21. MÜHENDİSLİK DEKANLARI KONSEYİ TOPLANTISI/27-28 EKİM 2010/KKTC
Mühendislik Fakültelerinin Çok Değerli Dekanları
Hepinizi TMMOB Yönetim Kurulu adına saygıyla, sevgiyle, dostlukla selamlıyorum.
Hepiniz, TMMOB‘yi tanıyor, biliyorsunuz ama ben konuşmama başlarken Birliğimiz hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, 6235 sayılı Yasayla 1954 yılında kurulmuştur. Birliğimize, Çevre, Elektrik, Fizik, Gemi Makinaları İşletme, Gemi, Gıda, Harita ve Kadastro, İnşaat, Jeofizik, Jeoloji, Maden, Makina, Metalurji, Meteoroloji, Kimya, Orman, Petrol, Tekstil, Ziraat Mühendisleri Odaları ile Mimarlar Odası, Peyzaj Mimarları Odası, İç Mimarlar Odası ve Şehir Plancıları Odası bağlıdır. Üye sayımız bugün 370.000‘e ulaşmıştır. Kamu çalışanı hariç, mühendislerin, mimarların, şehir plancılarının mesleklerini yapabilmeleri için ilgili odasına üye olmaları yasal zorunluluktur.
TMMOB, mesleki, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda ülkemizdeki mühendisleri, mimarları ve şehir plancılarını temsil etmek, onların hak ve çıkarlarını halkımızın çıkarları temelinde korumak ve geliştirmek, mesleki, sosyal ve kültürel gelişmelerini sağlamak ve mesleki birikimlerini toplum yararına kullanmalarının zeminini yaratmakla yükümlüdür. Bu amaçla, TMMOB mesleki alanlarıyla ilgili gelişmelerin ve politikaların sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel boyutlarını derinlemesine kavramak, yorumlamak ve toplumu bilgilendirmek zorundadır. Bu nedenle de TMMOB, bu politikaların toplum yararına düzenlenmesi için öneriler geliştirir, bunların yaşama geçirilmesi için mücadele eder ve bunların gereği olarak en genel anlamda bağımsız ve demokratik bir Türkiye‘nin yaratılması yönündeki çalışmalarını bütünsel bir anlayışla ve etkinleştirerek sürdürür. TMMOB bu çalışmalarını bilimin ve tekniğin ışığında, bilim insanlarının yol göstericiliğinde ve 50 yılı aşkın geçmişinin birikimi ile yürütmeye kararlıdır.
TMMOB kendi iç hukukuyla yarattığı ilkeleri ile çalışmalarını yürütür. Bu ilkelere göre,
TMMOB ve bağlı Odaları;
Mesleki demokratik kitle örgütüdür. Demokrat ve yurtsever karakterdedir. Emekten ve halktan yanadır. Anti-emperyalisttir, Yeni Dünya Düzeni teorilerinin, ırkçılığın ve gericiliğin karşısındadır. Siyasetin dar anlamını aşar, yaşamın her olayını siyasetle ilişkili görür. Barıştan yanadır. İnsan hakları ihlallerine karşıdır, insanlık onurunun korunmasından yanadır. Örgütsel bağımsızlığını her koşulda korur, gücünü sadece üyesinden ve bilimsel çalışmalardan alır. Meslek ve meslektaş sorunlarının, ülkenin ve halkın sorunlarından ayrılamayacağını kabul eder. Politikanın oluşturulmasında ve uygulanmasında demokratik merkeziyetçi yöntemleri uygular. Karar alma süreçlerinde demokratik ve katılımcıdır. Bağlı Odaları ile birlikte mühendis, mimar ve şehir plancılarının meslek alanlarını düzenler, üyesinin ve halkın çıkarlarını korur. Sanayileşme ve demokratikleşme alanlarında durum tespitleri yapar, politikalar ve çözüm önerileri üretir. Ülkenin demokratikleşmesi için çaba sarf eder. Kamuoyu oluşturmaya yönelik çalışmalar içinde tartışmasız yer alır. Demokratik Kitle Örgütleri ve sivil toplum örgütleri ile ilkeli ve demokratik işbirliği içerisindedir.
