BAYINDIRLIK VE İSKAN BAKANLIĞI'NA GATS KONULU YAZI GÖNDERİLDİ
Dış Ticaret Müsteşarlığı’nca hazırlanan GATS temelinde, hizmet alanlarının ikili anlaşma yoluyla serbestleştirmenin önündeki engelleri kaldıracak anlaşma metniyle ilgili olarak, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından görüş istenmesi üzerine 2 Eylül 2009 tarihinde konuyla ilgili görüş Bakanlığa gönderildi.
Tarih: 2 Eylül
Sayı : 1757
T.C.
BAYINDIRLIK VE İSKAN BAKANLIĞI
Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü‘ne
ANKARA
İlgi: 20.08.2009 tarih ve B.09.0.TAU.0.76.00.06.722/7201 sayılı yazınız.
İlgi yazınızda, Dış Ticaret Müsteşarlığı‘nın 07.08.2009 tarih 320003180 sayılı yazısı ile GATS temelinde, hizmet alanlarının ikili anlaşma yoluyla serbestleştirmenin önündeki engelleri kaldıracak bir anlaşma metninin hazırlandığı, müzakere edileceği ve Bakanlığınıza sunulduğu, yazı ekinde gönderilen anlaşma metni hakkında Birliğimizin görüşü istenmektedir.
Birliğimiz görüşü ekte gönderilmekte olup, bilgilerinize sunarız.
Saygılarımızla,
N.Hakan GENÇ
Genel Sekreter
TASLAK ANLAŞMA METNİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Bakanlığınız tarafından Birliğimize gönderilen "taslak anlaşma" metninden bu anlaşmanın hangi ülkelerle yapılacağı, hangi ihtiyaçtan kaynaklandığı ve taviz verilecek mühendislik ve mimarlık hizmetlerini anlamak olanaklı olmamıştır.
Ancak, araştırmalarımız sonucu,
1) Öncelikli olarak Körfez İşbirliği Konseyi (KİK), Avrupa Birliği (AB), OECD ülkeleri gibi bölgesel yapılarla anlaşma yapılacağı,
2) Mühendislik ve mimarlık alanında, CPC 511 kodlu İnşaat Sahalarının Ön İnceleme İşleri (Pre-erection work at Construction Sites) , CPC 515 kodlu "Özel Ticari İnşaat İşleri (Special Trade Construction Work) ve CPC 518 kodlu kodlu İnşaat İşleri veya Yıkımı ile ilgili veya İnşaat Mühendisliği İşleri Ekipmanının Kiralanması Hizmetlerinin (Renting services related to equipment for construction or demolition of buildings or civil engineering works, with operator) yanında pek çok mühendislik, mimarlık ve şehir planlama disiplinini içeren hizmetlerin serbestleştirilmek istendiği, bilgisini öğrenmiş bulunuyoruz.
Öncelikle Hazine Dış Ticaret Müsteşarlığı‘nın da bildiği üzere, GATS II. tur hizmet ticareti müzakereleri kapsamında 2002 yılında ABD, Japonya ve Norveç‘in taviz talebinde bulundukları bu alanlar (511,515 ve 518) o tarihte ve sonra 2005 ve 2006 yıllarında tartışma konusu olmaya devam etmiş ve nihayetinde bu alanların kendi iç mevzuat açısından dahi tanımlı alanlar olmadığından, mevzuat çalışmaları sürdürüldüğünden ve sektörün mevcut hali serbestleşmeye olanak vermeyecek durumda olduğundan kapalı alanlar olarak kalması tüm sosyal taraflar ve devletin yetkili organları tarafından uygun bulunmuştur. O günden bugüne ülke koşullarında hangi olumlu gelişme olmuştur da bu anlaşmaya gerek duyulmuştur? Bu sorunun yanıtı "taslak anlaşmayı" hazırlayanlar tarafından gerekçeleriyle birlikte verilmelidir.
