TMMOB 4. KADIN SEMPOZYUMU AÇILIŞ KONUŞMALARI

TMMOB Kadın Çalışma Grubu Başkanı Buket ÇELİK’in açılış konuşması;

"Sayın Birlik Başkanım,

Sayın Birlik Yönetim Kurulu Üyeleri,

Sayın Odalarımızın Yöneticileri,

Sayın İl Koordinasyon Kurulları,

Değerli konuşmacılar ve katılımcılar,

Sevgili Öğrenciler,

Değerli Basın Üyeleri,

TMMOB’nin cesur yürekli, aydınlık yüzlü kadınları,

Sizleri TMMOB Kadın Çalışma Grubu ve şahsım adına selamlıyor ve hoş geldiniz diyorum.

Anayasal ve İnsan haklarımızın sürekli ihlal edildiği, , hukuksuzluğun, kadın cinayetlerinin şiddetin ve rant uğruna doğa talanının arttığı, kadınların taleplerinin yok sayıldığı seslerinin kısılmaya çalışıldığı karanlık günlerden geçiyoruz.

Ne yazık ki, yaşamımızın her alanını kuşatan pandemi iktidarın ekmeğine yağ sürdü eteklerindeki taşları birer birer döktüler ve o gerici zihniyetleriyle yapmak isteyip de toplumsal muhalefetin baskısıyla yapamadıkları ne varsa teker teker gündeme taşıdılar.

Pek çok kentte kadın danışma ve dayanışma merkezleri kapatıldı, anti demokratik dernekler yasası değişiklikleri ile örgütlenme özgürlüğü kısıtlandı yetmedi üniversitelerdeki LGBTİ kulüplerine bile el attılar, kapattılar.

Daha sayalım mı?

İstanbul Sözleşmesinin Cumhurbaşkanı tarafından feshedilmesinden sonra Hakimler ve Savcılar Kurulu'nun 6284 sayılı yasayı "esnek" uygulama kararı ile "kısmi koruma"nın ortadan kalkması nedeniyle artan kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüz vakaları…

Diyanet İşleri Başkanının  "tüm kötülük ve salgın hastalıkların eşcinsellikten kaynaklandığı” yönünde açıklamasıyla artan LGBTİ bireylere yönelik hak ihlalleri… Ve sayamadığım pek çok antidemokratik söylem ve eylemler.

Değerli katılımcılar,

TMMOB 1. Kadın Sempozyumu’muzda ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ni tartışmıştık. 2.Kadın Sempozyumu’muzda ‘Mesele Kadın Olmak’ dedik. 3. Kadın Sempozyumumuzda ‘Kent, Kadın, Kriz’  konularını ele aldık. Bugün 4.sünü gerçekleştireceğimiz sempozyumumuzda da “İstanbul Sözleşmesi’nden Vazgeçmeyeceğiz” diyoruz.

Gönül isterdi ki; etkinliğimizi yan yana, omuz omuza birbirimizin gözünün içine baka baka gerçekleştirelim. Ama ne yazık ki, bir yılı aşkın bir süredir yaşamakta olduğumuz küresel salgın buna izin vermedi. Umuyorum bir sonraki etkinliğimize kadar hepimizi bezdiren bu salgın sona erer ve birbirimize korkusuzca dokunabilir, sarılabilir hale geliriz.

Sevgili dostlar,

11 Mayısta 10. Yaşını kutlayacak olan, toplumsal cinsiyetin tanımını yapan ilk uluslararası sözleşme olma niteliğindeki, İstanbul Sözleşmesi siyasi çıkarlar uğruna, bir gece yarısı millet iradesi yok sayılarak, Cumhurbaşkanı kararı ile tek taraflı feshedildi. Genelgenin yayınlandığı 20 Mart 2021 tarihinden bugüne tepkilerimizi meydanlarda verdik, haykırdık. Yok hükmündeki bu karara ilişkin, örgütümüz de dâhil pek çok STK, meslek örgütleri, sendikalar, partiler Danıştay’a dava açtı. Ancak yine hukuk çiğnenerek, Danıştay kararı bile beklenmeden, yine bir gece yarısı genelgesiyle, 1 Temmuz 2021 tarihinde sözleşmeden çekileceğimiz bildirildi.

