TMMOB İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI ÖĞRENCİ KURULTAYI SONUÇ BİLDİRİSİ YAYINLANDI

17.02.2005

23 Ekim 2004 tarihinde TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası tarafından yaklaşık bin kişinin katılımıyla gerçekleşen Öğrenci Üye Kurultayı'nın Sonuç Bildirgesi basının ve kamuoyunun bilgisine sunuldu.

23 Ekim 2004 tarihinde TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası tarafından yaklaşık bin kişinin katılımıyla gerçekleşen Öğrenci Üye Kurultayı‘nın Sonuç Bildirgesi basının ve kamuoyunun bilgisine sunuldu.

TMMOB İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI ÖĞRENCİ ÜYE KURULTAYI 2004
SONUÇ BİLDİRGESİ

Bizleri kurultaya taşıyan süreç boyunca oluşan tartışmalarımızda ve onların sonuçları olan komisyon raporlarımızda da ayrıntılı olarak tariflemeye çalıştığımız üzere bilimsel faaliyetler tamamen kar getirebilir olma özelliğine göre, üniversite-sanayi işbirliği adı altında uluslar arası ve ulusal sermaye guruplarına proje hazırlamaya endekslenmek istenmektedir. Bütün bu eğilimlerin sonucu ise, eğitimin ve bilimin gün geçtikçe insanlığın yararına işleyen faaliyetler olmaktan çıkmasıdır. Örneğin, UNICEF‘in "1999 Yılı Dünya Çocuklarının Durumu Raporu"na göre, ABD‘nin bir yılda kozmetiğe harcadığı 7 milyar dolarlık para eğitime ayrılsa 2010 yılında dünyanın okuma yazma sorunu bitirilebilirdi. Dünyada askeri harcamalara 781 milyar dolarlık bir pay ayrılırken, 900 milyon insanın eğitim hakkından yoksun olduğu gezegenimizin küresel eğitim sorunu, yılda 7 milyar dolar ayrılsaydı 10 yılda çözülebilirdi. Bugün toplumsal mücadelelerle kazanılmış olan herkese ücretsiz eğitim hakkının da, neo-liberal saldırılarla yok edilmeye çalışıldığı bir dönem yaşanmaktadır.

Türkiye için konuşursak, YÖK‘ün oluşumu da egemen sınıf ihtiyaçlarına ve Türkiye‘nin kapitalist merkezle, geçmiş dönemlere göre farklı biçimlerde ve daha sıkı bütünleşme isteğine dayanır.Bu anlamıyla, YÖK eliyle üniversiteler üzerinde kurulan yönetsel bir baskıdan sözetmek mümkün.Ancak bu tür baskıların sürekli kılınmaya çalışılması kapitalist bir devlet için uzun dönemde bir yönetsel krizi doğuracağından bu yönetimin devlet eliyle değil, kapitalist bileşkenin başka bir eliyle yani sermaye eliyle yapılması gündeme gelmiştir. Hal böyle olunca da zaten YÖK‘e duyulan ihtiyaç doğal olarak ortadan kalkacaktır. Böylesi bir dokusal uyumun ve yönetsel durumun tek koşulu üniversitelerin bilimsel faaliyetlerini piyasaya sunarak ve yönetsel olarak şirketleştirilerek ticarileştirilmesinden geçebilir. Üniversitelerin ticarileştirilmesi ise bütçeden üniversitelere ciddi düzeyde pay ayrılmayıp bu kurumların çaresizliğe itilmeleri, aynı anda üniversitelerin piyasa içerisine çekilmeleri yöntemiyle yapılmaktadır.

Oysa bizlerin istediği YÖK‘ün tamamen kaldırılması ve üniversitelerin üniversite bileşenleri tarafından yönetilmesidir. Zira üniversiteler sermayenin denetimine sunulmakta, siyasal iktidarların müdahalesine açık hale getirildiği görülmektedir. Yalnız burada vurgulamak istediğimiz bu sıyrılmış, özerk, kendi kendini yöneten yönetim durumunun evrileceği noktadır. Çünkü bize göre,