Değerli Katılımcılar
Hepimiz biliyoruz ki; mühendislik, bilim ve teknolojiyi insanla buluşturan bir meslek. Bizim örgütümüz TMMOB; odağında, öznesinde insanın olduğu bir mesleğin uygulayıcılarının örgütü. İnsan odaklı olmasından dolayı, bizim mesleğimiz onurlu bir meslek ama bir o kadar da sorumlulukları olan bir meslek. Dolayısı ile bu mesleğin örgütünün, TMMOB‘nin de sorumlulukları ona göre fazlalaşıyor.
Biz, sorunlarımızın, toplumun ve halkın sorunlarından ayrı tutulamayacağını biliyoruz. Sıkıntılı, sancılı, sorunlu bir ülkede yaşıyor olmanın tüm sonuçları mühendis kimliğimizle birlikte, yurttaş kimliklerimiz dolayısı ile yine bizi buluyor. Bunun için yazdıklarımızın sonunda, kamuoyuna duyurularımızın sonunda mutlaka "Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz" diyoruz.
Değerli Katılımcılar
Bilindiği gibi, "eğitim" terimi meslek eğitimini veya kültürel ya da sosyo-kültürel bir hareket olarak kabul edilen öğrenme etkinliklerinin niteliğini belirtir. Dolayısıyla üniversitelerde verilecek eğitimin belirli bir amaca hizmet etmesi ve kişiye, hem kendisine hem de topluma yararlı olmasını sağlayacak donanımı kazandırması beklenir. Anayasa ve yasalarda yükseköğrenime dair öngörülen amaç da budur. Yükseköğretimin bu amacı sağlayacak şekilde, ülkenin ihtiyaçları doğrultusunda planlanması gereklidir.
Ancak ülkemizdeki duruma bakılacak olursa; toplumun ihtiyaç ve beklentileri ile üniversitelerimizde verilen eğitimin uyumlu olduğunu söylemek mümkün değildir. Ülkemizdeki yükseköğrenim sistemi incelendiğinde, gerek kurum gerek disiplin sayısı açısından bir planlamanın ve bilimsel ölçütlerin göz önüne alınmadığı görülmektedir.
Halen ülkemizde farklı adlar altında 150‘nin üzerinde fakültede mühendislik eğitimi verilmektedir. Her yıl mühendislik fakültelerine 60 binin üzerinde yeni öğrenci kaydolmaktadır. Her yıl alınan öğrenci kadar mezun verildiğini varsayarsak yılda ortalama 60.000 yeni mühendis iş hayatına atılıyor demektir. Oysa, meslek alanında var olan işsizlik çok yüksek boyutlardadır. Üniversite diplomasına sahip kişilerin birçoğunun ya iş bulamadığını ya da eğitimini aldığı dalda çalışmadığını görüyoruz. Hal böyle iken bilimsel gereklere ve ülke gerçeklerine göre değil sadece subjektif nedenlerle fakülteler açılması, sonuçları itibariyle kolay çözülemeyecek sorunlar ve tahribatlar yaratmaktadır.
TMMOB‘ye kayıtlı üye sayısı 2009 sonu itibariyle 370.000‘i aşmıştır. Bu rakama kamuda çalışan ama Birliğimize üye olmayan mühendisler dahil değildir.
Ülkemizde, mezun olan her mühendisin istihdamına yönelik bir olanak bulunmamaktadır. Bugün mühendislerin %25‘i kendi mesleği dışında alanlarda çalışmaktadır. Yatırım planlamasına bakılmaksızın işsiz mühendislerin içine yeni işsizlerin katılmasının sosyal patlamalar için potansiyel oluşturduğu açıktır.
Altyapısı hazırlanmadan açılan üniversite, fakülte ve bölümlerce verilen eğitimin kalitesi de başlıca tartışma konusunu oluşturmaktadır. Toplumun tüm kesimlerinde eğitim-öğretimdeki kalitenin yetersizliği kabul görmüş bir gerçek iken, yeni bölümlerin açılmasının nesnel bir dayanağı bulunmamaktadır. Ülkemizdeki mühendislik-mimarlık alanlarında gerek lisans eğitiminin gerekse meslek içi eğitimin yetersizliği işveren çevrelerince de tartışılmaktadır.