Kaldı ki, hala tartışılan iç mevzuat düzenlemeleri (ulusal düzenlemelerimiz) Devletin tek taraflı olarak yabancı sermaye ve hizmet sunucularına muafiyet tanıdığı yönündedir. 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ve uygulama yönetmelikleri, Yabancı Sermayeyi Teşvik Yasası ve 1995 tarihli Yabancı Sermaye Çerçeve Kararı Hakkında Tebliğ, Doğrudan Yabancı Yatırımlarda Yabancı Uyruklu Personel İstihdamı Hakkında Yönetmelik, Vergi Muafiyetleri, Rekabetin Korunması Hakkında Yasa, Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun, Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Kurulması Hakkında Kanun, ayrıca AB ülkelerine tek taraflı olarak açılan alan ve muafiyetler göz önüne alındığında, GATS‘ın da ötesine geçen tek taraflı açılma söz konusudur.
Uluslararası finans örgütlerine ve Dünya Bankası‘na danışmanlık hizmeti veren FİAS‘ın Raporunda, yabancıların giriş prosedürlerinin ve işçilerle ilgili düzenlemelerin yatırımcılar için büyük bir sorun oluşturmadığına, diğer ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye‘nin iyi bir yerde olduğuna işaret edilmektedir (Dünya Bankası FIAS Yabancı Personel Çalışma İstihdamı hakkındaki Çalıştay Raporu). Bu rapordaki tespitten de anlaşılacağı üzere, ulusal mevzuat ülke vatandaşı yönünden koruyucu değil, yabancı yönünden alabildiğine serbesti içermektedir. Bu serbesti bir mütekabiliyet ilkesine de dayanmamaktadır.
Temel yanlışlık, Ülkemizin, GATS müzakerelerinde birinci gruptaki gelişmiş ülkelerin (AB, ABD, Japonya, Kore, kanada, Yeni Zelanda, Norveç, İsviçre vb.) yanında o ülkeler tarafından önerilen anlaşma çerçevelerini destekleme pozisyonuna düşürülmesidir. Bu ülkelerin sermayelerine teslim olan ve müzakerelerde bağımsız rol oynamaktan imtina eden ve her alanda strateji yoksunluğu, yaşanan bu küresel krizde görüleceği üzere en çok küçülen ülke konumuna düşürmüştür. Bu gerçeği bilerek müzakerelerin yapılması gerektirdiği açıktır. Yapılan ve devam ettirilen müzakerelerin -sektör temsilcilerinin uyarılarına karşın- ülke lehine gitmediği de tüm toplum kesimlerince bilinmektedir.
Mühendislik hizmetleri açısından ise, ülkemizde halihazırda sadece entegre mühendislik kapsamında tanımlanan anahtar teslim altyapı, ulaştırma gibi projelerin Hazine Müsteşarlığı tarafından garanti edildiği bilinmektedir. Söz konusu hizmet sektöründe zaten ülke müteahhitlik sektörünün temsilcileri veya doğrudan yabancı sermayeli kuruluşlarla kurulan konsorsiyumlarla hizmet sunulduğu da açıktır. Oysa şu gerçek de Bakanlığınız tarafından bilinmektedir ki; sektörü tanımlayan ve düzenleyen mevzuatın bulunmaması, sektörün uluslararası rekabete hazır olmaması, sektöre, yabancı hizmet sunucusunun, birincil ve ikincil mevzuatların oluşturulmadan girmesi neticesinde, ileride yapılacak düzenlemelerde, ülke pozisyonunda herhangi geri bir adımın atılması bugünden engellenecektir.
511 kodlu "İnşaat Sahalarının Ön İnceleme İşleri"ne somut olarak baktığımızda, kendi iç mevzuatın oluşmadığı ve bu alanda hangi meslek mensuplarının yetkili olduğu dahi bugüne kadar yetkili mercilerce bilinçli olarak ortada bırakılmıştır. Yapı sürecinin yer tespiti dâhil tanımlı olmadığı, bu sürecin sağlıklı ve bilimsel olarak tartışma sürecinin dahi tamamlanmadığı tüm taraflar tarafından kabul gören gerçektir. Kentlerdeki imar rantının paylaşımı, gerek 511 kodlu gerekse 518 kodlu hizmet alanlarının önünde objektif, nesnel iç mevzuat oluşumunu engellemiştir. İç mevzuat açısından sorunlu ve afet öncesi ve sonrası açısından bir makro plana dahi sahip olmayan ülkemiz açısından 518 kodlu hizmet alanını serbestleştirmek, telafisi olanaklı olmayan kayıplara yol açacağı açıktır. Kaldı ki bu alanın doğal afet sonrası yardımlaşma dışında kapalı kalması kamu güvenliği açısından elzemdir.