Üniversitenin Temel İlkeleri;
Ø Bilimsel bilgiyi üretmek, bu bilgiyi üretecek insanlar yetiştirmek ve üretilen bilgiyi toplumla paylaşmak Üniversitenin temel hedefidir. Bu hedefler araştırma, yayın, uygulama ve eğitim araçlarıyla nitelikli bir kamusal hizmet olarak gerçekleşir.
Ø Yükseköğretim sistemindeki tüm kurullar seçilmiş üyelerden oluşan kurullar eliyle yönetilirler. Rektör ve dekan, üniversite ve fakülte dışı ilişkilerde temsilci, iç ilişkilerde ise eşitler arasında birinci konumundadır.
Ø Yükseköğretim kurumlarının değerlendirilmesinde, özerklik ilkesinin zorunlu bir gereği olarak özdenetim esastır. Her üniversite, kendi üyeleri arasından seçilmiş kurumlarca ve önceden belirlenmiş yasal ilke ve ölçütler çerçevesinde denetlenir. Hiçbir üniversiter kurum kendi dışındaki üst kuruluşlarca ya da profesyonel değerlendirme şirketlerince (yerli-yabancı) değerlendirilemez ve denetlenemez.
Ø Eğitim, öğretim ve araştırma hakkı; ancak akademik özgürlüğün ve üniversite özerkliğinin bulunduğu bir ortamda tam olarak kullanılabilir. Akademik-sanatsal özgürlük; bilim insanlarının mevcut, egemen öğretiyle kısıtlanmadan, öğretim ve tartışma özgürlüğünü, araştırma yürütme ve sonuçlarını yayma ve yayınlama özgürlüğünü, temsili akademik organlara katılma özgürlüğünü ifade eder. Akademik özgürlük bilim insanı için sınırlandırılamaz bir temel haktır. Özerklik; üniversitelerin akademik çalışmaları, işleyiş kuralları, yönetimleri ve diğer faaliyetleri bakımından kendi iradeleriyle oluşturdukları organlar eliyle kendi kendilerini yönetmeleridir.
Ø Yukarıda sözü edilen akademik ve sanatsal özgürlük ile özerk üniversiter hayat; devletten, sermayeden bağımsız olmalı, ırkçı, gerici ve cinsiyetçi güçlerin müdahalesine karşı yasal güvencelerle korunmalıdır. Aynı zamanda akademik-sanatsal özgürlük, özerk üniversitenin iç müdahalesine karşı da güvenceye alınmalıdır. Akademisyen, yurttaş olarak devlet politikaları ve yüksek öğretimi etkileyen politikalar hakkındaki görüşlerini özgürce ifade etme yolunda toplumsal değişime katkıda bulunma hakkı da dahil olmak üzere kişisel haklarını kullanırken, engelleme ve müdahaleyle karşılaşmamalı ve bu haklarını kullanmalarından dolayı cezalandırılmamalıdır.
Ø Özerk üniversite katılımcı demokratik bir yapıda inşa edilmelidir. Akademik personel, idari personel ve öğrencilerin asli unsurlarını oluşturduğu üniversitede tüm karar organları bu unsurların katılımı ile aşağıdan yukarıya doğru seçim ve sürekli katılım mekanizmaları ile güçlendirilecek demokratik bir özyönetim oluşturulmalıdır. Seçilmiş, sorumlu kurullar eliyle, her düzeyde demokratik denetime açık bir yönetsel anlayış geliştirilmelidir. Kendi iç yapısında özerk olan üniversitenin topluma karşı sorumluluğunu yerine getirebilmesi için etkileşim kanallarının kurulması önemlidir. Yerel ve ulusal düzeyde oluşturulacak platformlarla etkileşim kurumsallaştırılabilir.
Ø Yükseköğretim kurumları; kaynaklarını, öğrenme ortamlarını ve öğrencilere dönük tüm olanakları bilimsel araştırma, yayın ve diğer çalışmalarını nicel ve nitel anlamda geliştirmek amacıyla ve demokratik denetime açık tutarak kullanmalıdır.
Ø Üniversiteler, mali yönden kamu kaynaklarıyla finanse edilen ve bu nedenle sınırlı bir özerklik içinde tanımlanabilir. Üniversite gereksinim duyduğu mali kaynakları hükümete bildirmek ve ayrılan kamu paylarını yine kamusal denetim içinde kendi öncelikleri çerçevesinde kullanabilmelidir. Üniversiteler kaynak yaratma yönelişine sokulmamalıdır. Her üniversite üyesi için bilgi alma hakkı saklı kalmak üzere, ulaşılabilirlik, açıklık ve yetkili organlar eliyle hesap sorulabilir bir düzenleme sağlanmalıdır. Üniversiteler, piyasa koşulları söyleminden uzak tutularak asli amaçları doğrultusunda parasız ve nitelikli öğretim ile yüksek düzeyde araştırma ile sorumlu kılınmalıdırlar. Üniversite ile ilgili olarak yapılacak düzenlemede, üniversitenin gelir kaynakları ve bunları kullanmaya dönük kurallar yer almalıdır.
Ø Üniversite çalışanlarını temsil eden örgütlerin eğitim-öğretim ve bilim alanındaki ilerlemelere katkıda bulunabilecek bir güç olarak değerlendirilmeleri ve diğer bileşenlerle birlikte genel üniversite politikalarının belirlenme ve uygulanma sürecinde yer almalıdır.