Son bir yıldır tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizi de çok ağır bir şekilde etkileyen pandemi sürecinde iş kaybı, fazla mesai, ev içi yükü artarken, kadına yönelik şiddetin, kadın cinayetlerinin sistematik olarak arttığı görülmektedir. Yok hükmündeki fesih kararından sonra Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre Mart ayında 28 kadın cinayeti işlenmiştir. Bunlardan 19’u şüpheli ölümdür. Nisan ayında ise, 16 kadın katledilmiş olup, 14’ü şüpheli ölümdür. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa halen yürürlükte olmasına rağmen, karakollar şiddet vakalarında şikayet kabul etmemekte, hakimler tedbir kararı alınması yönündeki talepleri reddebilmektedir.

Bizler kadın cinayetlerinin politik olduğunu biliyoruz.

GÜN sorunların yalnızca suretlerine karşı değil, esasına karşı da mücadele günüdür.

Evet, İstanbul sözleşmesinden vazgeçmiyoruz. Ama sadece bu yetmez. Toplumsal cinsiyetten kaynaklı her tür ayrımcılığı reddediyoruz.

Örneğin, tarafı olduğumuz Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 100 no’lu Sözleşmesi der ki ‘Erkekler ve Kadınlar Eşit İşlerde, Eşit Ücret ve Sosyal Haklara Sahiptir’. Tarafı olduğumuz sözleşmenin uygulanmasını istiyoruz. İş bölümünün cinsiyete değil, liyakata dayalı olmasını istiyoruz.

Örneğin, 25 Haziran 2021 tarihinde yürürlüğe girecek olan, çalışma yaşamında zorbalık ve tacize maruz kalan herkesi korumayı ve güçlendirmeyi hedefleyen ILO’nun 190 nolu sözleşmesinin Türkiye tarafından da imzalanmasını ve uygulanmasını istiyoruz.

Şimdi susma zamanı değil, mücadele zamanı!

Biz TMMOB’Lİ KADINLAR BİLİYORUZ

İstanbul Sözleşmesi YAŞATIR!

CEDAW Kadına Yönelik Her Türlü Ayrımcılığı ENGELLER!

6284 Sayılı yasa KORUR!

Ve diyoruz ki hayatın her alanında koruyucu kanunların tam olarak uygulanması için takipçisi olacağız.

Anayasal ve insan haklarımızı korumak için, cumhuriyet değerlerini korumak için, emekten, eşitlikten, özgürlükten, laiklikten yana bir dünya için, kadın erkek omuz omuza verdiğimiz mücadelemizde UMUTLA DİRENÇ, UMUTLA MÜCADELE YAN YANA…

Sözlerime son verirken, TMMOB 4.Kadın Sempozyumu’nun düzenlenmesinde emeği geçen Kadın Çalışma Grubu’muza, değerli görüşleri ile sunumlarını yapacak olan konuklarımıza ve desteklerini esirgemeyen tüm kadın ve erkek yol arkadaşlarımıza çok teşekkür ediyor, sempozyumumuzun başarılı geçeceği inancı ile sizleri saygı, sevgi ve dayanışmayla selamlıyorum.    

KANATLARDA BARIŞ

AVUÇLARDA EMEK

GELECEK BİRLİKTE ÖRÜLECEK

TMMOB Yürütme Kurulu Üyesi A.Ülkü KARAALİOĞLU’nun açılış konuşması;

"Değerli Meslektaşlarım, Sevgili Dostlar

Öncelikle hepinizi Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu adına sevgi, saygı ve dostlukla selamlıyorum. Bu yıl 4.sünü düzenlediğimiz TMMOB Kadın Sempozyumuna hepiniz hoş geldiniz.

