ODALARIN 12 KASIM DÜZCE DEPREMİNİN YILDÖNÜMÜ DOLAYISIYLA BASIN AÇIKLAMALARI

12.11.2008

Jeofizik Mühendisleri Odası ve İnşaat Mühendisleri Odası 12 Kasım Düzce depreminin yıldönümü dolayısıyla birer basın açıklaması yaptı.

JFMO: "ÜLKEMİZDEKİ DEPREM GERÇEĞİNİ UNUTMAYALIM"

17 Ağustos 1999 Marmara depreminin şokunu halkımız daha üzerinden atamadan, 12 Kasım 1999 günü Düzce‘de aletsel büyüklüğü 7,2 olan deprem, ülkemize yeni bir şok daha yaşattı. Yüzlerce insanımız yaşamını yitirdi. Binlerce konut, ulaşım/iletiş altyapıları ve onlarca sanayi tesisi hasar gördü, birçoğu yıkıldı.

Bilindiği gibi ülkemizin %90‘nı deprem kuşağında. Bunun bilinci içinde yaşamamız gerekmektedir. Yer seçimi, zemin-yapı ilişkisi göz ardı edilerek, bilimsel ve teknolojik veriler hiçe sayılarak gerçekleştirilen yapılaşmalara, bir de denetim zaafı ve eksikliğinin eklenmesi sonucu ülkemiz yine maddi, manevi kayıplara uğradı.

Yer seçiminde, zeminde ve yapılaşmada tüm mühendislik disiplinlerinin birlikteliği, kontrol mekanizmasının çok iyi çalıştığı, yasaların ve yönetmeliklerin dikkatle ve titizlikle uygulandığı bir süreçte can ve mal kayıplarının en aza indirileceği bilinen bir gerçektir. Jeofizik Mühendisleri, bu gerçekleri yıllardır söylemektedir ve söylemeye devam edecektir. Bu konularda önemli yeri olan Jeofizik Mühendisliği yıllardır yok sayılmaya çalışılmış olup, bugün bile bazı kesimler tarafından göz ardı edilmek istenmektedir. İnsan yaşamı, mal ve can güvenliği açısında son derece önemli olan depreme dayanıklı yapılaşmalarda yasalar ve yönetmelikler bazında tüm yöneticilerin bir an önce bilimden yana, halk yararına tavır almalıdırlar.

Tüm mühendislik disiplinlerinin birlikteliğini savunan ve bunu yaşama geçiren yöneticilerin olduğu gibi, dünyada gelişmiş ülkelerde zemin-yapı ilişkisinde Jeofizik yöntemler daima uygulanmasına rağmen, maalesef hala, Türkiye‘de Jeofizik Mühendislerini dışlamaya çalışan bürokrat ve yerel yöneticilerin bulunması son derece düşündürücü ve üzücüdür.

Deprem kader değildir. Depremden korunmanın yolları vardır. Bunların en önemlisi; deprem öncesi halkımızın tüm kesimlerinin ciddi bir şekilde bilinçlendirilmesi, yer seçiminde ve yapılaşmada zemin özelliklerini iyi tanımak ve zemin özelliklerine göre sağlam, dayanıklı yapılar inşa etmektir.

Tüm dileğimiz, ülkemizin bir daha böyle büyük depremleri yaşamaması, sağlıklı, güven içinde, barış ortamında birlikte üretip birlikte paylaşan sevgi dolu günlere ulaşmasıdır.

Saygılarımızla.

TMMOB
JEOFİZİK MÜHENDİSLERİ ODASI

İMO: Önlem almayanlar suç işlemektedir

Bilindiği gibi 12 Kasım 1999 tarihinde merkez üssü Düzce olan 7,2 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmiş, etki alanındaki yerleşim bölgelerinde ağır hasara ve büyük oranda can ve mal kaybına yol açmıştı. Marmara depreminin yarattığı travmanın sıcaklığı henüz geçmeden meydana gelen Düzce depremi tam bir yıkım olmuş, Düzce ve civar illerde bine yakın vatandaşımız hayatını kaybetmiş, beş bine yakını yaralanmış, binlerce ev ve işyeri değişik oranlarda hasar görmüş, bölge ekonomisi derin yara almıştı.

Peş peşe meydana gelen iki deprem nedeniyle geleceğe dönük kaygılar günün belirleyicisi olmuş, Türkiye adeta bir korku ülkesi haline gelmiştir. Marmara ve Düzce depremlerinin yol açtığı büyük acılar, tüm toplumsal hayatın yeniden tanzim edilmesi yönünde beklentileri artırmış, bir deprem ülkesi olan Türkiye‘de ilgili mevzuattan şehirleşmeye, konutların güvenliğinden deprem eğitimine kadar geniş bir yelpazede köklü değişim yapılması doğrultusunda toplumsal basınç ortaya çıkmıştır.

Ancak ve ne yazık ki, 17 Ağustos‘tan ders alınmaması, sadece ‘yara sarma hamaseti‘ dışında kayda değer adım atılmaması, adeta 12 Kasım depreminin ağır sonuçlarını tetiklemiştir.

Türkiye deyim yerindeyse; o günden bu güne havanda su dövmekten, bilim dışı hurafelerden medet ummaktan, deprem önlemi adı altında kentsel dönüşüm projelerini hayata geçirmekten başka adım atmamıştır.

Son dönemde yaşadığımız depremlerin yıl dönümlerinde İnşaat Mühendisleri Odası olarak mevzuatta gerekli değişikliklerin yapılması, imar, yapı denetim ve benzeri yasalarda köklü değişikliklere gidilmesi, güçlendirme çalışmalarının tamamlanması, kaçak yapılaşmanın önlenmesi, konutların ve kamu binalarının güvenli ve sağlıklı yapılmasının sağlanması doğrultusundaki görüşlerimizi kamuoyuyla paylaşıyoruz. Ancak AKP iktidarı yaşanan acıları önemsemediği gibi, meslek odalarının çağrılarını da duymazdan gelmektedir. AKP iktidarını uyarmak amacıyla bu yılın 17 Ağustos‘unda binlerce mühendisle yaptığımız "Depreme Duyarlılık Yürüyüşü" bile görmezden gelinmiştir.

AKP iktidarı büyük bir vurdumduymazlık içindedir. Söz çoktan tükenmiştir. "Sözün bitmesi", bizim sözümüzün tükenmesi anlamı taşımamakta, yeni ve büyük acıyla karşılaşma tehlikesine dikkat çekmek amacını taşımaktadır. Çünkü deprem Türkiye‘nin bir gerçeğidir; ülkemiz topraklarının yüzde 93‘ü deprem riski altında bulunmaktadır.

İnşaat Mühendisleri Odası, söz söylemeye, yetkilileri önlem alma noktasında basınç uygulamaya devam edecektir. Toplumsal sorumluluğumuz ve insan sevgimiz, insan hayatına verdiğimiz değer bu konuda ısrarcı olmamızı zorunlu kılmaktadır.

Bu çerçevede İMO, 12 Kasım Düzce depreminin yıldönümü dolayısıyla "Türkiye‘de Konut Sorunu ve Konut İhtiyacı Raporu" hazırlamıştır. Rapor, "deprem doğal bir yer hareketidir, deprem öldürmez, öldüren sağlam olmayan, standart dışı üretilen konutlardır", yaklaşımını yansıtmakta, mevcut durumu, olumsuzlukları ve olması gerekenleri kamuoyuyla paylaşmaktadır.

Konut tanımlarının, konut sorununa ilişkin değerlendirmelerin ve konut ihtiyacına ilişkin istatistiklerin bulunduğu raporda, İMO‘nun görüş ve önerileri de yer almaktadır.

Rapora göre;

  • "Herhangi bir fiziksel yapı" düzeyinde değerlendirilen konut yaklaşımı, "dört tarafı kapalı ve bir kapısı olan herhangi bir yapı" konut olarak saymakta ve konut sorunun ortadan kaldırmaktadır.
  • 2010 yılında 2 milyon 860 bin 343 adet konut ihtiyacının olması beklenmektedir.
  • Konut ihtiyacını en çok yaşayacak il olan İstanbul‘da 2010 yılında 3 milyon 299 bin 004 konuta ihtiyaç duyulacağı tahmin edilirken Ankara‘da bu sayının 1milyon 138 bin 901 olması öngörülmektedir. Konut ihtiyacının 9 bin 465 ile en az Ardahan‘da yaşanacağı tahmin edilmektedir.
  • 2008 yılının ilk altı ayında, geçen yılın aynı dönemine göre, yapı ruhsatı verilen binaların sayısında yüzde 13.6, yüzölçümünde yüzde 12.6, daire sayısında da yüzde 10.5 oranında düşüş görülmektedir. 2008‘in ilk altı ayında, inşaatı tamamlanarak kullanım izni alan yapıların sayısı, geçen yılın ilk altı ayına göre yüzde 7.4, daire sayısı da yüzde 0.1 düşmüştür. Öte yandan, tüketicilerin 2008 yılının Eylül ayında, bir önceki aya göre, gelecek dönemdeki konut satın alma ya da inşa ettirme ihtimali yüzde 8.10 oranında düştü. Konut tamiratına para harcama ihtimali yine bir önceki aya göre yüzde 11.05 oranında düşüş göstermektedir.
  • TÜİK verilerine göre Türkiye‘de 15 milyon civarında konut stoku bulunmaktadır. Yılda ortalama 500 bin konuta ihtiyaç olduğu tahmin edilmektedir. Hali hazırda bulunan 15 milyon stokun yüzde 55‘inin ruhsatsız ve kaçak olduğu, yüzde 60‘ının 20 yaş üzeri konutlardan oluştuğu, yüzde 40‘ının depreme karşı güçlendirilmesi gerektiği belirtilmektedir. Yapı ruhsatları için yapılan başvurular ve verilen izinler göz önüne alındığında konut açığının her yıl büyüyerek arttığı gerçeği ortaya çıkmaktadır.
  • Konut sorununa neden olan sebeplerin başında, "Hızlı ve plansız kentleşme", "Toprak ve kent rantı", "Yoksulluk", "İmar afları", "Ekonomik olmayan konut yatırımları", "Boş ya da aşırı derecede kalabalık konutlar" gibi nedenler gelmektedir.
  • "Yaşanabilir konut standartları" geliştirilebilir olmakla birlikte temel olarak "Yapı özellikleri", "Yapı dışı kullanım özellikleri", "Çevre özellikleri" başlıkları altında değerlendirilebilir.
  • Konut sorununun çözümlerinin geliştirilebilmesi ve tüm toplum nezdinde barınma hakkının sağlanabilmesi için de, kentte oluşan rantın kamu yararına kullanılması, altyapı finansmanının geliştirilmesi ve altyapının iyileştirilmesi, kaçak ve niteliksiz yapılaşmanın önüne geçilmesi, konut inşası için gerekli arsanın kullanıma açılması, bilişim teknolojilerinden de yararlanılarak istatistiki verilerin toplanması ve bir veri tabanı oluşturulması, bütün kent arazilerinin büyük ölçekli haritalarının çıkarılması,bölgenin iklim, doğa, nüfus, yaşam biçimi vb özellikleri dikkate alınarak "yaşanabilir konut standartları" geliştirilmesi, yapım süreçlerinin tümünün, kamu görevlileri ve meslek odalarınca denetlenebilmesi gerekmektedir.

    Özetle; toplumsal bir sorun olan konut sorunu yine toplumsal ve bütünlüklü politikalar ekseninde tartışılmalı ve bu bağlamda çözüme kavuşturulmalıdır. Bu çerçevede, kent planlamalarında öncelikli olarak halkın barınma hakkı ve ihtiyaçları üzerinden yeni düzenlemeler yapılmalı, halkın talep ve istekleri de en kapsayıcı yasal metinler dahil olmak üzere hukuki altyapıya dahil edilmelidir. Kentin planlaması, var olan ve olabilecek sorunların çözümüne imkan verecek şekilde yeniden ele alınmalı ve bu konuda İMO‘nun birikimlerinden faydalanılmalıdır.

    TMMOB
    İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI