CİNSİYET AYRIMCILIĞI HAKKINDA

 

Cinsiyet ayırımcılığı, genel anlamda bireylere cinsiyetlerinden dolayı toplumda adaletsiz bir şekilde davranılmasıdır.

 

Bu anlamda cinsiyet ayırımcılığı bireyin insan haklarından tümüyle yararlanmasını engelleyen sosyal açıdan yapılandırılmış cinsiyet rolleri ve normlarına dayalı olarak herhangi bir ayırıma, dışlanma ya da kısıtlamaya maruz kalmasıdır. Cinsiyet ayırımcılığı, kaynaklara ve fırsatlara ulaşmada eşitsizlik, şiddet, temel hizmetlerden yararlanmada yetersizlik, çalışma yaşamı ve siyasette kadının sınırlı olarak yer alması ve kadınlarla erkekler arasındaki kişisel ilişkilerdeki güç dengesizliği hususlarıyla yakından ilişkilidir.

 

Dolayısıyla cinsiyet ayırımcılığı; toplumda kadınların temel hizmetlerden yoksun olması, fırsatlara ve kaynaklara sahip olmada erkeklere oranla eşit olmayan koşullar yaşaması, şiddete uğraması, siyasette ve çalışma yaşamında düşük oranlarda temsil edilmesi biçiminde tanımlanmaktadır.

 

Kadınların günlük yaşam faaliyetlerine tam ve özgür bir şekilde katılma olanağından yoksun olmalarına neden olan cinsiyet ayırımcılığının kapsamına; karar mekanizmalarına katılamama, kamusal olanaklardan yararlanamama, sağlıksız koşullarda yaşama, uygun konut sahibi olamama, çalışma yaşamında engellerle karşılaşma, işyerinde taciz ya da haksızlığa uğrama ile sendikaya üye olamama ve sendikal faaliyetlere katılamama gibi çeşitli konular girmektedir.

 

Cinsiyet ayırımcılığı, doğrudan ve dolaylı cinsiyet ayırımcılığı olmak üzere iki biçimde ortaya çıkmaktadır.

1.Doğrudan cinsiyet ayırımcılığı, bir bireyin bir kadına cinsiyetini esas alarak bir erkeğe

davrandığı ya da davranacağından daha olumsuz davranması veya daha az olumlu davranmasıdır.

2. Dolaylı cinsiyet ayırımcılığı ise biçimsel olarak eşitlikçi gözüken davranış veya uygulamaların sonradan kadın üzerinde ayırımcı etkiler yaratmasıdır.

 

Cinsiyet ayrımcılığı aile yaşamından, eğitim hayatına, sosyal yaşamdan iş hayatına kadar birçok yerde ve şekilde ortaya çıkmaktadır.

 

Eğitim sisteminde cinsiyet ayırımcılığı, bireylerin cinsiyetleri yüzünden eğitim olanaklarından yoksun kalması biçiminde ortaya çıkmaktadır. Geçmişte, geleneksel olarak sosyalleşme sürecinde erkek çocuklarının eğitim alıp, iş sahibi olmaları bir sosyal değer olarak aktarılmışken; kızların evde kalıp ev işleriyle ilgilenmesini teşvik eden eğitim sistemi oluşturulmuştur. Bu doğrultuda, erkekler kızlardan daha iyi ve daha uzun süreli eğitim alabilmişlerdir.

 

Günümüzde, eğitim sisteminde kız ve erkek öğrenciler arasında doğrudan ayırımcılığın önemli ölçüde giderildiği belirtilmektedir. Kültürel beklentilerin değişmesi ve ayırımcılığa karşı olan yasaların önündeki engellerin aşılmasıyla büyük gelişmeler sağlanmıştır. Bununla birlikte, uygulamada bu ayırımcılık türünün hala devam ettiği söylenebilmektedir. Örneğin, kızlar toplumsal cinsiyet rolleriyle yükseköğrenimdeki seçimlerine yönlendirilmektedir. Bu bağlamda kız öğrencilerin yükseköğrenimdeki tercihlerinde kadın meslekleri olarak nitelendirilen öğretmenlik ve hemşirelik gibi meslekler ön plana çıkmakta, bilgi teknolojisi, elektronik mühendisliği gibi teknik bölümlere ise daha az yönlenmektedir.

 

 

Çalışma yaşamı açısından cinsiyet ayırımcılığı, işin yapılmasında etkisi olmamasına rağmen, kadınların cinsiyetlerinden dolayı çalışma yaşamında dışlanması ve bunun sonucunda işyerindeki güç, tatmin düzeyi ve gelirin erkekler arasında paylaşılması anlamındadır. İşyerinde cinsiyet ayırımcılığı; eğitimde, iş bölümünde, ücretlendirmede kadın ve erkeğin yaptıkları işle değil, cinsiyet temeline dayanarak işleme tabi tutulmasıdır. Ayırımcılık, aynı iş için farklı ödeme yapılması biçiminde olabileceği gibi, eşit verimliliğe sahip bireylerin farklı ücret düzeyine karşı gelen farklı işlere sahip olmaları şeklinde de meydana gelebilmektedir.

 

Pek çok toplumda meslekler yatay olarak katmanlaşarak “kadın işi “ ve “erkek işi” olarak ikiye ayrılırlar.

Genel olarak; “kadın işi” düşük statülü ve düşük ücretli, geçici, güvencesiz olan niteliksiz işlerden, buna karşı “erkek işi” yetki ve sorumluluk gerektiren, yüksek ücretli, sürekli, güvenceli olan nitelikli işlerden oluşmaktadır.

