YAPI DENETİMİ KANUN TASARISI TASLAĞI VE İMAR KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASLAĞINA İLİŞKİN TMMOB GÖRÜŞÜ

31.05.2013

"Yapı Denetimi Kanun Tasarısı Taslağı" ve "İmar Kanunu İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Taslağı" üzerine TMMOB görüşü 31 Mayıs 2013 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`na gönderildi.

 

YAPI DENETİMİ HAKKINDA KANUN TASLAĞI - İMAR KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASLAĞI DEĞERLENDİRME RAPORU

  

Genel Değerlendirme

T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğü‘nün 19 Nisan 2013 tarih ve 11968226-310.99-3751 sayılı yazısı ile "Yapı Denetimi Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı" ile "3194 Sayılı İmar Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı Taslağı", Birliğimize iletilerek, konuya ilişkin Birlik görüş ve önerilerinin istendiği belirtilmiştir.

Yazı ekinde yer alan iki kanun tasarısı taslağı incelendiğinde; Bakanlığın bundan önce 12 Nisan 2012/B.09.0.MHG.0.10.01.00-010.03/1158 sayılı yazısı ile görüş istediği Yapı Denetimi Kanun Tasarısı ve İmar Kanunu ile birlikte toplam 12 kanunda değişiklik öngören "torba kanun taslağı" ve Bakanlıkça iletilmemesine karşın Kasım 2013 tarihinde kamuoyuna yansıyan "torba kanun taslağı" ile aynı yaklaşımda hazırlandığı ve hatta söz konusu iki taslağın tekrar bir arada ele alınarak kısmi değişiklilerle gündeme getirilmiş olduğu anlaşılmaktadır.

Bundan önce gündeme gelen taslaklara ilişkin değerlendirme, görüşlerimiz ve önerilerimiz gerek bakanlık, gerekse kamuoyu ile paylaşılmıştır. Ancak son gelen iki kanun tasarısı taslağının -aslında bakanlıkça hazırlanan önceki torba kanun taslaklarının ikiye ayrılması ile elde edilen iki taslağın- hazırlanış gerekçelerinin öncekilerden hiç de farklı olmadığı; yaklaşık bir yıllık süreçte, meslek odalarının görüş ve önerilerinin değerlendirilmediği, başından itibaren aynı anlayışın ısrarla devam ettirildiği açıkça görülmektedir.

Yasa taslakları mühendislik ve mimarlık hizmet alanını düzenlerken, yönetişim ilkesine aykırı olarak hazırlanış yöntemiyle, usul yönünden hukuka ve demokratik katılım ilkelerine aykırıdır. Bakanlıkça izlenen yöntemde demokratik katılım ilkesi yok sayıldığına göre, bu tutumun gerekçesi, meslek odalarının ya esasa ilişkin bir fikir üretemeyeceği ya da fikirlerinin bir öneminin olmadığının ön kabulü olsa gerektir. Her iki kabulün de demokratik esaslara göre yönetilen bir sistemde yeri olmayacağı malumdur.

Taslak, mühendislik ve mimarlık hizmetlerinin icra koşullarını tümden değiştiren, bir mühendis ve mimarın bir sermaye şirketi dışında serbest olarak çalışma olanağını neredeyse tümden ortadan kaldıran, yapı üretim ve denetim sürecindeki mühendislik ve mimarlık projeleri arasındaki bağı koparan bir niteliğe sahiptir. Bu nedenle, basit bir değişiklik algısı yaratılması doğru bir yaklaşım değildir.

Söz konusu taslağın, Bakanlıkça bundan bir yıl önce, 12 Nisan 2012 tarihinde görüş istenmek üzere gönderilen taslaktan kısmi farklılıklar içermesi nedeniyle, anılan taslağın gerekçesini bir kez daha hatırlamakta fayda bulunmaktadır.

Taslağın nesnel ve objektif durumla örtüşmeyen genel gerekçesinde; "yaşanabilir ve sürdürülebilir kentsel ve kırsal çevrelerin oluşturulmasına, nitelikli ve güvenli yapılaşmanın sağlanmasına, marka şehirlerin oluşturulmasına ve uluslararası ortamlarda rekabet edilebilir bir meslek ortamının hazırlanmasına ilişkin iş ve işlemler yürütmek üzere teşkilatlanmıştır" denilmekte ve "Bu hedefe ulaşılmasında mimarlık ve mühendislik hizmetlerinin önemli bir yer tuttuğu açıktır. Bu hususta özellikle yapıların projelendirmesi, uygulanması ve denetlenmesinde görev alan meslek mensuplarına büyük görevler düşmektedir."... "Yapı ve tesisat müteahhitlerimizce gerek uluslararası, gerekse iç piyasada yapım işlerine yönelik olarak önemli başarılar elde edilmesine karşın, diğer mimarlık ve mühendislik hizmetleri noktasında aynı ivmenin yakalanamadığı gözlemlenmekte olup, uluslararası ortamlarda rekabet edilebilirlik ve tanınırlık konusunda eksiklik hissedilmektedir."