TMMOB Yönetim Kurulu olarak; Sempozyumun gerçekleşmesi için büyük emek harcayan TMMOB Kadın Çalışma Grubu’na ve davetimizi kırmayıp gelen, değerli bilgi birikimlerini bizlerle paylaşacak olan çok kıymetli sempozyum konuşmacılarımıza çok teşekkür ediyoruz.

Değerli arkadaşlar,

Bir buçuk yıldan bu yana tüm dünyada etkisini gösteren salgın hepimizin hayat biçimini, çalışma biçimini, insan ilişkilerini kökünden değiştirdi. Bu sürecin yönetiminde bizler ne kadar başarılı olduysak devletler de o kadar başarısız oldu. Yaşadıkları çaresizliği, paniği hep birlikte gördük.

Sadece bunu da değil,

Sermayedarların, salgınla boğuşan emekçilerin sırtından daha fazla kazanabilmek için insanlık dışı çalışma koşulları dayatmalarını gördük.

Halk kitleleri yoksullaşırken, işsizleşirken, güvencesizleşirken bir avuç zenginin kendi servetlerini nasıl artırdığını gördük.

Kod 29’la işten atılmaları gördük.

Hiç kuşkusuz pandeminin olumsuzluklarından en çok biz kadınlar etkilendik. Bir yandan zaten var olan ekonomik krizin salgın koşullarıyla daha da derinleşmesi diğer yandan ev içindeki gündelik işlerin ve bakım hizmetlerinin artması, toplumsal cinsiyet rollerinin daha da pekişmesine ve işgücünün dışına itilmemize neden oldu.

Araştırmalar sadece bir yılda, 500 bin kadının ev içi hizmetler nedeniyle ücretli çalıştığı işlerden ayrılmak zorunda kaldığını gösteriyor.

Ekonomik durgunluk, iflaslar, borçlanma ve yoksullaşmayla büyüyen kriz dalgası, pandemi dönemiyle birlikte kalıcı bir hal kazandı. Borcunu ödeyemeyen, geçimini sağlayamayan insanların aileleriyle beraber intihar ettiklerine dair haberler yansıyor basına. Esnafın, çiftçinin, işçinin dayanabilecek durumu kalmadı. İnsanlar karnını doyurabilmek için akşam pazarlarından, marketlerin arka kapılarından meyve sebze toplar hale geldiler.

Siyasi iktidar ise yaşanan bu kahredici sorunları çözebilecek hiçbir somut adım atmıyor. Adım atmadığı gibi de kendi ürettikleri veriler üzerinden kurdukları pembe tablolarla insanları kandırmaya çalışıyor.

Ülkemizde artık iki ayrı dünya, iki ayrı hayat yaşanıyor. Sarayın gerçeği ile halkın gerçeği… Ve bu iki gerçeklik arasındaki uçurum giderek derinleşiyor.

Halkına sırtını dönmüş her iktidarın yaptığı gibi bu iktidar da başta muhalifler olmak üzere konuşan, sesini yükselten, itiraz eden tüm kesimlere yönelik baskının ve zorbalığın şiddetini artırıyor.

Tazminatını almak için Ankara’ya yürümek isteyen maden işçilerinin önü kesiliyor. Toprağına sahip çıkmak için direnen köylüler yerlerde sürükleniyor. İkizdere’de taş ocağına itiraz eden yaşlılar jandarma şiddetiyle karşılaşıyor.

Basın açıklaması yapmak isteyen kamu emekçileri dağıtılıyor. Öğrenciler coplanıyor. Sanatçılar yargılanıyor. Sosyal medya paylaşımı yapanlar yargılanıyor.

Şiddetsiz bir dünyada eşit biçimde yaşamak isteyen biz kadınlar saldırıya uğruyoruz. Sokağa çıkan herkes, sesini yükselten her kesim teröristlikle, bölücülükle suçlanıyor.