Ülkemizde öyle üniversiteler açılmıştır ki, binası dahi inşa edilmemiştir. Öğretim elemanı, binası, laboratuvarı olmadan açılan üniversite ve fakültelerde alınan eğitim-öğretim kalitesini tartışmak dahi anlamsızdır. Sadece ülkedeki üniversite mezunu sayısını artırmak amacıyla istihdam imkanı bulunmayan alanlarda, ülke gereksinimleri ve çağdaş bir mühendislik eğitiminin en düşük standartları dahi göz önüne alınmadan fakültelerin açılmasının ilerleyen yıllarda çok büyük sorunlara yol açacağı aşikardır.
Mühendislik mesleği insan odaklı bir meslektir. Mesleğin öznesi insandır. Meslek toplumun güvenliği ve sağlığı ile yakından ilgilidir. Bu nedenlerle mühendislik- mimarlık mesleği özel bir eğitim ve özel beceriler gerektirmektedir. Mühendislik- mimarlık eğitimi veren üniversitelerin, donanım, kalite ve alt yapı yetersizliği, eğitim sonucunda mesleğin uygulanması aşamasında yanlış, kusurlu, yetersiz ürün kullanımı ve uygulamaları sonucunu doğurmaktadır. Mesleğin niteliği ve uygulama alanları itibari ile bu durum doğal ve kültürel çevrenin tahribi, birey ve toplumun sağlığını risk altına sokma ve hatta yaşama hakkını ortadan kaldırma gibi çok ciddi sonuçlara neden olmaktadır. Bu nedenle, mühendislik fakültesi kurulurken eğitimin kaliteli ve fakültenin alt yapı donanımının tam olması dikkate alınmak durumundadır.
Eğitimin kalitesini doğrudan etkileyecek en önemli unsur o birimde görevli olan öğretim elemanı sayısıdır. Mühendislik fakültelerinde bazı büyükşehirlerdeki üniversiteler de dahil olmak üzere, öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısının 100- 150, hatta daha da yukarılara çıktığı görülmektedir. Halen birçok yeni üniversitede yeter sayıda ve nitelikli öğretim elemanı bulmada güçlük çekilmekte, yasal olarak kuruluşu gerçekleşmiş öğretim kurumları faaliyete geçirilememektedir.
Uygulama mühendislik eğitiminin vazgeçilmez bir parçasıdır. Öğretimin alt yapısı olan ihtisas kütüphaneleri, laboratuvar ve uygulama sistemleri mühendislik fakülteleri için zorunludur. Son on yıl içinde kurulmuş olan bölümlerin ihtiyaçları henüz karşılanamamışken, teknik donamımı, altyapısı olmayan tabela üniversiteleri açılmaya devam etmektedir. Mühendislik bölümlerinin birçoğunda eğitim laboratuvarları yetersizdir. Önceden bu alt yapı kurulmuş olan bölümlerde ise gerek yıpranma nedeniyle gerekse teknolojinin gelişmesiyle laboratuvarların yenilenme ihtiyacı vardır. Büyükşehir üniversitelerinin birkaç tanesi hariç diğer üniversitelerde ise hiç araştırma laboratuvarı yoktur.
Var olan fakültelerin hizmete geçirilmesi, eksikliklerinin giderilmesi için çalışma yapılması gerekirken, çok sayıda donanımsız yeni fakülte kurulmasına dair kararlar ardı ardına alınmaktadır.
Mühendislik-mimarlık mesleği 3458 Sayılı Yasa ile düzenlenmiştir. Yasaya göre mühendislik ve mimarlık unvan ve salahiyeti ile sanat icra etmek için mühendislik-mimarlık tahsiline dayalı diploma sahibi olmak gerekli ve yeterlidir. Lisans eğitimini bitirip diploma alan herkes isterse hiç deneyimi olmasın sınırsız imza yetkisine sahiptir.
