GIDA MÜHENDİSLERİ ODASI 1. ÖĞRENCİ ÜYE KURULTAYI SONUÇ BİLDİRGESİ YAYIMLANDI

05.11.2007

Gıda Mühendisleri Odası'nın 27 Ekim 2007 Cumartesi günü TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Rüştü ÖZAL Konferans Salonu'nda gerçekleştirilen 1. Öğrenci Üye Kurultayı'nın sonuç bildirgesi yayımlandı.

TMMOB
GIDA MÜHENDİSLERİ ODASI
1. ÖĞRENCİ ÜYE KURULTAYI
SONUÇ BİLDİRGESİ

TMMOB Gıda Mühendisleri Odası 1. Öğrenci Üye Kurultayı 27 Ekim 2007 Cumartesi günü TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Rüştü ÖZAL Konferans Salonu‘nda gerçekleştirilmiştir. "Gıda Mühendisliği Mesleğine Öğrenci Gözüyle Bakış ve Örgütlülük" ana başlığıyla toplandığımız kurultaya 24 Üniversite Öğrenci Temsilciliği‘nden 173 üyemiz katılmıştır. 3 Oturumda gerçekleşen kurultayın 1. Oturumunda Örgütlülük, 2. Oturumunda Sektör ve Mevzuat, 3. Oturumda ise Forum başlıkları ele alınmıştır. Anket Komisyonu‘nun 28 Üniversitede eş zamanlı yapılan Anketlerden elde edilen verileri sunumunun ardından "Örgütlülük", "Sektör" ve "Mevzuat" Çalışma Grupları tüm öğrenci temsilciliklerinin görüşlerini alarak uzun uğraşlar sonucu hazırladıkları bildirileri sunmuşlardır. Her bir çalışma grubunun sunumunun ardından ilgili sunum üzerine gerçekleştirilen tartışma bölümü yer almıştır. Forum Bölümünde ise, öğrenci üyeler söz alarak istedikleri her konuda görüşlerini bildirmişlerdir. Aldığı eğitimi, çalışacağı sektörü, mesleğini, örgütlülüğünü ve geleceğini tartışan bizler, bugün uzun solukta ulaşabildiğimiz kurumsal yapımızı ilk kurultayımızla taçlandırmanın mutluluğunu yaşamaktayız.

TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Öğrenci örgütlenmesi; 1997 yılında, Ege Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü öğrencisi Oğuz PELİKLİ‘nin üye kaydıyla başlamış, İzmir İl Temsilciliği bünyesinde Gıda Mühendisliği Öğrenci Kolu oluşturulmuştur. İlerleyen süreçte "temsilci" anlayışının hakim olması olumsuzluklara neden olmuştur. 2004 yılında "temsilcilik" kavramı ortaya atılmış ve yeni bir yapılanma başlamıştır. Bu dönemde Öğrenci Üye Yönetmeliği revize edilmiş ve Oda Danışma Kurullarına paralel Öğrenci Danışma Kurulları gerçekleştirilmiştir. Yaratılan bu sinerji ile örgütlenme hız kazanmış ve 4 üniversitede var olan öğrenci temsilciliği bugün 24 üniversiteye ulaşmıştır. Gerek özerk olarak gerekse ülke genelinde eş zamanlı gerçekleştirilen etkinlikler Gıda Mühendisleri Odası Öğrenci Temsilciliklerini diğer Odaların Öğrenci Temsilciliklerinden ayırmaktadır. Revize ettiğimiz yönetmeliğimiz, seçim usulüyle gelen yönetim kurullarımız, yönetim kurullarımızca atanan komisyonlarımız, öğrenci temsilciliklerimizin faaliyetlerini denetleyen koordinasyon kurulumuz TMMOB bünyesindeki en kurumsal öğrenci örgütlülüğünün Gıda Mühendisleri Odası‘nda olduğunu göstermektedir.

