İMO: "SÖZÜN BİTTİĞİ NOKTADAYIZ"
İnşaat Mühendisler Odası, 12 Kasım Düzce depreminin yıldönümü nedeniyle 11 Kasım 2006 tarihinde bir basın açıklaması yaptı.
Hatırlanacağı gibi 12 Kasım 1999 Cuma günü Düzce‘de 7,2 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmiş, Düzce ve çevresinde büyük oranda can ve mal kaybına yol açmıştı. 30 saniye süren ve Düzce‘yle birlikte pek çok ilde hissedilen depremde bine yakın yurttaşımız hayatını kaybetmiş, beş bin yurttaşımız yaralanmış, binlerce ev ve işyeri değişik oranlarda hasar görmüştü.
17 Ağustos depreminin yarattığı travma henüz sıcaklığı korurken meydana gelen 12 Kasım depremi yaratığı yıkım dışında geleceğe dönük kaygıların su üstüne çıkmasına neden olmuş, toplumsal yaşamda korkuyu egemen kılmıştır. 17 Ağustos depremi sonrası nasıl ki yara sarma hamaseti dışında kayda değer adım atılmadıysa, 12 Kasım depremi de aynı akıbetle karşılaşmış, 17 Ağustos‘tan ders alınmaması, 12 Kasım‘da yaşanan felaketin hazırlayıcısı olmuştur. Aynı şekilde 12 Kasım depremi ondan sonraki depremlerde yaşanan olumsuzlukları tetiklemiştir.
17 Ağustos ve 12 Kasım üzerinden yedi yıl, Bingöl depremi üzerinden 4 yıl geçmiştir. Türkiye yeni ve daha büyük bir yıkıma yol açacak depremleri beklemeye başlamıştır. Yaklaşmakta olan deprem ve olası sonuçları, toplumsal hayatımızda önemli bir yer tutmuş, dönem içerisinde teorik çalışmalar gerçekleştirilmiş ancak yapılanlar yurttaşların geleceğe güvenle bakmasını sağlayacak düzeye çıkamamıştır.
Yaşanan her doğa olayı toplumu biraz daha karamsarlığa itmektedir. Son günlerde yaşanan sel felaketi bu duygunun dayanaksız olmadığının kanıtıdır. Bir su taşkını bile telafi edilemez sonuçlara yol açmış, kentlerin ne kadar sağlıksız olduğunu göstermiş, insanlar kaderleriyle baş başa kalmıştır.
Türkiye artık sözün bittiği yerdedir. İnşaat Mühendisleri Odası‘nın depremlerin yıldönümünde, Türkiye gibi topraklarının yüzde 93‘ünün aktif deprem kuşağı üzerinde bulunduğu ve nüfusunun yüzde 98‘inin deprem riski altında yaşadığı bir ülkede, toplumsal yaşamın bu çerçevede düzenlenmesi, ilgili tüm yasal değişikliklerin bir an önce gerçekleştirilmesi gerekliliğine dikkat çekmek durumunda kalması bile başlı başına tuhaflığa işaret etmektedir.
Türkiye sanki üzerine ölü toprağı serpilmiş gibi hareketsiz yeni bir depremi beklemektedir. Ancak şu bilinmelidir ki, bu sorumsuzluğun, vurdumduymazlığın, etkisizliğin faturası kimsenin altından kalmayacağı kadar ağır olacaktır.
Bugün ağırlıkla, deprem sonrası ‘yara sarma‘ amaçlı çalışmaların yoğunlaştığı gözlenmektedir. Oysa Türkiye‘nin köklü, kalıcı, önleyici ve zararı azaltıcı önlemlere ihtiyacı bulunmaktadır. Eğer bu irade kullanılmaz, kentleşmeye ve yapılaşmaya dair gelişmiş ülkeler düzeyinde yasal düzenleme ve denetim sistemi uygulamaya alınmazsa felaketlerin düzeyi kimsenin tahmin edemeyeceği noktada seyredecektir.