Yani Yasa, eğitimin kaliteli olacağı kabulünden yola çıkarak geçerli diplomaya sahip her mimar ve mühendise mesleki etkinlikte bulunma hak ve salahiyeti tanımıştır. Çünkü, Yasa‘nın ruhu, bizzat Devlet eliyle verilen ve Devletin en önemli görevlerinin başında gelen eğitim-öğretim hizmetinin kalitesiz olamayacağının kabulüdür. Sosyal hukuk devleti olmanın gereği de eğitim-öğretim hizmetine ayrılan paydan ve kaliteden kaçınılamayacağıdır. En temel kamusal hizmetin sonuçları toplumsal yaşamı ilgilendirmektedir. Zaten var olan üniversiteler arasındaki eğitim eşitsizliği, bütçeden ayrılan payın yetersizliği nedeni ile ciddi bir mesleki yeterlilik sorunu vardır. Kaliteli eğitim alamayan mühendis kamu güvenliğini tehlikeye sokacaktır.
Değerli Katılımcılar
Mühendislik eğitimi ile ilgili tüm bu sorunlar ortadayken bir de karşımıza teknoloji fakülteleri konusu çıktı. 13 Kasım 2009 tarihli Resmi Gazete‘de yayımlanan 2009/15546 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 21 tane teknik eğitim fakültesi, teknoloji fakültesine dönüştürüldü. 21 teknoloji fakültesi kurulmasına karşın 7 üniversitede bu fakültelerin altına mühendislik bölümü açılarak öğrenci alımı yapıldı. Bu üniversiteler; Süleyman Demirel, Karabük, Gazi, Marmara, Sakarya, Fırat ve Afyon Kocatepe üniversiteleri. TMMOB olarak, ÖSYM kılavuzuna, ilgili Bakanlar Kurulu Kararına ve teknoloji fakültesi bünyesinde mühendislik bölümleri açılmasına dair YÖK Yürütme Kurulu kararlarına karşı dava açtık. Davalar halen devam etmektedir.
Teknoloji fakülteleri uygulaması ile aynı üniversite çatısı altında iki farklı fakültede aynı bölümler açılmış ve giriş puanı açısından da ciddi bir eşitsizlik yaratılmıştır.
Mühendislik fakülteleri ile teknoloji fakülteleri eğitim-öğretim, metod ve kapsam gibi yönlerden ele alındığında, eşdeğer bir eğitim içermemektedirler. Farklı üniversitelerdeki eğitim-öğretim açısından dahi eşdeğerlik konusunda esaslar tespit edilerek belirli kararlar alınması gerekirken, aynı üniversitelerde farklı fakülte bünyelerinde verilen eğitim-öğretim sonrasında eşit haklar içerecek şekilde unvan verilecek olması açıkça hukuka aykırılık taşımaktadır.
Teknoloji fakültelerinin kurulmasıyla teknik öğretmen yetiştiren fakülteler kapatılırken; mühendislik eğitimi açısından "üretim-insangücü-eğitim unsurları arasında dengenin sağlanması" gözetilmemekte ve nitelikli ara insan gücü yetiştirilmesi de ortadan kaldırılmaktadır.
Elektrik Mühendisleri Odamız tarafından konuya ilişkin düzenlenen çalıştayın sonuç bildirgesinde de belirtildiği gibi;
"Mühendislik mesleğinin gereklerine uygun biçimde eğitim vermek üzere kurulmuş olan mühendislik fakülteleri ile teknik liselere öğretmen yetiştirmek amacıyla kurulan teknik eğitim fakültelerinin kuruluş amaçlarının okutulan derslerin ve içeriklerinin bir biriyle eşdeğerde olmadığı açıktır. Teknoloji fakülteleri bünyelerinde açılan mühendislik bölümlerinin, mühendislik fakülteleri müfredatına eşdeğer olacağı belirtilse de, kurulan teknoloji fakültelerinin altyapısı ve öğretim kadrosunun buna uygun olduğu söylenemez.
Sonuç olarak, yeni kurulan teknoloji fakültelerinde teknoloji ve uygulama mühendisliği gibi bölümlerin kurulması önümüzdeki süreçte mühendislik mesleğimizi, yetki ve sorumluluk alanlarımızı tam bir karmaşaya sürükleyecek ve meslek alanımızdaki istihdam sorununu artıracaktır."
Hepinize saygılar sunuyorum.
Mehmet Soğancı
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı