EMİN KORAMAZ GÜNCEL GELİŞMELER ÜZERİNE YAZDI: "YARIN BİZİ NE BEKLİYOR"

17.04.2020

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, 17 Nisan 2020 tarihli Birgün Gazetesi'ndeki köşesinde, AKP'nin uyguladığı politikaların yarattığı tehdit ve toplumsal muhalefetin sorumlulukları üzerine yazdı.

YARIN BİZİ NE BEKLİYOR?

Önemli sosyal olaylar sırasında en çok duyduğumuz klişelerden birisi “artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” cümlesidir.

Herkesin farklı anlamlar yükleyerek kullandığı bu cümleyi bugünlerde de sıklıkla duyuyoruz.

Yaşanan sıra dışı gelişmelerin toplumsal etkisinin altını çizmek için kullanılan bu klişe aslında büyük oranda umut ve beklentiye dayanmaktadır. Kendi duruşumuzu rasyonelleştirmeye, geleceğe ilişkin öngörülerimizi haklılaştırmaya, hepsinden de öte eksik ve hatalarımızı bastırmaya dönük bir tür savunma mekanizmasının ürünüdür. Bireylerden örgütlü yapılara, siyasal iktidardan muhalefete kadar toplumun her kesimi bu savunma mekanizmasına sıklıkla başvurur.

Yaşadığımız küresel salgının da tüm dünya çapında ekonomik, sosyal ve siyasal etkileri olacaktır. Fakat bu etkilerin yaratacağı sonuçlar konusunda aceleci davranmamakta fayda var. Toplumsal gelişmeler söz konusunda olduğunda olaylar ve sonuçları arasından basit bir nedensellik ilişkisi kurmaya çalışmak bizleri çoğu zaman hataya ve hayal kırıklığına sürükler.

Böylesi dönemlerde toplumsal muhalefete düşen, kestirme bir kurtuluş beklentisine kapılmak değil, krizin yarattığı sosyal kırılmaları toplumsal mücadeleye eklemleyecek adımlar atmaktır.

Kriz dönemleri siyasal iktidarların sınıf karakterlerinin de daha berrak biçimde ortaya çıktığı dönemlerdir. Böylesi dönemlerde toplumun genelini kapsayıcı ekonomik ve politik çözümler üretemeyen iktidarlar gösterdikleri sınıf refleksleriyle kendi dar çıkarlarının sınırlarını da ortaya sermiş olurlar. Bu açıdan baktığımızda, salgının başından bu yana uyguladığı politikalara bakarak AKP’nin sınıfsal ilişkilerinin izdüşümlerini tayin edebiliriz.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi döneminde bugüne kadar hiç görülmediği kadar birbiri ardına meclise getirilen yasalar bu noktada öğretici olduğu kadar ibret de vericidir.

Düşünce suçlusu gazeteci-yazar-siyasetçiler cezaevinde tutulurken uyuşturucu kaçakçılarını salıveren infaz yasasından çalışanların kazanılmış haklarını elinden alan iş kanunu düzenlemesine, yangınlara müdahalede kullanılan Türk Hava Kurumu uçaklarının satışından Salda Gölü’nün yağmalanmasına, DSİ kanununda değişiklik yapılarak su kaynaklarının özelleştirme yoluyla kişi ve şirketlere devredilmek istenmesine kadar her alanda yaşanan gelişmeler, siyasi iktidarın toplum karşıtı yozlaşmış sınıf karakterini ortaya seriyor.

Geçtiğimiz hafta Nurcan Gökdemir’in haberiyle öğrendiğimiz AKP’nin yeni Torba Kanunu teklifinde yer alan Varlık Fonu’na ilişkin düzenlemeler de bu açıdan bir hayli dikkat çekici. Söz konusu düzenleme ile Varlık Fonu’na sağlanan pek çok muafiyet, fon ile iş yapan şirketlere de tanınmak isteniyor.

Cumhurbaşkanı ve damadının başında olduğu Varlık Fonu ile Türkiye’nin tüm kamusal zenginliklerinin AKP’nin emrine verildiği yetmiyormuş gibi, şimdi de Varlık Fonu’na sağlanan ayrıcalıklar AKP yandaşlarını kapsayacak biçimde genişletiliyor. AKP, kendi için yarattığı dikensiz gül bahçesini, çevresindeki dar çıkar ilişkilerini koruyacak biçimde büyütüyor.

AKP’nin kendisini ve çevresini güvenceye alan şemsiye büyüdükçe, toplumun geri kalan büyük çoğunluğu daha savunmasız hale geliyor. Bunu en çok da içinden geçtiğimiz kriz dönemlerinde fark ediyoruz. Bugüne kadar patronların ihtiyaçları için seferber edilen İşsizlik Fonu dışında yurttaşları destekleyecek hiçbir kamusal kaynağın olmaması, devletin zor zamanlarda kol kanat germek zorunda olduğu yurttaşlarından bağış toplamak zorunda kalması AKP’nin yozlaşmış iktidarının ülkeyi kıyısına getirdiği uçurumun açık göstergesidir.

Bütün bu gerçeklikten daha acımasız olanı, bu durumun toplumun geniş kesimlerince aynı sadelikle algılanmıyor olmasıdır. Toplumu saran ilişkiler ağı, medyanın manipülasyonları ve hayatın her alanında yeniden üretilen iktidar ideolojisi kriz dönemlerinde de işlevini sürdürmeye devam etmektedir. Bu nedenle çoğu zaman iktidarlar, kriz dönemlerini kendi iktidarlarını güçlendirmek ve mutlaklaştırmak için bir manivela olarak kullanmaktadır.

Bu dönemde yaşanan gelişmeler karşısında toplumsal muhalefet odaklarının her zamankinden daha uyanık, daha dinamik ve daha örgütlü olması gerekiyor. Yaşanan krizin AKP’nin kendi iktidarını pekiştirmek için kullanmasına, tümüyle yozlaşmış sınıf ilişkilerine kalkan haline dönüştürmesine engel olacak tek güç, örgütlü toplumsal muhalefettir.