1980‘lerin başındaki Askeri darbeyle beraber toplumsal muhalefet odaklarının her anlamda baskı altında tutulduğu bir dönemin Türkiye burjuvazisi için düzleştirdiği alan, sermaye politikalarının sürat hattını oluşturmuştur. 70‘lerin sonlarında tüm dünyada esmeye başlayan neo-liberal rüzgarın gücüyle eşitlikçi ve kamucu söylemin tasfiyesine hız verilmiştir. Özal‘lı yıllar denilen bu dönem, eşitlikçi söylemin yerini, köşeyi dönmeci söylemin aldığı, yasaların fiili uygulamalar yoluyla süzgece çevrildiği, "ben zenginleri severim"li yıllar olarak hafızalara kazınmıştır. Bunların yanına Üniversite - Sanayi işbirliği, Toplam Kalite Yönetimi, Kalite Çemberi gibi TÜSİAD literatürüne ait sözcükleri de ekleyebiliriz. Bu yıllarda bütçeden halkın sağlığına, eğitimine ve sosyal güvenliğine ayrılan pay, sermaye sahiplerine, kendilerinden çalınan bir pay olarak gözükmektedir. Sonuçta tüm topluma ait olan genel bütçeden, toplumun genel yararı için yapılan bütün harcamaların olabildiğince azaltılması, buradan beslenen asalak bir sınıf için zorunlu hale gelmektedir.

Pazar iyidir ve eşitleyicidir; serbest piyasa demokrasi, serbest ticaret ise barış getirir" söylemleri ile geçen 20 yılın ardından, daha da adaletsiz bir dünyada bulduk kendimizi. Milyonlarca insan işsiz, milyonlarca insan en temel ihtiyaçlarını bile karşılayabilecek bir gelire sahip değil. Yiyeceğe, temiz suya, barınağa, sağlığa, eğitime, kültüre ve iletişime ulaşmanın lüks olduğu geniş yoksullar okyanusu dünya nimetlerinden yararlanamıyor, iletişim ağlarıyla ve pazarla birbirine bağlanan dünyamız eskiden olduğundan çok daha fazla çatışmalara, bölgesel savaşlara ve yersiz yurtsuzlaşmaya tanık olmakta. Daha çok zenginleşme ile yoksulun yoksulu haline gelme, aşırı çalışma ve işsizlik aynı süreç içinde gerçekleşmektedir.

Örneğin, üniversite eğitiminin paralı hale getirilmesinde önemli bir adım harçlardır. Başlangıçta sembolik bir miktar denerek savunulan ve meşrulaştırılan harçlar, 90‘lı yıllarla birlikte "eğitimin de bir maliyeti var ve bu da ondan kişisel yarar sağlayan öğrenciden alınmalıdır" denerek asıl işlevlerini, yani eğitimin özelleştirilmesi işlevlerini yerine getirmeye başladılar.

Bahsedileni somutlamak için bir başka örnek ise, üniversitelerde çok değil birkaç yıl önce uygulanmaya başlanan yaz okullarıdır. Artık hepimizin bildiği gibi üniversitelerin pek çoğunda yıl 2 değil 3 döneme çıkmıştır. Şimdi okul haziranda kapanıp birkaç hafta sonra tekrar açılıyor ve yaz sıcaklarında 1 ila 2 ay arası yoğun bir dönem başlıyor. Yoğun, çünkü yaz okulu normal dönemin ortalama 6-7 haftaya sıkıştırılmış halidir.

Yaz okulu uygulamasının normal dönemde ödenen harçlardan özünde pek bir farkı olmasa da, burada sergilenen mantık serbest piyasa ekonomisinin üniversitelere birebir uygulanıyor almasıdır. Harçlar için "kaynak yetersiz, öğrenciler de masrafların bir kısmına ortak olsun" diye gerekçeler öne sürenler, yaz okulunda bu tür meşrulaştırma çabalarını dahi sergilememektedir. Yaz okulunda dersler de tüccar mantığıyla açılmakta, bir dersi yaz okulunda 15-20‘den az insanın alacağı düşünülüyorsa o ders hiç açılmamaktadır. Yani maliyetini kurtaramamaktadır.
Yukarıda bahsedilen bu örnekler,

