz ardı edilmiştir. Türk Standartları Enstitüsünün çıkardığı standartlara da uyulmamaktadır. Eurocode 7, Eurocode 8 çok açık ve net olarak, jeofizik mühendisliğinin yapacağı hizmetleri açıklamıştır. Fakat 20 Haziran 2006 tarihinde, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ivedilikle mesleğimiz göz ardı edilerek bir rapor formatını ülkenin gündemine getirmiştir.

Bayındırlık ve İskan Bakanlığı‘nın genelge ve yönetmeliklerinde; zemin etütleri ile ilgili jeolojik etütler, yerinde ve/veya laboratuarda yapılacak zemin/kaya mekaniği deneylerini ve gerekli görülmesi halinde sondajları kapsayan araştırmalarda da Jeofizik Mühendisliği göz ardı edilmektedir. Temel tasarımında kullanılacak zemin ve kaya ile ilgili fiziksel parametreler, zeminin ve kayanın dayanım parametreleri ve zemin-yapı etkileşimi ile ilgili yeraltı araştırmacılığı jeofizik meslek disiplininin görevidir. Zemin mekaniği, kaya mekaniği ve mekanik sondaj tekniği konularında eğitim alan jeofizik mühendislerine bu konuda "yetkiniz yok" denilmektedir. Böyle bir uygulama ve görüş yanlış, çağ dışı ve bilimsel temelden uzak bir yaklaşımdır.

Deprem konusunda da jeofizik mühendislerinin önemi tartışılmaması gerekir. Çünkü Deprem dinamik bir olaydır. Dinamik olayları, dinamik yöntemlerle (jeofizik yöntemlerle) incelemek gerekir. Türkiye‘deki ve Dünya‘daki üniversitelerde "deprem" konusunun sadece Jeofizik Mühendisliği bölümlerinde okutulduğu bilinen bir gerçektir ve deprem bilim (sismoloji) jeofiziğin bir alt bilim dalını oluşturur. Deprem risk analizi ve deprem tehlikesi çalışmaları da jeofizik mühendisliğinin konularıdır. Jeoteknik raporların kapsaması gereken bu bilgi ve hesaplamaların yerine getirilmesinde, bu eğitimi almamış meslek mensuplarının bürokratik yazışma ile yetkili kılınması, bir nevi "imtiyaz" sağlama işlemidir.
Bu konuda ulusal mevzuatta jeofizik mühendisliğini yok sayanların, uluslararası mevzuatları bir kere daha okumalıdırlar.

Sömürü düzeni mesleğimizin uygulama alanlarında hala devam etmektedir. Bu sömürü ise başka mesleklerin meslek alanlarımıza girmesi veya mühendislik hizmetlerimizi yapması olarak yansımaktadır.

Bu konuda; Bürokrasinin tavrını da anlamak mümkün değildir. Bürokraside jeofizik mühendisi yok diye, bilimi ve teknolojinin gereği olarak jeofizik mühendisliği yok sayılmamalıdır.

Aklın, bilimin, demokrasinin, insani değerlerin karşısına bağnazlığı koymak, ülkemize bir şey kazandırmayacaktır.

Saygılarımızla,

JFMO YÖNETİM KURULU