"Yapı sektöründe dış piyasalarda gösterilen başarının ülkemiz içinde bütün yerleşmelerde aynı ölçüde kendini gösterememesinin nedeninin ülkemizdeki mimarlık ve mühendislik hizmetlerine dair müşavirlik sisteminin sağlıklı bir şekilde kurulamamasından kaynaklandığı değerlendirilmektedir." ifadelerine yer verilmek suretiyle, Türkiye‘deki mühendislik ve mimarlık hizmetlerinin başarısız olduğu ön plana çıkarılarak, kurulacak "Teknik Müşavirlik Kuruluşları" ile bu başarısızlığın önüne geçilebileceği vurgulanmaktadır.

Bu gerekçelerin yaşanan gerçeklikle bağdaştığını söylemek olanaksızdır. Eğer bir eksiklik var ise bu merkezi idarenin meslek mensuplarına ve kamuya yönelik koruyucu hükümlerinin; bazen KHK‘ler bazen kanun teklifleri ile çok sık olarak da düzenleyici işlemlerle ortadan kaldırılmasıdır.

Yasalar, toplumsal ihtiyaç haline gelen sorunlara yanıt vermek üzere objektif tespitler üzerine gerekçelendirilir. Oysa söz konusu taslakların objektif tespitler üzerine kurgulanmadığı, ancak proje ve kamusal denetim hizmetinin sermaye şirketlerine pazar olarak sunumuna yönelik düzenlenmiş olduğu görülmektedir.

Taslağın kimi düzenlemelerinin; objektif olmayan gerekçeye dahi uygun düzenlemeleri içermediği görülmektedir. Yasa taslağında ve gerekçesinde kullanılan dil ve bazı teknik ifadeler ve çelişkiler de bu yasa taslağının sipariş üzerine kaleme alındığını, asıl maksadının; ekonomik politikasını kentsel rant üzerine ve kamusal ve özerk olması gereken her alanın özelleştirilmesine ve yatırımcının kârını arttıracak şekilde hizmet verir hale getirilmesine odaklamış olduğu, bu nedenle, ekonomik kriz ve açmazlarına kısa vadeli çözümler bulabilmek adına ilgi sahasına giren her alanı hiçbir kurum ve kural tanımadan düzenlemeye çalışıldığı görülmektedir. Kanunların çıkarılma amacının kamu ihtiyacı ve kamu yararı olduğu aşikârken, bu kanun taslağının yasalaşması halinde, sermaye şirketlerinin kâr taleplerine hizmet edeceği açıkça anlaşılmaktadır.

Daha önceki değerlendirmelerimizde belirttiğimiz gibi görüş istenen bu taslakların da öncekilerde olduğu gibi; Bakanlığın 2010-2023 yılları için öngörülen KENTGES Bütünleşik Kentsel Gelişme Stratejisi ve Eylem Planı‘na dahi aykırı olarak; "Türkiye‘deki mühendislik ve mimarlık hizmetlerinin başarısız olduğu, kurulacak teknik müşavirlik kuruluşları ile bu başarısızlığın önüne geçilebileceği, yatırımcının önündeki engelleri kaldırmak" şeklinde ifade bulan yaklaşım doğrultusunda hazırlandığı; taslağın, kentsel dönüşümü gerçekleştirmek için tüm engelleri bertaraf etme amacını güttüğü; aynı zamanda doğal, kültürel mirası da göz ardı ederek sektörü "piyasa ilişkileri" çerçevesinde yeniden kurgulayan, maksimum "imar rantı odaklı" düzenlemeleri içerdiği gözden kaçmamaktadır.

Yapı üretim ve denetim sürecinde mimar ve mühendisleri etkisizleştirerek, her ölçekte plan, proje, yapı üretim ve denetimini sermaye şirketi olan müşavirlik firmalarına bırakan; mimarlık, mühendislik-planlama hizmetlerini de bu amacı gerçekleştirmek üzere kurgulayan sistemde ancak teknik müşavirlik kuruluşlarının taşeronu şeklinde çalıştıracak, ücretli çalışanları ise tüm özlük ve sosyal haklardan yoksun bırakacak bir yaklaşımla hazırlanan taslak; aynı zamanda yerel yönetimler ve meslek odalarını sürecin dışında tutarak, tüm yetkileri merkezde toplayan bir yaklaşım sergilemektedir.

Diğer taraftan hizmet ticareti anlaşması (GATS) süreci göz önüne alındığında, taslakta yer alan Teknik Müşavirlik Kuruluşu kurgusu içerisinde ülkemiz mimar, mühendislerinin çok ciddi bir haksız rekabet ortamıyla karşı karşıya kalacağı, işsizlik ve istihdam sorununun giderek artacağı aşikardır. Çünkü, bugün hizmetlerin küreselleşmesi yani hizmet ticareti, gelişmiş ülkelerin gündemindeki bir konudur ve hatta uluslararası gündemin en üstünde yer almaktadır. Bugüne kadar ülkemizde teknik danışmanlık hizmetleri açısından sektörü tanımlayan ve düzenleyen mevzuatın yokluğu, sektörün uluslararası rekabete hazır olmaması, sektöre doğrudan yabancı hizmet sunucusunun girişini engelliyordu. GATS yürütücüleri bu eksikliği pazara girişi engelleyen bir unsur olarak görüp bu sektörün pazara açılmasını talep ediyorlardı.