- Eğitim hizmetlerinin bütünlüklü yapısının parçalanarak, eğitim hizmetinin parçaları olan yurt, yemekhane, temizlik, kırtasiye gibi hizmetlerin taşeron firmalara ihale edilmesi ve özelleştirilmesi,
- Öğretim elemanlarının, üniversite-sanayi işbirliği adı altında piyasaya iş yapması ve bu nedenle kendisini, mensubu olduğu kurumdan ve öğrencilerinden çok sermaye guruplarına karşı sorumlu hissetmesi, bunun sonucunda öğrencilerin kendi hallerine terk edilmesi,
- Üniversiter yapıdaki değişimin, "müşteri odaklı" çalışan tarzı benimseyebilmesi için müfredatının buna uygun biçimde yeniden yapılandırılması, bu yapılandırmanın temelini teşkil eden ABET2000 ve akreditasyon uygulamalarının üniversitelerde hız kazanması,
- Küresel kapitalist dünyaya entegrasyon çalışmalarının hızla yürütüldüğü günümüzde ülkemize biçilen rolleri irdelediğimiz zaman en son yapılan GATS ( Hizmet Ticareti Genel Anlaşması) müzakerelerinde eğitim ve öğretim hizmetlerinin halen kamusal olarak sunulduğu ülkelerde piyasaya açılması ve bu alanın IMF / DB‘nin koyduğu şartlar doğrultusunda sermayenin hizmetine sunulması (eğitimin metalaştırılması) noktasında geri dönülemez bir yola girmek gibi bir seçeneğin önümüze konması,
- Bütçe kısıtları dolayısıyla devlet üniversitelerine kaynak aktarılmazken, özel üniversitelere bedelsiz arazi tahsisi ve para yardımı gibi teşviklerin sağlanması,

şeklinde gelişen, diğer sermaye belirlenimli politikalarla beraber düşünüldüğünde ortaya çıkan sonuç, üniversitelerin kamu hizmeti olmaktan çıkarılmasıdır. Eşitsizliğin üzerine oturduğu zemini oluşturan, özel mülkiyete dayalı kapitalist sistem, sınırsız emek sömürüsü yanında en temel insanlık hakkı olan eğitim hakkını bile emekçi çocuklarına fazla görmektedir. Emekçi çocuklarına üniversite kapılarının kapanmasının ise sermaye açısından büyük anlamı vardır. Baştan yoksul yığınlara üniversite kapısını kapatmak veya karşılıklı burslar aracılığıyla okuyabilenlerin ayağına pranga takmak sermaye için hiç de akılsızca bir iş değildir. Bir siyasal pratik olarak makro faşizme günümüz dünyasında herkes karşı çıkacaktır, ancak burada söz konusu olan bir tür gizil faşizmdir yada bir diğer değişle mikro faşizmdir. Ve bizim için insansal olan, insanı temel alan bir bakış açısının takipçileri olarak, hayatın her alanında mikro faşizme de karşı çıkabilmektir. Toplumsal bilginin biriktiği ve üretildiği yerler olan üniversitelerin özelleştirilmesinin toplumun kamu bilincini felç etmek için başlı başına bir adım olduğunu unutmamamız gerekmektedir.

Eğitim bir bütün olarak düşünülmelidir. Mühendislik eğitimi de öğrencinin teknik eğitimi yanında sosyal, kültürel eğitimi tamamlandığında anlamlı olmaktadır. Ancak üniversitelerimizde yönetim tarafından öğrencilerin belirli sosyal faaliyetlerin dışında etkinliklerle ilgilenmesi istenmemekte ve olanaklar sağlanmamaktadır.

Mühendislik-Mimarlık alanındaki eğitimde gerek açılan okullar gerek arttırılan kontenjanlar açısından planlama anlayışının olmaması özellikle belirli bölümlerden mezun mühendis ve mimarların istihdam sorununu arttırdığı gibi bu kitlenin mesleki kimliklerinde erozyon yaratmaktadır. Üretim süreçlerinde ortaya çıkan değişim, mühendis ve mimarları yeniden biçimlendirmekte, mesleki formasyonlarını değiştirmekte, istihdamı daraltmaktadır. İşsizliğin artması ücret politikalarını olumsuz yönde etkilemekte ve mühendisin ve mimarın emeği ile orantılı ücret almalarını engellemektedir. Elbette, burada kastımız yalnızca mühendis-mimar emeğinin değer yitimine uğraması ve üzerindeki sömürünün pekişerek katlanmasını meslek özelinde tartışmaktan daha ziyade bir çabadır ve toplumsal düşgücümüzü yalnız mühendis sınıfsal kimliğinin pozisyonunu tartışmaya açmaktan öte bir yere taşımayı arzulayarak ilerletmeye çalışıyoruz.

