İMO'DAN 17 AĞUSTOS DEPREMİNİN YILDÖNÜMÜNDE SÖZLERİNİ TUTMAYAN YETKİLİLERE "ARTIK YETER!"
İnşaat Mühendisleri Odası, 17 Ağustos 1999 Depreminin yıldönümü dolayısıyla bir basın açıklaması yaptı.
Başbakan Erdoğan‘a sesleniyoruz: Verdiğiniz sözleri tutun. Yoksa yaşanacak acıların vebalini taşıyamazsınız
- 1999 Depremlerinin üzerinden geçen onca seneye rağmen, AKP iktidarı deprem konusunda kılını kıpırdatmıyor. 2004‘te kendilerinin topladığı Deprem Şurası kararlarını uygulamayan yine kendileri oldu
- Başbakanı Tayip Erdoğan, eski Meclis Başkanı Bülent Arınç sesleniyoruz: Şura‘da verdiğiniz sözleri tutun
- 2007-2013 yıllarını kapsayan Dokuzuncu Kalkınma Planı‘nda depremin adı bile geçmiyor
- Başta, İmar ve Yapı Denetim Kanunları olmak üzere mevzuatta yapılması gereken değişiklikler bir an önce hayata geçirilmezse, yalnız bugünü değil geleceği de kaybedeceğiz
- Okullar, hastaneler, yurtlar, köprü ve viyadükler tehlike altında. Binlerce insan deprem tehlikesiyle baş başa bırakıldı. Türkiye her geçen gün büyük trajediye yaklaşıyor
- Nüfusunun yüzde 98‘i deprem tehlikesi altında yaşayan bir ülkede, depreme karşı önlem almamak cinayettir
- Önemli olan iş işten geçmeden adım atmaktır. Yoksa Ankara‘nın su konusunda yaşadığı sıkıntıyı yaşamak işten değildir
17 Ağustos 1999 depreminin yıldönümünde bir kez daha siyasi erki, karar almaya ve adım atmaya çağırıyoruz.
Depreme karşı alınacak önlemler bellidir. Kimse mucizevî çözümler peşinde değildir; kimse siyasi iktidarın şapkadan tavşan çıkarmasını beklememektedir.
Depremden sonra oluşturulan ve raporunu 2002 yılında kamuoyuyla paylaşan Deprem Konseyi‘nin görüş ve önerileri yol haritası için yeterlidir. Siyasi iktidarın 2004 yılında topladığı ve önemli kararların alındığı Deprem Şurası sonuçları uygulanmayı beklemektedir. İktidarın elinde nelerin yapılacağına, nelerin değiştirilmesi gerektiğine ilişkin yeteri kadar çalışma mevcuttur. Konsey raporunun üzerinden beş, Şura kararlarının üzerinden ise 3 yıl geçmiştir. Ancak siyasi iktidar, bırakalım adım atmayı, Şura kararlarını rafa kaldırmış, hatta Deprem Konseyi‘ni lağvetmiştir.
Kaldı ki o Şura bizzat AKP iktidarı tarafından toplanmış, Şura‘da konuşma yapan Başbakan Tayip Erdoğan, "21. Yüzyıl Cumhuriyet Türkiye‘sinin artık deprem manzarası yaşamaması" gerektiğini belirtmiş, bu çerçevede hükümet olarak ellerinden geleni yapacaklarını söylemiş, acılardan ders alınacağını vurgulamıştır.
Bu sözlerin hiç bir inandırıcılığının olmadığı, 1 Temmuz 2006 tarihinde yayımlanan "Dokuzuncu Kalkınma Planı"nda, afete karşı hazırlık ve afet zararlarıyla mücadele konusuna yer verilmemesinden anlaşılmaktadır. Hükümet deprem tehlikesini yok saymaktadır. 2007-2013 yıllarının temel hedefleri arasında deprem ve depreme karşı alınacak önlemler yoktur.
