ESKİŞEHİR KENT SEMPOZYUMU/4-5 Mayıs 2017/ESKİŞEHİR

05.05.2017

"Değerli Konuklarımız
Sevgili Arkadaşlar

Hepinizi Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu adına sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum.

TMMOB adına bu etkinliğin sekretaryasını yürüten Eskişehir İl Koordinasyon Kurulu Sekreterimiz Neşet Aykanat şahsında, Eskişehir birimlerimizin yöneticilerine, çalışanlarına, bu sempozyumun düzenlenmesine emek veren herkese, görüşlerini bizimle paylaşacak bilim insanlarına ve uzmanlara Birlik Yönetim Kurulumuz adına teşekkür ediyorum.

Değerli Konuklarımız

Mühendis, mimar ve şehir plancılarının örgütü olan TMMOB bir yandan üyelerinin sosyal ve kültürel gelişimlerini sağlamakla görevliyken, diğer yandan mesleki birikimlerin toplum yararına kullanılması için zemin oluşturmakla da yükümlüdür.

TMMOB bu yükümlülüğü gereği meslek alanlarımızla ilgili gelişim ve değişimlerin, politik, sosyal, ekonomik ve kültürel boyutlarının derinlemesine kavranması, yorumlanması, toplumun bilgilendirilmesi daha da önemlisi yönetim politikalarının bu çerçevede belirlenmesi doğrultusunda çalışmalar yapmaktadır.

Kent Sempozyumları TMMOB’nin bu bağlamda yaptığı en önemli çalışmalardandır.

Birliğimiz İKK’ları aracılığıyla düzenlediği kent sempozyumları ile Türkiye genelinde kentlerin nasıl yönetildiğine geniş bir perspektiften bakmakta, yayımladığı sonuç bildirileri ve raporlarla, tespit ettiği sorunları ve bu sorunların nasıl çözülebileceğine, kentlerimizin daha iyi nasıl yönetilebileceğine dair önerilerini ortaya koymaktadır.

Uzunca bir süredir değişik kentlerimizde düzenlendiğimiz "kent sempozyumları" bizlere kentlerimizin çağdaş toplumlara yakışır biçimde yönetilemediğini göstermiştir.

Kentlerimizde; sağlık, çevre, altyapı, ulaşım, barınma, ısınma, eğitim, kültür ve benzeri birçok konuda sorunlar yaşanmaktadır.

Diğer yandan kentlerimiz; deprem, sel, heyelan ve yangın gibi doğal afetlere de hazırlıklı değildir.

Bu durum, toplumsal çıkarları göz ardı eden ve insan yaşamını hiçe sayan yerel yönetim politikalarının yetersizliğinin en açık göstergesidir.

Değerli Konuklarımız

Ülkemiz ekonomisi yıllardır, yüksek oranlı borçlanma ve yoğun ithal girdi kolaycılığının üzerine oturtulmuştur.

Üretim-yatırım-tasarruf politikalarının yerini tüketim politikaları ve paradan para kazanma arayışları almış; kent rantlarına, doğa kıyımlarına, finans kazançlarına bel bağlanmıştır.

Tarım ve sanayi gibi üretken sektörlerin gerileyip rantiye ve spekülatif kâr çevrelerinin egemen olması söz konusudur.

Üretim odaklı politikalar terk edildikçe hükümet, rant dağıtımı merkezli inşaat ve müteahhitlik işleri, katma değeri düşük hizmetler sektörü ile onun alt sektörlerine yönelmektedir.

Yine bu süreçte yürütülen serbestleştirme ve özelleştirmeler, kamusal hizmetlerin piyasaya açılarak ticarileştirilmesi, kamu hizmet alanının daraltılması, güvencesiz çalışma koşullarının yaygınlaştırılması ve kamu idari yapısının bu doğrultuda yeniden düzenlenmesi yerel yönetimlere ve kentlere doğrudan yansımıştır.

Bu anlayışın toplumsal yansıması adam sendecilik, az çalışıp çok kazanma hevesi, adam kayırmaca, fırsatçılık gibi ahlaki yozlaşma iken kentlerimize yansıması yukarıda da ifade ettiğim üzere çevre, altyapı ulaşım sorunları kısaca sağlıksız kentleşme olmaktadır.

Kentlerimiz, giderek artan biçimde bütünlüğünü yitirerek birbirinden bağımsız ve ilişkisiz parçacıklara bölünmekte, varsıl ve yoksul kesimler arası ayrışma ve uzaklaşma fiziksel mekana da yansımaktadır.

Böylece sosyal kırılmalar hızlanmakta, iktidarlarının devamını toplumsal ayrışma ve kutuplaşmaya dayandıran egemenler bu kırılmaları bilinçli bir şekilde hızlandırmaktadır.

Tüm bu sorunlara ve olumsuzluklara karşın, kentsel hizmetlerin kamusal hizmet kapsamında ele alındığı; barınma, eğitim, sağlık, kültür hizmetlerinin insan hakkı olarak görüldüğü; kamu yararı öncelikli enerji, çevre ve gıda politikalarının benimsendiği bir anlayış ile sağlıklı kentler yaratmak mümkündür.

Bunun yolu ise demokratik katılımın sağlandığı yerel yönetimlerden geçer. Kentlerimizin ve toplumun ihtiyacı olan temel yaklaşım, "toplumcu demokratik ve halkçı bir yerel yönetim" anlayışıdır.

Bu anlayış, katılımcılığın önünü açan, toplumun değişik kesimlerine, karar alma, uygulama ve denetleme süreçlerinde söz hakkı tanıyan politika ve uygulamaların hayata geçirilmesidir.

Nitekim Eskişehir ilimizde bu bağlamda bir çaba harcandığını da görmekteyiz.

Sempozyum programının içeriği de bu çabayı doğrular nitelikte.

Programı incelediğimde adeta bir Avrupa ülkesinin bir kenti kenti gibi sıfır enerjili binalar, karbon ayak izi, akıllı kent uygulamaları gibi geleceğin kentleri öngörüsü içeren paradigmaların tartışmaya açıldığını gördüm ve bu kent halkı adına heyecanlandım.

Değerli Katılımcılar,

OHAL Rejiminin baskı ikliminde; serbest ve adil tartışma ortamının bulunmadığı…

HAYIR kampanyası yürütenlerin çeşitli yöntemlerle engellendiği, göz altına alındığı, saldırıya uğradığı…

Valilerin-Kaymakamların OHAL Rejimine dayanarak Hayır çalışması yürütenlerin toplantı ve gösteri yapmalarına izin vermediği…

TV kanallarının neredeyse tamamına yakınının hiçbir sınır tanımadan en ufak bir çoğulculuk anlayışına saygı duymadan Evet kampanyası yürüttükleri…

siyasi iktidarın Referandumu amacından saptırarak kamu kurum ve kuruluşlarını Evet kampanyasının hizmetine sunduğu…

muhalif gazetecilerin, milletvekillerinin, belediye başkanlarının, tutuklandığı, muhalif TV kanallarının kapatıldığı…

akademisyenden mevsimlik işçisine kadar on binlerce emekçinin kanun hükmünde kararnamelerle işten atıldığı…

korku ikliminin hakim kılındığı, ifade hürriyetinin bulunmadığı bir ortamda yapılan referandum sürecinden henüz çıktık.

Oysa rejim/sistem, Anayasal düzen değişimi yapan Anayasalar, bir şekilde ve mutlaka, toplumsal ve siyasal bir mutabakatı, tartışmasız bir halk çoğunluğunu, tartışmasız bir tarihsel meşruiyeti gerektirir.

TMMOB, Genel Kurulundan aldığı yetkiyle ve Yönetim Kurulu kararıyla Anayasa değişikliği sürecini mecliste görüşülmeye başlandığı günden itibaren izlemiş, toplumun bu değişikliklerin kapsamı üzerine sağlıklı bilgi edinemediğini görerek, yapılmak istenen değişikliklerin bütün yönleriyle değerlendirildiği açıklamalar, broşürler ve benzeri dokümanlarla meslektaşlarını ve halkı bilgilendirmeye çalışmıştır.

Evet cephesinin tüm manipülasyonlarına rağmen, söz konusu değişikliğin Anayasaların en temel özelliği olan, iktidar yetkilerinin sınırlandırılması normundan yoksun olduğunu her platformda vurgulamıştır.

TMMOB söz konusu değişikliğin, 15 Temmuz darbe girişimi üzerine ilan edilen ancak demokratik toplumsal muhalefet üzerinde baskı ve sindirme politikalarının uygulama aracına dönüşen OHAL ve medyanın tamamen iktidarın hizmetinde olduğu koşullarda referanduma sunulmasının yanlışlığına işaret etmiştir.

Nitekim Anayasa değişikliği referandumunun hemen ardından seçim sonuçlarının meşruiyeti tartışılır olmuş, toplumsal kutuplaşma ve toplumdaki yarılma daha da derinleşmiştir.

Tartışmalı sonucun daha şimdiden istikrarsızlık, adaletsizlik ve hukuk dışı keyfi uygulamalara yol açtığı açıklıkla görülebilmektedir.  Bu durum her alanda, ülkemize güç kaybettirecektir.

Ancak bütün olumsuzluklara karşın bu referandum süreci, ülkemizde demokratik duyarlılıkların geliştiğini, toplumun en az yarısının mevcut gidişe hayır dediğini, ülkemiz halklarının özgür, yasaksız, baskısız, adil ve demokratik bir yaşamı talep ettiğini, adil koşullarda gerçekleşebilse referandum koşullarının daha farklı sonuçlanacağını göstermiştir.

Sevgili dostlar;
Zaman umutsuzluk zamanı değildir. Zaman daha inançlı, daha kararlı daha direngen olma zamanıdır.

Bu ülkenin aydınlık yüzlü insanlarına düşen görev, ülkemizin felakete sürüklenmesinin önüne geçerek bu demokratik duyarlılıkların daha da gelişmesi ve giderek ülkemizin geleceğini belirleyecek düzeye gelmesi için çalışmaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi sevgi, umut ve gelecek güzel günlere olan inancımla bir kez daha selamlıyor, etkinliğimizin başarılı geçmesini diliyorum.