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası olarak 2003 yılından günümüze kadar yürütmüş olduğumuz öğrenci üye çalışmalarının bir parçası olan öğrenci üye kurultayının ilkini henüz gerçekleştirme olanağı bulduk. Bu acemi örgütlenme anlayışı içerisinde mesleki sorunların ve biz inşaat mühendisliği bölümlerinde okuyan öğrencilerin sorunlarının ülke sorunlarından bağımsız olmadığı bilinciyle çalışmalarımızı yürütüyor ve öncelikle üniversitelerin özerk demokratik ve bilimsel bir yapıya kavuşmasını istiyoruz.

Zira memleketimizde yaşanan yıkımın ağır sonuçları ortadadır:
§ Kamu yatırımlarına ayrılan bütçe payı 1986‘dan bu yana % 75 oranında azaldı,
§ İç borçlar 1996 yılından bu yana % 470, dış borçlar % 80 arttı,
§ Bütçede eğitime ayrılan pay 1990‘dan bu yana % 43, sağlığa ayrılan pay % 26 azaldı,
§ Faize bütçeden ayrılan pay 1993‘te % 23 iken, 2004‘te % 43‘e çıktı,
§ 2002 yılı DİE yoksulluk çalışmasına göre Türkiye‘de 20 milyonu aşkın kişi yoksulluk sınırının altında yaşıyor,
§ İşsizlik 1996 yılından bu yana iki katına çıkarken, özel sektörde haftalık çalışma süreleri 1997 yılında 44 saat iken, 2004 yılında 54 saate çıktı,
§ Kayıt-dışı istihdam edilen kişi sayısı 5 milyonu buldu,
§ Gelire göre tüketim harcamalarında en yoksul % 20‘lik dilimin payı % 8,72ye düşerken, en zengin % 20‘lik dilimin payı % 40,2 yükseldi,
§ BM 2002 raporunda, Türkiye İnsani gelişmiş düzeyi bakımından 173 ülke arasında 85. iken, 2003 yılında 177 ülke arasında 88. sıraya düştü,
§ Türkiye Orta Gelişmişlik düzeyinde 33. sırada yer alıyor,
§ OECD ülkelerinde ortalama yaşam beklentisi 77 yıl iken Türkiye‘de 70 yıl,
§ 15 yaş üstü nüfusun % 15‘i okuma yazma bilmiyor.
§ Okullaşma oranı %82‘yi bulmuyor.
§ GSMH‘dan eğitime ayrılan pay sadece % 2,2.
§ Kişi başına sağlık harcaması aylık yalnızca 24,5 $.
§ 5 yaş altı çocukların % 8‘i yeterli beslenemiyor.
§ Kadın-Erkek eşitsizliği derinleşiyor; erkeğin geliri kadının gelirinin iki katı.

Bu anlamıyla hayata geçmesini umduğumuz taleplerin yalnız inşaat mühendisliği eğitimini içeren sorunlar olmadığından hareketle, genelinde hayatın, hayatın karşımıza çıkardığı sorunların ve bunun içinde de eğitimin, özelinde ise üniversite eğitiminin ve daha da özelinde inşaat mühendisliği eğitiminin içerisinde bulunduğu sorunlara dair özlemlerimizin hayata geçmesi umuduyla bir kez daha özerk, demokratik üniversite talebiyle haykırıyoruz.