 

İşten çıkarılmalarda; aile reisinin erkek olarak düşünülmesi ve evi geçindirme rolünün erkeğin görevi olarak görülmesi gibi birçok nedenlerle, ekonomik kriz dönemlerinde öncelikle kadın çalışanlar tercih edilmektedir.

 

Kadınların birçok alanda ikinci plana atıldığı ve çoğu zaman aile hayatının gerek ve sorumluluklarından dolayı iş hayatındaki engelleri de göz önünde bulundurursak, iş yerinde psikolojik taciz yani mobbinge en çok kadınların maruz bırakıldığını söylememiz de mümkündür.

 

Mobbing; İşyerlerinde bir veya birden fazla kişi tarafından diğer kişi ya da kişilere yönelik gerçekleştirilen, belirli bir süre sistematik biçimde devam eden, yıldırma, pasifize etme veya işten uzaklaştırmayı amaçlayan; mağdur ya da mağdurların kişilik değerlerine, mesleki durumlarına, sosyal ilişkilerine veya sağlıklarına  zarar veren; kötü niyetli, kasıtlı, olumsuz tutum ve davranışlar bütünüdür.

 

19 Mart 2011 tarihinde yayınlanan “İşyerlerinde Psikolojik Tacizin  (Mobbing) Önlenmesi” konulu bir Başbakanlık Genelgesi ile bu sorun kamusal politika alanına taşınmıştır.

 

Bir diğer sorun ise; günümüzde hala başarılı birçok kadının kariyerinde cam tavan denilen engellerle karşılaşabilmesidir. Aynı beşeri sermaye donanımına sahip olan kadın ve erkeğin aynı meslekte farklı iş pozisyonlarında yer alması dikey katmanlaşma olarak tanımlanmaktadır. Bugün kadınların sosyal ve ekonomik yaşamda aldıkları roller artmış olmasına rağmen üst yönetim kademelerine erkekler kadar ulaşamadıkları ve terfi ayrımcılığına maruz kaldıkları görülmektedir. Cinsiyete dayalı mesleki ayrımcılık konusu olan terfi ayrımcılığı cam tavan kavramı ile açıklanmaktadır. Türkiye’de seçilmiş mesleklere göre istihdamın cinsiyet oranının, üst yönetim kademelerinde oldukça düşük olması bir cam tavan probleminin yani öğrenilmiş çaresizlik olduğunu göstermektedir.

 

Cinsel taciz ise bir kişinin kendi isteği dışında cinsel içerikli tekliflere, şakalara, hakaretlere ve/veya bunları içeren görsel, sözlü ya da fiziksel davranışlara maruz kalmasıdır. Cinsel taciz erkek egemen toplumlarda tüm kadınları etkileyen önemli bir sorundur. Ataerkil kültürlerin yarattığı bir sorun olarak cinsel saldırı ve taciz, yaşamın her alanında, yolda, sokakta, evde ve işyerinde görülebilmektedir.

 

Çalışma yaşamında kadınların karşılaştıkları en büyük sorunlardan biri olan cinsel saldırı ve taciz;

 

• Kadınları çalışma yaşamından uzak tutar,

• İş yaşamında tutunmalarını ya da yükselmelerini önler,

• Sadece kadınlara özel görünen iş alanlarına yoğunlaşmalarına neden olur.

 

Cinsel saldırı ve taciz iki şekilde gelişebilir;

 

• Ya fiziksel bir temas şeklinde ki buna cinsel saldırı denir.

• Ya da bedensel temas olmadan, söz ve tavır yoluyla ki buna da cinsel taciz denir.

 

Cinsel saldırı ve taciz öncelikle bir suçtur. Kadının insan haklarının ihlalidir. Hem de ayrımcılık suçudur. Hem de çalışma hakkının ihlalidir. Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) cinsel taciz suçunu tanımlayan 105. maddenin gerekçesi cinsel tacizi “kişinin vücut dokunulmazlığının ihlali niteliği taşımayan cinsel davranışlar” olarak tanımlamaktadır.

 

Kadınlara yönelik ayırımcılık sorunun çözümünde öncelikle sorunun içeriğini anlama düzeyi geliştirilmeli, daha sonra çözüm için neyin yapılması gerektiğine karar verilmelidir. Ancak, bu sonuçlara ulaşmak için birlikte hareket edilmedikçe ve siyasi eyleme girişilmedikçe önemli bir adım atılması olanaksızdır. Bu noktada, sosyolojik analiz ve sosyal eylem önem kazanmaktadır. Nihayet, cinsiyet ayırımcılığının sadece ayrımcılığa uğrayan gruba yönelik olmaktan çok toplumun bütününe yönelik bir sorun olduğu göz önünde bulundurularak mücadele edilmelidir.

 

Bu nedenlerle TMMOB 1. Kadın Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları Kurultayı’nda alınan karar uyarınca, TMMOB 40. Olağan Genel Kurul Kararı ile cinsiyet ayrımcılığının, taciz ve mobbingin takip edilmesi, hukuksal ve psikolojik destek gerektiği durumlarda kadın örgütleri ve diğer demokratik kitle örgütleriyle işbirliği içerisinde çalışılarak çözümlerin üretilmesi amacıyla; 42. Dönem TMMOB Yönetim Kurulu’nun 15.11.2013 Tarih ve 314 Sayılı kararı ile yürürlüğe giren TMMOB Cinsiyet Ayrımcılığı Takip Sekreteryası Kuruluş ve Çalışma Yönergesi uyarınca TMMOB Cinsiyet Ayrımcılığı Takip Sekretaryası oluşturulmuştur.