GATS Sekreteryasının raporunda (2011), tüm Dünya‘da 200 küresel şirketin dünya mühendislik hizmetinin %74‘üne hakim olduğu belirtilmektedir. Sekreterliğin deyimi ile dünya pazarı, Avrupalı firmalar (%39) ve Amerikan firmaları (%35) arasında paylaşılmıştır. Bu firmaların sunmuş olduğu hizmetlerden elde ettikleri gelirin  %47‘si kendi ülkeleri dışındaki projelerden kaynaklanmıştır. Bu verilere, kendi ülkeleri dışındaki bağlı şirketlerce yürütülen alt sektörlere ait veriler dahil değildir.

Sekreterlik değerlendirmesinde, "Sektörün Ekonomik Önemi" en önemli başlıklardan birini oluşturmaktadır. Mühendislik hizmetinin diğer faaliyetlerle olan yakın ilişkisinden dolayı çoğunlukla diğer hizmet alanlarının rakamlarına dahil edilmesi nedeniyle gerçek ekonomik öneminin tam olarak ifade edilemediği tespitinden sonra, 2006 yılında mühendislik hizmetine harcanan küresel harcamanın 750 milyar Dolar olduğu belirtilmektedir.

Raporda; mühendislik hizmetlerinin sunum biçimleri olarak; yurtdışında profesyonellerin bulundurulması,  bağlı şirketler, şubeler, stratejik ortaklıklar, internet bağlantısı, offshoring, outsourcing biçimlerinin kullanıldığı, bunlardan en yaygın olanının -özellikle çok uluslu büyük şirketlerin- bağlı birim kurmak ya da üçüncü taraf hizmetleri satıcısı ile anlaşmak olduğu tespitine yer verilmektedir.  

Rapor, "Düzenleme İhtiyacı" ve "Kısıtlayıcılık Seviyeleri" başlıkları altında uluslararası mühendislik hizmet ihracındaki ulusal kısıtlamaları ve düzenlemeleri hizmet dolaşımını ve rekabeti engelleyen unsur olarak görmektedir. Bilginin asimetrik olması, ulusal düzenlemeler hakkında bilgi eksikliği, ulusal mevzuatların koyduğu kısıtlamalar, yeterlilik hükümlerinin ülkeden ülkeye değişmesi,  asgari fiyatlar, reklam yasağı, ikamet zorunluluğu gibi kısıtlamalar pazara girişi engelleyen unsurlar olarak değerlendirilmiştir.

Rapor, hayatın her alanını mühendislik hizmeti ile ilişkilendirerek, kamu hizmetleri ve güvenliğine ilişkin tüm alanların hiçbir kısıtlamaya tabi olmaksızın hizmet ticaretine açılması gerektiği yönünde görüş bildirmektedir. Bilgi notunda, BM geçici CPC sınıflandırmasının da ötesine geçerek mühendislik hizmetleri tanımlaması yapılmış olup, ülkelerin kamu yararını gözeterek bazı hizmet alanlarını kamu güvenliği ve sağlığını gözeterek yabancı mühendislere kapatması uygun görülmemekte, bu kısıtlamaya karşı çıkılmaktadır.

Global 200 şirketin ait olduğu ülkeler, GATS raporunda ileri sürülen kısıtlamaların kaldırılmasını 3. Dünya ülkelerinden istemektedirler. Kendi ülkelerinde meslek standartlarının belirlenmesini, sunum koşullarını ve hatta STA‘larını (serbest ticaret anlaşmalarını) kendi ulusal meslek örgütleri aracılığıyla yapmakta ve karşılıklı tanınmayı meslek odalarına bırakmaktadırlar. Bu ülkeler,  küçük ölçekli işletme ve serbest hizmet sunucularını korumakta ve teşvik kredileri vererek piyasada rekabet etme olanaklarını yaratmaktadırlar. Kendi iç piyasalarının korunmasını meslek odaları aracılığıyla yapmaktadırlar.

Ancak, bizde tersi bir süreç işlemektedir. Mühendis ve mimarlar kendi ülkelerinde korumasız, Bakanlığın iki dudağı arasında her gün yeni bir sistemle karşı karşıya bırakılmaktadır. Bu taslaklar incelendiğinde görülmektedir ki, serbest çalışan mimar ve mühendisler yok edilmektedir. Bununla da yetinilmemiş hizmet alanları, mühendis ve mimarların yardımcısı konumunda olan ara elemanlara bırakılmıştır. Mühendis, mimar ve şehir plancısına,  bir şirkette ücretli çalışarak bu hizmeti sunacaksın (!) başka alternatifin yok denilmektedir. Böyle bir düzenlemeye Dünya üzerindeki hiçbir ülkede rastlamak olanaklı değildir. 

Bugün ülkemizde alt yapı tesislerinin hemen hemen hepsi konsorsiyumlar eliyle yapılmaktadır. Bu konsorsiyumlarda çalışan yabancı mühendis ve mimarların unvanları dahi tespit edilmeden ülkemizde çalışmaktadırlar. Kişinin ya da firmanın beyanı ile ülkemizde mühendislik ve mimarlık hizmeti sunmaktadırlar. Teknik müşavirlik kuruluşlarının yasal düzeye taşınması ile de her türlü mühendislik ve mimarlık hizmeti sunumu yabancıların lehine işleyecektir. Hükümetin kamuoyuna lanse ettiği "asrın projeleri" ve "kentsel dönüşüm projeleri" yabancılar için çok cazip hizmet alanlarıdır. Bu taslaklar, kamu kaynaklarının yurtdışına transfer araçlarıdır.

Bu tehlikeleri ve yapı denetim sistemini bir bütün olarak ele alan ve sorunlara yönelik çözüm önerilerimizi içeren raporlarımız birçok defa Bakanlığa iletilmiş olmasına karşın, bugüne kadar, gerek yasada, gerek yönetmelik düzenlemelerinde bu önerilerin dikkate alınmadığı görülmektedir.

Yapı üretim ve denetim sürecinin, sermaye odaklı değil, kamu yararı odaklı olarak ele alınması; yapı üretim sürecinde uygulanacak politikalar ve getirilecek düzenlemelerin, ilgili tarafların (Bakanlık, belediyeler, meslek odaları, üniversiteler, sigorta sektörü, vs.) temsilcilerinin katılımıyla oluşturulacak bir diyalog ortamında görüşülmesi ve geliştirilmesi sağlıklı yaşam çevrelerinin oluşturulması açısından önem arz etmektedir.

Bu bağlamda, mimarlık, mühendislik ve planlama meslek mensuplarını ve meslek odalarını dışlayıcı yaklaşımları bir kenara bırakarak, katılımı esas alan ve tüm aktörlerin sorumluluk almasını, eşgüdümlü, demokratik ve bir arada çalışmasını sağlayacak bir yaklaşım, yapı üretim ve denetim mekanizmalarında arzulanan gelişmişliği sağlayacaktır. 

Bakanlıkça görüş almak üzere iletilen diğer kanun tasarısı taslağının ise 44 maddeden oluşan ve İmar Kanunu ile birlikte 7 kanunda değişiklik öngören "torba kanun" niteliğinde olduğu görülmektedir. Bu taslağın;

•         21 maddesi ile 3194 sayılı İmar Kanunu‘nun 21 maddesinde değişiklik ve 6 ek madde;

•         7 maddesi ile 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu‘nun 4 maddesinde değişiklik ve 1 ek madde;

•         7 maddesinde 3621 sayılı Kıyı Kanunu‘nun 7 maddesinde değişiklik;

•         3 maddesi ile 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu‘nun 3 maddesinde değişiklik;

•         3 maddesi ile 6107 sayılı İller Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun‘un 3 maddesinde değişiklik;

•         2 maddesi ile ise 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı‘nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK‘nin 7 maddesinde değişiklik ve 1 ek madde;

içerdiği görülmektedir.

Bu yasa taslağı ile Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun‘un uygulanmasıyla başlatılan sürecin eksik kalan parçalarının tamamlanmasının hedeflendiği; yerinden yönetim organlarının saf dışı bırakılarak, sürecin tüm denetiminin 644 sayılı KHK ile zaten olağanüstü yetkilerle donatılan bakanlık tarafından yürütülmesinin amaçlandığı açıkça görülmektedir.

Bu değişikliklere bakıldığında bilimsel ve teknik bir bakış açısından uzaklaşılarak, hukuk dışı bir yaklaşımla kalan son doğal alanlar, kıyı alanları, meralar, tarım alanları da koruma kapsamı sınırlarından çıkarılarak ya da yapılaşmaya açılarak talan edilmektedir. Taslakta öngörülen değişikliklerle yerel yönetimlerin elinden alınan imar yetkilerine bir müdahale daha yapılarak planlama kademeleri, planlama ilkeleri göz ardı edilmektedir. Yine tarım alanlarının tarım dışı kullanıma açılması kolaylaştırılmakta, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu hükümleri göz ardı edilmektedir.