TMMOB‘un öğrenci yapılanmasında öğrencilere olabildiğince önem verilmeye çalışılmaktadır. Fakat bize göre var olan uygulamalarda eksiklikler mevcuttur. TMMOB öğrenci örgütlenmesinin bir araya geldiği tek nokta yılda bir kez düzenlenen TMMOB Öğrenci Üye Kurultayı olmamalıdır. Bir günlük bu kurultay 23 Odanın öğrenci temsilciliklerinden oluşan öğrenci örgütlülüğün eşgüdümü için yetersiz kalmaktadır. Oysaki TMMOB‘un bünyesinde birbirine çok yakın meslek disiplinleri vardır ve temelde öğrencilerin sorunları ve sıkıntıları aynıdır. Bunlarla ilgili, birlikte çalışma yapacakları ve bu çalışmaların devamını sağlayacak olan ortamlar oluşmamaktadır. Bu sorunun yanı sıra TMMOB bünyesindeki 23 odanın her biri öğrenci temsilcilikleri kavramına aynı hassasiyetle yaklaşmamaktadır. Tüm odaların öğrenci temsilcilikleri yapısı standartlaştırılmalı ve birlikte sürekli çalışma yapabilecekleri ortamlar sağlanmalıdır. Oda politikaları belirlenirken geleceğin mühendisleri olan bizlerin de sürece dahil edilmesi sağlanmalıdır. TMMOB örgütlülüğünü daha ileri götürecek unsurlardan birinin de bu olduğunu düşünmekteyiz.

Ülkemizde 1975 yılında Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi bünyesinde başlayan Gıda Mühendisliği eğitim sürecinde günümüze baktığımızda 28 adet lisans eğitimi veren üniversite bulunduğu görülmektedir. Bölümlerin eğitim içerikleri incelendiğinde gözlenen farklılıklar giderilmeli, eğitimde standardizasyon sağlanıp akreditasyon işlemleri de bu sürece dahil edilmelidir. Bu işlemlerin gerçekleştirilebilmesi için öğretim üyesi eksikliği başta olmak üzere tüm alt yapı sorunlarının çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Buna ek olarak, yine birçok alt yapı eksiklikleri bulunmasına rağmen salt günlük politikalar uğruna, planlamaları yapılmadan üniversitelerden koparılan yeni üniversiteler kurulmaktadır. Açılan bölümlerin eğitim kaliteleri irdelenmeli ve bu tür uygulamalardan vazgeçilmelidir. Çünkü mühendislik kalite ve verim esaslı bir meslektir.

Öğretim süresi boyunca öğrenciler yapısal durumlardan kaynaklanan birçok sorun yaşamaktadır. Bu sorunların kaynağında ise YÖK ve uygulamaları bulunmaktadır. Mevcut haliyle YÖK ve yürüttüğü sistem çağımızın gereklerini artık karşılayamamaktadır ve en azından revize edilmesi şarttır.
Üniversite bileşenlerinin görüşleri dikkate alınmadan gerçekleştirilen uygulamalar çeşitli olumsuzlukları beraberinde getirmektedir. Öğrenci talepleri önemsenmeden oldukça ağır ders programları hazırlanmaktadır ve bu ders programları hemen her üniversitede farklılıklar göstermektedir. Mevcut farklılık ortadan kaldırılmalı ve Odamız tarafından gerçekleştirilen "Eğitim Çalıştayı"nda yer alan program referans olarak kabul edilmelidir. Alınan bu yüksek kredili dersler biz öğrencilerin sosyal ve mesleki etkinliklere ayırmamamız gereken zamanı kısıtlamaktadır. Unutulmamalıdır ki mühendisler toplumsal, sanatsal ve sosyal kimlikleri olan bireylerdir. Kendilerini bu alanda geliştirebilecekleri ortam ve zaman hazırlanmalıdır.

