CUMHURİYET GAZETESİNDE MESLEK ÖRGÜTLERİNE YÖNELİK BASKILAR VE TELEFON DİNLEMELERİ KONUSUNDA GÖRÜŞ BİLDİRİLDİ
Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan “Korku İmparatorluğu” yazı dizisinde TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, meslek örgütlerine yönelik baskılar ve telefon dinlemeleri konusunda görüş bildirdi. Söz konusu demeç Cumhuriyet’in 26 Kasım 2009 tarihli sayısında yayımlandı.
Cumhuriyet gazetesine gönderilen yanıtlar şöyle:
- Muhalif kişi ve kurumlara yönelik hükümet baskısından, 23 meslek odasını bünyesinde bulunduran TMMOB nasıl etkileniyor? Hükümetin meslek insanlarına ve örgütlerine karşı bakış açısını TMMOB başkanı olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ülkemizde siyasi muhalefetin yetersizliği nedeniyle muhalefet görevi biraz da meslek örgütleri ve demokratik kitle örgütlerinin üzerine kalmış görünüyor. Meslek örgütleri muhalefet etmek için hareket etmiyorlar oysaki. Bizim görevimiz; mesleki birikimimiz ve mühendislik bilgisi ile bilimin ışığında ülke gerçeklerini yorumlamak. Ülkemizin ve dünyanın bugün içinde bulunduğu tabloya bakarak iyi ve güzel yorumlar yapmak çok mümkün olmuyor ne yazık ki. Doğal olarak söylediklerimiz çoğu zaman siyasi iktidarların işine gelmiyor.
Bizim, düzenlediğimiz sempozyum, kongreler, yayınladığımız teknik raporlar, yaptığımız basın açıklamaları, açtığımız davalarla amaçladığımız halkın çıkarlarını korumak. Ancak, yapılan her bilimsel çalışma, bir anlamda egemen yapıya, siyasi iktidarlara muhalefet içerdiği için çalışmanın bilimselliği ikinci plana itiliyor ve iktidarlar tarafından bilimsel olmaktan daha çok siyasi bir tavır olarak yansıtılıyor.
Bu açıdan meslek örgütlerine yönelik baskı her dönem var ama AKP döneminde daha da arttı. AKP‘nin "ben yaptım oldu" anlayışının en çok karşısında duranlardan biri TMMOB. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği özellikle hukuksal alanda yürüttüğü mücadele ile AKP‘nin tasarruflarını engellemiş oluyor. Böyle olunca da siyasi iktidarın tepkisini çekiyor. Bunun örneklerini Başbakanın ya da belediye başkanlarının konuşmalarında çok açık bir şekilde görüyoruz. Bizi, kendilerine engel olmakla suçluyorlar, Evet, biz halkın, ülkenin çıkarlarını hiçe sayan uygulamalarının önünde engeliz ve meslek örgütü olarak da bunun sorumluluğumuz olduğunu düşünüyoruz.
- Telefon dinlemelerinin hukuk dışı olduğu ve muhalif kurumlara karşı baskı unsuru olarak kullanıldığı görüşüne katılıyor musunuz?
Son günlerde kimi kişi ve kuruluşların telefonlarının dinlendiğine dair basında çıkan haberler ile ülke gündemine gelen konu, aslında uzun yıllardır yapılan ve hukuka aykırılığı çeşitli kesimler tarafından defalarca dile getirilen bir konudur. Ülkemizde yıllardır telefonlar dinlenmekte, haberleşme özgürlüğü ve özel hayatın gizliliği ihlal edilmektedir. Konunun ülke gündemine gelmesi ise var olan hukuk dışılığın, hukuku tesis etmekle yükümlü kişi ve kurumlara yönelmesiyle olmuştur.
Bilindiği üzere haberleşme özgürlüğü, haberleşmenin ve özel hayatın gizliliği Anayasa ile güvence altına alınmıştır. Bu temel hak ve özgürlükler ise ancak istisnai durumlarda ve yasada belirtilen ölçüler içerisinde kalmak koşulu ile sınırlanabilir. Oysaki bugün gelinen noktada hukuk devleti ilkesinin ortadan kalktığı, kendi yargı mensuplarını dahi dinleyen bir devlet yapısının ortaya çıktığını söylemek yerinde olacaktır.
Anayasa ile koruma altına alınmış temel hak ve özgürlüklerin bu denli pervasızca ihlal edildiği bir ortamda demokrasinin varlığından söz etmek mümkün değildir.
- Hükümet temsilcilerinin sözlü saldırıları dışında, meslek örgütlerini etkisiz hale getirmek amacıyla yapılan fiili ve yasal değişiklikler nelerdir? (Yönetmelik değişiklikleri, yetkilerin daraltması vb.)
Öyle görülüyor ki, siyasal iktidar yakın gelecekte meslek örgütleriyle ilgili baştan sona yeni bir yapılanmanın hazırlığı içinde ve bunun zeminini hazırlıyor. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu‘nun meslek birliklerine yönelik olarak 2008 yılında başlattığı incelemeye ilişkin rapor geçtiğimiz ay tamamlandı. Kurul‘dan bizimle ilgili tespitleri de içeren raporun tamamını istememize rağmen "gizli" olduğu gerekçesiyle elde edemedik. Ancak rapor özetindeki genel tespitler gösteriyor ki, iktidarın kendi önünde engel olarak gördüğü meslek örgütlerinin yeniden yapılandırılmasına yönelik girişimler önümüzdeki günlerde sahneye konacak.
Bunun yanı sıra Birliğimize ve üyelerimize yönelik olarak yaşadığımız çeşitli baskı örnekleri var elbette. Özellikle yerel düzeyde, çeşitli kurullarda yer alan ve siyasi rant kaygısıyla yapılan uygulamalara karşı çıkan Oda temsilcilerimize yönelik baskılar yaşandı.
Örgütümüzün düzenlediği etkinliklere kamuda çalışan üyelerimizin katılımını engelleyen uygulamalarla da karşılaştık ne yazık ki. Örneğin DSİ yönetimi, çalışanların TMMOB 2. Su Politikaları Kongresi‘ne katılımını yasakladı. Çeşitli sempozyum ve kongrelerimizde tamamen bilimsel yaklaşım içerisinde sundukları bildiriler nedeniyle görevden alınan, soruşturmaya uğrayan ya da sürgün edilen arkadaşlarımız oldu.
- AKP iktidara geldiğinden bu yana yaptığınız basın açıklamalarında, gazetelere verdiğiniz röportajlarda düşüncelerinizi özgürce ifade edebiliyor musunuz? Sizin demecinizi okuyan siyasal iktidarın size tavır takınacağı fikrine kapılarak çekindiğiniz oluyor mu?
Bizim açıklamalarımız, siyasi iktidarların tavrına dayanarak yapılan açıklamalar değildir. Bizim raporlarımız, basın açıklamalarımız bilime ve ülkenin, dünyanın gerçeklerine dayanır. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği sözünü söylerken, siyasal iktidarın takınacağı karşı tavrı düşünerek hareket edemez, TMMOB‘nin sözü daima emekten ve halktan yanadır. TMMOB çalışmalarını bilimin ve tekniğin ışığında, bilim insanlarının yol göstericiliğinde ve TMMOB‘nin 50 yılı aşkın geçmişinin birikimi ile yürütmektedir.
- Kurumlar üzerinde artan hükümet baskısının demokratik, hukuk devleti olan Türkiye‘nin geleceği açısından nasıl bir sonuç doğuracağını düşünüyorsunuz? Siyasal baskı demokratik rejim için bir tehdit unsuru mudur? Endişeleriniz nelerdir?
Siyasal baskı, elbette ki demokratik rejiminin önündeki en büyük tehdittir. Ancak, sorunuzda belirttiğiniz hükümetin baskısının artması belki de Türkiye‘nin yeterince demokratik olmamasının, hukuk devleti ilkesinin hayata geçirilememesinin bir sonucudur. Hükümetin baskısı bugünün sorunu değildir yani. AKP 12 Eylül sonrası, yeni dünya düzeni ile bütünleştirilmeye çalışılan Türkiye‘nin bir ürünüdür. 12 Eylül düzeni ile hesaplaşılmadıkça, demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü bir Anayasa hayata geçirilmedikçe hükümetler işine geldiği yönde baskıyı artırabilecektir.
- Siyasal baskıya maruz kalan kişi ve kurumların yeterli tepkiyi verdiğine inanıyor musunuz? Kurum ve kişilerin suskunlaştırıldıklarına dair görüşe katılıyor musunuz?
Kurum ve kişilerin suskunlaştırılması da bugünün işi değil. 12 Eylül sonrası gelen depolitizasyon zaten tüm toplum kesimlerinde tepkisizleşmeye yol açmıştı. Bugün yaşadıklarımızın bunun bir uzantısı olduğunu düşünüyorum.