3. ULUSAL ENERJİ VERİMLİLİĞİ FORUMU-/12-13 OCAK 2012/İSTANBUL

13.01.2012

Değerli Konuklar,
Sevgili Arkadaşlar,

Hepinizi Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu adına sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum

Ben öncelikle burada hepimizin buluşmasını sağlayan, emeği geçen tüm arkadaşlarıma örgütüm adına teşekkür ediyorum.

Sevgili Arkadaşlar,

TMMOB, mesleki, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda ülkemizdeki mühendis, mimar ve şehir plancıları temsil etmektedir. Onların hak ve çıkarlarını halkımızın çıkarları temelinde korumak ve geliştirmek, mesleki, sosyal ve kültürel gelişmelerini sağlamak ve mesleki birikimlerini toplum yararına kullanmalarının zeminini yaratmakla görevlidir. Bu amaçla mesleki alanlarıyla ilgili gelişmelerin ve politikaların sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel boyutlarını derinlemesine kavramak, yorumlamak ve toplumu bilgilendirmek; bu politikaların toplum yararına düzenlenmesi için öneriler geliştirmek ve bunların yaşama geçirilmesi için mücadele etmek zorundadır.

TMMOB enerji konusu üzerinde de ciddi bir fikri takip içerisindedir. Bugüne dek Birlik ortamında enerji konusunda gerçekleştirdiğimiz birçok etkinlik ve yayınladığımız birçok rapor bulunuyor. TMMOB‘nin enerji alanındaki görüşlerine 1998 Demokrasi Kurultayı belgelerinden, 2006 TMMOB Enerji Raporundan ve sekiz kez gerçekleştirdiğimiz TMMOB Enerji Sempozyumlarının sonuç bildirilerinden kolaylıkla ulaşılabilmektedir.

Enerji alanı ile ilgili önerilerimizi her zaman söyledik. Enerjiden yararlanmak çağdaş bir insan hakkıdır. Bu nedenle, enerjinin tüm tüketicilere yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve sürdürülebilir bir şekilde sunulması temel bir enerji politikası olmalıdır. Enerji üretiminde ağırlık; yerli, yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarına verilmelidir. Enerji planlamaları, ulusal ve kamusal çıkarların korunmasını ve toplumsal yararın arttırılmasını, yurttaşları ucuz, sürekli ve güvenilir enerjiye kolaylıkla erişebilmesini hedeflemelidir.

Sevgili Arkadaşlar,

Türkiye‘nin 1990-2011 döneminde enerji talep, üretim, ithalat ve ihracatının gelişimi ile ilgili veriler incelendiğinde; 1990‘dan bu yana, dışa bağımlılığın hızla arttığını görmekteyiz. 1990‘da % 48.1 olan talebin yerli üretimle karşılanma oranı, 2008‘de % 27.2‘ye düşmüştür. Son dönemlerde izlenen politikaların sürdürülmesi halinde; birincil enerji tüketiminde dörtte üç oranında dışa bağımlığının devam edeceği ve daha da artacağını söylemek mümkündür.

Ülkemizde 1980‘lerden bu yana izlenen ve son yıllarda en üst düzeye varan özelleştirme-piyasalaştırma faaliyetlerinin en yoğun olarak uygulandığı alanlardan biri enerji sektörü olmuştur. Özellikle elektrik üretimi alanında; kamunun yeni yatırım yapması önlenmiş, yatırımların tamamen özel sektör eliyle yapılması esası benimsenmiş ve uygulanmıştır.

Elektrik üretimi, toptan satışı ve dağıtımında, rekabet getirileceği gerekçesiyle kamu varlığı özelleştirmeler eliyle yok edilirken, dağıtımda tek bir özel sektör şirketler grubunun, sektörün %30‘unu kontrol altında tutabilmesi rekabet hukukuna uygun görülebilmektedir. Belli başlı birkaç grup, sadece elektrik dağıtımında değil, üretimi ve toptan satış alanlarında da faaliyet göstererek yatay ve dikey bütünleşme ile hâkimiyetlerini perçinlemektedir. Kamu tekeli yerini hızla az sayıda özel tekele bırakmaktadır.

Enerjide dışa bağımlılık arz güvenliğini ve ülkenin ekonomik ve sınaî geleceğini riske sokan önemli bir etkendir. Bu nedenle dışa bağımlılığımızı süratle azaltma yoluna gidilmelidir. Türkiye gittikçe artan ve ekonomik ve sosyal açıdan önem arz eden bir enerji talebi ile karşı karşıyadır. 1990 ve kriz yılı olan 2008 yılları arasında birincil enerji tüketimi yılda ortalama % 4.4 ile sürekli olarak artmıştır. Bu yüksek artış hızı nedeniyle Türkiye‘de şimdiye kadar büyük oranda arz cephesinden yaklaşılarak, büyümekte olan talebin, yeni tesisler kurularak ve daha fazla ithal enerji ile karşılanmasına çalışılmış, bu süreçte enerji verimliliğine, arz cephesine oranla görece düşük öncelik verilmiştir.

Sevgili Arkadaşlar,

Türkiye ekonomisi gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında "enerji yoğun" ve "karbon yoğun" olarak değerlendirilebilir. Enerji yoğunluğu ekonomi ve sanayinin yapısından önemli oranda etkilenmektedir ve nihai kullanım enerji verimliliğinin gerçek anlamda karşılaştırması için, kıyaslamanın satın alma gücü paritesi bazlı GSMH ve nihai kullanım enerji tüketim rakamları arasında yapılması gerekmektedir. Ancak bu kıyaslama bile, Türkiye‘nin bazı Avrupa ülkelerinin 2.5 katı daha fazla ve AB‘nin ortalamasından %30 enerji yoğun olma özelliği taşıdığı gerçeğini ortadan kaldırmamaktadır. Ayrıca ülkemiz kurumlarının yaptığı birçok çalışma Türkiye‘de, tüm sektörlerinin ortalaması olarak, en az %25 enerji tasarrufu potansiyeli olduğunu doğrulamaktadır. Bu durum, ülkemizde enerji verimliliği iyileştirmelerinin maliyet etkin bir şekilde yapılabileceğini göstermektedir.

2009 yılında yürürlüğe giren Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji Belgesi‘nde, 15 Nisan 2010 tarihli Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2010-2014 Stratejik Planında ve bir çok politika belgesinde çeşitli nihai kullanım sektörlerinde yapılacak potansiyel enerji verimliliği iyileştirmelerinin ve elektrik üretimi, iletimi ve dağıtımında teknik kayıpların asgariye indirilmesinin, dağıtımda kaçak kullanımın engellenmesinin Türkiye‘de enerji talep tahminlerini aşağı çekebileceği öngörülmüş olmakla birlikte, enerji sektörü yönetimince son yıllara kadar bu anlamda kapsamlı ve sonuç odaklı bir politika izlenememiştir. 2007 yılı ve sonrasında yasal çerçevede önemli değişiklikler yapılmış olup, 4.5 yıldır bu değişikliklerin uygulamaya dönüşmesi süreci yaşanmaktadır.

Türkiye‘de, son 55 ayda Enerji Verimliliği Kanunu ve onun üzerinde ikincil mevzuat ile bir mevzuat çerçevesi oluşturulmuş, yönetmeliklerin birçoğunda köklü değişimler yapılmıştır veya yapılma ihtiyacı doğmuştur. Bu yasal çerçeve ile TMMOB‘nin de yer aldığı, kurumlar arası bir koordinasyon mekanizması henüz çok etkin olmasa da oluşturulmuştur. TMMOB‘ye bağlı MMO ve EMO‘nun etkin olarak yer aldığı eğitim faaliyetlerinin yaygınlaşması sağlanmış, eğitim ve bilinçlendirme faaliyetleri, belli büyüklüklerde sanayi ve ticari binalara enerji yönetimi zorunluluğu, EVD olarak bilinen şirket yetkilendirmeleri ile enerji verimliliği hizmet sektörünün geliştirilmesi, KOBİ‘ler ve endüstriyel kuruluşlar için sınırlı bir hibe programı gibi konularda önemli gelişmeler sağlanmıştır. Bununla birlikte, enerji talebinin somut şekilde azaltılabilmesi için, enerji verimliliği konusunda ülkemizin ve insanımızın ekonomik şartlarını ve kültürel seviye ve alışkanlıklarımızı da göz önünde tutarak daha etkin stratejiler geliştirilmesine ve adımlar atılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Halen kurumsal yetersizlikler, mali desteklerin enerji verimliliği potansiyelinin değeri ile kıyaslandığında çok düşük seviyelerde kalması, her seviyede eksik bilgi ve farkındalık ve hatta yeni mevzuattaki uygulanabilirliği olmayan bazı hususlar; enerji verimliliğinde istenen sonucun alınmasını geciktirmektedir.

Son olarak bir kanun hükmünde kararname ile 1935 yılında kurulmuş ve enerji verimliliğinde gerek kadrosu ve gerek birikimleri ile kilit kuruluş haline gelmiş Elektrik İşleri Etüt İdaresi lağvedilmiş, bu görevleri sınırlı olarak üstlenecek Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü (YEGM) ETKB altında oluşturulmuştur.

KHK‘yle oluşturulan Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü‘nün görevleri arasında sadece  
"b) Sanayide ve binalarda enerjinin verimli kullanımı ile ilgili olarak farkındalık oluşturmak ve bu amaçla çalışmalar yürütmek,
c) Enerji Verimliliği Koordinasyon Kurulu tarafından onaylanan enerji verimliliği uygulama projelerini ve araştırma ve geliştirme projelerini izlemek ve denetlemek" sayılmaktadır.

Bu görev tanımı, enerji verimliliğinde daha etkin çalışmalar yapılmasının önünü kesmektedir. Ayrıca, söz konusu kararname ile oluşturulan organizasyonun ve buralara atanan kadroların durumu da belirsiz hale gelmiş, hem kişilerde hak kayıplarına yol açılmış hem de çıkarılan mevzuatın uygulanması olanaksız hale getirilmiştir.

Benzer olarak; son birkaç yıldır binalarda enerji verimliliği çalışmalarının daha etkin yürütülmesi için yeni yeni teşkilatlanıp kadrolar oluşturan Bayındırlık ve İskân Bakanlığı‘nı kaldırarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı haline getiren KHK‘de de enerji verimliliğine ilişkin düzenleme önemsiz ve vurgusuz şekilde; "Yapı denetimi sistemini oluşturmak ve yapılarda enerji verimliliğini artıran düzenlemeleri yapmak, yönetmek, izlemek; yapı malzemelerinin denetimine ve uygunluk değerlendirmesine ilişkin iş ve işlemleri yapmak" şeklinde belirtilmektedir.

AB ve Amerika‘da 2020 yılında tüm yeni binaların "0" karbon binası olması öngörüsünden bahsedilirken, ülkemizde binalarda enerji verimliliği hususu yeni yasal çerçevede önemsiz bir unsur haline gelmiştir.

Enerji Verimliliği Kanunu‘nda enerji hizmet piyasası yaratarak bina ve sanayi sektörlerinde enerji verimliliği uygulamalarının yaygınlaştırılması amaçlanmıştır. Son 4 yılda bu alanda kayda değer bir başarı sağlandığı söylenemez. Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği ile 2017 yılına kadar 9 milyon binaya "Enerji Kimlik Belgesi" verilmesi öngörülmüştü. Yetkilendirmenin durdurulması nedeniyle enerji kimlik belgesini verecek EVD sayısının 1 yıldır 20‘de kalması sonucunda 5 yıl içinde bu binaların sertifikasyon hedefi de tehlikeye girmiştir.

Bina Enerji Performans Yönetmeliği ve ilgili standart ülkemizde enerji verimli bina stoku yaratılması için önemli bir adımdır. Ancak yeni binalara ilişkin yönetmelik şartları yetersizdir. Ülkemizdeki binalar için öngörülen asgari enerji tüketim limitleri, diğer benzer iklim şartlarına sahip ülkelerle kıyaslandığında en az %30 fazladır. Bu nedenle örneğin 2003 yılından bu yana TOKİ tarafından yapılan yaklaşık yarım milyon binanın %30 daha az enerji tüketmesi mümkünken bu fırsat kaçırılmıştır.

Sanayi ve bina sektöründeki mevcut yapının iyileştirilerek enerji verimliliği potansiyelinin geri kazanılma süreci mali desteklerle kısaltılabilir. Özellikle 8 milyon civarındaki en az % 50 daha fazla enerji harcayan eski binalar için çok ciddi çalışılması lazımdır. Ülkemizdeki enerji verimliliği desteklerinin bürokratik olarak zorlu, yetersiz ve belirlenmiş bir hedefi öngörmeden verildiğini düşünüyoruz. Enerji verimliliği destekleri artırılmalı, başvuru ve geri dönüş/ödeme mekanizmaları kolaylaştırılmalı, hızlandırılmalıdır. Yapılan enerji etüt proje, VAP ve uygulamaların doğru olup-olmadığını kontrol için, basit ve kolay uygulanabilir  "ölçme ve doğrulama" standartları, metodolojisi bir an önce ortaya konmalıdır.

Enerji Verimliliği Kanunu‘nda halkın bilinçlendirilmesi ile ilgili bazı faaliyetler öngörülmüştür ancak halen bu bilinçlendirme faaliyetleri yeterince etkin değildir. Enerji verimliliği etkinlikleri konferans salonlarından çıkarılarak halkın arasına inmelidir.

Belediyeler bu alanda etkin şekilde görevlendirilmelidir. Enerji Verimliliği Kanunu‘nda belediyelerin adı yoktur. Bilinçlendirme ile halkta davranış değişikliğinin kalıcılığı sağlanmadıkta halkın enerji verimliliği faaliyetlerinin bir parçası olması beklenemez.

Ulaşımda enerji verimliliği konusunda çıkarılan ve uygulaması olmayan yönetmeliğin en kısa zamanda ele alınması gerekmektedir. Özellikle şehir içi toplu taşımacılık ve enerji verimli trafik düzenlemeleri konusunda hükümet düzeyinde çalışmalar yapılmadan ulaşımda neredeyse tamamı ithal olan yakıt tasarrufu sağlanamaz.

Sonuç olarak; enerji verimliliği, tüketimdeki azalma itibarı ile enerji sektörünü ilgilendirmektedir. Ancak bu sonuca gitmek için alınacak önlemlerin hemen hemen tamamı diğer sektörlerdeki uygulamalarla ilgilidir. Verimlilik odaklı politika ve uygulamaların ilgili bakanlıklarca kendi politikaları kadar öncelikli olarak benimsenmesi gereklidir. Bu nedenle; ortak strateji, kapsamlı ve herkes tarafından içselleştirilebilecek bir mevzuat ve yeterli mali kaynak enerji verimliliğinin sağlanmasındaki olmazsa olmazlardır.

Karar vericiler tarafından "alçakta asılı meyve" olan enerji tasarrufu, artık görmezlikten gelinmemelidir. Bunun için devlet kurumları ve yerel yönetim yöneticileri, enerji verimli yönetim ve yaşama pratiğini içselleştirmelidir. Enerji verimliliğinin Türkiye‘nin enerji dengesindeki yeri ve hedefleri tanımlanmalıdır.

Mehmet Soğancı
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı