DEPREM YİNE GÜNDEMDE
Elazığ’da meydana gelen depremle ilgili olarak Jeofizik Mühendisleri Odası, Jeoloji Mühendisleri Odası, İnşaat Mühendisleri Odası ve Şehir Plancıları Odası 8 Mart 2010 tarihinde birer basın açıklaması yaptı.
JFMO: DEPREM YİNE GÜNDEMDE
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesinden alınan bilgiye göre; yerel saat ile 04:32‘de Elazığ iline bağlı Başyurt-Karakoçan bölgesinde büyüklüğü Ml=6.0 olan şiddetlice bir deprem meydana gelmiştir. Deprem sığ odaklı (5 km.) olup özellikle Başyurt-Karakoçan‘da ve Elazığ‘da kuvvetlice, Giresun, Erzurum, Erzincan, Batman ve civarında da hissedilmiştir.
Depremin olduğu bölge genel olarak deprem etkinliğinin yoğun olduğu bir alandır. Özellikle 2003 Bingöl ve Pülümür Depremleri, 2005-2007 Sivrice - Elazığ Depremleri son yıllarda bölgede görülen önemli deprem etkinlikleridir.
Bölge genel anlamda Kuzey Anadolu Fay Zonu‘nun ve Doğu Anadolu Fay Zonu‘nun kesişme noktası olarak nitelendirilir ve bölgede yoğun deformasyon ve buna bağlı deprem etkinliği sıkça görülmektedir. Bölgede bu iki fay zonunun da özelliğine bağlı olarak çok fazla sayıda aktif irili, ufaklı fay parçası bulunmaktadır. Deprem genel doğrultusu D-B yönde olan ve genel olarak Bingöl-Karakoçan Fayı olarak adlandırılan kırık sistemi içerisinde meydana geldiği tahmin edilmektedir.
Elazığ ili ve çevresi gerek tarihsel dönemde, gerekse aletsel dönemde meydana gelmiş depremlerden etkilenmiştir. Deprem özellikle dış merkeze yakın yerleşim birimlerinde Başyurt ve Karakoçan‘a bağlı köylerde yıkıma ve can kaybına neden olabilir.
Jeofizik Mühendisleri Odası olarak;
19 Ağustos - 22 Kasım 1999 depremlerinin unutulduğu bir anda, Depremler yine gündemimize gelmiştir. Ülkemizde bundan önce olduğu gibi bundan sonra da gündemimizde olmaya devam edecektir. Yetkililerin sürekli tarafımızca uyarılmasına rağmen halkın bilinçlendirilmediği ve gerekli önlemlerin alınmadığı görülmektedir.
Depremde ve afette en önemli konulardan biri; yapılaşılacak zeminin özelliklerinin ve yeraltı yapısının tanınmasıdır. Yapılaşmada tüm ilgili mühendislik disiplinlerinin birlikte çalışmalar yapması gereklidir. Yeraltı yapısının ve zeminin tanımlanmasında en önemli bilim dallarından birisi Jeofizik Mühendisliğidir. Jeofizik Mühendisliği‘nin önemi yetkililer tarafından anlaşılamamış olup, yasa ve yönetmeliklerde hak ettiği yer verilmemektedir. Zemin ve yeraltı yapısının özellikleri iyi tanımlandıktan sonra konut, sanayi tesisi, iletişim ve ulaşım alt yapısına müsaade edilmeli ve bu yapılar yetkililerce çok iyi kontrol edilmelidirler.
Jeofizik Mühendisleri ve TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası mensupları olarak bizler, doğanın bir gerçeği olan depremlerin önlenemeyeceğini, ancak alınacak bilimsel önlemler ve bilinçli eğitim ile oluşacak her türlü zararın en aza indirilebileceğinin bilincindeyiz.
Elazığ‘da meydana gelen depremin artçı sarsıntılarının olacağı göz önüne alınarak, yöre halkının hasarlı binalara girmemeleri can ve mal güvenliği açısından gereklidir. Bir an önce Devletin, vatandaşlarımızın yaralarını sarmasını bekliyoruz.
Depremde kaybettiğimiz vatandaşlarımıza Tanrıdan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabırlar, yaralılara acil şifalar dileriz.
TMMOB
Jeofizik Mühendisleri Odası
JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI
BASIN AÇIKLAMASI
08.03.2010 günü saat 04.32 ‘de Elazığ İli Karakoçan-Palu İlçeleri arasında 5.9 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmiştir. Bölgedeki deprem etkinliği artçı sarsıntılarla sürmektedir. Depremde 51 yurttaşımız yaşamını yitirmiş, çok sayıda kişi yaralanmış, önemli maddi hasar meydana gelmiştir.
Deprem bölgesinden alınan ilk bilgilere dayalı değerlendirmeler merkez üssünün Doğu Anadolu Fayının (DAF) Palu - Bingöl arasındaki bölümünde yer aldığını göstermektedir. Bu alanda, jeodinamik özellikler karmaşık bir tektonik yapının gelişmesine neden olmakta ve Doğu Anadolu Fayı tek bir çizgisellik göstermemektedir.
Bingöl-Karlıova‘dan başlayan ve 580 km uzunluğu boyunca Antakya‘ya doğru uzanan DAF 7 ve 7‘den büyük deprem üretme potansiyeli nedeniyle üzerindeki kentsel ve kırsal yerleşimler için tarih boyunca risk faktörü olmuştur. Jeoloji bilimi bu riskin gelecekte de devam edeceğini bizlere söylemekte; başta merkezi ve yerel yönetimler olmak üzere tüm toplumu depreme daha hazırlıklı olma konusunda uyarmaktadır.
Bugün bilim ve teknoloji, depremleri engellemeyi başaramasa da önceden uygulanacak zarar azaltma politikalarıyla bir doğa olayı olan depremin afete dönüşmesinin engellenebileceğini göstermektedir.
Meydana gelen bu deprem büyüklük açısından "orta büyüklükte" olmasına karşın önemli bir can kaybı ve maddi zarara yol açmıştır. Deprem zararları öncelikle toplumsal gelişmişliğin bir ölçütüdür gerçekliğinden hareketle bu büyüklükte bir depremin yarattığı tablonun gerçek sorumlusunun öncelikle sosyo-ekonomik çarpıklıklar olduğu anlaşılmaktadır.
Diğer yandan mevcut deprem yönetim sistemimizin temel kurgusunda hala zarar azaltma mekanizmalarının yer almaması, sistemin deprem sonrası afetzede geçici ve kalıcı iskanı, maddi yardım ve borç erteleme gibi yara sarma ve yeniden yapılanma fonksiyonlarına odaklanması zararın artmasına neden olmaktadır.
Deprem yönetimine temel olacak stratejik bir planının bulunmadığı ülkemizde her düzeyde işbirliği ve eşgüdüm sistemin yapısal bir sorunu olarak devam etmektedir.
Genelde afet özelde deprem hafızası kaybolmuş; deprem sicili her depremde hızla kabaran, Deprem Şurası, Ulusal Deprem Konseyi raporlarının Bakanlıkların tozlu raflarında unutulduğu Ülkemizde, deprem yönetiminde ivedilikle yeni bir yapılanmaya gidilmesi bir zorunluluktur.
Bu olumsuz tablonun bir daha yaşanmaması için;
- Tüm toplumu kapsayacak, kriz ve risk yönetimini bütünlüklü uygulayacak çağdaş, güçlü ve etkin bir afet yönetim sisteminin bir an önce oluşturulması,
- Gerek kurumsal gerekse mevzuat alanında dağınıklılık ve yetersizliği giderecek düzenlemelerin yapılması
- Kentsel ve kırsal yerleşim alanlarında jeolojik risk faktörlerine dayalı planlama anlayışını geliştirilmesi,
-Ülkemizin jeolojik gerçekliğine uygun bir deprem stratejik planının hazırlanarak devlet politikası olarak benimsenmesi,
gerektiğine inanıyoruz.
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak bu inançla depremde yaşamını yitiren canlarımızın acısını yüreğimizde hissediyor, yaralılara acil şifalar diliyoruz.
TMMOB
Jeoloji Mühendisleri Odası
İMO: YİNE DEPREM, YİNE GÖRÜNÜR HALE GELEN VAHİM TABLO
- İMO siyasi iktidara soruyor: Yapı denetimi neden tüm ülkede uygulanmıyor? Kuzey Anadolu fay hattında bulunan Elazığ neden yapı denetimi dışında tutuluyor?
- Güvenli olmayan ve küçük bir yer sarsıntısında bile yerle bir olan yapı stokumuzla ilgili şimdiye kadar neler yaptınız?
Elazığ‘da meydana gelen depremde ilk belirlemelere göre 41 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, onlarca vatandaşımız yaralanmıştır. Öncelikle ölen insanların yakınlarına baş sağlığı ve yaralananlara acil şifalar diliyoruz.
Ne yazık ki her yer sarsıntısı, şiddeti, derinliği gibi özellikleri ne olursa olsun, can ve mal kaybına yol açmakta, telafisi mümkün olmayan sonuçlara neden olmaktadır. Ve yine ne yazık ki, görev ve sorumluluğunu yerine getirmeyen siyasi iktidar sözcüleri, her zaman olduğu gibi hamaset yapmakta, "devletin en kısa zamanda yaraları saracağını" ifade etmektedir.
1999 Marmara depremlerinden ders alınması ve tüm toplumsal yaşamın deprem tehlikesine uygun düzenlenmesi yönündeki beklenti karşılıksız kalmış, her yer sarsıntısı ülkemizin acı gerçeğini, karşımızda duran vahim tabloyu görünür hale getirmiştir.
Deprem bir doğa olayıdır; yeryüzü kadar eskidir, bundan sonra da yaşanmaya devam edecektir. Sorun, bir doğa olayı olan depremin doğal afete dönüşmesidir ki, bugün, karşı karşıya kaldığımız ve önlem almak durumunda olduğumuz gerçek budur.
1999 depremlerinden ders alınmış olsaydı, geçen zaman zarfında insan sağlığı ve güvenliği açısından tehlike oluşturan yapılar ya yıkılır ya da güçlendirilirdi. Yapı Denetimi Yasası‘ndaki eksiklik ve aksaklıklar giderilir, sistem 19 ille sınırlı tutulmaz, ülke genelinde uygulanırdı. Mühendislik Mimarlık Kanunu‘ndan, İmar Kanunu‘na kadar ilgili mevzuatta gerekli değişiklikler yapılır, tüm toplumsal yaşam deprem tehlikesini göre düzenlenirdi.
Siyasi iktidarın yanıt vermesi gerekiyor: Kuzey Anadolu fay hattı üzerinde ve 2. derece deprem bölgesinde bulunan bir il olan Elazığ neden yapı denetimi sistemi dışında tutulmuştur? Kapsam dışında bırakılan böyle kaç il vardır? 1 ve 2. deprem bölgesinde bulunan illerle ilgili yapı stoku çalışması yapılmış mıdır? Bu yapılar güvenli midir?
İşin doğrusu bu sorunların yanıtları bilinmektedir. Türkiye‘deki yapı stoku güvenli olmaktan çok uzaktır ve can güvenliği açısından tehlike oluşturmaktadır. Ve yine ne yazık ki yapı stokunun güçlendirilmesi yönünde iç rahatlatacak bir çalışma gerçekleştirilmemiştir.
Ülkemiz topraklarının yüzde 66‘sı 1. ve 2. derece deprem belgeleri içinde yer almakta, 3. ve 4. derece deprem bölgeleri de dikkate alındığında bu oran yüzde 92‘ye çıkmaktadır. Bu oran neredeyse ülkemizin tamamının deprem tehlikesi altında olduğunu göstermektedir. Yapı denetimi yapılmayan 62 kentimizde bulunan binalar yüzde 30‘a varan oranlarda deprem riski taşımakta, her an yıkılma tehlikesi altında bulunmaktadır. Yapı denetimi sistemine dahil illerde ise güçlendirme çalışmaları sorun ve sıkıntılıdır ve Yapı Denetim Yasası‘ndaki aksaklık ve eksiklikler nedeniyle de sorunlar ve olası tehlikeler devam etmektedir.
Elazığ‘da yaşanan deprem, bu gerçekleri bir kez daha ve yine acı bir olayla karşımıza çıkartmıştır. 1999 depremlerinden kısa bir süre sonra işbaşına gelen AKP iktidarı, yaşanması olası acıların baş aktörü olmaktan kendisini kurtaramayacak, acıların vebalini üzerinden atamayacaktır.
İnşaat mühendisleri Odası hiçbir şey için geç kalınmadığını düşünmekte, bu çerçevede, yapılması gerekenleri bir kez daha kamuoyuyla paylaşmaktadır.
- Tüm toplumsal yaşam deprem tehlikesine göre yeniden düzenlenmelidir.
- Yapı denetim sistemi eksiklerinden arındırılarak tüm ülkede uygulanmalıdır.
- Genel bütçeden deprem riskinin azaltılması için gerekli pay ayrılmalı, yapı denetimi ile gelecek kurtarılırken, yenileme ve güçlendirme çalışmaları kent ölçeğinde planlanarak bir an önce tamamlanmalıdır.
- Yasal düzenlemeler bir bütün içinde ele alınmalı ve bu kapsamda, İmar Kanunu, Yapı Denetim Kanunu, Yapı Kanunu, Kentsel Dönüşüm Kanunu, Mühendislik Mimarlık Hakkında Kanun ve mesleki sorumluluk sigortası ile ilgili kanunlar bir bütün olarak düşünülmeli, parçacıl bir anlayıştan vazgeçilmelidir.
- Mevcut mevzuat, depreme hazırlanmayı ve riskleri azaltmayı öngören "tehlike" ve "risk" kavramlarını da içerecek bir anlayışla, bütüncül olarak yeniden ele alınmalıdır.
- İmar yasasında; mikro bölgeleme, kentsel risk sektörleri, sakınım planı ve yeni imar araçları yer almalıdır.
- Toplum afet tehlikesi ve riski konusunda bilinçlendirilmeli ve bu konularda kamu kurum ve kuruluşları ile çeşitli meslek gruplarının etkin işbirliği sağlanmalıdır.
- Modern bir afet yönetimi sistemi kapsamında, ulusal ölçekten, yapı ölçeğine kadar planlama yapılmalıdır.
- Kaçak ve mühendislik hizmeti almadan üretilen yapıların önüne geçilmeli, güvenli bir yapı ve sağlıklı bir çevrenin oluşması için imar planları bilimsel ölçütler dikkate alınarak düzenlenmelidir.
- Deprem güvenliği olmayan okullar, hastaneler, diğer kamu binaları, insanların toplu olarak çalıştığı işyerleri, endüstri tesisleri, konutlar ve benzeri yapılar güçlendirilmeli veya yıkılıp yeniden yapılmalıdır.
- Yerel yönetimlerin, yenileme ve dönüşümle ilgili kaynak yaratmalı, projeler üzerinden yürütülen çalışmalardan vazgeçilerek bütünlüklü planlama yapılmalıdır.
- İlgili meslek odalarının deprem öncesi ve sonrasında yapılacak çalışmalara kurumsal düzeyde katılımı ve yönetim mekanizmalarında yer alması sağlanmalıdır.
- Deprem sonrası yürütülecek hasar tespit çalışmalarında yararlanılacak mühendislerin ilgili meslek odaları tarafından sertifikalandırılmaları ve yetkilendirilmeleri sağlanmalıdır.
TMMOB
İnşaat Mühendisleri Odası
ŞPO‘DAN ELAZIĞ DEPREMİNE İLİŞKİN AÇIKLAMA
Sayamayan, koruyamaz...
Hafta başında Elazığ ilimizde oluşan deprem sonucunda ortaya çıkan tablo, bir kez daha doğal afetlerin değil, yoksulluğun ve duyarsızlığın öldürdüğünü ortaya koydu. Elazığ‘ın Kovancılar ilçesine bağlı iki köyde ortaya çıkan can kayıplarının sayısını üç gün sonra değiştiren bir yönetim anlayışının, halkını benzer afetlerden korumasının olanaklı olup olmadığı tartışılır duruma gelmiştir.
Sekiz yıldan bu yana, kentsel yenilemenin en önemli kolaylaştırıcılarından biri olabilecek olan kamuya ait arazilerin büyük bölümünü elden çıkaran AKP iktidarı, bir yandan da kamusal kaynakları "alt ve orta gelir grubu"na konut üretme kandırmacası ile TOKİ eliyle lüks konut üretimine aktararak yoksul halkı afetlere karşı kaderine terk etmiştir.
Depremin üstünden üç gün geçtikten sonra ortaya çıkan trajikomik tablo, deprem sonrasında kerpiç altında gerçekleşen ölümü sorgulayan halkın, sorumluların konuya hangi ciddiyetle yaklaştığını algılaması açısından büyük öneme sahiptir. Bugün için çok önemli olduğuna inandığımız bir sorunun tekrar tekrar sorularak yanıtının aranması gerekir; yaşamını yitiren vatandaşını sayamayan bir yönetim, onları gerçekten koruyabilir mi?
Yöneticilerin uzun yıllar süren ihmali nedeniyle sık sık karşılaşır olduğumuz tablo, kısa dönemli olarak afetlere karşı duyarlılığı arttırsa da, doğal afet sonrasında tartışılan çözüm önerileri, toplumun konuya yönelik duyarlılığı yitirilinceye kadar sürdürülmekte ve sonrasında, bir başka doğal afete kadar tümüyle unutulmaktadır. Bugünlerde de benzer biçimde depremin nedenleri ve sonuçları medyada en geniş biçimiyle tartışılırken, çözüme yönelik önermeler, "yapıların güvenliği", "fay hatlarından uzak yapılaşma" vb. teknik önermelerde yoğunlaşmaktadır.
Kuşkusuz alınacak teknik önlemlerin afetler sonrasında oluşan can ve mal kayıplarının azaltılmasında önemi büyüktür. Bu nedenledir ki, ülkemizdeki planlama ve yapılaşma sisteminde süregelen rant odaklı yaklaşımdan uzaklaşılmalı, risk azaltmaya dönük politikalar hızla yaşama geçirilmelidir.
Ancak ülkemizde var olan yoksulluk sürdükçe, alınacak teknik önlemler, yasal düzenlemeler can kayıplarını ortadan kaldırmayacaktır. Ülkemizde yıllardır yaşanan depremlerde yıkılan kentler yoksulluğun kentleri, yıkılan yapılar da yoksulluğun yapılarıdır. Bu nedenledir ki afetlere karşı gerçek çözüm yoksulluğun yenilmesinden geçmektedir.
TMMOB
Şehir Plancıları Odası