ÇMO 8. ULUSAL ÇEVRE MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ/12–14 KASIM2009/ ANTALYA
ÇMO 8. Ulusal Çevre Mühendisliği Kongresi
12-14 Kasım Antalya
Değerli Konuklar,
Sevgili Arkadaşlar,
Hepinizi TMMOB Yönetim Kurulu adına saygıyla sevgiyle, dostlukla selamlıyorum.
Odamız tarafından 8. si düzenlenen Ulusal Çevre Mühendisliği Kongresi‘nde bir arada olmanın onurunu yaşıyorum. Ben öncelikle burada hepimizin buluşmasını sağlayan Oda Yöneticisi arkadaşlarıma, Düzenleme Kurulumuza, Yürütme Kurulumuza, oda çalışanı arkadaşlarıma ve görüşlerini bizlerle paylaşacak bilim insanlarına ve uzmanlara Yönetim Kurulumuz adına çok teşekkür ediyorum.
Sevgili Arkadaşlar;
Hepimiz biliyoruz ki; mühendislik, bilim ve teknolojiyi insanla buluşturan bir meslek. İnsan odaklı olmasından dolayı, bizim mesleğimiz onurlu bir meslek ama bir o kadar da sorumlulukları olan bir meslek. Bu mesleğin uygulayıcılarının örgütü TMMOB‘nin de şüphesiz görevleri ve sorumlulukları çok ağır.
Biz, bir yandan insana ve insanlığa karşı işlenmiş suçlara karşı çıkıyoruz, öte yandan da insana ve halkımıza olan sorumluluklarımızı biliyoruz ve sorumluluklarımızın gereklerini yerine getirmeye çalışıyoruz. Bir yandan da üyelerimizin haklarının elde edilmesine, taleplerinin gerçekleşmesine yönelik çabalarda bulunuyoruz.
Öte yandan, sorunlarımızın, toplumun ve halkın sorunlarından ayrı tutulamayacağını da biliyoruz. Sıkıntılı, sancılı, sorunlu bir ülkede yaşıyor olmanın tüm sonuçları mühendis kimliğimizle birlikte, yurttaş kimliklerimiz dolayısıyla bizi de buluyor.
İşte yaşamakta olduğumuz kapitalist küreselleşmenin kendi yarattığı küresel krizi!
Yoksulların daha fazla yoksullaştığı, siyasal yapıda pek çok değişimin gerçekleştiği süreç, kapitalist küreselleşmenin kriziyle karanlık yüzünü bir kez daha gösterdi. Neo-liberalizmin kurallarının değişmez olduğu öngörüsü sarsılırken krizden kurtulmak için sistemin taleplerine cevap vermenin de doğru olmadığı ortaya çıktı. Piyasanın inisiyatifine bırakılmış bir ekonomi sürekli kriz üretmekte, faturası da halkımıza, ücretliye, çalışana kesilmekte. Özellikle Türkiye gibi kendi kaynaklarını kullanamayan, emperyalizme bağımlı ülkeler bu krizden daha da fazla etkilenecek, etkileniyor da.
Ülkemizde yoksulların daha fazla yoksullaştığı, siyasal yapıda pek çok değişimin gerçekleştiği biçimde yaşanan süreç, kapitalist küreselleşmenin küresel kriziyle karanlık yüzünü bir kez daha gösteriyor. İşsizlik rekorları kırılıyor bu ülkede. Yoksulluk ve sefalet almış başını gidiyor. Üstüne üstlük, adaletsizliğin adaletsizlik olarak, açlığın açlık olarak sürüp gitmesini sağlamak için kapitalist küreselleşmenin bu düzenini korumaktan da utanmadan söz ediyorlar.
Onların sözlerinin tükendiğini son olarak geçtiğimiz günlerde İstanbul‘da yapılan IMF ve Dünya Bankası yıllık zirvesinde gördük. ‘İstanbul Kararları‘ olarak adlandırılan kararlarında az gelişmiş ülkelerden daha fazla kaynağı emperyalist merkezlere taşımak dışında bir karar almadılar. Krizden çıkış için çareyi yine "sömürü katmerleştirmekte" buldular. Dünyanın geleceği ile ilgili söyleyebildikleri tek şey; "önümüzdeki yıllarda işsizliğin ve yoksulluğun artacağı, yoksulluk nedeniyle savaşların yaşanabileceği, bebek ölümlerinin artacağı" oldu.
İçinden geçtiğimiz süreçten, kapitalizmin küresel krizinden, bizlerin de etkilenmemesi olanaksız. Türkiye‘de ekonominin küçüldüğü; üretimin ve istihdamın gerilediği bir dönemde üretimin direkt içinde yer alan mühendis, mimar ve şehir plancılarının bu durumdan etkilenmemesi düşünülemez. Mühendis ve mimarların bu süreci durdurmak için; daha örgütlü, daha bütünleşmiş, daha etkin ve insana seslenen, bilimsel, mesleki, kültürel girdilerle zenginleştirilmiş daha politik bir tavra ihtiyacı bulunuyor.