Diğer taraftan "Yapı Denetim Kanunu Tasarısı Taslağı" ile paralel ele alındığı görülen; yapı üretim ve denetimi ile yapı ruhsatı verilmesine ilişkin düzenlemelerde, kamu eliyle yapılması gereken hizmetlerin özelleştirildiği; belli gruplara çıkar sağlayacak değişiklikler öngörüldüğü; mimarlık, mühendislik disiplinlerinin hizmetlerinin niteliğinin göz ardı edildiği; uluslararası sözleşmelerle ve Anayasa ile güvence altında olan telif haklarının ortadan kaldırılmaya çalışıldığı; yine Anayasa ile teminat altında olan mülkiyet hakkının dahi ortadan kaldırılmaya çalışıldığı görülmektedir.

Ülkemiz, birçok kültüre kaynaklık etmiş ve birçok kültürü buluşturmuş kökleri çok ötelere uzanan bir mimari eserler ülkesidir. İnsanlık tarihinin var oluşundan bu yana bin yıllarca sürüp giden uygarlıkların ülkemiz topraklarında bıraktığı silinmez izler; son elli yıldır uygulanan imar politikaları sonucu yaşanan bütün aymazca tahribatlara karşı hala gözler önündedir.

Anadolu, birçok yerleşme kültürünün yeşerdiği büyük bir kaynaktır. Ülkemiz doğal tarihi arkeolojik zenginliğinin yanı sıra büyük bir mimarlık birikimine de sahiptir. Cumhuriyetimizin ilk yıllarındaki çağdaşlaşma serüveninin bir yansıması olarak planlama ve mimarlık-mühendislik uygulamaları, o günkü koşullar içinde öncü deneyimler kazanabilmiştir.

Ancak, 1950‘li yıllardan itibaren seçilen bağımlı kalkınma politikalarının etkisiyle yaşanan kentlere göç sürecinde kentlileşme hızı, kentleşme hızına ayak uyduramamış; plansızlık, kaçak yapılaşma, gecekondulaşma süreci, bir kimlik kaybı içinde kentsel dokunun, tarihsel mirasın ve doğal çevrenin bozulmasına neden olmuştur. Bu sorunlar, tutarsız siyasal yaklaşımlarla birleşerek daha da büyümüştür, büyümektedir.

Bu nedenle, planlama, mimarlık ve mühendislikten yoksun yapılaşmaya yol açılması sonucunda yitirilen insani, kentsel, doğal ve tarihsel değerler olmuştur.

Ayrıca bu durum, bütün ulusal ve uluslararası belge ve araştırmalarla, merkezi ve yerel yönetimler tarafından düzenlenen şuralarla, özellikle de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı‘nın sitesinde hala yayınlanmakta bulunan 2010-2023 yılları için ön görülen Kentges Bütünleşik Kentsel Gelişme Stratejisi Ve Eylem Planı ile kesinlik kazanmıştır.

"... ülkemiz içinde bütün yerleşmelerdeki sorunların nedeninin ülkemizdeki mimarlık ve mühendislik hizmetlerine dair müşavirlik sisteminin sağlıklı bir şekilde kurulamamasından kaynaklandığı gibi bir" gerekçe sonucu ülkemizdeki kamu ve özel alanda yürütülen bütün mühendislik ve mimarlık eyleminin sermaye şirketlerinin emrine bırakılması; öncelikle Bakanlığın bu taslağı oluştururken kendi araştırmaları ve strateji belgelerinde bahsedilen görüşleriyle çeliştiğini göstermektedir.

Tüm dünyaya ilan edilen bu belgelerdeki önemli saptama ve stratejilerden birisi de sağlıklı, güvenli ve çağdaş yaşam alanlarına ulaşılması; nitelikli kentsel yaşam çevrelerinin oluşturulabilmesi için kentsel mekân ve yapı projelerinin elde edilmesi sürecinin tasarım yarışmaları, katılımcı proje geliştirme süreçleri gibi mekanizmaların uygulanması, bu amaçla merkezi ve yerel yönetimlerin, meslek odaları, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları ile işbirliği yapması önerisidir.

Bütün tarihsel geçmişe, dünyadaki gelişmelere, evrensel meslek kuram ve kurallarına ve hatta benimsenmiş olan liberal politikaların serbest rekabet ilkesine dahi aykırı olarak; ülke mühendis ve mimarlarını yok sayıp, mühendislik ve mimarlık hizmetlerini yabancı ve yabancı ortaklı sermaye şirketlerine teslim eden; mimar, mühendis ve plancıların telif haklarını yok eden; ülke kaynaklarını kamu yararını göz ardı edip denetimsiz şekilde insan unsuru ile ilişkilendirilmeyecek "marka şehir"lere heba eden, kamusal hizmet kavramını yok eden, insana, doğaya, tarihe, kültüre ait ne kadar değer var ise bunları ranta araç eden, yerinden yönetim kuruluşlarını demokratik esaslara aykırı olarak merkezi idarenin emrine amade eden bu yasa taslaklarının bir yana bırakılarak, tüm taraflarla birlikte, ülke gerçeğine ve meslek mensuplarının sorunlarına cevap veren ve bakanlık, yerel yönetimler, üniversiteler, meslek odaları gibi tüm tarafların katılım ve katkısının sağlandığı bir çalışmanın başlatılması gerekmektedir. Bakanlıkça görüş almak üzere iletilen söz konusu taslaklara ilişkin yukarıda açıklanan değerlendirmelerimizle birlikte, Yapı Denetimi Hakkında Kanun Tasarısı taslağına ilişkin ayrıntılı raporumuz yazımız ekinde bilgilerinize sunulmuştur.

  

YAPI DENETİMİ HAKKINDA KANUN TASARISI TASLAĞI HAKKINDA
DEĞERLENDİRME RAPORU

Taslağın 1. Maddesiyle bu kanunun amacının can ve mal güvenliğini sağlamak üzere; plâna, fen, sanat ve sağlık kurallarına ve standartlara uygun kaliteli ve güvenli yapı yapılması için etüt ve proje denetimi ile yapı denetimine ilişkin usûl ve esasları düzenlemek olduğu belirtilmekte ise de, kanunun kapsamı ve diğer maddeleri göz önüne alındığında can ve mal güvenliğinin temininin kamu eliyle değil şirketler eliyle sağlanacağının amaçladığı görülmektedir.

Ayrıca bu maddede  İmar Kanununda değişiklik taslağına paralel olarak yer alan"... plana ..." ibaresi belirsizlik içermektedir. Çoğu zaman üst ölçek planlara uygun olmayan parsel bazında yapılan uygulama imar planı değişikliğiyle planlama ilkelerine aykırı yapılaşmalara yol açıldığı bugüne kadar gerçekleştirilen uygulamalarla sabitken bu ifadenin açık bir şekilde uygulama imar planı olarak belirtilmesi, uygulamadaki belirsizliklerin önüne geçilmesi açısından önem arz etmektedir.

Taslağın kapsama ilişkin 2. Maddede tanımlanan kimi imtiyazlar belirsizliklere neden olacak, çelişkileri içinde barındırmaktadır. Yeterli teknik personeli bulunmayan kamu kurum ve kuruluşlarının ihale mevzuatı çerçevesinde teknik müşavirlik kuruluşlarından hizmet alabileceği düzenlenmektedir. idarelerin yeterli uzman personeli bulunmaması halinde projeleri inceleme işi için teknik müşavirlik kuruluşlarından hizmet satın alabileceği düzenlemesine yer verilmesi, bir nevi kolluk hizmeti sayılan ve kamu eliyle yürütülmesi gereken yapı ruhsatı sürecindeki denetim işinin özel şirketlere yaptırılmasına izin verilmesi, Anayasa ve Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırıdır. Taslak, kapsam dışı bırakmış gibi gözüken yapıları daha sonra 3. madde ile  "..şu koşullarda teknik müşavirlik kuruluşunca gerçekleştirilir" denilerek tüm yapıların denetimini gerçekte teknik müşavirlik kuruluşlarına bırakmıştır.

Ülkemizde yaşanan afetlerde kamu yapılarının önemli ölçüde hasar aldığı ve yıkıldığı bilinmektedir. Kamu yapılarında ciddi bir denetim problemi olduğu açıklıkla ifade edilebilir. Afet anında kullanım amaçları doğrultusunda (okul hastahane gibi) çok sayıda insanın bulunabileceği gibi afet sonrası öncelikli kullanımları gerekmektedir. Kamu yapılarının denetimi ilgili kamu kuruluşunca üstlenilecek ise denetlenecek yapının gerektirdiği sayı ve nitelikte ilgili meslek Odasınca mesleki yetkinliğe haiz olduğu belgelenen denetçi belgeli mimar ve mühendis bulundurması gerektiği açıktır.

Yapı denetim sisteminin Ülkemizin tamamına yaygınlaştığı, ve ihtiyacı karşılayacak sayıda mühendis ve mimar sayısı bulunduğu göz önüne alındığında içinde canlı barındıran her tür yapı ve tesisin mimarlık - mühendislik hizmeti alması gerekmektedir.

Tasarıda, İmar Kanunu 26.maddesinde belirtilen kamu yapıları ile 44. Maddesinde belirtilen Enerji, Sulama, Tabii kaynaklar vb. yapıların denetim kapsamı dışında bırakılması, kamu kurumunun bünyesinde ve inşaatın yapılacağı yerde belirlenen personelin devamlı olarak bulunabilmesi koşuluna tabi kılınmıştır. Bu personel koşulu yerine getirilmediğinde Kamu İhale Kanunu çerçevesinde ihale ile Teknik Müşavirlik Hizmeti alınması esası getirilmiştir. Taslağın birçok maddesi içerisinde bu esas korunmuştur. Ancak bu düzenleme Anayasa Mahkemesi‘nin daha önce İmar Kanunu‘nda yer verilen yeminli mühendislik bürolarına ve su yapılarına ilişkin iptal kararlarında vurguladığı üzere can ve mal güveliğini yakından ilgilendiren yapı inşasında denetimin kamu eliyle yürütülmesinin gerekliliği ile bağdaşmamakta olup Anayasa‘nın 128 ve 129. maddelerine aykırılık içermektedir.

