ÇSGB'YE İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUN TASARISI TASLAĞI'NA İLİŞKİN TMMOB GÖRÜŞÜ GÖNDERİLDİ
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanan "İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısı Taslağı"na ilişkin TMMOB'nin görüşleri 8 Ekim 2008 tarihinde Bakanlığa gönderildi.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
İş Sağlığı ve Güveliği Genel Müdürlüğü‘ne
ANKARA
İlgi: 12 Eylül 2008 tarih ve B.13.0.İSG-0-10-235-4/3858 sayılı yazınız hk.
Bakanlığınız tarafından hazırlanan "İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısı Taslağı"na ilişkin TMMOB‘nin görüşleri oluşturulmuş olup, ekte tarafınıza sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederiz.
Saygılarımızla,
N.Hakan GENÇ
Genel Sekreter
ÇALIŞMA ve SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞINCA HAZIRLANAN "İŞ SAĞLIĞI ve İŞ GÜVENLİĞİ YASA TASARISI TASLAĞI" ÜZERİNE TMMOB GÖRÜŞÜ
(07 EKİM 2008)
Bilindiği üzere, insanlık tarihinin geçirdiği evreler sonucu, çalışma hakkı temel insan hakkı olarak kabul edilmiştir. Ancak, bu hakkın tek başına soyut olarak kabulünün bir anlam ifade etmediğini de yaşanan deneyimler göstermiştir. Bu hakkın kullanımı ancak diğer temel haklardan olan yaşama hakkının özünü ihlal etmeyecek bir iş ortamının sağlanmasıyla olanaklıdır. Güvenlikli ve sağlıklı iş ortamlarının sağlanması artık ülke ölçeğinde değil uluslar arası belgelerle istenen bir durumdur. Sağlıklı ve güvenlikli ortamda yaşama hakkı temel insan hakkı olduğuna göre çalışma hakkının kullanılmasında, çalışanın beden bütünlüğünü ve sağlığını bozacak etkilerden işyerinin arındırılması esastır. Bu hakkın korunmasında ve kullanılmasında Devlet asli sorumludur. Nitekim bu gerçek alanın yasal düzenlemeye ihtiyaç duyulmasıyla da kendini göstermektedir. Bu nedenle de kamusal bir alandır ve bu alanın asli unsurlarının hak, yetki, sorumluk ve cezaların hukuksal düzenlemede vücut bulması gerekmektedir.
Bakanlık ve sosyal taraflar arasında yaklaşık iki yıldan bu yana tartışılan "iş sağlığı ve güvenliği yasa tasarısı" iş yerinin asli unsurları üzerine oturmamış, Devletin düzenleme ve denetleme sorumluluğu göz ardı edilmiş yani sosyal taraflarca istenen omurga oluşturulmamıştır. Yasaya işlev kazandıracak omurga oluşturulmayınca, uygulamada bu yasa taslağının deyim yerindeyse kas yığınına dönüşeceğini görmemek olanaklı değildir.
Taslakta, işveren ve çalışana ait yükümlülükler ve ceza maddeleri sıralanmış olup, bunun dışında uygulamaya ilişkin somut bir norm görmek mümkün değildir. Aslında bu yükümlülükler zaten genel hukuk kuralları içinde olan yükümlülüklerdir. İş yasası ve mevzuatında, Borçlar Yasasında bu yükümlülükler vardır ve tarafların kusurları nispetinde sorumlulukları açıktır. Ancak, bizim ve sosyal tarafların tasarıdan beklediği amaç, çalışanların işyerindeki tehlikelerle karşılaşma ve onlara maruz kalma olasılığını en aza indirgemek için oluşturulacak örgütlenme, normlar ve sürekli gözetimi mümkün kılan bir yapıyı ortaya çıkarmaktır. Bu yapının tarafları ise, Devlet, işveren, çalışanlar ve sendikaları, iş güvenliği mühendisleri ve iş yeri hekimleridir. Bu dört unsurun doğru kurgulanması, güvenlik kültürünün gelişimine ve sistemin tesisine güçlü bir temel sağlayacaktır. Bu nedenle, iş güvenliği mühendisi, işyeri hekimi ve sendikaları taslağın içine işlevine uygun ana unsurlar olarak doğru koymak gerekir. Bu unsurları inkâra dönük bir yaklaşım, yasayı sakatlayacağı gibi, amaca da hizmet etmeyecektir.
Bugüne kadar bu koşullar ve taleplerimiz yerine getirilmiş değildir. Taslakta iş güvenliği mühendislerinin hak, yetki ve sorumluluklarına ilişkin hükümler henüz ortada yoktur, bu nedenle yasa taslağı çalışmalarına niçin çağrıldığımızı da anlamakta güçlük çekmekteyiz.
Bu anlamsızlığa son vermek için, kendi alanımıza ilişkin somut önerilerimiz şunlardır:
1) Taslağın amaç maddesi mutlaka yeniden düzenlenmelidir.
Taslaktaki amaç maddesinde yetkili makam ya da başka deyişle Devlet, kamu güvenliği ve kamu düzeni açısından tehlike oluşturan durumları engellemek gibi bir görev üstlenmemiştir. Taslağın amaç maddesi, çalışanlarla sınırlı tutulmuş olup, bu şekilde bir düzenleme yasanın çıkarılış gerekçesine aykırı bir durum yaratacaktır.
2) İş güvenliği mühendislerinin mesleki bağımsızlığı taslağa yerleştirilmelidir.
Birliğimizin mesleki bağımsızlık ilkesinde ısrarcı tutumunun gerekçesi, icra edilen işin kamusal görev olmasıdır. Mesleki bağımsızlık ilkesi yalnız başına TMMOB‘nin talebi değildir. Bu ilke bütün AB ülkelerinde ve İLO sözleşmesinde düzenlenmiştir. Basit iş akdine dayalı bir sözleşme ile iş güvenliği mühendisinin görev ifa edemeyeceği gerçeğinden hareketle, üstlendiği sorumluluk karşısında görevini yürütürken işverene karşı bir takım haklarla donatılması gerekmektedir.
Örnek verecek olursak, ( Alman İş Güvenliği Yasası – ArbSichG / ASİG "§ 8 Uzman Personelin Faaliyet Bağımsızlığı (1) İş yeri hekimleri ve iş güvenliği uzman personeli, iş sağlığı ve güvenlik teknolojisi hakkında mesleklerini ifa ederken emre tabi değildirler......"
Kaldı ki, İş Güvenliği ile Görevli Mühendis veya Teknik Elemanların Görev, Yetki ve Sorumlulukları ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğine karşı açılan davada Danıştay, mesleki bağımsızlık ilkesinin göz ardı edilmesini hukuka uygun bulmamıştır. Yargı kararları ve Avrupa örnekleri ortada iken, Bakanlığın yaklaşımı anlamakta güçlük çektiğimizi belirtmek isteriz.
3) İş güvenliği mühendisi tanımını bilimsel ölçüte uygun yapmak gerekir.
Mühendislik, lisans eğitimi sonucu kazanılan bir unvan olup, mesleğin icra kuralları ise Odasınca belirlenen bir disiplindir. Akademik unvanı YÖK‘ce verilen, mesleki yeterliliği Odasınca denetlenen bir mesleği, "Bakanlık tarafından belgelendirilmiş mühendis" tanımına indirgemek, ne bilimsel ölçüte ne de mesleğin birikim ve özüne uygundur.
Mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı, kısıtlı kaynakların doğru kullanılmasını gerektiren evrensel nitelikte ve yükseköğretimle kazanılan mesleklerdir. Doğası gereği kamu hizmeti niteliği taşıyan ve kamu güvenliği ile yakından ilgili olan bu meslekler, ülkemizde olduğu gibi tüm dünyada da kimi standartlara, ölçütlere ve denetime bağlanmıştır. Denetim, özellikle akademik ve mesleki yeterliliğin saptanması yönünden önem taşımaktadır. Bu denetim, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de meslek odaları aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. Nitekim, Anayasamızın 135. maddesinde de, meslek kuruluşlarının kamu kurumu niteliğinde yapılandırılmaları öngörülmüş ve bu kuruluşlara kamusal görevler ve yetkiler verilmiştir.
Taslakta ise, mesleki yeterliliği belirleyen makam Bakanlıktır. Bu durum, evrensel mesleğin akademik tanımını ve bağlı Odaların görev ve yetkilerini dışlayan bir içeriğe sahip olduğundan, kabul etmemiz olanaklı değildir.
Önerimiz:
"İş güvenliği mühendisi: işyeri ortamının risklerinin değerlendirilmesinde, iş koşullarının ve süreçlerinin çalışanların korunması ile ilişkilendirilmesinde, iş yerinde iş güvenliği önlemlerinin alınmasında, planlanmasında, izlenmesinde ve geliştirilmesinde yönetime yardımcı olunması için bu konularda bağlı olduğu meslek odasının meslek içi eğitimine katılmış, 3458 sayılı Yasa kapsamında mühendis, mimar ve şehir plancısını ünvanına sahip kişileri ifade eder"
4) Taslak, iş güvenliği mühendisliği ve işyeri hekimliği hizmetini dışarıdan satın alınan danışmanlık hizmetine indirgemiştir.
Tasarı taslağında vurgu, iş sağlığı ve güvenliği konusunda işverenin "işyeri dışındaki uzman kişi veya kuruluşlardan hizmet satın alması" nadır. Bu uzman kişi ve kuruluşların tanımı taslakta bulunmadığı gibi, hak, yetki ve sorumlukları da doğal olarak düzenlenmemiştir. Yani iş güvenliği ve sağlığı konularında hizmet sunucularının işyerinde istihdamı esas alınmamış satın almaya yönlendirilmiştir. Böylece, iş güvenliği mühendis ve işyeri hekimleri başka bir işverene tabi kiralık unsurlara dönüştürülmüştür. İşyerinin asli unsuru olmaktan çıkarılmış iş güvenliği mühendisliği hizmeti başka bir işverenin sattığı hizmet şekline dönüştürülmüştür. Bu yaklaşımdan, iş güvenliği ve işçi sağlığından beklenen toplumsal ihtiyacın karşılanamayacağı çok açık olup, Bankalığın, kamusal bir hizmeti ticarileştirmeyi esas aldığı anlaşılmaktadır.
Taslaktaki bu yaklaşımın terk edilmesi gerekmektedir. Kayıt dışı çalışma ve işyerlerinin %5‘nin denetlendiği ülkemizde, iş güvenliği ve işçi sağlığının dışarıdan danışmanlık biçiminde hizmet satın almayla önlenemeyeceği açıktır. İş yaşamında dolayısıyla toplumsal yaşamda karşılık bulamayacak önlem ve istihdam biçiminin bu alanı iyileştiremeyeceği açıktır. İstihdam biçimini işverenin değil, işin niteliğinin belirlemesi gerekmektedir.
5) Taslakta, İş güvenliği mühendislik hizmeti ve işyeri hekimliği bir maliyet unsuru olarak görülmüştür.
Maliyet unsuru, İşverenin bakış açısıyla ele alınmış olduğundan kamusal yönü ve topluma maliyeti göz ardı edilmiştir. Oysa gelişmiş ülkeler, güvenlik kültürünün üretim maliyetinin kontrolüne ve üretimin etkinliğine olan katkısının farkına varmışlardır. Taslakta, yaralanma ve ölümlerin ortaya çıkardığı toplumsal maliyet ve insani boyutun daha vahim sonuçlar doğurduğu görmezden gelinmiştir. Çalışanın dolayısıyla toplumun ve işletmenin en az zarara uğraması için işletme kurulmadan önce iş güvenliği mühendislik hizmetini almaya başlamak ve yapılacak işte olaylar gerçekleşmeden, tehlikeleri önceden tahmin etme, tanımlama ve değerlendirme ile işe başlanmalıdır. Bu önlemlere karşın olay gerçekleşmiş ise, olayların nedensel faktörleri olan tehlikeleri tanımlama ve değerlendirmek gerekmektedir. Günümüzde güvenliğin tüm yönleri açısından bilgi sahibi olmanın yanında, yönetim sistemlerini bilme, bilgileri güncelleme, sorun çözme ve karar alma yeti ve yetkisine sahip olmak gerekir. İşletmenin kurulacağı yerin saptanması ve projelendirilmesi, İşin planlanması ve organizasyonu dâhil tüm anlatılanlar mühendislik ve mimarlık alanının parçalarıdır. Sanayileşme ve endüstrinin gelmiş olduğu evre mühendisliğin gelişimine koşut olduğu gerçeğinden hareketle mühendislik hizmetinin maliyet unsuru olamayacağını görmek gerekir.
6) ÇASGEM‘in yetkisi yeniden ele alınmalıdır.
ÇASGEM‘e 5753 sayılı Yasa ile (İstihdam Paketi) "işyerindeki sağlık ve güvenlik risklerini önlemek ve koruyucu hizmetleri yürütmek üzere görevlendirilecek işyeri hekimi, mühendis, teknik elemen, hemşire ve diğer sağlık personeline iş sağlığı ve güvenliği konusunda gerektiğinde Bakanlık birimleri veya ilgili kurum ve kuruluşlar ile birlikte, eğitim programları hazırlamak, eğitim vermek veya eğitim hizmeti satın almak, sertifikalandırmak" biçiminde mühendisleri eğitmek, eğitim hizmeti satın almak ve sertifika vermek gibi bir yetki tanınmış olsa da bu yetkinin yukarıda belirttiğimiz nedenlerle ÇASGEM kullanamaz. Çünkü ÇASGEM ne akademik bir kurumdur ne de meslek odasıdır. İş güvenliği mühendisliğine ilişkin eğitim hizmetinin Bakanlığın bir müdürlüğüne teslim edilemeyeceği, "Mesleki Yeterlilik Kurumu Kanunu" ile kabul edilmiştir. Mühendis ve Mimarlığın bilimsel ölçütlerine ve güvenlik teknolojisinin gelişimine aykırı düzenlemelerin sorunları çoğaltacağı açıktır. Bu nedenle, ÇASGEM‘in yetkisi yeniden ele alınmalıdır.
7) TMMOB ve TTB‘nin "Risk Değerlendirme Komisyonu"ndan çıkarılması bilimsel bir hatadır.
"İşyeri Tehlike Sınıfı" başlığı altında düzenlenen 27. madde bilimsel ölçütlerden uzak, TMMOB ve TTB‘ni dışlamaya dönük bir düzenlemedir. Bu maddenin ikinci fıkrasındaki düzenleme ile "İşyerlerinin iş sağlığı ve güvenliği açısından hangi tehlike sınıfına gireceği; bu maddenin birinci fıkrasında belirtilen hususlar ile iş kazası ve meslek hastalığı istatistikleri göz önünde bulundurularak, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü başkanlığında oluşturulan ve üyeleri aşağıda belirtilen komisyonca belirlenir." denilerek hâlihazırda bu komisyonda görev alan TMMOB ve TTB bu düzenleme ile komisyondan çıkarılmıştır.
İş kazalarının önlemesi, işin doğası gereği mühendislerin uzmanlık alanına girer, ama Bakanlık, mühendislerin bağlı olduğu kanunla kurulmuş meslek odalarını komisyona dâhil etmemiştir. Bu yaklaşımı anlamak için Bakanlığın bilimsel bir gerekçe sunması gerekmektedir
8) KOBİ‘lerde ortak işçi sağlığı ve güvenlik birimlerinin kurulmasını işverenlerin isteğine bırakmak büyük hata olacaktır.
Taslakta, iş kazalarının yoğun yaşandığı KOBİ‘lerde iş kazalarını önlemeye ilişkin bir yapılanma söz konusu değildir. Komisyon bileşenlerinin önerisi olan küçük işletmeler için ortak iş sağılığı ve güvenliği kurulları tüm ısrarlara karşın, yine göz ardı edilmiştir. Oysa ülkemizdeki iş kazaların çoğunun KOBİ‘lerde olduğunu herkes kabul etmektedir.