Sevgili Arkadaşlar
TMMOB‘nin sorumluluklarından biri de meslek alanlarımız üzerine gerçekleştirdiğimiz sempozyum ve kongre gibi etkinliklerle o alandaki sorunları ortaya koyarak çözüm önerilerini ortaya koymaktır. İşte bugün de burada "çevre-siyaset ve hukuk"u konuşmak için bir aradayız.
Sevgili Arkadaşlar;
Türkiye‘de çevre alanında 1980‘ler boyunca yaşanan ve halen süren kurumsal ve politik arayışlar, göstermelik ve yüzeysel hukuksal düzenlemeler; çevre sorunlarını daha da içinden çıkılmaz bir hale sokmuştur.
Türkiye‘de 80‘lerden bu yana izlenen neoliberal politikalar, bu iktidar döneminde daha da derinleşmiş, çeşitli alanlarda yarattığı tahribat ile kendisini göstermiştir. Sağlık, eğitim ve çevre alanı bu noktada, en ağır tahribatın yaşandığı alanlar olmuştur. Yine bu dönem, devletin küçültülmesi, özelleştirme, yerelleşme ve yabancılaştırmaya dayanan Dünya Bankası ve IMF programları ile ekonomik, sosyal, kültürel ve çevresel alanda son derece karamsar bir tablo oluşturmuştur.
Ülkemizde genel politika süreçlerine paralel olarak çevre alanı da yıllar boyunca istismar edilmiş, doğal kaynaklarımız bir talan ve yağma alanı olarak yerli ve yabancı sermayenin hizmetine sunulmuştur. Altyapı yatırımlarında izlenen yanlış politikalar, doğal kaynaklarımızı, tarihi ve kültürel varlıklarımızı, ormanlarımızı, kıyılarımızı birer rant cennetine dönüştürme çabaları, çevre sorunlarına ilişkin politika yoksunluğu, denetim ve yaptırım eksikliği ve uzman kadroların yanlış alanlarda istihdamı çevre sorunlarını daha da çıkmaza sokmuştur.
Bu noktada, Çevre Mühendisliği meslek alanına büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir. Odamızın örgütlü yapısı ile birlikte yürüttüğü çalışmalar ve gösterdiği çaba gerçekten anlamlıdır. Burada bunu da belirtmek isterim.
Sevgili Arkadaşlar,
Bugün ekolojik bir krize dönüşen sorunlarının çözümünde bütüncül politikaların, hukuksal ve kurumsal düzenlemelerin geliştirilmesi ve uygulanması gereği açıktır.
Anayasanın 56. Maddesi‘nde tanımlanan, "Herkesin Sağlıklı Bir Çevrede Yaşama Hakkı" kavramı, bugün yaşanan olumsuzluklar ve kuralsızlıklar ortamında yeni tartışmaları gündeme getirmektedir.
Bugün, insanların sağlıklı bir çevrede yaşam hakkı olduğundan hareketle Odamız tarafından düzenlenen bu kongrede çevre hukukunu oluşturan mevcut politika ve ilkelerin tartışılması, çevre alanının hukuk ve siyaset alanlarıyla ilişkisinin irdelenmesi son derece önemlidir.
Siyasette iki seçenek vardır; ya plansızlık ve kuralsızlık ya da bilim ve hukuk.
Çevre sorunlarının oluşumunda birinci derecede etken olan kapitalist küreselleşmenin açık deyimiyle emperyalizmin yönlendirici politikaları ile yapılan siyaset, bugün artık hukuku istediği gibi şekillendirebilmektedir. Hatta kimi zaman "arkadan dolanma" olarak hukuk devre dışı bırakılabilmektedir. Buna en yakın örnek "Tek katılımcı olmasına rağmen devam ettirilen, teklif fiyatı yüksek olmasına rağmen aynı şirketten hukuken geçersiz tekliflerle sonuçlandırılmaya çalışılan, yaratılan hukuki karmaşa içerisinde süre uzatımına gidilen nükleer santral ihalesidir. Ancak ihale TMMOB‘nin açtığı dava sonucu yargının yönetmeliğe ilişkin yürütmeyi durdurma kararıyla birlikte hukuken sona ermiştir.
Bu siyasal iktidarın döneminde de "yasa yolu" ile ülkenin dört bir yanı yağma ve talana teslim edilmiştir
Maden Yasası, Çevre Kanunu, Orman Arazilerinin Satışı ve Kıyı Kanunu gibi konularda Anayasa değişiklikleri, Doğrudan Yabancı Yatırımlar Yasası, Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi Hakkında Yasa, Kentsel Dönüşüm Yasaları, Kamu Taşınmazlarının Turizm Yatırımlarına Tahsisi Hakkındaki Yönetmelik, Tarım Arazilerinin Korunması ve Kullanılmasına Dair Yönetmelik aklımıza gelen hemen gelen örneklerdir ve tamamı sorunludur.
Yasa ya da yönetmelik değişikliği yoluyla gündeme gelen olaylar, tarım arazilerimizin, ormanlarımızın, kıyılarımızın, doğal, tarihi ve kültürel varlıklarımızın yağma ve talanına sadece birkaç örnektir. Hukukun ve bilimin üstünlüğüne inanan Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği ve bağlı odalarının buna karşı hem toplumsal anlamda mücadelesi hem de öte yandan hukuk mücadelesi devam etmektedir. Devam edecektir.
Sevgili arkadaşlar,
Bağlı odalarımızın yürüttüğü hukuk mücadelesinin ilave olarak Birliğimizin çevre alanında yürüttüğü hukuk mücadelesine ilişkin burada birkaç örnek vermek istiyorum:
MTA‘nın bulucusu olduğu jeotermal saha ve kuyuların devri için yapmış olduğu ihalesine karşı, tabii servet ve kaynaklarımızdan olan jeotermal kaynaklar kamunun hüküm ve tasarrufu altında kalması talebiyle dava açtık. Açtığımız dava sonucu ihale iptal edilmiştir.
Çevre ve Orman Bakanlığının "6831 Sayılı Orman Kanunun 2 inci Maddesinin ( A) Bendine Göre Orman Sınırları Dışına Çıkarılacak Yerler Hakkında" yayımladığı yönetmeliğin iptaline yönelik dava açtık. Yapılan düzenlemede dünyada ve ülkemizde ormanlık alanların hızla azaldığı, su kaynaklarının tehlike sinyalleri vermeye başladığı, dünyada "küresel ısınmaya" karşı alınacak önlemlerin yüksek sesle tartışıldığı bir ortamda, henüz "orman vasfını" koruyan yerlerin bile orman sınırları dışına çıkarılması öngörülmekte idi. Yargı Yönetmeliğin bazı maddeleri yönünden yürütmeyi durdurma kararı verdi, yargılama devam etmektedir.
İpekyolu Vadisi Serbest Bölgesinin Yer ve Sınırlarının Belirlenmesi ve Kurulup işletilmesine dair Bakanlar Kurulu kararına karşı dava açtık. Davayı Bakanlar Kurulunun Kararının birliğimizin daha önce konuya ilişkin olarak açmış olduğu davada verilen iptal kararını yok sayması, belirlenen alanın 1. derecede sit alanı olan Acarlar Gölü ve Longos Ormanlarına yakınlığı, yörenin ekolojisi ve toprak yapısı nedeni ile ciddi çevresel etkiler doğuracağından açtık. Açılan davada yargı yürütmeyi durdurma kararı verdi.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının yayımladığı "Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu Uygulama Yönetmeliği"ne tabii servet ve kaynakların korunmasını, bakımını ve denetimini sağlayacak kuralları içermemesi nedeni ile dava açtık. Yargı yönetmeliğin 7. maddesine ilişkin yürütmeyi durdurma kararı verdi, yargılama devam etmektedir.
Hukuksal mücadelelerin yanı sıra TMMOB ve bağlı odaları çevre sorunları alanında Su Raporundan Enerji Raporuna, Rüzgar Enerji Santrallerinden Termik Santrallere, Taş-Kum-Çakıl Ocaklarından 2B Sorununa kadar ulusal, bölgesel ve yerel ölçekte bir dizi bilimsel-teknik çalışma, sempozyum, kongre gerçekleştirmekte ve raporlar üretmektedir. Sonuçlarını kamuoyuyla paylaşmakta ve yanlış uygulamalar içerisinde olan yerel ve merkezi iktidarları uyarmaktadır. Uyarmaya devam edecektir.
Sevgili arkadaşlar,
Biz mühendisler, mimarlar, şehir plancıları hayatın her alanındayız. Bizler fabrikalardayız, işyerlerindeyiz, şantiyelerdeyiz, sokaklardayız, yaşamın içindeyiz. Bizler Türkiye‘nin her anında ve her yerindeyiz. Ve gerçekleri bütün çıplaklığı ile görüyoruz. Bizler hurafelerin değil, aklın ve bilimin temsilcileriyiz. Biz halkımıza olan sorumluluklarımızın bilinciyle sözümüzü söylemeye ve "Kral Çıplak" demeye devam edeceğiz.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Mehmet Soğancı
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı