"YAPILARIN YIKTIRILMASINA İLİŞKİN YÖNETMELİK TASLAĞI" ÜZERİNE TMMOB GÖRÜŞÜ BAKANLIĞA GÖNDERİLDİ
6306 Sayılı Kanunun uygulaması kapsamında hazırlanan “Yapıların Yıktırılmasına İlişkin Yönetmelik Taslağı”na ilişkin TMMOB görüşü 25 Eylül 2012 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na gönderildi.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI
Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü‘ne
ANKARA
İlgi: 03 Ağustos 2012 tarih ve B.09.0.AHG.0.14.03.00-010.03/937 sayılı yazınız.
İlgi yazınızla, 6306 sayılı Kanunun uygulaması kapsamında hazırlanan "Yapıların Yıktırılmasına İlişkin Yönetmelik Taslağı"nın incelenerek, varsa uygulamada yaşanan veya yaşanması muhtemel sorunların ve çözüm önerilerinin tarafınıza iletilmesi istenmektedir.
Ülkemizde bugüne kadar yapıların yıkılmasına ilişkin müstakil bir düzenleme olmadığı bilinmekte ve gönderilen yönetmelik tasarısı ile bu eksikliğin giderilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır. Ancak, yıkım süreci salt bir prosedürün tamamlanması değildir. İşçi sağlığı ve iş güvenliği, çevre ile olan ilişkisi, mühendislik, mimarlık ve planlama ilkeleri ile birbirinden farklı mühendislik ilkeleri, bilimsel gereklilikler açısından ele alınmalı ve bu anlayışla düzenleme yapılmalıdır.
Bu nedenle yapıların yıkım sürecine ilişkin mevzuatın düzenlemesi, ilgili diğer ulusal ve uluslararası düzenlemelerle bütünleştirilmesi ve etkin bir şekilde uygulanmasının sağlanması bir gerekliliktir. Ancak, görüş istenilen yönetmelik ülke ihtiyacı açısından değerlendirildiğinde uygulamada yaşanan sorunlara, eksikliklere çözüm olmaktan uzak olup mevcut uygulamalardan daha da geriye düşülme riskini içermektedir. Tasarının ismi genel düzenleme gibi görünse de dayanak maddenin 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanuna yönelik hazırlandığını düşündürmektedir. Yönetmelik taslağı bu haliyle genel ihtiyaca yanıt vermekten uzaktır.
Şöyle ki:
1. Tasarının amaç maddesinde ülke geneline yönelik olduğuna ilişkin bir düzenleme yapılmış olmasına karşın, "Dayanak" maddesinde, bu düzenlemeye karşılık gelen 644 sayılı KHK‘nin 33. Maddesi yeterliyken, yıkılacak yapı ya da yıkım sürecine ilişkin olarak bazı koşul ya da kısıt getiren ilgili diğer ulusal yada uluslararası düzenlemelerden muaf tutan 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanuna da yer verilmiştir. Bu nedenle, dayanak yasa maddesinden 6306 sayılı yasa çıkarılmalı ve İmar Yasası eklenmelidir.
6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun, gerek uluslararası sözleşmeler, gerekse ulusal düzenlemelerle korunması devlet güvencesi altında olması gereken, doğal ve kültürel mirasımızın en önemli parçalarından "taşınmaz kültür varlıkları" açısından oldukça olumsuz unsurları içinde barındırmaktadır. "Dayanak" maddesinde genel düzenleme yetkisi veren KHK dışında, bu Kanuna yer verilmesiyle, her türlü yapının 6306 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesine ve hiçbir kısıt ya da koşula bağlı olmadan yıkım yapılmasına olanak sağlanacaktır.
2. Riskli yapı tanımı yapılmalı, taşınmaz kültür varlığı olanlar için ayrı düzenleme getirilmelidir. 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun bazı bölümlerinin 6306 sayılı Kanunun uygulanmasını engelleyici hükümler içerdiği ve 2863 sayılı Yasa‘nın uygulanmayacağı öngörülmektedir.
Tasarı bu yönden değerlendirildiğinde; 6306 sayılı Yasa uyarınca çıkarılan ve riskli yapıların yıkım süreci ve bu yıkımı yapacak kişilerde aranacak nitelikleri kapsayan bir yönetmelik taslağıdır. Bu taslakta taşınmaz kültür varlıkları ile ilgili hiçbir hüküm yer almamaktadır.
6306 sayılı yasada Riskli yapı tanımında bir sınıflama yer almamıştır. Riskli yapı riskli alan dışında da yer alabilmektedir. Bir yapının riskli olması için saptanan ölçütler taşınmaz kültür varlıkları için geçerli de olsa, bu varlıkların yıkımı için yeterli değildir.
Riskli yapı tanımı içinde Taşınmaz Kültür Varlıkları ayrı bir tanım içinde yer almadığından herhangi başka bir yapı gibi 6306 sayılı yasa ve ilgili mevzuatı hükümlerine tabi tutulmasının yolu açılmaktadır. Bir diğer ifadeyle ülkenin kimliğini toplumun hafızasını oluşturan, evrensel ve ulusal değerlere sahip olan kültür mirasımızın varlığı uygulamacının insafına bırakılmaktadır.
3. Kültürel miras kapsamında olan yapı, yapı grupları ile tarihi ve arkeolojik sit alanlarına ilişkin düzenlemeleri içeren 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununa atıf yapılmalıdır.
4. Güvensiz hale gelen yapı dışında kalan, yıkılacak yapıların niteliğine ve kullanım amacına göre sınıflandırma yapılması, buna göre de ilgili mesleklerin ilişkilendirmesinin yapılması gerekmektedir. Sınıflandırmada yapı niteliği, kullanım amacı tehlikeli, patlayıcı madde üretim tesisleri, kimya sanayi gibi sanayi tesisleri, çelik konstrüksiyon, kültürel doğal miras açısından konumu ve niteliğine ilişkin düzenlemelere yer verilmelidir.
5. Kamu yapılarına ilişkin düzenleme yapılmalıdır. Kamu ortak kullanımında olan yerler, binalar ile mülkiyeti kamuya ait olan kamu yararına yönelik kullanılan yapıların yıkılmasına ilişkin değerlendirme de sadece yapının fiziki nitelikleri değil, toplumsal hafıza, topluma kattığı değer, inşa edildiği dönemi temsil etme gibi nitelikleriyle birlikte yüklendiği fonksiyonun kamu yararı kavramı açısından değerlendirilmesine de yer verilmelidir.
6. Yıkım süreci tanımlanmalıdır. Bina yıkımında, noktasal proje temelli değil bütüncül plan esas alınmalı, imar planı kararlarına atıf yapılmalıdır.
7. Yıkım sürecinin mühendislik ilkeleri, bilimsel gereklilikler doğrultusunda gerçekleştirilebilmesi için yıkılacak yapının yıkım sürecinde görev alacak ilgili disiplinlerin tanımı yapı sınıflamasına göre yapılmalıdır.
8. Yıkım projelerini hazırlayan ve imzalayan ilgili meslek odasından sertifikalı Proje Müellifi tanımı getirilmelidir.
9. Proje içeriğinin ne olduğu açıkça yazılmalıdır. Yıkım ile birlikte söküm tanımlaması da yapılmalıdır.
Sonuç itibariyle, insan hakları ve tüm evrensel hukuk normlarından vareste kılınan, iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi önüne götürülen 6306 sayılı Kanunun bu yönetmeliğe dayanak yapılmaması gerekmektedir.
Her ne kadar yıkım sürecine ilişkin bir düzenlemeye ihtiyaç duyulsa da hazırlanan taslağın Türkiye gerçekleri ile de örtüşmeyen bir yaklaşımla ele alınmış olduğunu; hem toplum, hem yapılı çevre hem de doğal çevre üzerinde yol açacağı zararların tahmin edilenlerin çok üstünde olacağını söylemek mümkündür.
Bilimsel bilgiyi, meslek etiğini, katılımcı uygulamaları, disiplinler arası çalışmaları, mesleki yetkinlikleri, sivil toplumun hak ve özgürlüklerini göz ardı eden bu düzenlemeler; çağdaş normlar içerisinde değerlendirildiğinde son derece yetersiz görünmektedir. Sadece kurum ve kuruluşlar arasında değil, toplum içerisinde de çok ciddi kavram ve uygulama karmaşası yaratacak, bunun da ötesinde toplumsal eşitsizlik ve adaletsizliklere yol açabilecek bu düzenlemelerin bağlı olduğu kanun ile birlikte bu koşullarda uygulanması, gerçeklikten uzak olacak ve amaçlanandan tamamen farklı sonuçları doğuracaktır.
Bu nedenle, tüm bu süreçlerde mühendislik disiplinleri yanında, şehir ve bölge planlama, mimarlık, sosyal bilimler, sağlık bilimleri gibi farklı disiplinlerin de katılımı gerekmekte, aynı şekilde çevre ile olan bağlantısı göz ardı edilmeden halkın katılımı ile çevre etki analizleri yapılmalı ve meslek odalarının da bu süreçte yer alması sağlanmalıdır.
Bilgi ve gereğini arz ederiz.
Saygılarımızla.
N.Hakan GENÇ
Genel Sekreter