EĞİTİM-ÜNİVERSİTE-BİLİM ALANININ MEVCUT BİRTAKIM SORUNLARI VE TALEPLERİMİZ

· Ülkemizde yüz binlerce çocuk ve genç, eşit ve parasız eğitim hakkından yararlanamamaktadır.
· Eğitim programları hala ezbere dayalı, bilimsel içerikten uzak, baskıcı ve cins ayrımcı uygulamalarla doludur.
· Eğitim ortamlarında olması gereken çocuklar, yaşlarına ve bedensel durumlarına uygun olmayan işlerde çalıştırılmaktadır.
· Yoksulluk ve kirli savaşın yol açtığı göçlerle sokak çocuklarının sayısı hızla artıyor ve sokağın kötü etkilerine maruz bırakılıyor.
· Bütçeden eğitime aktarılan pay, miktar olarak artmış görünse de eskiden olduğu gibi yetersiz kalmaktadır.
· Mevcut öğretmen yetiştirme sistemi öğretmeni eğitim sürecinde "teknisyene dönüştürmekte, bireylerin öğrenme sürecine etkin katılımını sınırlandırmaktadır. Eğitim Fakülteleri‘nin yetersiz kadro içinde öğretmen yetiştirme uygulaması, eğitimin niteliğini düşürmektedir. Eğitim Fakültelerinde mezun olan öğretmen adaylarının işsizlikle karşı karşıya kalması, nitelikli bir öğretmen yetiştirmeyi engellediği gibi, öğretmen adaylarının mesleğe yönelimini zayıflatmaktadır.
· Türkiye‘de nitelikli ve sürekli bir öğretim üyesi yetiştirme sistemi kurulamamıştır.
· Özel ve paralı eğitim uygulamaları hızla yaygınlaştırılmaktadır.
· Eğitim hizmetini üreten eğitim emekçilerinin ekonomik, sosyal ve mesleki sorunları, her geçen gün daha da ağırlaşmaktadır.
· Ekonomik, demokratik hakları için sendikalarda örgütlenen eğitim emekçilerine yönelik baskılar son yıllarda daha da artmıştır.
· En temel insan haklarından olan eğitim, sağlık, sosyal güvenlik ve diğer hizmetlerin bir hak olmaktan çıkarılarak, devletin sosyal sorumluluklarının tasfiye edilmesi ve bu alanların piyasa süreçlerine açılarak bir kaç yüz şirketin sömürüsüne terk edilmesi kabul edilemez. Bu amaçla başlatılan uygulamalar bir an önce durdurulmalıdır.
· Diğer insan haklarının da ön koşulu olan eğitim hakkı; sınıf, ırk, cinsiyet, dil, din ve politik görüş gibi ayrımlar yapılmadan herkese eşit koşullarda sağlanmalıdır.
· Eğitim hakkının bu çerçevede yaşam bulabilmesi için bütçeden eğitime ayrılan pay artırılmalı, her tür ve düzeyde eğitim parasız olmalı ve zorunlu eğitim süresi, 5 yaşından başlayarak 18 yaşına kadar olan dönemi kapsayacak şekilde yükseltilmelidir.
· Çocuk emeği sömürüsüne son verilmeli, çocukları sokağa iten nedenler ve yetersizlikten etkilenen bireylerin(engellilerin) eğitim hakkına erişmesinin önündeki engeller kaldırılmalıdır.
· Toplumun örgütlü kesimlerinin görüşleri doğrultusunda, evrensel ölçütlere uygun, yeni ve demokratik bir anayasa hazırlanmalıdır.
· Eğitimde; sorgulayan, düşünen, dayanışma duygusuna sahip, şiddet karşıtı, barışçıl tutumlu, insan haklarına saygılı, bilimsel kriterleri önemseyen, aydınlanmış bireylerin yetişmesi amaçlanmalı, eğitim ortamının çok kültürlülük temelinde kurgulanması konusunda ciddi adımlar atılmalıdır.
· Anadilde eğitim taleplerinin "bölünme" ve "azınlık" sorunu olarak nitelendirilmeden çoğulculuğun gerekleri olarak algılanıp insan hakları ve demokrasi kapsamında tanımlanmasını ve korunmasını sağlayacak çözüm yöntemleri geliştirilmelidir. Altına imza atılan uluslararası sözleşmelerdeki çekincelerin kaldırılarak, uygun düzenlemeler bir an önce hayata geçirilmelidir. Farklı etnik kimlikteki, yurttaşların evrensel, demokratik çağdaş değerler çerçevesinde haklarına saygı duyulmalıdır.
· Cinsiyetçi yaklaşımlar, erkek egemen kültürü ifade eden değerlendirme ve özellikler,eğitim-öğretim programlarından ayıklanmalıdır.
· Yurttaşların kendi kimlikleri ile kamusal hayata katılmalarının önündeki engeller kaldırılmalı, Anayasal vatandaşlık normlarının ve eğitimsel yaklaşımların bu eksende dikkate alınması sağlanmalıdır.
· Öğretmen yetiştirme sistemi yeniden düzenlenmeli, topluma ve insana karşı sorumlu, farklılıklara saygılı ve duyarlı öğretmen yetiştirilmesi hedeflenmelidir.
· YÖK, tüm kurumlarıyla kaldırılmalı, Üniversiteler Arası Kurul ve üniversiteler, özerk ve demokratik bir anlayış temelinde yeniden düzenlenmeli, üniversitenin bütün bileşenlerinin yönetim ve karar sürecine katılmaları güvenceye alınmalıdır.
· Nitelikli öğretim üyesi yetiştirme sistemi, akademik başarıyı esas alan bir iş ve yükselme güvencesine dayanmalıdır.
· Yurt dışında ve merkez üniversitelerde öğretim üyesi yetiştirme sistemi yeniden düzenlenmeli, ülkenin kendi kaynaklarını zenginleştirecek bir anlayış geliştirilmelidir.
· Üniversitelerde,bilimsel araştırmalara bütçeden ayrılan pay artırılmalıdır.
· Eğitim ve bilim emekçilerinin maaşları insanca yaşanabilecek düzeye çıkarılmalıdır.
· Eğitim emekçilerinin kazanılmış haklarına açıkça saldırı niteliğinde olan yeni personel rejiminde yer alan esnek çalışma, sözleşmeli personel, performans değerlendirme uygulamalarına son verilmelidir.
· Eğitim emekçilerinin düşüncelerinden, sendikal eylemlerinden ve demokratik taleplerinden dolayı karşılaştıkları her türlü ceza ve sürgün son bulmalıdır.
· Hükümetin siyasi kadrolaşma uygulamaları son bulmalı, tüm atamalarda yeterlilik ve objektif ölçüler dikkate alınmalıdır.
· Sendikal örgütlenmenin önündeki tüm kısıtlama ve yasal engeller kaldırılmalı, grevli toplu sözleşmeli sendika yasası en kısa zamanda çıkarılmalıdır.
· Toplumsal eşitsizliğin her çeşidini sürekli ve sistemli olarak üreten eğitim yapısı terk edilmelidir.
· Okulöncesi eğitim, eğitim hakkının bir parçası olarak devletçe, isteyen her ailenin çocuğuna ayrımsız ve parasız olarak sunulmalıdır.
· Örgün eğitim sistemindeki mevcut ayrımcı yapıyı tasfiye edilmeli, bütünlüklü ve çağdaş bir içerik ile eğitim hakkını en üst düzeyde herkese sağlamayı amaçlayan çok amaçlı okul modeli uygulama alanına konmalıdır.
· Eğitimde bütüncül, eşitlikçi ve herkes için nitelikli kamusal eğitim öngören yapılanmanın gerçekleştirilmesine paralel olarak, MEB örgütünün de; cinsiyetçi, mesleki-genel ayrımını yapan yapısını ortadan kaldırılmalı; eğitim hakkını temel alan, ayrımcılık içermeyen bir örgüt yapısına geçilmelidir.
· Bütün insanlığa ait, toplumla yaşamanın vazgeçilmez koşulları olan değerlerin, yeni bir dünya biçimini savunanlara karşı yeniden yaratılması, demokratik, eşitlikçi ve özgür bir yaşam isteminde bulunan tüm insanların görevidir. Üniversitelerin en önemli bileşenlerinden biri olarak biz öğrencilere bu değerlerin yeniden yaratılmasında; eşitlikçi bir toplum modeli sunulmasında özgürlükçü bireyler olarak yetişmemizde, daha genel anlamıyla toplumun özgürleştirilmesinde büyük görevler düşmektedir.
· Eğitimde etik bir temelde özerk, başkalarına saygılı, toplumsal sorumluluk sahibi, adaletli, ayrımcı davranmayan ve emeğe saygılı bireyler yetiştirilebilmesi için çaba harcanmalıdır.
· Çocuk ve gençlerde çevre bilinci, örgün eğitim programları içinde bağımsız çevre dersleri aracılığıyla ve diğer derslerin içeriklerine yayılarak geliştirilmelidir.
· Derslerde kullanılacak kitapların evrensel anlamda insan haklarına uygunlukları gözden geçirilmeli; ders kitapları ayrımcı, dışlayıcı, farklılıkları yok sayıcı ve dinsel kavramları içeren özelliklerinden arındırılmalıdır.
· Demokratik kitle örgütleri ve yerel yönetimlerden alternatif medya araçlarının geliştirilmesinde sorumluluk alması talep edilmelidir.
· Üniversitenin üç temel bileşeni olan eğitim emekçileri, öğrenciler ve üniversite çalışanları , üniversite yönetimine örgütleri ve/veya öğrenci grupları aracılığıyla katılmalıdır.
· Okul ortamı, öğrencilerin yaparak ve yaşayarak demokratik tutum ve davranışları içselleştirecekleri öğrenme etkinlikleri ile katılımcı tarzda düzenlenmelidir.
· Topluma dönük eğitimin yerleştirilmesi doğrultusunda, sadece sanayi ile değil toplumsal yaşamla ve emekçi sınıflarla karşılıklı etkileşim sağlanmalıdır.
· Mühendislik öğrencilerine AR-GE çalışmaları üniversite öğretim görevlileri ve öğrencilerin direk katılımı ile topluma hizmet ve kamu yararını gözetmeye yönelik öğretim sağlanmalıdır. Üniversitelerde öğretim sistemi ithalinden vazgeçilerek ülke koşullarına uygun, ülke sorunlarına yönelik öğretim yapılmalıdır.
· Öğrenciler, kimin için ne üretildiğinin bilinciyle ürettiğine yabancılaşmayan insanlar olarak yetişmelerini sağlayacak öğretim programları çerçevesinde üretime katılmalıdır. Öğrenciye teorik teknik bilgiler yanında uygulamalı ve sosyal gelişmeye yönelik bir eğitim verilmelidir.
· Mühendislik ve mimarlıkla ilgili yüksek öğrenimin planlanmasında (yeni fakülte ve bölümlerinin açılması, eğitim programlarının oluşturulmasında) TMMOB‘nin görüş, öneri ve onayı alınmalıdır.
·"Bozuk düzende sağlam çark olmayacağı" durumundan hareketle F tipleri cezaevi sürecinde 108 insanın hayatını kaybettiği bir ortamda eğitimde bilimsellik ve özgürlük talebi eksik kalacağından ve bu anlamda hücre tipi, tecrit edilmiş, F tipi bir üniversite istemiyoruz.
· Pratik uygulamalardaki eksikliğin giderilmesinin yolu, daha fazla pratiğe yönelik ders içerikleriyle değil, teorik bilgilerin pratik uygulamalarla örtüştürülebilmesi olmalıdır.
· İnşaat Mühendisleri Odası, üniversitelerdeki öğretim görevlilerinin eğitim dışında ticari faaliyette bulunmasının engellenmesine yönelik çalışma yürütmelidir.
· Mühendislik eğitimin ayrılmaz bir parçası olan mühendislik etiğinin, ayrı bir ders olarak verilmesi “Mühendislik Etiği” kavramını belirsizleştirmektedir. İMO üniversitelerle birlikte bu konuda çalışma yürütmelidir.
· AB sürecinin ulusal programlarının bir sonucu olan özelleştirmelerin eğitim alanında da gösterdiği etkinin göz ardı edilmemesi gerekmektedir.
· Öğrencilerin yaptığı bir etkinliğin üniversiteler tarafından desteklenmemesi ve mali çıkarların ön plana çıkarılması hususunda gerekli tepkinin konulması gerekmektedir.
· Üniversite eğitimine yönelik yapılan değişikliklerden olan ABET ve akreditasyon başlıklarında gerekli tartışma platformlarının oluşturulması ve bu tartışmaların net sonuçlar içermesi gerekmektedir.
· NATO gibi askeri amaçlarla bugün üniversitelerde yürütülen AR-GE çalışmalarının durdurulması yönünden Oda üyelerinin ve toplumun bilinçlendirilmesi gerekmektedir.
· Bundan sonraki İMO Öğrenci Üye Kurultayı gerçekleşmesi sürecinde önce şubeler bazında yerel kurultayların yapılması, ardından sonuçları ve talepleri ile İMO Öğrenci Üye Kurultayına taşınmasına yönelik çalışmalar yapılmalıdır.

Biz TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Öğrenci Üyeleri olarak, üniversitelerde, ülkede ve dünyada var olan güncel ve toplumsal sorunları ve bu sorunların biz öğrencilerin kendi yaşam alanımıza yansımasını irdelemeye çalışıyoruz. Öğrenciler olarak oluşturduğumuz komisyonlarımızla öz yönetim ilkesiyle ve gönüllülük temelinde çalışma yürütmekteyiz. Üniversitelerde demokrasi, özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi veren tüm muhalif öğrencilerle birlikte karşı duruşu yaratmayı hedefleyen bir mücadele içinde olacağız.

ÜNİVERSİTELER ÜNİVERSİTE BİLEŞENLERİNİNDİR!
"KAR DEĞİL İNSAN" DİYORUZ.
EŞİT,PARASIZ,DEMOKRATİK,BİLİMSEL BİR EĞİTİM VE BASKISIZ,COPSUZ,DEMOKRATİK,BİLİMSEL VE ÖZERK ÜNİVERSİTE İSTİYORUZ"

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası
Öğrenci Üye Kurultayı 2004 Delegeleri