Anılan taslak anlaşma metnine başlık düzeyinde değinecek olursak;
•1- Kapsam maddesi kabul edilemez. Çünkü iki istisna hariç tüm hizmet sektörleri ismi zikredilmeyen ülkelere açılmaktadır. Tüm hizmet alanlarını açarken, anlaşma yapılması düşünülen ülkelerin devlet olarak hangi hizmetleri kamu hizmeti olarak sundukları da bilinmemektedir. Ülkemizde hemen hemen tüm kamu hizmetleri özelleştirildiğinden, anlaşma yapılacak ülkelerin kamu hizmet anlayışını bilmeden eşit koşullarda anlaşma yapıldığını söylemek olanaklı değildir. Yani bu bilinmezlikler içinde mütekabiliyetin gerçekleşme olanağı bulunmamaktadır. Uygulamanın nasıl takip edileceği de belirsiz ve tanımsızdır.
•2- Ülkemiz mevzuatı açısından yabancı gerçek ve tüzel kişilerin ülkeye girişinde esaslı bir kısıt bulunmamaktadır. Karşı taraf ya da tarafların iç mevzuatında yabancılara ilişkin dolayısıyla Türk vatandaşlarına yönelik kısıtlamalar var ise bu kısıtlamaların aynısını Türkiye karşı tarafa uygulayamayacaktır.
•3- Türkiye yabancı sermayeye vergi muafiyeti sağlamakta iken, anlaşma yapan ülke bu muafiyeti sağlamakla yükümlü değildir.
•4- Bu anlaşma ile yabancıların çalışma izinleri ve vize konusunda elde ettikleri avantajların, Türk vatandaşlarına anlaşma yapan ülkeler tarafından uygulama zorunluluğu bulunmamaktadır.
•5- Bu anlaşmanın yanında DTÖ‘nün koyduğu koşullar ve GATS‘ın geçerliliği devam ederken, büyük uğraşlar sonucu GATS‘ın taahhüt listesinde kapalı ve koşullu olarak kalmış alanlar, ismi zikredilmeyen ülkelere açılmaktadır.
•6- Taslak anlaşma metnin "iç düzenleme" başlığı altında düzenlenen 5. maddesi ülke vatandaşları aleyhine yabancılar lehine bir düzenleme olup, haksız rekabetin önünü açan bu madde kabul edilemez. Kendi yurttaşı açısından tanımlı olmayan bir süreç yabancılar açısından tanımlı ve sorunlarını çözücü mekanizma yaratan taahhütler kendi ülke vatandaşı için sağlanmamıştır. "Hizmet kalitesini sağlamak için gereğinden fazla zor olmamalıdır" taahhüdü ülke vatandaşı için kendi ülkesinde tanınacak bir hak mıdır ki, yabancı hizmet sunucusuna bu taahhüt yapılmaktadır. "Lisanslama prosedürleri durumunda, kendi içlerinde hizmet sunumu konusunda sınırlayıcı olmamalıdır" biçimindeki bir taahhüt yine bir devletin taahhüt edebileceği bir şey olmasa gerek.
•7- Metnin "karşılıklı tanıma" başlığını taşıyan 6. maddesi karşılıklı tanımayı içermeyen yanıltıcı bir maddedir. Tavsiye niteliği taşıyan, uygulama olanağı bulunmayan bir maddedir. Madde içeriği dikkatlice incelendiğinde, "ortak komite", "meslek kuruluşları" bunların tanımları bulunmadığı gibi, ülkemizde "yetkilendirme", lisanslama", "operasyon" ve "sertifikalandırma" konusunda uygulama kriterleri kimler tarafından konulmakta ve yasal yetkili örgütler kimlerdir? Müsteşarlık bunu bilmekte midir? Bunu biliyor ise iç tartışmaları kimlerle yürütmüştür? Yürütme, meslek odalarını engellemeyi politika olarak benimsediğinden ve meslek odalarının yürütmeye katılma yollarını kapadığı sürece, mühendislik hizmetlerinde asla karşılıklı tanıma gerçekleşemez. Bu nedenle, bu madde uygulama olanağı olmayan bir maddedir.
•8- "Piyasaya erişim" başlığını taşıyan 12. madde ülkede yaşanan somut koşullar ve gelecekte yaşanacak koşulları göz ardı eden bir maddedir. Ekonomik koşulların, iş gücü arzı ve talebin ne olursa olsun anlaşma yapılan ülkeye her türlü tavizi devamlı hale getiren bir anlaşma toplum yararına değildir. Bu madde "ulusal düzenlemeleri saklı tutan" madde ile çelişmektedir. Bu madde ile 4817 sayılı Yasa‘da (Madde:11) belirtilen çalışma izni talebini kısıtlayan devlet yetkisinden de vazgeçmektedir. Bu anlaşmanın GATS koşullarına uygun "şeffaflık" gereği yayımlanacağı da göz önüne alındığında tüm Dünya ülkelerine, istihdam koşulları ne olursa olsun açık hale gelineceği anlamına gelmektedir.
•9- "Ulusal muamele" başlığını taşıyan 13. maddenin de ülkemiz hizmet sunucuları açısından aleyhe bir düzenlemedir. Kendi ülkesinde daha sıkı koşullara bağlanmış yabancı ülke vatandaşı ülkemizde daha kolay iş yapabilecek, ülkemiz insanı ise o ülkede bu kolaylığı yaşayamayacaktır.
•10- Türkiye ve hizmet sunucuları, bu taslak metin, ismi zikredilmeyen ülke ya da ülkelerle imzaladığında nasıl bir rahatlama yaşayacaktır? Olağanüstü bir rahatlama yaşanacağı düşünülüyor olmalı ki, "takvimlerin değiştirilmesinde" (mad:18) dahi tahkim öngörülmüştür. Üç yıl sonra taahhüt edilen maddelerde bir değişiklik yapıldığında durumdan etkilenen taraf tahkime gitmektedir. Bu ağır taahhüdün altına ülkemizin hangi sebeplerle sokulduğunu tüm toplumun bilmesi ve bilgilendirilmesi gerekmektedir.
•11- Piyasaya erişimde, kamu alımlarında, ödemelerde, şikayet ve uyuşmazlık çözümünde ülke vatandaşı aleyhine, yabancı lehine ayrımcı muameleyi yazılı hukuki metin haline getiren anlayışı anlamak olanaklı olmamıştır.
Sonuç olarak;
Tüm hizmet sektörlerinde olduğu gibi mühendislik, mimarlık hizmetleri ve sunucularının yeterliliklerini ve uygulama kurallarına ilişkin iç mevzuat henüz tutarlı, paralel ve birbirini tamamlama ve teyit etmekten uzaktır. Bu süreç ülkemizde tamamlanmamıştır. Bu nedenle, iç mevzuatı tanımlı, uygulamanın önünü açan, objektif, nesnel bir düzeye çıkarmak öncelikli görevdir. Bu görevi tamamlamadan, bu alanları kuralsız, denetimsiz yabancı meslek mensuplarına açmak için çaba göstermek, hem mühendis, mimar ve şehir plancılarına hem de topluma büyük haksızlıktır.
Yukarıda da açıkladığımız üzere, bu anlaşma metninde açılması düşünülen alanların kapalı kalması en son 2006 yılında yetkili kurumlar tarafından mutabakata varılan konudur. Ülke menfaatlerine uygun davranmak, yürütme erkini kullananların Anayasal görevidir. Yürütmenin Anayasal görevi yerine getirmesini beklemek de bizler açısından Anayasal bir hak olduğunu belirtme ihtiyacı duyduğumuzu üzülerek ifade etmek isteriz.