İşte tam da bu iklimde pandemi koşullarını fırsata çevirmeye çalışan iktidar uzunca bir süredir rahatsız olduğu İstanbul Sözleşmesi’ne dikti gözünü.

Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan; şiddetin, kadın erkek eşitsizliğinin ve kadınlara karşı yapılan ayrımcılığın uluslararası hukuk kurallarına göre bir yaptırımı olması gerekliliğinin vurgulandığı; şiddetle mücadelede bağımsız bir izleme mekanizmasına sahip ve yaptırım gücü olan ilk sözleşme olma niteliğindeki İstanbul Sözleşmesi önce iktidara yakın bazı medya organları tarafından hedef haline getirildi ve sonrasında da Cumhurbaşkanlığı kararı ile feshedildi.

Açıktır ki sözleşmeden çekilme, ülkemizdeki yaygın şiddet ve vahşeti artıracak güçlü bir teşvik unsurudur.

Bildiğiniz üzere örgütümüz TMMOB tarafından İstanbul Sözleşmesinin feshine ilişkin “Cumhurbaşkanı Kararı”nın yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle dava açıldı.

Bu noktada her türlü baskıya ve zora rağmen alanları terk etmeyen mücadeleyi asla bırakmayan tüm kadınlara bir selam gönderiyoruz. Eşit, özgür, demokratik, uygar bir ülkede yaşamak isteyen herkesi -kadın-erkek ayrımı gözetmeksizin herkesi- sözleşmeden çekilme kararına karşı çıkmaya ve bu kararın bir an önce geri çekilmesi için mücadeleyi büyütmeye davet ediyoruz.

Değerli meslektaşlarım,

 “Kadınlar örgütlü TMMOB daha güçlü” şiarıyla yola çıkan TMMOB, 90’lı yılların başından beri bünyesinde oluşturduğu kadın komisyonları aracılığıyla, MMŞP kadın üyelerinin cinsiyetlerinden kaynaklı olarak maruz kaldıkları her türlü ayrımcılığa karşı yürüttükleri mücadeleye omuz vermektedir.

Siyasi iktidarın eğitim, çalışma yaşamı, istihdam vb. toplumsal yaşamın tüm alanlarında gerici politikalarını biz kadınlar üzerinden yürüttüğü ve kazanılmış haklarımızı dahi elimizden almaya çalıştığı bu dönemde örgütlü kadın çalışmalarının önemi bir kat daha artmaktadır.

Hep söyledik, yine söylüyoruz; bu süreç, kadın hakları açısından ciddi bir geriye düşüş sürecidir. Kadına karşı ayrımcılık, sömürü, şiddet ve eşitsizliğin normalleştirilmeye çalışıldığı bu karanlık dönemde, kadını hiçleştiren bu politikalara, kader haline getirilen dayatmalara karşı durmak için, toplumsal ve sınıfsal temellere dayanan örgütlü bir kadın mücadelesine her zamankinden daha çok ihtiyaç vardır.

Biliyor ve inanıyoruz ki, gün boyunca yürüteceğimiz her tartışma, TMMOB örgütlülüğündeki kadın mühendis, mimar ve şehir plancılarının dayanışmasını güçlendirecek, haklı isyanımızı ve mücadelemizi büyütmek için bizlere güven ve cesaret aşılayacaktır.

Eşit ve özgür bir ülkede yaşayabilmek için, emeğimizden, bedenimizden, kimliğimizden elini çekmeyen iktidara karşı, eşit ve özgür yarınlar için sözümüzü her yerde söylemeye ve mücadelemizi büyütmeye devam edeceğiz.

TMMOB Yönetim Kurulu adına bir kez daha hepinizi saygıyla selamlıyor ve Sempozyumun başarılı geçmesini diliyorum.

 Dostlukla ve dayanışmayla…"