Büyük bir ciddiyetsizlikle karşı karşıya bulunuyoruz. Ne yapılmak istendiğini anlamak mümkün değildir. Siyasi iktidarın harekete geçmesi için daha kaç insanımızın ölmesi gerekmektedir? Ekonomide hangi büyüklükte bir tahribat siyasi iktidarı harekete geçirecektir?
AKP kentsel dönüşüm projeleri için harekete geçiyor
Siyasi iktidarın deprem önlemleri için adım atmamasının nedeni bellidir. İktidar kentlerimizi depreme karşı hazır hale getirmek için, kentsel dönüşümden medet ummaktadır. Kentsel değerleri yabancı sermayeye peşkeş çekmeyi hedefleyen proje, depreme karşı alınacak temel önlem olarak görülmektedir. Zaten, AKP‘nin seçim beyannamesinde "depremin" sözcük olarak bile geçmemesi, bunu yerine Kentsel Dönüşüme atıfta bulunulması, niyetin açıktan ifşa edilmesidir. İktidar, kentlerimizi depreme hazırlamak yerine, kentlerimizi yabancı sermayenin kar dürtüsünün insafına bırakmaktadır.
Bu konuyla ilgili birkaç sorumuz olacaktır: Dönüşüm projelerinin tüm ülke sathına yayılması için ne kadar zamana ihtiyaç duyulmaktadır? Kentsel dönüşüme para yatıracak uluslararası sermaye, işe kar marjı yüksek bölgelerden mi başlayacaktır? Kentsel dönüşüm projesi kapsamında yeniden yapılacak binalar için hangi kriterler esas alınacaktır. Kentsel dönüşüm projeleri denetlenecek midir? Binaların projesi, inşa süreci, kullanılan malzeme denetime tabi tutulacak mıdır? Güvenli, sağlıklı, kaliteli yapıların maliyet artırıcı özelliği karşısında, tek amacı kar olan sermaye gruplarının tavrı ne olacaktır?
Kamu binaları; vahametin öteki yüzü
Vatandaşın oturduğu evi, yaşadığı mahalleyi gözden çıkartan siyasi iktidarın, kamu binalarına; okullara, hastanelere, yurtlara, kreşlere dönük tasarrufu nedir? Kaç tane kamu binasının haldeki durumu test edilmiştir? Kaçının güçlendirilmesine karar verilmiştir? Kaç güçlendirme projesi hazırlanmıştır? Kaç bina güçlendirilmiştir? Daha kaçının güçlendirilmesi gerekmektedir? Bu binaları kullanan nüfus ne kadardır? Olası bir depremde ne kadar insan zarar görecektir?
Bu sorulara verilecek yanıt, durumun vahametini göz önüne sermektedir; durum tek kelimeyle vahimdir. 1999 depremlerinden sonra İSMEP (İstanbul Sismik Riskin Azaltılması ve Acil Durum Hazırlık Projesi) çalışmaları çerçevesinde ortaya çıkan tablo, okullar, kreşler, yurtlar başta olmak üzere toplu kullanım alanlarının açık tehdit oluşturduğunu göstermektedir. 2006 yılında kamuoyuyla paylaşılan rapora göre; güçlendirilmesi ya da yıkılıp yeniden yapılması gereken 1783 okul binasından sadece 206 tanesi; Sağlık Müdürlüğü‘ne bağlı 133 hastane binasından sadece beşi; yine Kredi Yurtlar Kurumu‘na bağlı 55 binadan beşi; Sosyal Hizmetlere bağlı 97 binadan 19 tanesi depreme karşı güçlendirilmiştir. Böyle giderse hastaneler 190, yurtlar 55, okullar 33 yıl sonra güçlendirilmiş olacaktır ki, Türkiye‘nin bu kadar beklemeye zamanı yoktur.
Milli Eğitim Bakanlığı Yatırım ve Tesisler Genel Müdürlüğü‘nün, Nisan 2007‘de açıkladığı bir başka rapora ülke genelindeki MEB‘e ait okullar toplam 240 milyon metrekare kullanım alanına sahiptir. Bunun yarısı olan 120 milyon metrekarelik alanda güçlendirme çalışması yapılması gerekmektedir. Güçlendirme için yaklaşık 15 milyar YTL bir paraya ihtiyaç duyulmaktadır.
Aynı raporda pansiyonlu okullarla ilgili bilgiler de dikkat çekicidir. Pansiyonlu okullarda toplam 1087 blok bulunmaktadır. Eğitim, pansiyon, lojman, atölye, spor salonu ve yemekhaneden oluşan 1087 bloktan yalnızca 72 tanesi sağlamdır. Geriye kalan 1015 blok çocuklarımızın hayatı için tehdit oluşturmaktadır.
Deprem Konseyi ve Deprem Şurası kararları ışığında mevzuat değişmelidir
Mevzuata ilişkin hangi değişikliklerin yapılması gerektiği Deprem Konseyi‘nin Raporu‘nda ve Deprem Şurası kararlarında açıktan ifade edilmiş, değişikliklerin hangi yönde olması gerektiği belirtilmiştir.
İmar Kanunu, Afet Kanunu, Yapı Denetim Kanunu, yerel yönetimlerle ilgili kanunlar, mühendislik ve mimarlığı düzenleyen kanunlar acilen değişmeli, Doğal Afet Sigortası (DASK) yeniden düzenlenmelidir. Kentlerde servisli kentsel arsa üretimi gerçekleştirilmeli, sağlıksız ve kaçak yapılaşma önlenmeli, emredici plandan, tanımlayıcı plana geçilmeli, coğrafi bilgi sistemi oluşturulmalı ve uydu teknolojileri devreye alınmalı, deprem önlemleri için dış kaynaklı fonlar yerine genel bütçeden pay ayrılmalıdır.
Bütün bu değişikliklerin ve düzeltmelerin yapılması için siyasi irade kullanılması zorunluluktur. Eğer bu irade kullanılmaz, kentleşmeye ve yapılaşmaya dair gelişmiş ülkeler düzeyinde yasal düzenleme yapılmaz ve denetim sistemi uygulamaya alınmazsa, ilerde yaşayacağımız yıkımın, şimdiye kadar yaşananları aratacağı bilinmelidir.
Yapıların ve yarınların güvencesi: Yapı Denetim Sistemi ya da tutulmayan sözler
Depremle ilgili hemen her konunun ayrı bir önemi bulunmaktadır ama geleceğe daha güvenli bakmak açısından yapı denetim sistemini işlerli hale getirmek ve ilgili yasayı bu çerçevede ele almak zorundayız. Çünkü mevcut mevzuat ve uygulamaların, güçlendirme çalışmalarının pek çoğu geçmişte yapılan hataların yol açtığı veya açacağı zararı azaltmaya yöneliktir. Eğer Yapı Denetim Yasası‘nda gerekli değişiklikleri yapmaz, yasayı zafiyete yol açacak özelliklerinden arındırmazsak, on yıl sonra aynı sorunla karşı karşıya kalacağımız açıktır. Bir doğa olayı olan depremin, can ve mal kaybına yol açmamasını sağlamanın yolu, yapı denetim sisteminden geçmektedir ki, İnşaat Mühendisleri Odası, yapı denetim sistemiyle ilgili ısrarcı olmak, konuyu bıkıp usanmadan kamuoyu gündemine taşımak kararlığındadır. Çünkü ihtiyacımız budur; yapı denetim sisteminin tam anlamıyla işlerliğe kavuşturulması, yarınların güvencesi olacaktır.
Doğal afet riskinin en az düzeyde olduğu Avrupa ülkelerinde bile yapı denetimi konusunda kurallar getirilmişken, büyük depremleri yaşayan ülkemizde konu gerek kamuoyu gerekse siyasi erk nezdinde hak ettiği ilgiyi görememektedir. Çünkü ekonomik/siyasal sistemimiz denetimi değil, denetimsizliği teşvik etmektedir.
Depreme karşı mevzuat değişiklik talebinin odak noktasında Yapı Denetim Yasası bulunmaktadır. 4708 sayılı Yasa 13 Temmuz 2001 tarihinde yürürlüğe alınmıştır. Alelacele hazırlanan yasa, ihtiyacı karşılamayı bir kenara bırakalım, başlı başına sorun olarak gündemdeki yerini almıştır.
Yapı Denetim Yasası‘nın taşıdığı eksiklik ve aksaklıklar her zeminde dile getirilmiş, 2002 seçimlerinde işbaşına gelen iktidar sözcüleri tarafından gerekli değişikliklerin yapılacağına dair sözler verilmiştir.
Mevcut Yapı Denetim Yasası‘nda tespit edilen aksaklık ve eksiklikler şunlardır:
- Yasanın 19 ille sınırlı olarak uygulanması, topraklarının büyük bölümü deprem kuşağında bulunan bir ülke için kabul edilemez bir durumdur.
- İnşaatlarda sorumlu teknik eleman bulundurulmaması kaliteyi ve etkili bir denetimi engellemektedir.
- Denetçilerin ve denetim kuruluşlarının sicilleri Bayındırlık Bakanlığı tarafından tek merkezde tutulmaktadır. Dolayısıyla bu kuruluşların çalışmaları takip edilememektedir.
- Denetçi belgesi 12 yılını doldurmuş tüm mühendis ve mimarlara herhangi bir bilgi ve deneyim sahibi olup olmadığı sınanmadan verilebilmektedir. Bu durum gerek proje, gerekse yapı denetiminin gerçek anlamada yapılma şartını ortadan kaldırmaktadır.
- Denetim bedelleri için asgari ücret tespit edilmiş olmasına rağmen müteahhitler ya da mal sahipleriyle çok daha az ücretlere anlaşmalar yapılabilmekte, bunun karşılığı mühendislik hizmetlerinden feragat edilmektedir. Hem düşük bedellerle teknik eleman istihdam edilmekte hem de imalatlar denetlenmeden imza atılabilmektedir.
- Müteahhit tanımı ve sorumlulukları üzerindeki belirsizlik varlığını korumaktadır.
- Laboratuarların çalışmaları denetlenememektedir. Kamu kuruluşlarına ait laboratuarların hizmet vermesinin engellenmesi, az sayıdaki laboratuarın kalitelerinin artmasını sağlamamış, tam tersi bir etki yaratmıştır.
- Yapı sigortası ve hizmet sigortasının olmayışı etkin ve nitelikli bir yapı denetim sisteminin oluşmasının engellemektedir.
Başbakan Recep Tayip Erdoğan 2003 Mayıs ayında yaptığı "Ulusa Sesleniş" konuşmasında, Yapı Denetim Yasası‘yla ilgili olarak, yasadaki eksiklik ve aksaklıkları giderecek revizyon çalışmalarını tamamladıklarını, uygulamanın tüm illere yayılmasına karar verdiklerini söylemiştir. 2004‘teki Deprem Şurası‘na da telefonla katılan Başbakan Erdoğan aynı görüşleri paylaşmış, ancak bu konuda herhangi bir adım atılmamıştır. Şura‘nın yeni hukuki düzenlemelere de zemin olacağını, ifade eden Recep Tayip Erdoğan, ‘‘Türkiye‘nin Şura ile deprem gerçeğiyle yüzleşeceğini ve bilinç tazeleyeceğini‘‘ kaydetmiş ancak "verilen sözlerin unutulması" şeklinde nükseden hastalığa kendisi de yakalanmıştır.
Zamanın TBMM Başkanı Arınç, "Deprem konusunda çalışma yapacak herkese ve her kuruluşa TBMM Başkanı olarak destek vermeye hazırım. Olası bir depreme hazırlık için yürütülecek mevzuat çalışmalarının altına ben de imza atacağım ve en kısa zamanda kanunlaşması için çaba harcayacağım. Deprem konusundaki ihmalkârlığımıza artık bir son vermeliyiz" diyecek kadar iddialı açıklamalar yapmış, ancak iddiasını dayanaksız bırakmış, Şura salonu terk edildikten sonra verilen tüm sözler unutulmuştur.
Taner Yüzgeç
İMO Yönetim Kurulu Başkanı