SANAYİNİN SORUNLARI VE ANALİZLERİ (XXXVIII): ZORLAMA BÜYÜMEYLE, SANAYİDE DİKİŞLER ATIYOR

20.04.2018

TMMOB Makina Mühendisleri Odası tarafından hazırlanan, Sanayinin Sorunları ve Analizleri (XXXVIII): "Zorlama büyümeyle, sanayide dikişler atıyor" 20 Nisan 2018 tarihinde yayımlandı. 

Zorlama büyümeyle, sanayide dikişler atıyor

TMMOB Makina Mühendisleri Odası, her ay iktisatçı-yazar Mustafa Sönmez’in katkısıyla hazırladığı sanayinin sorunları bülteninin 38’incisini “Büyümenin Arka Yüzü” konusuna ayırdı. 

TÜİK, Merkez Bankası, Hazine ve çeşitli bakanlık verileri kullanılarak yapılan analizde, 2017 büyümesinin “zorlama” olduğu ve başta sanayi olmak üzere ekonomide “dikişleri attırdığı”na dikkat çekildi. 

Analizde, büyümenin arka yüzünde yatan enflasyon, işsizlik, cari açık ve bütçe açığı konularına dikkat çekildi ve milli gelirin adaletsiz bir biçimde paylaşıldığı gösterildi. Erken seçimin olacağı 2018’de de zorlama büyümeye devam edilmek istenmesinin “Dikişleri daha çok attıracağı”na işaret edilen analizde şu noktalar öne çıkarıldı: 

​ 2017 yılında yüzde 7,4’e ulaşan büyümenin kalitesi ve makroekonomik dengeleri sarsıcı yan etkileri, ekonomiye, özellikle de sanayiye adeta “dikiş attırıyor”. Çift haneli ve katılaşan enflasyon, çift haneli işsizlik, büyüyen cari açık, büyüyen kamu açığı, hızla tırmanan döviz fiyatı, içeride ve dışarıda artan politik riskler, zorlama büyümenin ardından firmalarda uyum sorunu yarattı. Uyumda zorlananlar giderek daha da zorlanıyor, büyük gruplardan sürekli “yeniden yapılandırma” adı altında can simidi talepleri geliyor. 

​ Büyüyen GSYH’nin paylaşımı adaletsiz oldu. Bölüşüm emek aleyhine, sermaye lehine gelişti. TÜİK’in “Gelire Göre GSYH” verileri gösteriyor ki, 2016’da milli gelirden işgücüne ödenen toplam pay artmış ve yüzde 36,5 olmuştu. Ne var ki, yüksek büyüme yılı 2017’de işgücüne ödenenler 2 puan azaldı ve payları yüzde 34,5’e geriledi. Ücretli ve yevmiyeli çalışan sayısı 2016’dan 2017’ye yüzde 3,2 oranında arttı ve 19 milyona yaklaştı. 2016’dan 2017’ye ücretli başına yıllık ücret ödemesinin yüzde 8,7 artarak cari fiyatlarla 50 bin TL olduğu görülüyor. 2017 tüketici enflasyonunun yüzde 12’ye yaklaştığı anımsandığında, ücretlilerin reel gelirlerinde net azalma olduğu anlaşılacaktır. 

​ Ücretteki bu yıpranmaya karşılık işgücü dışında kalan net artıkta kişi başına gelir 2016’dan 2017’ye yüzde 21 artarak 148 bin TL’ye çıktı. Bu kesimin geliri enflasyondan arındırıldığında reel gelirlerinin yüzde 10 arttığı söylenebilir. Dolayısıyla ücretli ile ücretli olmayan arasındaki yıllık gelir farkı da yeniden yüzde 200’e yaklaşmış bulunuyor.

 

Gelirin Bölüşümünde Ücretli-Ücretli Olmayan Kesimin Payları: 2014-2017, Cari Fiyatlarla TL, %

 

2014

2015

2016

2017

İşgücü Ödemeleri

590.557.990

683.728.668

840.205.090

948.270.369

Ücretli Sayısı(Bin)

17.125

17.827

18.377

18.960

Ücretli Başına Yıllık Gelir

34.485

38.354

45.720

50.014

Net Artık

923.202.360

1.038.861.322

1.081.783.412

1.365.738.471

Ücretli Olmayan İstihdam(Bin)

8.808

8.794

8.828

9.229

Kişi Başına Gelir

104.814

118.133

122.540

147.983

Ücretli/Ücretli Olmayan Farkı, %

204

208

168

196

​ Büyüme madalyonunun arka yüzünde başka olumsuz öğeler de yer alıyor: Tüketici enflasyonu yıllık olarak yüzde 10 dolayında katılaşma izlenimi verirken sanayici(üretici) enflasyonu da yıllık yüzde 15’e doğru ilerliyor.

​ 2017’de büyümeye en önemli rüzgar, kredi musluklarının açılmasına verilen devlet garantisi oldu. Tüketim odaklı büyüme, ithalatı da kamçılarken Türkiye’nin döviz açığı hızla büyüdü ve 2017 sonunda cari açık 47,1 milyar dolara ulaştı. Bu, 851 milyar dolar olarak ölçülen milli gelire göre yüzde 5,5’luk bir cari açık/milli gelir oranıdır ki; böyle bir açığı hiçbir ülke vermemektedir.

​ Yüksek büyüme oranına rağmen işsizlik oranı 2017'de 2016'ya göre değişmeyerek yüzde 10,9 oldu. Tarım dışı işsizlik oranı değişmedi, yüzde 13’te kaldı. Büyüme, ancak işgücüne o yıl katılmış olanlara istihdam sağladı, ama stoktaki işsizlere ümit olmadı.

​ 2018 GSYH artışı için yeniden bir “zorlama büyüme” gayreti var. Bu gayretin, erkene alınan seçimlerle ilgisi olduğu da söylenebilir. Arka yüzünde ne tür maliyetlere yol açacaksa açsın, büyüme temposu düşürülmek istenmemektedir. Yeni bir zorlama büyüme ile ne enflasyon hedeflerini tutturmak, ne de cari açığı dizginlemek mümkün olacaktır. AKP rejimi, her tür riski göze alıp sonbahara kadar iç talebi canlı tutmak amacında. Ama daha şimdiden atan dikişler, seçmen kitlesinde önemli bir hoşnutsuzluğu yaratmışa benziyor.