Staj, öğrencilerin sektörü tanıdıkları ilk uygulama olup, eğitim sürecinde tartışılmaz bir öneme sahiptir. Ne yazık ki, staj süreleri ve içerikleri üniversiteden üniversiteye farklılıklar göstermektedir. Uzun staj süreleri ve firmaların staja bakış açıları ya "naylon staj" diye tabir edilen durumu ortaya çıkarmakta ya da "vasıfsız işçi" olarak çalıştırılmaya neden olmaktadır. Bu durumlar da stajı amacından saptırmakta, öğrencilerin verim almadan staj sürelerini doldurmalarına neden olmaktadır. Ayrıca, olası iş kazaları da dahil olmak üzere hiçbir konuda stajyer öğrencilere sosyal hak tanınmamaktadır. Bu haklar çıkarılacak bir yönetmelikle garanti altına alınmalıdır.

Yeni mezun Gıda Mühendislerinin sektörde yerlerini almadan önce karşılaştıkları en önemli sorun ise, eğitim süresi boyunca aldıkları öğrenim ve katkı kredilerinin geri ödemeleridir. Her ne sebeple olursa olsun, eğer hazırlık okunmamışsa 4 sene sonunda alınan kredi kesilmekte ve 2 yıl sonrasında ödemelerin başlanması talep edilmektedir. İki yıl içerisinde ekonomik özgürlüğünü kazanamamış olmak kredilerin geri ödenmesinde büyük sıkıntılara neden olmaktadır. Bu sorunların yaşanmaması için gerekli yasal düzenlemeler derhal hayata geçirilmelidir.

Gıda sanayimize baktığımızda Çay ve Şeker işletmeleri dışında hemen hemen sektörün tümüne özel teşebbüsler hakimdir. Son dönemde bu işletmeler de özelleştirme sürecine dahil edilmiştir. SEK ve Et-Balık Kurumu‘nun özelleştirilmesiyle devlet piyasa denetimini kaybetmiş, özel sektör bu ürünleri istediği zamanlarda istediği fiyatlardan satar hale gelmiştir. Mevcut durum hem üreticiyi maddi anlam da zora sokmakta hem de belirli gelir düzeyinin altındaki tüketiciyi yeterli ve dengeli beslenme için büyük önem arz eden bu iki gıdadan yoksun bırakmaktadır. Bu nedenlerle ülke için stratejik öneme sahip hiçbir kurum ya da kuruluş özelleştirilmemeli, devlet böylesine önem arz eden durumlar için en azından piyasa denetimini elinde tutabilecek bir yapıya sahip olmalıdır.

AB sürecinin gıda sanayine yansımasında her ne kadar olumlu yönler " kalite sistemlerinin kurulması dolayısıyla üretilen ürünün kalitesinin artması... " bulunsa da bu süreçte ülke kapılarının yabancı sermayeye koşulsuz olarak açılması yerli sermayeyi yok olma konumuna getirmiştir. Yabancı sermayenin herhangi bir yatırım yapmadan, istihdam olanağı sağlamadan sadece var olan yerli sermayeyi satın alarak pazara girmesi ve hakimiyeti ele geçirmesi kabul edilemez. Bu bağlamda, yabancı sermayeye kota konulup yerli sermaye teşvik edilmelidir.

1930 yılında Sağlık Bakanlığı tarafından çıkarılan Umumi Hıfzıssıhha Kanunu‘ndan günümüze kadar ulaşan süreçte mevzuatla ilgili çeşitli sıkıntılar yaşanmıştır. Özellikle ilk 65 senede birçok hükmü içeren bir kanunun içinde ve oldukça dağınık bir şekilde yürütülmeye çalışılan mevzuat son derece etkisiz kalmıştır. 65 sene boyunca böylesine ilkel bir kanunla yönetilmemiz, hemen hemen her konuda olduğu gibi gıda konusunda da herhangi bir politikamızın olmadığını gözler önüne sermektedir. Nihayet 1995 yılına gelindiğinde büyük eksikliklerine rağmen bir KHK (560 sayılı) çıkartılarak ilk adım atılmıştır. Bu KHK nin en büyük sorunu yetkilerin çok fazla dağınık olmasıydı. 2004 yılına geldiğimizde, özünde çok değişiklik yapılmasa da, KHK de değişikliklerin yapılarak oluşturulduğu bir kanun çıkartılmıştır. Bahsi geçen kanun ile birlikte gıda ile ilgili hizmetlerin tek elden yürütülmesi ve bürokrasinin azaltılması amaçlanmış ve bu amaç, belki de tek olumlu sonuç olarak gerçekleştirilmiştir. Fakat yetkinin tek elde toplanması ne yazık ki uzun süreli olmamıştır. Ardı ardına çıkarılan Büyükşehir Belediyesi, İl Özel İdaresi ve Belediye Kanunları yetkinin parçalanabileceği büyüklükte açıklar içermekteydi. Nitekim 2005 yılında Çankaya Belediyesi tarafından Danıştay‘a dava açılmış ve Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu da yürütmeyi durdurma kararı almıştır. Mevcut bu durum 5179 Sayılı Kanunla tek elde toplanan yetkinin tekrar bölünmesine neden olmuştur. Avrupa Komisyonu‘nca hazırlanan 09.10.2005 tarihli ilerleme raporunda; 5179 sayılı Kanunun AB müktesebatı ile aynı çizgide olmadığının belirtilmesi üzerine 4‘lü Hijyen Paketi TBMM gündemine alınmıştır. Genel anlamda bakıldığında tasarılarda yenilikler ve yetkilerin tek elde toplanması isteği görülse de, iyice irdelendiğinde birbiri ile uyumsuz, çelişkili, zaman zaman yanlış ifadeler içeren, karmaşık, dolambaçlı ve aşırı teferruatlı, dili hukuk diline uygun olmayan ve yer yer hüküm içermeyen tavsiye kararlarının olduğu anlaşılmaktadır. Oysa ki, kanunların açık, sade, kısa ve genel esasları belirten kesin hükümlerle yazılması gerekir. Dil olarak da Ülkemiz hukuk diline uygun değildir. Hukuk dilimizde tavsiye yoktur. Doğrudan emredici hükümler vardır. Ayrıca, genel olarak AB Direktiflerinden tercüme edildiğinden, Türkçe kuralları açısından ciddi hatalar ve anlam kaymaları mevcuttur. Bu bağlamda, AB‘ye uyum çerçevesinde çıkartılması düşünülen kanun tasarılarının öncelikle ülkemiz gıda sanayi yapısının çok iyi analiz edilip tekrar ele alınarak uygulama detaylarının bu yapıya uygun şekilde yeniden düzenlenmeleri gerekmektedir ve bu gerçekleştirilirken multidisipliner bir konu olması nedeniyle gıda, kimya ve ziraat mühendisi ile veteriner hekim ve biyolog gibi değişik meslek mensupları bu alanda görev aldıkları unutulup tek bir meslek grubunun menfaatleri doğrultusunda çalışma yapılmamalıdır. TMMOB tarafından hazırlanan Yetkili Mühendis, Mimar Ve Şehir Plancılarının Belirlenmesi Ve Belgelendirilmesine İlişkin Kanun Tasarısı irdelendiğinde aslında bizler açısından bir sakınca doğurmadığı görülmektedir. Sanal ortamda çeşitli sitelerde ortaya atılan 5 yıl stajyerlik vs gibi konular da mevzu bahis değildir. Belirtilen hedef ise oldukça yerindedir. Yapılması gereken, bu tasarının mesleğimizdeki uygulama alanlarının ve bununla ilgili kriterlerin Odamız tarafından belirlenerek Genel Kurul kararı ile yürürlüğe konmasıdır. Hazırlanan Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ile AB ‘ye üye ülkelerden ve/veya Bakanlar Kurulu‘nca belirlenecek diğer ülkelerden gelecek mühendisler ve mimarlar hiçbir akademik yeterlilik, mesleki bilgi ve deneyim aranmaksızın diledikleri gibi iş imkanı bulabilecek ve denetimden muaf olacakken bize denklik ve yeterlilik sorulacaktır ki bu da anayasanın "eşitlik ilkesi"ne tamamen aykırıdır. Sözde AB‘ ye uyumu amaçlayan bu tasarıyla Bakanlar Kurulu Kararı eklenerek tüm dünya ülkesi mühendis ve mimarlarına " biz hariç " bu ülkede özgürce çalışma imkanı sunulmaktadır. Çıkan bu yasalar, kurulan yeni üniversitelerle tam anlamıyla bir tezat oluşturmaktadır. Yeni üniversiteler, yeni mühendislik, mimarlık fakülteleri açan hükümet, çıkardığı yasalarla ilmeği boynumuza geçirmekle kalmayıp attığı bu son adımla da ipleri AB ‘nin eline vermiştir. Mevcut mühendis ve mimarların 1/5 ‘inden fazlasının işsiz olmasına rağmen, çalışma koşulları ağırlaştırılıp ülke kapılarının hiçbir kıstas aranmaksızın tüm dünya vatandaşlarına sonuna kadar açılması katiyetle kabul edilemez.

Her ne kadar 2547 Sayılı Kanun değiştirilse de 3458 Sayılı Kanun hali hazırda yürürlüktedir. Ve Mühendislik Fakültelerinden mezun olanların diplomalarında bu unvanların yer alması bu yasanın emredici bir kuralıdır. Diplomalarda unvanın yazılmaması, bu unvanı "kim, nasıl, hangi koşullarda verecek?" gibi soruların yöneltilmesine neden olmaktadır. Özelikle 3458 sayılı Yasa‘nın 3. maddesi yürürlükte iken, idari bir işlemle Mühendislik - Mimarlık Fakültelerinden mezun olanların diplomalarından mühendis - mimar unvanlarının çıkarılması açıkça bu yasaya aykırıdır. Mühendislik Fakültesi mezunlarının diplomalarında "mühendis" unvanının yer almaması ancak, 3458 sayılı Yasanın 3 ‘üncü maddesinin son cümlesinin yürürlükten kaldırılmasıyla mümkündür. Ayrıca, bu karar "idari işlemin geriye yürüyemezliği ve hukuki güvenlik ilkesi"nin gereklerine de aykırıdır. 2005 - 2006 öğretim yılında Fakültelerde öğrenime başlayacak öğrencilere uygulanması durumunda idari işlemlerin geriye yürüyemezliği ve hukuki güvenlik ilkesine aykırılık durumları ortadan kalkacaktır. Fakat bu durumda da 3458 Sayılı Kanunun 3. maddesinin son cümlesi "Bu unvanlar diploma veya ruhsatnamelere de derç olunur." devreye girecektir. 3458 Sayılı Yasa Mühendislik Unvanının verilmesi ile ilgili özel bir yasadır ve bu yasanın 3. maddesi yürürlükte olduğuna göre YÖK‘ün aldığı bu kararın Mühendislik Fakültesi mezunlarını kapsamaması gerekmektedir. Derhal bu yönde düzeltilmelidir. Zira, mevcut haliyle yasaya aykırıdır.

Yürürlükte olan bir yasaya rağmen kanuna aykırı bir şekilde çıkarılan başka bir yasa ile elimizden alınan unvanların kim tarafından, nasıl ve hangi şartlarda geri verileceği 2 seneyi aşkın bir süredir muammasını sürdürmektedir. Diplomalara yeniden unvanlar yazılarak bu sorun ortadan kaldırılmalıdır.
"Yeminli Gıda Müşavirliği"nin mesleğimiz ve kamu sağlığı açısından neler getireceği tartışılır. Suistimale açık olması, denetçilerin denetiminin zor olması olası yönetmeliğin doğuracağı sorunlardan sadece bir kaçıdır. Bu uygulamadan derhal vazgeçilmelidir. Fikrimizce denetim Devletin işidir ve özelleştirilmemelidir.

Biz, bu ülkenin aydın gençleri olarak hükümete seçilenlerin öncelikli olarak yurttaşının haklarını savunmakla görevli olduklarını hatırlatıyoruz...

"Her Yerde,
Her Şeyde,
Hep Beraber!.."

TMMOB Gıda Mühendisleri Odası
Öğrenci Temsilcilikleri