Taslağın tanımlara ilişkin 3. Maddesinde, önceki taslakta olduğu gibi etüd ve proje denetçisi, yapı denetçisi, müellif, müelliflik kuruluşu, teknik müşavirlik kuruluşu gibi tanımlara yer verilirken; öncekilerden farklı olarak "müstakil yapı denetçisi" tanımına yer verildiği görülmektedir. İmar Kanununun 28 nci maddesinde önerilen değişiklik ile paralel yapılan bu düzenlemenin, müşavirlik kuruluşlarının denetlemediği yapıları denetleyebilecek olan "fenni mesuliyet" görevini yerine getirebilecek, bakanlıktan belgeli veya odasınca tescil edilen mimar ve mühendisleri tariflediği görülmektedir.

Mimar ve mühendisler için getirilen "yetkinlik" kavramı ile ne kastedildiği de bilinmemektedir. Taslak bu konuda yasaların açıklık ilkesinden yoksundur. Bu konunun yönetmeliğe bırakılması yasallık ilkesine aykırı olacaktır. Mesleki yetkinliğin değerlendirilmesinde kullanılacak olan standart nedir, bilgi yetkinliği mi, algılama yetkinliği mi, iş yetkinliği mi, etik ve /veya kişisel davranış yetkinliği midir yoksa hepsi midir. Bu konunun Bakanlığın münhasıran taktirine bırakılabilecek bir alan olmadığını, Dünya örneklerine baktığımızda görmek mümkündür.

Bakanlıktan belge alma şartı getirilmesi sonucunda; taslak yasalaştıktan sonra meslek odalarının belgelendirmesi ile hizmet sunan mimar ve mühendisler ya Bakanlıkça hazırlanacak yönetmelikle belirlenecek mesleki yetkinlik koşullarını sağlamaları halinde bu hizmetleri sunabilecekler ya da mevcut durumlarıyla bir iş alanı bulmakta güçlük çekeceklerdir.

Bundan önceki tüm taslaklarda ve çalışmalarda da belirttiğimiz üzere "sürekli mesleki gelişim" Odalarımızca oldukça önemsenen bir husus olup bu konuda Odalarımızın bünyesinde oluşturulan meslek içi eğitim birimleri ile üyelerinin mesleki gelişimlerine yönelik çalışmalar titizlikle yürütülmeye devam edilmekte, hatta kimi zaman Bakanlıkla eşgüdümlü çalışmalar yürütülmektedir. Bu konuda Odalarımızın tüm Türkiye çapında gerek mekansal olarak gerek deneyimli personeliyle örgütlenmiş olduğu bilinmektedir.  İmar ve inşaat faaliyetlerinde görev alan mimar - mühendislerin meslek yaşamları boyunca edinmeleri gereken bilgi ve deneyimlere ilişkin normların ve süreçlerin çağdaş gelişmelere uygun şekilde belirlenip düzenlenmesini sağlayacak Yetkinliğin belgelendirmesi ve sicillerinin tutulması ancak ve ancak meslek odalarınca yerine getirilmesi gereken bir görev olarak ele alınması gerekmektedir.

Teknik Müşavirlik Kuruluşu tanımı dışında getirilen tanımlarla; plan - proje müellifliği üstlenebilecek, kayıtlı olduğu odadan tescilli gerçek kişi (mimar, mühendis, plancı); yine kimlerin kuracağı belirsiz olan ve iş alanı iştigal konusuyla ilgili plan - proje müellifliği üstlenen, ilgili odalardan tescilli tüzel kişi; müşavirlik kuruluşu dışında yapı denetimi yapabilen, ilgili odadan tescilli "müstakil yapı denetçisi" (fenni mesul) gerçek kişi (mimar - mühendis) tanımlanmaktadır. Proje üretim ve denetim sürecini ayrıştıran bu yaklaşım, özdenetim ilkesiyle bağdaşır gibi görünerek İlk bakışta olumlu görünse de aslında mimarlık - mühendislik hizmet alanlarının sadece bir kısmını tarifleyerek belirgin bir kısıtlama getirmektedir. Diğer taraftan müelliflik dahi bireysel olma özelliğini yitirebilecek şekilde "müelliflik kuruluşu" adı altında tüzel kişiliğe dönüştürülmektedir.

Mesleki formasyona sahip mimar, mühendis ve plancıların, bağımsız olarak mesleki hizmet verme alanları bu şekilde kısıtlanırken; öte yandan sınıflandırılması bakanlığın çıkaracağı yönetmeliğe bırakılmış olan ve ülke genelinde yapılaşma sürecinde jeolojik araştırmalardan başlayarak kent planlaması, yapıların plan ve projelerinin hazırlanması, uygulanması ve denetlenmesi konularındaki bütün iş ve işlemler, bakanlıktan alacakları yetki ve sınıflarına göre "Teknik Müşavirlik Kuruluşları"nın eline bırakılmaktadır. Bu şekilde yapılan bir sınıflama, ironik bir biçimde "liberal" bakış açısıyla "fırsat eşitliğini" dahi göz ardı etmesi bir yana, Anayasanın "eşitlik" ilkesine açıkça aykırı görünmektedir.

Keza Teknik Müşavirlik Kuruluşlarının etüt, plan, proje hizmetleri alanında da faaliyet göstermesi, proje müellifliği bürolarıyla haksız rekabete neden olacak, mevcut Yasanın uygulama süreçlerinde sıklıkla şikâyet konusu olan, proje hizmetlerinin Yapı Denetim Kuruluşu çalışanlarınca yapılması ve çoğunlukla da ücret alınmaması sorunu yasallaştırılmış olacaktır. Teknik Müşavirlik Kuruluşlarının bünyesinde etüt ve proje yapabilmesi karşılıklı imzacılığı doğuracağından sakıncalıdır.

Diğer taraftan; büyük sermaye ve çeşitli alanlarda çok sayıda uzman istihdamı gerektiren müelliflik kuruluşların izinlerinin Bakanlıkça verileceği göz önüne alındığında, devlet eliyle yaratılacak bir tekelleşmenin söz konusu olacağını söylemek mümkündür. Bunun sonucu olarak mühendis, mimar ve şehir plancıları sermayeye ve iktidarlara hizmet veren ücretli çalışan haline dönüşecek, müellifler müelliflik kuruluşları ve teknik müşavirlik kuruluşları karşısında var olma savaşı vermek durumuna düşürülecektir.

Kontrol elemanı, iş bitirme belgesi gibi tanımlarda, mühendis ve mimarların, teknisyen, tekniker ve teknik öğretmenlerle aynı kategoride yer alması; tanımlar yapılırken, bu meslek mensuplarının almış oldukları eğitim, mesleki formasyonları göz önüne alınmadan değerlendirildiğini göstermekte olup sakıncalı görünmektedir. Meslek mensuplarına yönelik tanımlamalar yapılırken, mutlak surette mesleki formasyonlarının göz önünde bulundurulması gerekmektedir.

Ayrıca yasa içinde yer alan şantiye şefliği hususuna ise tanımlarda yer verilmediği, kontrol elemanı ve yardımcı kontrol elemanı, şantiye şefi yardımcısı gibi tanımlamaların eksik bırakıldığı görülmektedir.

Taslağın 4. Maddesiyle tanımlanan, Teknik Müşavirlik Kuruluşları‘nın yapabileceği görevler dikkate alındığında; tüm mimarlık ve mühendislik hizmetlerinin tek bir çatı altında toplanması öngörülmekte, böylelikle mimarlık, mühendislik, planlama mesleklerinin "serbest meslek" olma özelliği, daha da önemlisi bağımsız çalışma koşulları ortadan kaldırılmaktadır.

Bu taslağın yasalaşmasıyla mimarlık-mühendislik, planlama bilgisi gerektiren mesleki hizmetlerin meslekten olmayan kişilerin de ortak olacağı teknik müşavirlik kuruluşları tarafından sunulmasının yolu açılarak meslek alanlarının meslekten olmayan kişilerin eline bırakılması söz konusu olmaktadır.

Mevcut düzenlemede bu kuruluşların ortaklarının tamamının mimar ve mühendislere ait olması aranırken bu kanun taslağında teknik müşavirlik şirketlerinin mimar ya da mühendis olmayan ortakları olmasına izin verilmektedir. Bu kuruluşların sunacağı hizmetlerin kapsamı mimarlık mühendislik hizmeti olmasına karşın mimar ve mühendis olmayan kişilerin sahip olacağı şirketler eliyle bu hizmetlerin sunulmasına izin verilmiş olacaktır. Meslek alanlarını meslekten olmayan kişilerin kuracakları sermaye şirketlerinin eline bırakmak Anayasaya uygun olmadığı gibi bilime ve tekniğin gereklerine de uygun değildir.

İş alanının bu denli geniş belirlendiği bu kuruluşların örgütlenmesinin çok kolay olmayacağı açıktır. Büyük sermaye ve çok sayıda ve çeşitli alanlarda uzman istihdamı gerektiren bu kuruluşların izinlerinin de Bakanlıkça verileceği gözetildiğinde, devlet eliyle gerçekleştirilecek bir tekelleşmenin söz konusu olacağını söylemek mümkündür. Taslağa göre, yapı denetimi, teknik müşavirlik kuruluşlarının çok çeşitli çalışma alanlarından yalnızca birisidir. Bu koşullarda teknik müşavirlik kuruluşlarının nama yazılmış sermayesinin çoğunluğunun mimar, mühendis ve şehir plancılarında olması, bu mesleği uygulayan kişiler için hiçbir güvence oluşturmamaktadır.

Diğer taraftan Teknik Müşavirlik Kuruluşlarına neredeyse sınırsız bir yetki tanınırken,