TÜRKİYE SOSYAL FORUMU AÇILIŞI İSTANBUL
Onların G8‘leri varsa, bizlerin, ezilenlerin, emekçilerin, mağdurların, emek ve meslek örgütlerinin, sosyal hareketlerin de sosyal forumları var.
Egemenlerin sermayeyi küreselleştirme politikaları varsa, bizlerin alternatif küreselleşmeyi ortaya koyduğumuz, ezilenlerin mücadelesini küresel düzeyde nasıl birleştirebileceğimizi tartıştığımız sosyal forumlarımız var.
Bizim gücümüz hiç de küçümsenmeye gelmez. Sosyal forumların gücü sayesinde küresel savaş yalanları tüm çıplaklığıyla teşhir edilebildi. Dünyanın neresinde kime, Bush‘un Irak‘ta ne işle uğraştığını soralım aynı yanıtı verecektir "Bush Irak‘ta petrol peşinde. Bush, Irak‘ta küresel hegemonya peşinde. Bush Irak‘ta yalan söylüyor" diyecektir. Dünyanın neresinde kime, "IMF ne iş yapar?" diye soralım aynı yanıtı alacağız.
"IMF, Sermayenin özelleştirme, işsizleştirme, sendikasızlaştırma politikalarını düzenleyen emek ve demokrasi düşmanı bir kurumdur." yanıtını alacağız. Küresel sermayenin ekonomik ve siyasi-askeri tüm baskı mekanizmaları ve örgütleri, kapitalizmin tarihinde çok sık rastlanmayan bir şekilde Sosyal Forumların çabasıyla teşhir edildi. Politikaları açığa çıkarıldı. Toplantıları bloke edildi.
Burada sizlere Türkiye Sosyal Forumu‘nun aktif bir bileşeni olan, TMMOB‘nin, bir meslek örgütünün Başkanı sıfatıyla sesleniyorum: TMMOB; dünyanın, ülkemizin, insanımızın ve üyelerimizin içinde bulunduğu bu günkü koşullarda, bir meslek örgütüne, bir mesleki demokratik kitle örgütüne düşen görevlerin güçlüğü, büyüklüğü ve bunlara karşı sorumluluklarının bilincindedir. Genel anlamda "Küreselleşme" olarak tanımlanan bu süreçte; içinde yaşadığımız döneme damgasını vuran kapitalizmin çok uluslu şirketler aracılığıyla dünya boyutunda kurduğu ekonomik egemenliğin son aşamasıdır. Küreselleşme aynı zamanda, tekellerin aşırı kâra dayanan birikimi için savaş, gerginlik, çevre sorunları, dünya kaynak ve değerlerinin yağmalanması demektir. Uluslararası sermaye, sendikasızlaştırma, uluslararası tahkim yoluyla, IMF, Dünya Bankası ve DTÖ baskısıyla özelleştirme ve rant ekonomisini egemen kılma uygulamalarıyla gelişmekte olan ülkelerin geleceklerini karartmaktadır.
ABD emperyalizminin 11 Eylül sonrasında dünyayı hegemonyası altına alma hamlesinin parçası olarak Afganistan‘ın ve Irak‘ın işgali, İran ve Suriye‘ye saldırı planları ile ABD‘nin himayesinde İsrail‘in Filistin‘de uyguladığı insanlık dışı saldırı ve izolasyonu, ABD‘nin, Ortadoğu‘daki hakimiyetini arttırdığı ve Ortadoğu‘yu yeniden şekillendirmeye çalıştığı açıktır. Bölgemizde uzun yıllar içerisinde yaşanan ve son dönemde ABD tarafından giderek yoğunlaştırılan çatışma ve gerilimlerin nedeni, ne Ortadoğu‘da demokrasinin geliştirilmesi, ne kitle imha silahlarının varlığı ne de terörist faaliyetlerin engellenmesidir. Esas neden, Ortadoğu‘nun, dünyadaki enerji kaynaklarının önemli bir bölümüne sahip olması ve bu kaynakların ABD tarafından ele geçirilme çabasıdır. Ülkemizde uygulanan ekonomik programın temel felsefesini, dünyada yaşanan gelişmelerden bağımsız olarak değerlendirmek olanaklı değildir.
Türkiye, 1980‘li yıllardan itibaren uluslararası sermayenin istemlerine uygun olarak enerjiden haberleşmeye, eğitimden sağlığa, tarımdan sosyal güvenliğe kadar hemen tüm alanlarda yapısal bir değişim programına tabi tutulmaktadır. Ülkemizde de giderek artan bir ivmeyle sanayi yatırımı azalmakta, çiftçi tarladan uzaklaşmakta, işsizlik oranı büyümekte, çıkan krizlerin sık ve dayanılmaz boyutları yoksullaşma sürecini kronik hale getirmektedir. Bu çerçevede istihdam daralmakta, işsizlik artmakta ve ücretler gerilemektedir. Siyasal iktidarların biat eden tutumları nedeniyle ülkemiz, emperyalizmin küresel ölçekte yürüttüğü yeniden yapılanma süreçlerine en hevesli uyum gösteren ülkelerden biri konumuna sürüklenmektedir.
Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası ve IMF gibi örgütlerin direktifi ve denetimi altında uygulanan yapısal uyum politikaları ve ekonomik programlar ile ülkemiz kaynakları talan edilmekte ve sömürgeleştirilmektedir. Hizmet Ticareti Genel Antlaşması (GATS) ile genel olarak bütün kamusal hizmet alanları piyasalaştırılarak, hükümetlerin verdiği sınırsız taahhütlerle ülkemiz yabancı sermayenin istilasına açılmaktadır. Bu tespitlerle; önümüzdeki dönem de gerek meslektaşlarımız açısından gerekse halkımız açısından yoksulluğun arttığı, işsizliğin arttığı bir dönem olacaktır. Bu sözden hareketle TMMOB, "Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz" diyerek emek ve demokrasi güçleri ile birlikte mücadelesini bu dönemde de sürdürmeye devam edecektir. Bu dönemde de, TMMOB, geçmişte olduğu gibi taraf olacaktır.
TMMOB, bu toplumu kim çatışma ortamına sürüklüyorsa; kim şiddet ve baskı politikalarında ısrar ediyorsa; kim çok kimlikli, çok kültürlü bir toplumsal modeli dışlayarak, barışın kalıcı hale getirilmesinden kaçınıyorsa; kim iç ve dış politikada gerilim yaratmaktan medet umuyorsa; kim demokratikleşmeyi AB ile pazarlık sınırında tutup, hak arama mücadelesini anti-demokratik yöntemlerle engelliyorsa onlara karşı taraf olacaktır. TMMOB, kim karşısındakinin kimliğine, kültürüne, inancına saygı gösteriyorsa; kim "Kürt Sorunu" dâhil, ülkenin sorunlarına özgürlük ve demokrasi zemininde çözüm arıyorsa onlardan yana taraf olacaktır. Toplumsal muhalefetin içinde yer alan TMMOB, bugün de dünyada ve ülkemizde yaşananlara seyirci kalmayarak, karanlığa karşı aydınlığı, savaşa karşı barışı, eşitsizliğe karşı adaleti, şiddete karşı kardeşliği, sömürüye karşı emeği savunmaya, başka bir Türkiye ve başka bir dünya mücadelesinde onurlu ve dik yürüyüşünü sürdürmeye devam edecektir.
TMMOB, korkmadan, sinmeden, geri adım atmadan temel hak ve özgürlüklere sahip çıkacak ve emek ve demokrasi güçleri ile birlikte omuz omuza durmaya devam edecektir.


